Tenfiz By: armi Date: 31 Mart 2010, 16:00:37
TENFÝZ
Bir hâkimin verdiði hükmü diðer bir hakimin istinafen vaki olan tetkiki neticesinde usûlüne uygun görerek tasdik etmesi. Ayrýca, hakimin hükmü infaz etmesi (yerine getirmesi), akdin geçerli hale getirilmesi anlamlarýna da gelir. Bir çok hadis-i þerifte bu anlamlara geldiði görülmektedir.
Akdin tenfizi, akdin oluþmasýndan ayrý ve müstakil bir merhaledir. Karþýlýklý rýza ile tamamlanan akitten sonra, her iki taraf akdin kendilerine yüklediði görevleri yerine getirmeye çalýþýrlar, buna akdin tenfizi denir.
Ýki taraftan birisi görevini yapmazsa, hak sahibi davacý olduðu takdirde, mahkeme kararýyla akdin tenfizi için zorlama yoluna gidilir. Buna göre akdin tenfizi, akde baðlý ve akdin neticesi olan bir konudur. Akdin oluþma merhalesi ile ilgili "rýza kusuru" konularýndan biri deðildir. Çünkü gerçek bir akit tenfizi üzerinde karþýlýklý rýzanýn oluþtuðu þeyin gerçekleþmesidir. Böylece rýzanýn varlýðý ve kusurdan salim olmasý, ancak akit sýrasýnda zaruridir. Bundan sonra ise tenfiz için karþýlýklý rýzaya ihtiyaç yoktur. Yukarýda söylendiði gibi çok kere akdi tenfiz görevinden kaçan, mahkeme emriyle akdin gereði olan rýzaya halel vermemektedir, bilakis bu rýzaya saygý göstermektir (Mustafa Ahmed ez-Zerka, el-Fýkhü´l-Ýslâmî fi Sevbihi´l-Cedid, I, 440, 441).
Ancak tenfizin bazan rýza ile ilgisi bulunduðu, dolayýsýyla dava edilse bile, hakimin tenfize zorlayamayacaðý bazý durumlar vardýr. Rýzayý zedeleyen ve akdin bir gereði olarak yerine getirilemeyen tenfizin en meþhur halleri dörttür:
1- Safkanýn (pazarlýðýn) bölünmesi.
2- Satýcý tarafýndan bilerek gizlenmeyen bir kusurun ortaya çýkmasý.
3- Satýlan malýn rehn veya kiraya verilmiþ olmasý.
4- Ýki taraftan birisinin tenfize zorlanamayacaðý bir halde akdin gereði olan borcunu vermekten imtina etmesi .
Bunlarý kýsaca þöyle açmak mümkündür:
1- Safkanýn bölünmesi: Safka, Arapçada akit anlamýnda kullanýlmaktadýr. Bunun aslý, taraflardan birinin anlaþtýklarýnýn bir iþareti olarak elini diðerinin eline vurmasýdýr (ez-Zerka, a.g.e., I, 441, dipnot, 2). Safkanýn bölünmesi ise, daha çok ivazlý akitlerde olmaktadýr. Diyelim ki, birisi bir mal satýn aldý, satýcýnýn elinde iken (müþteriye teslimden önce) malýn bir kýsmý yok oldu, bu durumda alýþ-veriþ, malýn yok olan kýsmý hakkýnda batýl olur. Çünkü akdin konusu olan mal olmadan akit olmaz. Böylece müþteriye göre pazarlýk (safka) bölünmüþ oldu. Çünkü o, malýn tamamýný pazarlýk etmiþti; ama eline geçen, malýn bir kýsmý oldu. Böylece ihtiyacý olan mal için bir daha piyasaya çýkýp pazarlýk yapmak zorunda kalacaktýr. Bu da çoðu kere müþteri için hem pahalýya mal olmakta, hem de zorluk çekmektedir. Bu durumda müþteri helâk olan malýn karþýlýðýný geri almak ile akdi tamamen iptal etme konusunda muhayyerdir (Ýbn Abidin, H. Reddi´l-Muhtar, Mýsýr 1969, IV, 566).
