Ýslam Kavramlarý M-Z
Pages: 1
Vacib By: armi Date: 04 Nisan 2010, 23:56:39

VÂCÝB





Gerekli ve sabit olan. "Vecebe" fiilinden ism-i fâil. Bu fiilin mastarlarý olan "vücûben", "vecben", "vecbeten", ve "vecibeten", gerekli ve sabit olmak, yere düþmek, kalb çarpmak, günde bir defa yemek, ölmek ve güneþ batmak anlamlarýna gelir.

Ýslâm hukukunda "vâcib", yükümlünün farzdan aþaðýda, fakat sünnetten daha kuvvetli olarak yerine getirmesi istenilen þer´î hükümdür.

Ýslâm´da akýllý olan, erginlik çaðýna ulaþan kimseye yükümlü (mükellef) denir. Kendi iradesiyle serbest hareket edebilecek yaþa gelen kimsenin konuþmalarý, iþ, amel ve davranýþlarý Ýslâm nazarýnda belirli hükümlere baðlanmýþtýr. Fýkýh kaynaklarýnda "yükümlünün fiilleri" denilen bu fiiller sekiz tane olup, þunlardýr: Farz, vâcip, sünnet, müstehap, mübah, haram, mekruh. Bu ayýrým Hanefilere göredir. Diðer mezhep müctehidlerine göre ise bu sayý vâcib, mendup, haram, mekruh ve mübah olmak üzere beþtir.

Farz, sübûtu ve ifade ettiði anlamý (delâleti) kesin olan delillerle Allah veya Rasûlünün emrettiði fiillerdir. Farzlar, baþka anlama gelme ihtimali bulunmayan, âyet, mütevâtir veya meþhur hadis, ya da icmâ gibi kesin delillerle sabit olur. Beþ vakit namaz, zekât, hacc ve namazda Kur´ân-ý Kerîm´den bir parça okumak gibi. Bunlarla ilgili hem âyetler vardýr, hem de Hz. Peygamber´in mütevâtir veya meþhur hadis kuvvetinde söz veya uygulamalarý bulunmaktadýr. Farzýn yerine getirilmesi kesin olarak gereklidir. Terkeden aðýr cezayý hak etmiþ olur; farz olduðunu inkâr edenin dinden çýktýðýna hükmedilir.

Ýslâm hukukçularýnýn çoðunluðuna göre farzla vâcip eþanlamlýdýr. Ýkisi de ayný hükümlere tabidir. Hanefilere göre ise, fârz ve vâcip birbirinden farklý anlam taþýr. Vâcip Allah ve Rasûlünün yükümlü Müslümandan yapýlmasýný baðlayýcý bir þekilde istediði, fakat hakkýndaki bu baðlayýcýlýðýn zannî delil ile sabit olduðu fiildir. Buna göre vâcibin kesinliði, farzýn kesinliðinden daha azdýr. Bu yüzden þer´î bir iþte farz terk edilirse bu iþ bâtýl olur. Meselâ Arafa´ta vakfe yapmayan kimsenin haccý batýl olur. Çünkü vakfe farzdýr. Fakat bir kimse Safâ ile Merve arasýnda sa´yi terk etse, haccý bâtýl olmaz. Bunu kurban kesme cezasý yoluyla tamamlamasý mümkündür.

Yine namazda Kur´ân okunmasýnýn tamamen terki namazý geçersiz kýlar. Çünkü namazda Kur´ân´dan bir parça okunmasý gereði kesin delille sabittir. Âyette þöyle buyurulur: "O halde Kur´ân´dan kolayýnýza geleni okuyun"(el-Müzemmil, 73/20). Fakat Fatiha Sûresinin okunmamýþ olmasý tek baþýna namazý bozan bir sebep deðildir. Bu sûre okunmamýþ olursa, namaz mekruh olmakla birlikte yine geçerlidir. Sonunda yanýlma secdesi yapýlarak bu eksiklik giderilmeye çalýþýlýr. Çünkü namazda Fatiha´nýn okunmasý hükmü zannî bir delil ile sabittir. Bu da Hz. Peygamber´in " Fatiha suresini okumayanýn namazý yoktur" (Tirmizî, Mevâkitü´s Salât, 69,115; Ýbn Mâce, Ýkâmet, II) hadisidir.

