Ukubat By: armi Date: 03 Nisan 2010, 18:58:44
UKÛBÂT
Arapça ukûbet ceza demektir. Çoðulu "ukûbât"týr. Ýslâm´ýn getirdiði emir ve yasaklara veya Ýslâm´ýn verdiði yetki sýnýrlarý içinde yöneticilerin belirlediði kurallarâ uymayanlara uygulanacak müeyyide ve yaptýrýmlar.
Ýslâmî hükümler inanç ve amelle ilgili olmak üzere ikiye ayrýlýr. Amelle ilgili olan hükümler de temel fýkýh kaynaklarýnda "ibâdetler, muâmeleler ve ukûbât yani ceza hukuku" olmak üzere üçe ayrýlýr.
Ceza hukuku gerek inançla, gerek ibadet ve muâmelelerle ilgili hükümlere uymama veya Ýslâm´ýn koyduðu yasaklarý çiðneme halinde uygulanacak hükümleri ifade eder. Bu cezalardan ayet ve hadislerde belirlenmiþ olanlâra "had" cezasý denir. Çoðulu "hudûd"tur. Ýslâm devletinin koyacaðý cezalara "ta´zîr" cezasý adý verilir.
Had cezalan beþ tane olup; zina, hýrsýzlýk, içki içmek, namuslu kadýna zina iftirasý atmak ve yol kesmek suçlarý için belirlenen cezalardan ibarettir. Bunlar kýsaca þöyle açýklanabilir:
l. Zina Cezasý
Evli erkek ve kadýn için recm, bekâr erkek ve kadýn için yüz deðnek vurmakla yerine getirilir. Bekârlarýn zina cezasý ayetle, evlilerinki ise hadisle sabittir.
Kur´an-ý Kerîm´de þöyle buyurulur: "Zina eden kadýn ve zina eden erkeðin her birine yüz deðnek vurun. Allah´a ve ahiret gününe iman ediyorsanýz, Allah´ýn dinini uygulama konusunda onlara acýyacaðýnýz tutmasýn. Müminlerden bir topluluk da onlarýn cezalarýna þahit olsun" (en-Nûr 24/2). Bu ayette kastedilen bekârlarýn zinasýdýr.
Zina sözlükte ve þeriatte þöyle tarif edilir: Erkeðin kadýnla mülk ve mülk þüphesi bulunmaksýzýn önden cinsel iliþkide bulunmasýdýr. Hanefiler haddi gerektiren zinayý þöyle tarif ederler: Ýslâmî hükümlerin uygulandýðý bir ülkede kendisine cinsel istek duyulacak yaþtaki diri bir kadýna, isteyerek mülk (cariyelik gibi) ve mülk þüphesi, nikâh ve nikâh þüphesi olmaksýzýn önden haram cinsel iliþkide bulunmaktýr. Bu tarife göre, iliþkinin zina sayýlmasý ve had cezasýný gerektirmesi için, erkeðin cinsel organýnýn sünnet kýsmýnýn kadýnýn cinsel organýna girmiþ olmasý yanýnda akýllý ve ergin bulunmak da gerekir. Çünkü küçük çocuk ve akýl hastasý zina hükmüne muhatap olmaz. Hadiste þöyle buyurulur: "Üç kiþiden kalem kaldýrýlmýþtýr: Çocuktan erginlik çaðýna kadar; uyuyandan uyanýncaya kadar; akýl hastasýndan þifa buluncaya kadar" (bk. Buhârî, Hudud, 22, Talâk, 11; Ebu Dâvud, Hudud, 17; Tirmizî, Hudud,1; Ýbn Mâce, Talâk, 15). Diðer yandan üç mezhebin ve Ebû Yusuf la Ýmam Muhammed´in aksine, Ebû Hanîfe´ye göre arkadan cinsel temas zina hükmünde deðildir. Zorla ýrza geçmelerde de istek olmadýðý için zorlanana had cezasý uygulanmaz. Hadiste þöyle buyurulmuþtur: "Ümmetimden yanýlma, unutma ve zorlandýklarý þeyin hükmü kaldýrýlmýþtýr" (Buhârî, Talâk, 11, Ýlim, 44, Þurût, 12, Enbiyâ, 27; Ýbn Mâce, Talâk,16-20). Ayrýca, zina edilen yerin dâru´l-Ýslâm olmasý da gerekir. Çünkü dâru´l-harp veya dâru´l baðy´de Ýslâm´ýn devletle ilgili hükümlerini uygulama imkâný bulunmaz (bk."Dâru´l-Ýslâm", "Dâru´l-Harb" ve "Baðy´.´ maddeleri). Yine bir kimse þahitsiz veya velisiz yahut geçici nikâhla yahut da mut´a nikâhý ile evlendiði bir kadýnla cinsel iliþkide bulunsa had cezasý uygulanmaz. Çünkü burada nikâh þüphesi söz konusudur. Hadiste; "Gücünüzün yettiði kadar þüpheler ile hadleri düþürünüz" (Ebu Dâvud, Salât, 14; Tirmizî, Hudud, 2).