Buna göre pazarlýðýn bölünmesi, akitteki karþýlýklý rýzayý zedelemiþtir. Çünkü müþteri malýn tamamýný almak üzere rýza beyanýnda bulunmuþtu. Pazarlýðýn bölünmesi durumunda rýzasý zedelenmiþtir ve müþteri akdi tenfize zorlanmaz (bk. Mecelle, md. 218-223) .
2- Malda kusurun ortaya çýkmasý: Bu kusurun satýcý tarafýndan bilerek gizlenen bir kusur olmamasý gerekir; onun da farkýnda olmadýðý bir kusur olmalýdýr. Böyle bir durum; "akitte yanýlma" gibidir. Müþteri bu durumda muhayyerdir; dilerse akdi geçerli kýlar, malý kusuruna raðmen kabul eder, dilerse akdi iptal eder. Çünkü alýcý, malý kusursuz olduðu düþüncesiyle pazarlýða oturmuþtur. Durum aksi olunca müþteri, akdin tenfizi için zorlanamaz. Buna Ýslâm hukukunda "Hýyaru´l-Ayb" (kusur muhayyerliði) denir. Medeni hukukta ise "satýcýnýn ayba karþý tekeffül borcu" ismiyle anýlmaktadýr (ez-Zerka, a.g.e., I, 444; Mecelle, md. 336, 337; Doç. Dr. Cevdet Yavuz, Satýcýnýn Ayba Karþý Tekeffül Borcu, Doçentlik tezi, Istanbul 1990).
3- Satýlan malýn rehin veya kiraya verilmiþ olmasý: Bunu þöyle bir misalle açýklamak mümkündür: Birisi bir malý sattýktan sonra o malýn bir baþkasýna kiraya verildiði ya da rehin verildiði anlaþýlýrsa, kira ve rehin müddetleri bitmemiþse, akit sýrasýnda müþteri de bunu bilmiyor idiyse, akdi tenfiz edip etmemede muhayyerdir. Çünkü, müþteri satýn aldýðý bu malý kirasý bitmeden veya rehni çözülmeden isteyemez. Bu nedenle akdin tenfizine halel gelmiþtir, müþteri bu tenfize zorlanamaz (ez-Zerka, a. g. e., I, 444, 445).
4- Taraflardan birinin görevini ifadan imtinaý: Akid yapýldýktan sonra böyle bir durumun meydana gelmesi halinde hakim yetkisini kullanarak taraflarý akdi tenfize zorlar. Bu görüþ Hanefilere aittir.
Bazý durumlarda hakim bu zorlamayý yapamaz, yani tenfize halel gelir. Meselâ birisi bir malý veresiye satarsa ve müþteriye belli bir malý rehin býrakmasýný veya bir kefil göstermesini þart koþarsa, yani bu Þartla akdi saðlama baðlarsa, sonra müþteri bu þartlarý yerine getirmezse, tercih edilen fýkhý görüþe göre, mahkeme müþteriyi istenen bu rehni vermeye veya kefil göstermeye zorlayamaz. Çünkü rehin teberru gibi râhin hakkýnda anca tenfiz ve teslim ile tamamlanan bir akittir. Her halukarda sadece rýza ile gerçekleþir (münakid olur); zorla da rýza olmaz. Ebu Hanife ve iki talebesi bu görüþtedirler. imam Züfer´e göre, müþteri bu durumda zorlanýr. Çünkü rehin þart koþulunca, akdin bir gereði olmuþtur, yerine getirilmesi gerekir (el-Kasânî, Bedaiu´s-Sanâyi´, V, 171; ez-Zerka, a.g.e., I, 446, dipnot, 1).
radyobeyan