Ýslam Kavramlarý M-Z
Pages: 1
Telfik By: armi Date: 31 Mart 2010, 15:55:21

TELFÝK




Kumaþýn iki kenarýný birleþtirip dikmek, uydurmak, süslemek, ulaþmak, katýlmak, eli boþ dönmek.

Ýslâm hukukçularý telfik kelimesini farklý þeyleri birleþtirmek anlamýnda kullanmýþlardýr. Usul bilginleri ise kelimeyi ictihad ve taklid alanlarýnda ayrý anlamlarda kullanýrlar. Buna göre taklidde telfik, taklid yoluyla bir mesele veya amel üzerinde iki veya daha fazla mezhebin farklý hükümlerini birleþtirerek tatbik etmektir. Ýctihadda telfik ise, bir mesele üzerinde birbirine muhalif iki görüþ varken, daha sonra gelen bir müçtehidin bu ikisine uymayan üçüncü bir görüþ ortaya atmasýdýr. Telfikin her iki þekli de Ýslam hukuk ve usul bilginleri arasýnda geniþ tartýþmalara neden olmuþtur.

Ýctihadda telfik iki farklý biçimde açýklanarak deðerlendirilir. Buna göre iki veya daha fazla müctehid bir mesele üzerinde ictihad ederek farklý reyler ileri sürerler. Bunlardan sonra gelen bir müctehid de yine ictihad ederek ayný mesele üzerindeki eski görüþlerden seçmeler yaparak kendi görüþünü oluþturur ya da bizzat ictihad ederek ulaþtýðý sonuç, önceki ihtilaflara olduðu gibi bu ihtilaflarda meydana gelen ortak noktaya da ters düþer. Bu anlamdaki bir telfik, iki sorunun açýklýða kavuþturulmasýný gerekli kýlar:

1. Sahabe veya bir asrýn müctehidlere bir mesele üzerindeki iki ya da daha fazla görüþ ileri sürdükten sonra, daha sonraki bir asýrda gelen baþka bir müctehid, öncekilerden farklý üçüncü bir görüþ ileri sürebilir mi?

2. Sonra gelen müctehid bir meselede öncekilerden bir grubun görüþünü, diðer meselelerde baþka bir grubun görüþünü alabilir mi?

Bilginler bu sorulara farklý cevaplar vermiþlerdir. Gazalî ve Ýsnevî, birinci mesele hakkýnda, "Bir mesele hakkýnda yalnýz iki görüþün olduðunu bilmek, baþka görüþ yoktur ve üçüncüsü söylenemez demek için yeterli deðildir. O asýrdaki bütün müctehidlerin söz konusu meseleyi ele aldýklarýný ve buna raðmen iki görüþten fazlasýnýn ortaya atýlmadýðýný bilmeden böyle bir söz söylenemez, yani üçüncü bir görüþ ileri sürmek men edilemez." demiþlerdir.

Serahsî, Pezdevî, Ebu´l-Berakatü´n Nesefî gibi eski Hanefî usulcüler, bir asýrda belirli bir sayýdaki reyden baþkasýnýn ortaya çýkmamasý, onlara uymadan üçüncü bir görüþün batýl olduðuna icma mahiyetinde delil kabul edilir diyerek bunu tecviz etmemiþlerdir. Þafiî bilginlerden Ýmamu´l-Harameyn de bu görüþü benimsemiþtir. Yine Þafiîlerden Ebu Ýshak eþ-Þirazî, iki meseleyi ayrý ayrý ele almýþ, birincisinde Ýmamu´l-Harameyn gibi düþünürken ikincisinde "Eðer iki meselenin birbirine eþit olduðu söylenmemiþse, mürekkeb ictihad caizdir" demiþtir.

Daha sonraki bilginlerden Kadl Beydavî, Ibnu´s-Sübkî, Karafî, Amidî, Ýbn Hacib, Sadru´þ-Þeria, Ýbn Hümam gibi bilginler de iki meseleyi ayrý ayrý ya da birlikte ele alarak görüþ belirtmiþlerdir. Ancak bunlar içinde konuyu en geniþ açýdan ele alan Sadru´þ-Þeria Ubeydullah bin Mes´ud olmuþtur. Ona göre söz konusu iki ictihad ve rey, þer´i ve gerçekleþmiþ tek bir olayda ortaklaþa bulunup üçüncü görüþ de bunun iptalini gerektirmedikçe, batýl sayýlamaz.

Taklidde telfikin gerçekleþebilmesi için bir olayda birbirine muhalif iki görüþle bir arada veya ikincisinin tesiri kalkmadan diðeriyle amel etmek gerekir. Söz gelimi, abdestin kan aldýrmakla bozulmayacaðý hususunda Þafiî´yi, þehvetsiz olarak kadýnýn vücuduna dokunmakla bozulmayacaðý hükmünde de Ebu Hanife´yi taklid eden ve bu iki taklidin birleþtiði ayný abdestin sahih olduðu kanaatinde olan kimse, telfiki gerçekleþtirmiþtir. Oysa iki görüþle bir arada veya ayný zamanda amel etmez de önce biriyle, baþka bir zaman da diðeriyle amel eder, ikinciyle amel ederken de birinci görüþün amel üzerinde etkisi kalmamýþ bulunursa, bu telfik deðil, önceki mezhebten dönme ve ikinci bir mezhebe geçmedir. Bu konunun telfik konusunda ayrý olarak deðerlendirilmesi gerekir.