Þâfiî ve Hanbelilere göre, deðnek cezasý yanýnda bir yýl süreyle, sefer mesafesindeki bir yere sürgün cezasý da verilir. Delil þu hadistir. "Bekârýn bekârla zinasýnda yüz deðnek ve bir yýl sürgün, dulun dulla zinasýnda yüz deðnek ve recm cezasý vardýr" (Zeylaî, Nasbu´r-Râye, III, 330; eþ-Þevkânî, Neylü´l-Evtâr, VII, 87).
Hanefilere göre, zinada sürgün bir had cezasý olmayýp, Ýslâm devletinin ihtiyaç duymasýna havale edilen hapis cezasý gibi ta´zir kabilinden bir cezadýr (bk. es-Serahsî, el-Mebsut, IX, 44 vd.; el-Kâsânî, Bedâyiu´s-Sanâyi ; VII, 22 vd.; Ýbnû´l-Hümâm, Fethu´l Kadîr, I V, 134 vd.; Ýbn Kusame, elMuðnî, VIII,166; Vehbe ez-Zühaylî, el-Fýkhu´l-Ýslâmî ve Edi!letüh, 2. baský, Dimaþk 1405/1985, VI, 26 vd., 31 ).
Evlilerin Zinasý
Ýslâm bilginleri evlilerin zinasýna recm cezasýnýn gerektiði konusunda görüþ birliði içindedir. Recm cezasý tevatüre ulaþan hadislerle, ve icmâ ile sabittir. Hz. Peygamber döneminde birkaç evli kiþiye zina cezasý uygulanmýþtýr.
Hz. Peygamber þöyle buyurmuþtur:
"Müslüman bir kimsenin kaný üç þeyden birisi dýþýnda helal olmaz: Zina eden dul, can karþýlýðý can ve cemaatten ayrýlarak dinini terkeden kimse" (Buhârî, Diyât, 6; Müslim, Kasâme, 25, 26; Ebû Dâvud, Hudûd,1 ). Bir iþçi, patronunun eþiyle zina etmiþ, kendisi bekâr olduðu için Hz. Peygamber´in emriyle yüz degnek vurulmuþtur. Allah elçisi Üneys (r.a)´ý görevlendirerek þöyle buyurmuþtur: "Ey Üneys, o kadýna git, zinasýný itiraf ederse, onu recmet" (Buhârî, Sulh, 5, Ahkâm, 39, Âhâd, 1, Þurût, 9, Eymân, 3, Hudud 30, 34, 38, 46; Müslim, Hudûd 25, Kudat, 22; Ebu Dâvud, Hudûd, 25).
Yine sahabilerden Mâiz zinasýný itiraf ettiði için kendisine recm uygulanmýþtýr (Zeylaî, Nasbu´r-Râye, III, 314; Þevkânî, Neylül Evtâr, VII, 95,109). Diðer yandan zinadan gebe olan bir kadýnýn dört defa ikrarý üzerine doðumdan sonra recmedilmesi emredilmiþtir. Ancak kendi rýzasý ile Allah´ýn ve Resulunun hükmüne razý olan bu kadýn hakkýnda Allah elçisi cenaze namazýný kýldýrdýktan sonra þöyle buyurmuþtur: "O, öyle bir tövbe etti ki, Medine´lilerden yetmiþ kiþiye taksim edilse hepsine yeterli olurdu. Allah için canýný vermesinden daha faziletli bir amel biliyor musunuz?" (Müslim, Hudud, 28; Ýbn Mâce, Diyet, 36).