Bu hadisin sâbit oluþu, haber-i vahid olmasý bakýmýndan zannidir. Diðer yandan "Fâtiha okunmaksýzýn kýlýnan namaz geçerli deðildir" anlamýna gelebileceði gibi "Böyle bir namaz tam ve mükemmel olmaz" anlamýna da yorumlanabilir. Bu bakýmdan hükme delaleti yönünden de zannidir.

Þâfiîlere göre namazda Fatiha´nýn okunmasý farz anlamýnda vâciptir. Onlar "O halde Kur´ân´dan kolayýnýza geleni okuyun" (el-Müzemmil, 73/20) âyetini, Fâtiha sûresini okuyun, diye tefsir ederler. Çünkü Hz. Peygamber "Ben namazý nasýl kýlýyorsam siz de o þekilde kýlýnýz" (Buhârî, Ezân,18; Edeb, 27; Âhâd 1) buyurmuþtur. Hanefîler ise yukarýdaki âyeti genel anlamlý kabul ederler ki, Fâtiha veya Kur´ân´dan baþka bir bölüm bu kapsama girer.

Farzýn hükmü: Yapýlmasý kesin olarak gereklidir. Terkeden aðýr cezayý hak etmiþ olur. Farz olduðunu inkâr eden dinden çýkar. Namaz, oruç, veya haccý inkâr gibi.

Vâcibin hükmü: Yapýlmasý kesin olarak gereklidir. Terk eden, farý terkedenin cezasýndan daha az bir cezayý hak etmiþ olur. Vacib olduðunu inkâr edenin küfrüne hüküm verilmez. Sapýklýkta kalýr. Mesela; namazýn vâciplerinden birisini bilerek terketmek tahrimen mekruhtur. Yanlýþlýkla terketme veya geciktirme halinde ise, sehiv secdesi gerekir. Farzýn terkinde ise namaz bozulur. Namazda rükûu terketmek gibi (Tehânevî, Keþþâf, II, 1126; el-Meydânî, el-Lübâb, I, 6; Ömer Nasuhi Bilmen, Ýstilâhât-ý Fýkhýyye Kâmusu, Ýstanbul 1967, I, 33; Elmalýlý Hamdi Yazýr, Hak Dini Kur´ân Dili, Ýstanbul 1938, VIII, 6200 vd.; Zekiyüddin Þa´bân, Usûlü´l-Fýkh, terc. Ýbrahim Kâfi Dönmez. Ankara 1990, 207 vd; Muhammed Ebû Zehra, Usûlü´l-Fýkh, Kahire, t.y., 29 vd.; Hamdi Döndüren, Delilleriyle Ýslâm Ýlmihali, Ýstanbul 1991, 50, 51).

Vâcib´in Kýsýmlarý

Vâcip çeþitli bakýmlardan kýsýmlara ayrýlýr:

1- Vakte baðlý olan vâcib: Belirli bir zaman bunun vücûbu için sebep teþkil eder. Meselâ, vaktin giriþi ile namaz farz olur. Ramazan ayý girince oruç her akýllý, ergin, mukîm ve saðlýklý kimseye gerekli olur. Çünkü Allah Teâlâ; "Sizden kim Ramazan ayýna yetiþirse onda oruç tutsun" (el-Bakara, 2/185) buyurur. Bu çeþit vâcipler de geniþ ve dar vakitli olmak üzere ikiye ayrýlýr:

Vakit ayný cinsten baþka bir ibadetin yapýlmasýna elveriþli olursa, bu vakitte edasý gereken vâcibe "geniþ vakitli vâcip" denir. Beþ vakit namaz böyledir. Meselâ, öðle namazý vaktinde bir çok namaz kýlýnabilir. Asýl öðle namazý ise bu vaktin az bir parçasýný iþgal eder. Birden çok ayný cinsten ibadetin birbirine karýþmamasý için bu gibi vâciplerde niyet farz olur.

Bir vakitte yalnýz tek vâcip eda edilebiliyorsa, buna "dar vakitli vâcip" denir. Ramazan ayý böyledir. Bu ayda baþka bir oruç tutulamaz. Çünkü âyette "Sizden kim Ramazan ayýna yeliþirse oruç tutsun" (el-Bakara 2/185) buyurulmuþtur. Bu yüzden Hanefilere göre Ramazanda nâfile oruca niyet edilse bile bu yine Ramazan orucundan sayýlýr. Çünkü bu süre, baþka bir orucun tutulmasýna el-veriþli deðildir.