Kimi ayrýntýlarda farklý görüþler savunsalar da Hanefî hukukçulardan Kasým bin Kutluboða, Ömer bin Nüceym, Ebu´l-Ýhlas el-Hasene´þ-Þürünbülalî, Alauddin Haskafî, Ýbn Abidin, Ýbrahimu´l-Birî; Þafi hukukçulardan Ýzzuddin bin Abdusselam, Ýbn Dakik, Ýbn Cemaati´l-Makdisî, Þihabuddin Ahmed bin Ýmaduddin el-Akfeshî, Ýbn Haceri´l-Heytemî, er-Remlî, Ýbn Ziyad ve el-Bülkinî; Malikilerden Yahya ez-Zenatî, Þatýbî, Þebrahitî taklidde telfiki caiz görmezler. Bu bilginler görüþlerini þu delillere dayandýrýrlar:

1- Telfikten icmaya aykýrý bir durum ortaya çýkarsa, telfik batýl olur. Çünkü icmaya aykýrý hükümler batýldýr .

2- Telfik, bir mezhebin müctehidlerinin mutehalif hükümleri arasýnda olursa caiz deðildir. Çünkü mezhebe baðlý diðer müctehidlerin ictihadlarý da, mezheb müctehidlerinin ictihadýna izin verdiði ve usulü kullanýldýðý için, mezheb imamýnýn ictihadý sayýlýr.

3- Reyler birleþtirilen iki imam, iþlenen amelin batýl olduðuna söz birliði etmiþlerdir.

4- Telfik, Müslümanlarýn icmasý ile batýldýr.

Telfik, dini oyuncak haline getirmektedir.

Hanefî hukukçulardan Kadý Necmeddin Ýbrahim bin Ali et-Tarasusî, Þeyhülislam Ebu´s-Suud, Zeynüddin bin Nüceym, Muhammed Emin (Ýbn Emir-i Padiþah), Muhammed bin Abdi´l-Azimi´l-Mekkî; Malikî hukukçulardan Muhammed bin Muhammed bin Ahmed el-Emiru´l-Kebir, Muhammed bin Ahmede´d-Düssukî; araþtýrmacý bilginlerden Þah Veliyyullah Dehlevî, Muhammed Reþid Rýza ve Senhurî de telfiki caiz görürler. Bunlara göre þart ve cüzleri bulunan bir amelin bütün bu þart ve cüzlerinde belli bir müctehide tabi olmanýn gerekliliðini ifade eden ne bir nas, ne icma, ne de saðlam bir kýyas vardýr. Dinin bu delil ve kaynaklarýnýn gerekli kýlmadýðý hiçbir þey farz ya da vacip olamaz. Ayrýca taklide layýk hiçbir alim, telfikin yasak olduðunu söylememiþtir. Bu bilginler telfiki caiz görmeyenlerin delillerini de þöyle eleþtirirler:

1- Burada sözü edilen icma, usulün konusu olan icma deðildir. Anlatmak istedikleri, bir konuda muhalif görüþler ortaya çýktýktan sonra, daha farklý bir görüþün ileri sürülmemesinin sükuti icma anlamýna gelmesi ve bunun yeni bir görüþün batýl olacaðýna delalet etmesidir. Bu tür bir icmanýn delil olmasý kesin olmadýðý gibi, böyle bir icmanýn tesbiti de mümkün deðildir.

2- Her müctehid ister müstakil, ister müntesib olsun, görüþü diðer müctehidlerinkine muhalif olursa, kendi ictihadýna uyar. Bütün müctehidlerin ana kaynaðý Kur´an ve Sünnet olduðuna göre, mezheb müctehidleri arasýnda caiz olan telfik genel olarak da caizdir.

3- "Reyleri birleþtiren iki imam, iþlenen amelin batýl olduðunda söz birliði etmiþlerdir" sözü tutarlý deðildir. Çünkü her imam, "Bu amel reyime muhalefet edilen noktada bana göre batýldýr" diyebilir; fakat, "Diðer imama göre de batýldýr" diyemez. Ona göre batýl olan amel, diðer imama göre sahihtir.

4- Ýcma ehli müctehidlerdir. Telfik konusu, müctehidler döneminden sonra, yedinci yüzyýlda ortaya atýlmýþ ve mukallidler arasýnda tartýþma konusu edilmiþtir. Böyle olunca, "Telfik, Müslümanlarýn icmasý ile batýldýr" demek, cüretli ve isabetsiz bir sözdür.

5- Ýhtiyaç halinde yapýlan telfikte, dinin oyuncak haline getirilmesi söz konusu deðildir. Bunun için kasýtlý davranmak gerekir.

Telfiki caiz görenler, bunun uygulamadan önce yapýlmamasýný ve þu nedenlerden birine dayanmasýný uygun görürler:

1. Hükmün kalbi tatmin etmesi.

2. Hükmün selef tarafýndan çokça tatbik edilmiþ olmasý.

3. Telfikin sonucu olan hükmün daha ihtiyatlý olmasý.

4. Bir hakký veya ibadeti ifa hususunda telfike ihtiyaç duyulmasý.


radyobeyan