Recm cezasýnýn uygulanmasý için zina edenin "muhsan" olmasý gerekir. Çünkü çeþitli hadislerde bu þarta yer verilmiþtir. Muhsan´m mastarý olan "ihsân" sözlükte menetmek demektir. Recm konusunda ise bir kimsenin muhsan sayýlmasý için Hanefilere göre yedi þartýn bulunmasý gerekir. Zina eden kiþinin;1) Akýllý olmasý, 2) Ergin olmasý, 3) Hür olmasý, 4) Müslüman olmasý, 5) Sahih nikahla evli olmasý, 6) Sahih nikâh içinde eþiyle guslü gerektirecek þekilde cinsel iliþkide bulunmasý, burada boþalma þartý aranmaz. 7) Yukarýdaki niteliklerin cinsel birleþme sýrasýnda her iki eþte de bulunmasý. Bu þartlardan herhangi birisi bulunmazsa deðnek cezasý uygulanýr (bk. es-Serahsî, a.g.e, IX, 39; el-Kâsânî, a.g.e, IV, 37; Ýbn Âbidîn, a.g.e, III,163; Ýbnü´l-Hümâm, a.g.e, IV,130). Bu sonuncu maddeye göre, diðer þartlar bulunup kadýn küçük olur veya akýl hastasý ya da cariye statüsünde bulunursa, bu eksiklik giderilip yeni bir cinsel iliþki olmadýkça taraflar muhsan hale gelmiþ bulunmaz.
Ebû Yusuf ve Þâfiîler bu sonuncu þartý gerekli görmezler. Onlara göre, diðer þartlar bulununca, kadýn kâfir olsa veya taraflardan birisi akýl hastasý veya küçük bulunsa da muhsan þartý gerçekleþir (ez-Zühaylî, a.g.e, VI, 42).
Þâfiî, Ahmed b. Hanbel ve Ebû Yusuf´a göre, recm için taraflann Müslüman olmasý þart deðildir. Bu yüzden zimmî, Ýslâm mahkemesine baþvursa had uygulanýr. Yine Müslüman erkek zimmî bir kadýnla evlenip, onunla cinsel iliþkide bulunsa her ikisi de muhsan olurlar. Delil þu hadistir. Ýbn Ömer (r.anhümâ)den rivayete göre Allah elçisine zina eden iki yahudi getirilmiþ, o, bunlarýn recmedilmelerini emretmiþtir (Müslim, Hudûd, 27; Tirmizî, Hudud,10). Eðer recmde, Müslümanlýk þartý olsaydý, bunlarý recmetmezdi.
Hanefilere göre, iki yahudinin recmedilmesi olayý recm ayeti inip neshedilmezden önce, Tevrat hükmüne uygun olarak vuku bulmuþtur (Zeylaî, Nasbu´r-Râye, III, 328; eþ-Þevkânî a.g.e, VII, 12; es-Serahsî, a.g.e, IX, 39, 40; Ýbnü´I-Hümâm, a.g.e, VI,132; el-Kâsânî, a.g.e, VII, 28; Ýbn Âbidîn, III, 162).
Sonuç olarak zina cezasýnýn uygulanmasý için Ýslâmî yönetimin bulunmasý, dört erkek þâhidin suçlularýn zina fiiline bizzat görgüye dayalý olarak þahitlik yapmasý veya zina edenin ayrý zamanlarda mahkemede dört defa zina ikrarýnda bulunmasý gerekir (Ayrýntý için bk. "Zina" maddesi).
2. Hýrsýzlýk Cezasý
Baþkasýna ait olup, koruma altýnda bulunan en az on dirhem deðerindeki (Hz. Peygamber döneminde iki koyun bedeli) bir malý çalmanýn cezasý Kur´an-ý Kerim´de þöyle belirlenmiþtir: "Hýrsýzlýk yapan erkek ve kadýnýn; yaptýklarýna karþýlýk Allah´tan bir ceza olarak ellerini kesin. Allah her þeye galip, tam hüküm ve hikmet sahibidir" (el-Maide, 5/38). Hz. Peygamber þöyle buyurmuþtur: "Sizden öncekiler, þu yüzden helak oldular, onlar þerefli bir kimse hýrsýzlýk yaptýðý zaman, hýrsýzý serbest býrakýrlar, güçsüz bir kimse hýrsýzlýk yapýnca da ona ceza uygularlardý" (eþ-Þevkânî, a.g.e, VII, 131, 136).
Hýrsýzlýk cezasý uygulanýnca, çalýnan mal elde mevcutsa sahibine teslim edilir; helâk olmuþsa bu malýn tazmini gerekmez. Çünkü had ile tazmin bir arada uygulanmaz. Hatta, malý çalýnan kiþi daha önce malýnýn tazminini talep etmiþse artýk el kesme cezasý düþer. Çünkü yukarýdaki ayette yalnýz had cezasýna yer verilmiþ, malýn tazmininden söz edilmemiþtir. Diðer yandan Allah elçisi; "Hýrsýza had uygulanýnca artýk malýn tazmini istenemez" (Zeylaî, o.g.e, III, 375) buyurmuþtur.