2- Vakte baðlý olmayan vâcip: Edasý, belli bir vakte baðlý olmayan vacibi geriye býrakan kimse kýnanmaz. Meselâ özründen ötürü Ramazan orucunu tutamayan kimse, Ebû Hanîfe´ye göre istediði zaman tutabilir. Ýmam Þâfiiye göre ise kazaya kalan oruç ayný yýl içinde kaza edilmelidir (Ebû Zehrâ, a.g.e., 30,31).

Yapýlmasý istenilen belirtilmesi bakýmýndan vâcibin taksimi:

1- Muayyen vâcib: Bunda yapýlmasý istenilen þey tektir. Borcu ödemek, yapýlan akdi ifa etmek ve zekât vermek gibi. Bu çeþit vâciplerde kiþi muhayyer deðildir. ,

2- Muhayyer vâcip: Burada yapýlmasý istenilen belli bir þey deðil, iki veya üç þeyden biridir, meselâ, "Savaþta kâfirlerle karþýlaþtýðýnýzda boyunlarýný vurun. Sonunda onlara üstün geldiðinizde onlarý esir alýn, savaþ sona erince onlarý ya karþýlýksýz ya da fidye ile salýverin" (Muhammed, 47/4) âyetinde, esirleri ya karþýlýksýz ya da fidye ile salýverme olmak üzere iki seçenekten söz edilir. Üçlü seçeneðe ise yemin keffâreti örnek verilebilir. Yeminini bozan kimse ya bir köle azad edecek, ya on kiþiyi doyuracak veya giydirecek; bunlara gücü yetmezse üç gün oruç tutacaktýr (el-Mâide, 5/89).

Vâcibin miktar bakýmýndan taksimi:

Bu bakýmdan vâcip ikiye ayrýlýr:

1- Miktarý ve sýnýrý belli vâcip: Bütün farzlar buna örnektir.

2- Miktarý ve sýnýrý belli olmaya vâcip: Baþa yapýlan mesih miktarý, namazda rukû ve secdede bekleme süresi, hâkim tarafýndan belirlenmeyen nafakanýn miktarý bu niteliktedir.

Yükümlü bakýmýndan da ikiye ayrýlýr:

1- Aynî vâcip: Allah ve Rasûlünün yükümlülerin herbiri tarafýndan yerine getirilmesini istediði vâciptir. Beþ vakit namaz, oruç, zekât ve hacc gibi. Bu borç, bazýlarýnýn yerine getirmesi ile diðerlerinin üzerinden düþmez.

2- Kifâî vâcip: Bu, topluma emredilen bir vecibe olup, hiç kimse yapmazsa tüm toplum sorumlu tutulur. Ancak toplumdan bir bölümü bunu yaparsa diðerlerinden de sorumluluk kalkar. Allah yolunda cihad, iyiliði emir ve kötülükten nehiy, cenaze namazý, Ýslâm devlet baþkaný seçimi gibi. Cemâlüddin el-Hýllî bu konuda þöyle der: "Kifâî vâcipte her þahsýn yaptýðý ötekinin yerine geçer ve onu terkeden de yapmýþ sayýlýr" (Ebu Zehrâ, a.g.e., 36)

Þâfiî kifâî vâcip konusunda þöyle der: "Kifâý vâcip, genel olarak herkesin yapmasý istenilen ve bir kýsým insanlarýn mutlaka yapmasý kastedilen bir emirdir". er-Risâle´de genel anlamlý sözcükler (âmm) anlatýlýrken, bir kýsým âmm vardýr ki, onunla genel anlam kastedilir, fakat onun kapsamýna özel anlam da girer, denilir ve þu âyetler örnek verilir: "Meâmelilere ve çevresinde bulunan bedevîlere, savaþta Allah´ýn peygamberinden geri kalmalarý onun katlandýðý sýkýntýlara katlanmamalarý yerinde deðildir" (et-Tevbe, 9/120). "Yine yürüdüler, sonunda vardýklarý bir kasaba halkýndan yiyecek istediler. Kasabalýlar da bu ikisini misafir etmek istemediler" (Kehf 18/77; Þafii, er-Risâle, Kahire 1940, 54, 55).

Kifâî farzlar toplumda bir çeþit görev bölümünü ifade eder. Meselâ, dinî ilimleri öðrenmek kifâî farz olduðu gibi týp ilmi, teknik ilimleri vb.lerini öðrenmek de bir farîzadýr. Toplumda hiç kimse bu mesleklere yönelmez ve toplum bundan zarar görürse, herkes bunlardan sorumlu olur.


radyobeyan