Mâlikilere göre, hýrsýz zenginse hem had, hem de malýn tazmini birlikte uygulanýr; yoksulsa, had cezasý ile yetinilir.
Þâfiî, ve Hanbelîlere göre ise, hýrsýzýn zengin veya yoksul oluþuna bakýlmaksýzýn had ve tazmin cezasý birlikte uygulanýr. Çalýnan mal mislî ise misliyle, kýyemî ise kýymetiyle tazmin ettirilir. Çünkü had cezasý Allah hakký, tazmin cezasý ise kul hakkýdýr (Ayrýntý için bk. "Hýrsýzlýk" maddesi).
El kesme cezasý da diðer hadler gibi Ýslâmî hükümlerin tam olarak uygulandýðý Ýslâm ülkesinde söz konusu olur. Böyle bir ülkede toplum dengeleri kurulmuþ, sosyal güvenlik müesseseleri oluþturulmuþ olacaðý için maddî sýkýntýya düþenlerin problemleri çözülmüþ olur. Bu yüzden Hz. Ömer kýtlýk yýlýndaki sýkýntýlarý dikkate alarak el kesme cezasýný uygulamamýþtýr (Hayreddin Karaman, Ýslâm Hukukunda Ýçtihad, Ankara 1975, 77).
3. Zina Ýftirasý Cezasý (Kazf)
Namuslu (muhsan) bir kadýna zina iftirasýnda bulunmak büyük günahlardandýr. Hz. Peygamber (s.a.s) þöyle buyurmuþtur: "Ýnsaný helake götüren yedi günahtan sakýnýnýz. Bunlar þu günahlardýr; Allah´a þirk koþmak ,sihir yapmak, haksýz yere adam öldürmek, faiz yemek, yetim malý yemek, savaþtan kaçmak, iffetli ve iman sahibi bir kadýna zina iftirasýnda bulunmak" (Buhari, Vesâyâ, 23; Müslim, Ýman, 38; Ebu Davud, Vesâyâ, 10). Kur´an´da þöyle buyurulur: "Eðer yasaklandýðýnýz büyük günahlardan kaçýnýrsanýz kusurlarýný örter ve sizi güzel bir makama koyarýz" (en-Nisâ, 4/31, bk. en-Necm, 53/32) buyurulur.
Zina iftirasýnýn cezasý Kur´an-ý Kerîm´de þöyle belirlenmiþtir: "Ýffetli kadýnlara zina isnad edip de sonra bu iddialarýný doðrulayacak dört (erkek) þahit getiremeyenlere seksen deðnek vurun; onlarýn þahitliklerini de ebediyyen kabul etmeyin. Ýþte onlar, fasýklarýn ta kendileridir. Ancak bundan sonra tövbe edip islâh olanlar bu hükmün dýþýndadýr. Çünkü Allah baðýþlamasý ve merhameti bol olandýr" (en-Nûr, 2414, 5).
Zina isnadý ya açýk ifadelerle olur: "Ey zâni", "sen zina ettin" sözleri böyledir. Bu dört þahitle ispat edilir veya zina isnadýnda bulunulan ikrarda bulunursa zina cezasý uygulanýr. Aksi halde zina isnad eden iftira etmiþ sayýlýr ve seksen deðnek vurulur. Ýsnad, bir kimsenin nesebini, bilinen babasýndan kaldýrmakla da olabilir. "Sen filancanýn oðlu deðilsin" veya "O, senin baban deðildir" demek gibi. Bunu ispat edemezse, zina iftirasý yapmýþ olur.
Zina Ýftirasý Yapýlanda Bulunmasý Gereken Þartlar
a. Ýftira edilen kimse erkek olsun kadýn olsun, muhsan olmasý gerekir. Kazf konusunda "muhsan" sayýlmanýn beþ þartý vardýr. Zina iftirasý atýlan kiþide bunlarýn bulunmasý þarttýr. a) akýllý olmak, b) ergin bulunmak, c) hür olmak, d) Müslüman olmak, e) zina yönünden iffetli bulunmak.
Buna göre küçük çocuk ve akýl hastasýna zina iftirasý yapýlsa had deðil ta´zîr cezasý gerekir. Ýffetli olmaktan maksat ömrü boyunca, haram yolla cinsel iliþkide bulunmamýþ olmasýdýr.
b. Zina isnadý yapýlanýn bilinen bir kimse olmasý gerekir. Bu yüzden; "Sizin içinizde bir kiþi dýþýnda zina eden bir kiþi vardýr" veya iki kiþiye hitaben; "Sizden biriniz zina edendir" gibi sözlerde belirsizlik vardýr (el-Kâsânî, " Bedâyiu´s-Sanâyi ; VII, 40; Ýbnü´l Hümâm, Fethu´l-Kadîr, IV,191; es-Serahsî, el-Mebsût, IX,116; Ýbn Âbidîn, Reddû´l-Muhtâr III, 184).
Bir erkek kendi kansýna zina isnadýnda bulunur ve bunu dört þahitle ispat edemezse, önceleri ona da seksen deðnek cezasý uygulanýyordu. Ancak daha sonra inen þu ayetler bu konuda mulâane yöntemini getirdi: "Hanýmlarýna zina isnat edip de, kendilerinden baþka þahitleri olmayanlarýn þahitliði, doðru söyleyenlerden olduðuna dair dört defa Allah´ý þahit tutup yemin etmesiyle olur. Beþinci defasýnda, eðer yalan söyleyenlerden ise Allah´ýn lânetinin kendi üzerine olmasýný diler. Kadýnýn da kocasý yalancýlardan olduðuna dair, Allah´ý dört defa þahit tutup yemin etmesi, cezayý kendisinden kaldýrýr. Beþinci defasýnda kocasý doðru söyleyenlerden ise, Allah´ýn gazabýnýn kendi üzerine olmasýný diler" (en-Nûr, 24/6-9).
Bu hükümlerden Ýslâm´ýn erkek ve kadýnýn cinsel hayatýný koruma altýna aldýðý, onlarý evlilik dýþý cinsel maceralardan koruduðu anlaþýlmaktadýr (bk. "Kazf", "Zina", "Lian" maddeleri).
4. Yol Kesmenin Cezasý
Yoldan geçenlerin önünü kesmek ve geçiþi haksýz olarak engellemek suretiyle yolcularý soymak, Ýslâm´da þiddetle cezalandýrýlmýþtýr. Allah Teâlâ þöyle buyurur: "Allah ve Resulune karþý savaþan ve yeryüzünde fesat çýkarmaya çalýþanlarýn cezasý ancak; öldürülmeleri veya asýlmalarý yahut ellerinin ve ayaklarýnýn çaprazlama kesilmesi ya da yeryüzünde baþka bir yere sürgün edilmeleridir. Bu, dünyada onlar için bir zillettir. Ahirette ise onlar için büyük bir azap vardýr" (el-Mâide, 5/33).
Bu ayette belirlenen cezalar suçun niteliðine ve þiddetine göre uygulanýr. Yol kesenler yalnýz soygun yapmýþsa el ve ayaklarý çaprazlama kesilir, yalnýz öldürme suçu iþlemiþlerse öldürülürler. Hem soygun, hem de öldürme birlikte iþlenmiþse;
Ebû Hanîfe (ö.150/767) ve Ýmam Züfer´e (ö.158/775) göre, Ýslâm devlet baþkaný seçimlik hakka sahiptir. Ýsterse ibret olmasý için önce el ve ayaklarýný çaprazlama keser, sonra öldürülür veya idam edilir. Dilerse kesme uygulanmaksýzýn yalnýz öldürülür veya asýlýr.
Ebu Yûsuf (ö.182/798) ve Muhammed eþ-Þeybânî´ye (ö.189/805) göre ise bu durumda yol kesen ya öldürülür veya asýlýr. Çaprazlama el ve ayak kesilmez. Çünkü burada asýl suç yol kesme olup, bir suça iki had birden uygulanmaz. Zaten öldürme cezasý, daha hafif olan çaprazlama kesmeyi de kapsamýna alýr. Nitekim evli kimse hem hýrsýzlýk hem de zina yapsa"recm" cezasý ile yetinilir. Çünkü aðýr olan bu ceza diðerini de kapsar (es-Serahsî, el-Mebsût, IX, 195; el-Kâsânî, a.g.e, VII, 93; Ýbnü´l-Hümâm, Fethu´l-Kadîr, IV, 270; ez-Zühaylî, el-Fýkhu´l-islâmî ve Edilletüh, 2. baský, Dimaþk 1405/1985, VI, 127 vd.).
Yol kesip adam öldüren ve soygun yapan kimseye had cezasýnýn uygulanacaðý konusunda islâm âlimleri arasýnda görüþ birliði vardýr. Bu ceza, âdî katilden farklý olarak öldürülenin velisinin affetmesi veya soygunda alýnan malýn geri verilmesi ile düþmez.
5. Ýçki Ýçmenin Cezasý
Sarhoþ edici içkilerin içilmesi ayet ve hadislerle yasaklanmýþtýr. Kur´an-ý Kerim´de altý ayette geçen "hamr" kelimesi üzüm suyundan elde edilen özel içkinin adý olmuþtur. Türkçe´de "üzüm þarabý" denilen içki budur. Diðer içki çeþitleri veya; içkinin yapýldýðý hammaddeler hadislerde belirlenmiþtir. Tedricî yasaklamanýn sonunda, kesin içki yasaðý bildiren ayette þöyle buyurulur: "Ey iman edenler! Ýçki, kumar, putlar ve fal oklarý sadece þeytanýn iþinden birer pisliktirler. Bu pislikten kaçýnýn ki, kurtuluþa eresiniz. Þüphesiz Þeytan kumar ve içki ile aranýza düþmanlýk ve kin sokmayý, sizi Allah´ýn zikrinden ve namaz kýlmaktan alýkoymayý ister. Artýk bunlardan vazgeçtiniz deðil mi?" (el-Mâide, 5/90, 91; Diðer ayetler için bk. el-Bakara, 2/219; en-Nisâ ; 4/43; el-A´râf, 7/157; en-Nahl, 16/67).
Hanefilere göre had cezasýnýn uygulanmasý bakýmýndan içkiler ikiye ayrýlýr: Þarap içene verilecek ceza, þarap dýþýndakileri içene verilecek ceza. Þarap içen kimse az içsin, çok içsin sarhoþ olsun veya olmasýn kendisine had cezasý uygulanýr. Çünkü Hz. Peygamber; "Þarap içen kimseye deðnek vurunuz" (Ebû Dâvud Hudûd, 36; Tirmizî, Hudûd 15; Nesâî, Eþribe, 42; Ýbn Mâce, Hudûd, 17, 18; Dârimî, Eþribe, 10) buyurmuþtur. Bu hadisteki "hamr"da köpük atmýþ taze üzüm suyu olup, içenin aklýný örttüðü için bu ad verilmiþtir. Þarap dýþýndaki içki çeþitlerinde ise, kiþi sarhoþ olacak kadar içtiði takdirde had cezasý uygulanýr (el-Kâsânî, a.g.e, VII, 39; Ýbnü´l-Hümâm, Fethu´l-Kadîr, IV, 178; Zeylaî, Tebyînü´l-Hakâik, III, 195).
Çoðunluk fakihler ise þarapla diðer içki türleri arasýnda bir ayýrým yapmazlar. Çoðu sarhoþ eden içkinin azý da haramdýr ve hamr (þarap) hükmündedir. Bu yüzden, sarhoþ edici olduðu bilinen herhangi bir içkiyi içene had cezasý gerekir. Delil þu hadistir: "Her sarhoþ edici içki hamr´dýr ve her hamr da haramdýr" (Müslim, Eþribe, 73; Ebû Dâvud, Eþribe, 5; Tirmizî, Eþribe, l; Ýbn Mace, Eþribe, 9; Ahmed b. Hanbel, II, 16, 29, 31,105, 134, 137).
Ebû Hanîfe´ye göre haddin uygulanmasýný gerektiren sarhoþluðun ölçüsü; sarhoþun konuþulanlarý anlamamasý, mantýklý konuþamamasý, erkekle kadýný, yerle göðü birbirinden ayýrt edememesidir. Çünkü hadlerde þüphenin kalkmasý için aðýr olaný esas almak gerekir. Hz. Peygamber; "Gücünüzün yettiði sürece hadleri þüphelerle kaldýrýnýz" (Ebu Davud, Salat, 114; Tirmizî, Hudûd, 2) buyurmuþtur.
Ebû Yûsuf, imam Muhammed ve diðer üç mezhep imamýna göre, sarhoþluk ölçüsü; sarhoþun saçma konuþmasý ve sözleri birbirine karýþtýrmasýdýr. Çünkü insanlar bu durumdaki kiþiye "sarhoþ" demektedir. Bu kimse kendi elbisesini veya ayakkabýlarýný baþkasýnýnkinden ayýrt edemez.
Ýçki içene ceza uygulanabilmesi için akýllý, ergin, Müslüman olmasý, içki zorlama ile veya zarûret sebebiyle içmemiþ olmasý, içtiði þeyin içki olduðunu haram kýlýnmýþ bulunduðunu bilmesi gerekir. Ayrýca içtiði içkinin kendi mezhep görüþüne göre haram sayýlmasý da gereklidir.
Ýçki Ýçene Verilecek Cezanýn Miktarý
Çoðunluk müctehitlere göre, sarhoþluðun cezasý seksen deðnektir. Delil, Hz. Ali´nin þu sözüdür: "Kiþi içki içince sarhoþ olur, sarhoþ olunca da saçma sözler konuþur; saçma sözler arasýnda da iftira eder. Ýftiranýn had cezasý ise seksen deðnektir" (eþ-Þevkânî, Neylü´l-Evtâr, VII, 144; Zeylaî, Nasbu´r-Râye, III, 351).
Þâfiîlere göre, þarap veya diðer içkileri içmenin cezasý kýrk deðnektir. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.s) bu konuda belirli bir miktar uygulamamýþtýr. Ebû Hüreyre (r.a), Hz. Peygamber´e getirilen bir sarhoþa uygulanan cezayý þöyle anlatýr: "Bizden bir kýsmý eliyle, bazýlarý ayakkabýsý ya da elbiseleriyle vurdular. Adam ayrýlýp gidince, arkasýndan; Allah seni rüsvay etsin" dediler. Bunun üzerine Allah Rasûlü þöyle buyurdu: "Böyle söylemeyin, ona karþý þeytana yardým etmeyin" (Buhârî, Hudûd, 4; Müslim, Hudûd 35; Ebu Dâvud, 35, 36; Tirmizî, Hudûd, 14, 15).
6. Ýrtidâd Edene Verilecek Ceza
Ýrtidâd, sözlükte bir þeyden baþka bir þeye dönmek demektir. Ayný köktün ism-i fail olan mürted sözcüðü ise; Ýslâm dinini terkedip küfre, dinsizliðe dönmek anlamýna gelir. Ýrtidâd küfrün en aþýrýsý ve en aðýrýdýr. Hanefilere göre mücerred irtidatla, Þafiilere göre ise irtidâdýn ölümle birleþmesi halinde önceki ameller boþa gider.
Kur´an-ý Kerîm´de þöyle buyurulur: "Sizden kim dininden döner ve kafir olarak ölürse, iþte onlarýn, dünya ve âhirette amelleri boþa gitmiþtir. Ýþte Cehennemlikler onlardýr. Onlar orada ebedî olarak kalacaklardýr" (el-Bakara, 2/217).
Müslüman olan bir kimse; Allah´ý inkâr, peygamberleri veya bir peygamberi kabul etmemek veya zina, eþcinsellik, þarap içmek ve zulüm yapmak gibi ittifakla haram olan bir þeyi helal saymak ve yine alýþveriþ ve evlenmek gibi ittifakla helal olan bir þeyi haram kabul etmek suretiyle dinden çýkar ve mürted hükümlerine tabi olur. Yine hakaret için Kur´an´ý yere atmak, bir hadis kitabýný pisliðin içine atmak veya putlara ya da güneþe tapmak, kiþiyi dinden çýkarýr (bk. Ýbnü´l-Hümâm, Fethu´l-Kadîr, IV, 385; eþ-Þirbînî, Muðnî´l Muhtâc, Mýsýr, t.y, IV, 133 vd.; eþ-Þîrâzî, el-Mühezzeb, II, 288; Ýbn Kudâme, el-Muðnî, 3. Baský, Kahire 1970, VIII, 123, 131).
Ýrtidadýn geçerli olmasý için, kendisini dinden çýkaracak sözü söyleyen veya iþi yapanýn akýllý olmasý ve bu söz veya fiili kendi iradesiyle yapmýþ bulunmasý gerekir.
Mürteddin Cezasý
Ýslâm müctehitleri mürteddin öldürülmesi gerektiði konusunda görüþ birliði içindedir. Delil þu hadislerdir: "Dinini deðiþtiren kimseyi öldürünüz" (Buhârî, Cihâd 149, Ý´tisâm, 28, Ýstitâbe, 2; Ebû Dâvud, Hudûd 1; Tirmizî, Hudûd, 25; Nesaî, Tahrîm,14); "Müslüman bir kimsenin kaný ancak üç þeyden birisi ile helal olur. Zina eden dul, cana karþýlýk can ve cemaatten ayrýlýp dinini terkeden kimse" (Buhârî, Diyât, 6; Müslim, Kasâme, 25, 26; Ebu Davud Hudûd 1).
Hanefilere göre, irtidâd eden kadýn öldürülmez, fakat yeniden, Ýslâm´a dönünceye veya ölünceye kadar hapsedilir. Çünkü o, büyük bir cürüm iþlemiþ olur. Ancak kadýnlarýn öldürülmesini Rasûlüllah (s.a.s) yasaklamýþtýr. Temelde, mürteddin öldürülmesi küfrü yüzünden deðil, Ýslâm toplumuna baþ kaldýrmasý yüzündendir. Çünkü Ýslâm devletine baþ kaldýrmanýn cezasý Allah yanýnda, öldürmekten daha büyüktür. Yukarýda yol kesmenin cezasýný açýklarken buna temas etmiþtik (bk. es-Serahsî, el Mebsût, I, 98 vd.; Ýbnü´l-Humâm, Fethu´l-Kadîr, IV, 385 vd.; el-Kâsânî, a.g.e, VII; 134; Ýbn Âbidîn, a.g.e, III, 312, 326).
Çoðunluk fakihlere göre ise, dinden dönen kadýn da öldürülür. Çünkü Ümmü Mervân adlý bir kadýn Ýslam´ý terketmiþ, bu haber Hz. Peygamber (s.a.s)´e ulaþýnca, bu kadýnýn tevbeye davet edilmesini bildirmiþ, tevbe ederse serbest býrakýlmasýný, aksi halde öldürülmesini emretmiþtir. Ancak bu hadisin senedinde zayýflýk vardýr (bk. Zeylaî, Nasbu´r-Râye, III, 458; eþ-Þevkânî, Neylü´l-Evtâr VII,192). Yine Hz. Peygamber, Muaz b. Cebel (ö. 18/639)´i Yemen´e vali olarak gönderirken ona þöyle buyurmuþtur: "Herhangi bir erkek Ýslâm´dan dönerse, onu yeniden Ýslâm´a çaðýr, dönerse ne âlâ; aksi halde onun boynunu vur. Kadýn da dinden dönerse, onu da dine yeniden çaðýr, dönerse ne âla; aksi halde boynunu vur" (Zeylaî, a.g.e, III, 457; eþ-Þevkânî, a.g.e, VII,193). Ýbn Hacer, bu hadisin senedinin hasen olduðunu söylemiþtir.
Hanefilere göre, Hz. Peygamber döneminde görülen bu gibi kadýn öldürme olaylarýnýn irtidâd sebebiyle deðil Ýslâm devletine baþkaldýrma yüzünden olmuþtur.
Mürteddin öldürülmeden önce tevbeye çaðrýlmasý Hanefîlere göre müstehaptýr. Çünkü bununla yeniden Ýslâm´a dönmesi umulur. Eðer tevbe etmezse, tevbe edeceði umulur veya kendisi süre istemiþ olursa ona üç gün süre verilir. Ancak tevbe edeceði umulmaz veya süre istememiþ olursa, derhal öldürülür. Delil Hz. Ömer´in uygulamasýdýr: Ömer (r.a), Ýslâm ordusundan bir adamýn durumunu sordu: "Ýslâm´a girdikten sonra Allah´ý inkâr ettiði için onu öldürdük" dediler. Hz. Ömer dedi: "Keþke onu bir evde üç gün hapsedip, her gün bir ekmek verseydiniz, belki tevbe ederdi". Sonra þöyle dua etti: "Allahým! Ben orada yoktum, emir de vermedim, razý da olmadým" (Mâlik, Muvatta´, Akdiye, 16).
Çoðunluk müctehidlere göre, mürted erkek ve kadýnýn öldürülmeden önce üç kere tevbeye çaðrýlmasý vaciptir. Delil; Ümmü Mervan hadisi ile Hz. Ömer´in tevbeye davetin gerekliliðini bildiren ifadeleridir (bk. Ýbn Rüþd, Bidâyetti´l-Müctehid, Mýsýr, t.y., II, 448; eþ-Þirbînî, a.g.e,139 vd; Ýbn Kudâme, el-Muðnî, VIII,124 vd.; ez-Zuhayli, a.g.e, VI, 186-188.)
Mürted, yalnýz Ýslâm devlet baþkaný veya onun yetki verdiði kimse tarafýndan öldürülebilir. Bunlarýn izni olmaksýzýn baþka birisi öldürülürse kötü bir iþ yapmýþ olur ve ta´zîr cezasý uygulanýr. Ancak tevbeye çaðýrmadan önce bile olsa, böyle bir öldürmeden dolayý öldürenin tazminat yükümlülüðü bulunmaz (ez-Zuhaylî, a.g.e, VI, 188).
Kýsas Cezasý
Ýslâm hukukunda âyet ve hadisle miktar ve kapsamlarý belirlenen had cezalarý yukarýda kýsaca açýklananlardan ibarettir. Ýslâm toplumu ideal bir ahlâk yapýsýna kavuþtuðu takdirde Ýslâm devletinin yalnýz bu cezalarla yetinmesi mümkün ve caizdir. Bunlarýn yanýnda "kýsas" cezasý gibi kul hakký sayýlan cezalarla, diyet, erþ ve hükûmetü´l-adl gibi malî cezalar da vardýr.
radyobeyan