Tekke By: armi Date: 31 Mart 2010, 15:46:53
TEKKE
Ýslâm kültür tarihinde önemli yeri bulunan tekke, tasavvuf düþüncesinin, anlayýþ ve terbiyesinin derinleþtirildiði ve halka takdim edildiði bir yerdir. Tekke (tekye), zâviye, hankah, âsitane ve dergâh gibi isimler altýnda birbirinden hemen hemen farksýz olan bu müesseselere insanlar, dünya hayatýnýn çeþitli meþakkat ve sýkýntýlarý ile yorulan ruh ve bunalan gönüllerini dinlendirmek için giderlerdi. Onlar burada bir araya gelip boþ zamanlarýný deðerlendirirlerdi.
Ýlk tekkenin Remle´de Hâce Abdullah Ensarî tarafýndan kurulmasýndan (Süleyman Ateþ, Sülemî ve Tasavvufî Tefsiri, Ýstanbul 1969, 10) kýsa bir müddet sonra her tarafta yayýlan ve dolayýsýyla daha sonra kurulan Müslüman devletlerin kuruluþ faaliyetlerinde bulunan tekkeler, Türklerin Anadolu´ya gelip yerleþmesinde de büyük ölçüde rol oynadýlar. Keza, Anadolu´nun Ýslamlaþtýrýlmasýnda da bunlarýn rolü inkâr edilemeyecek kadar büyüktür (Mustafa Akdað, Türkiye´nin Ýktisadî ve Ýctimaî Tarihi, Ýstanbul 1974, 1, 38).
Ýslâm ülkelerinde tarikat mensuplarýnýn oturup kalkmalarýna, zikr ve ibâdet etmelerine mahsus bu müessese, Farsça "Tekye" kelimesinden gelmektedir ki çoðulu "Tekâya"dýr. Mýsýr Mevlevî Þeyhi Azmi Efendi, "Nuhbetu´l-Adâb" adlý eserinde bu müesseselerin kuruluþ gayesini þöyle açýklar: "Tekâya, ilim ve fen tahsil ederek, dünya alâkalarýndan el çekenler ve ruhâný seyr ve terakkýyata çalýþanlar için bina olunduðundan ilimde behresi (nasibi, payý) olmayan cahiller evvela ilim tahsili için medreseye gönderilmeli yahut tekkede talim ve tedrise muktedir zatlar tarafýndan okutulmalýdýrlar" (M. Zeki Pakalýn, Osmanlý Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüðü, III, 445).
Müslüman toplumlarýn ekonomik ve sosyal yapýsýnýn teþekkülünde harç vazifesi gören bu teþkilâtýn, son zamanlarýndaki durumlarýna bakýp bunlarýn devamlý böyle olduðunu zannetmek, doðru deðildir. Nitekim, M. Cevdet bu mevzuya temasla "Son zamanlardaki tereddisine bakýp ta tekkelerin daim öyle olduðuna hükm etmemelidir. Dört mevsimden Sonbahara bakarak Ýlkbaharda da ortalýðý yapraksýz ve yeþilliksiz sanmak doðru olmadýðý gibi, kemâl zamanlarýnda tekkeler, ruhlarý çok terbiye etmiþtir. Eskiden tekkeler, edebiyat, musikî ve tarih ocaklarý idi. Hayatýn ýzdýrabýný dindirmek ihtiyacýnda olanlar oralara koþar, nefis bir ahengin þelâlesi altýnda ruhlarýný yýkar, tesellikâr söz ve tarihî menkýbelerle yeniden canlanýrlardý. Hâsýlý tekkeler, ye´s ve mahrumiyet ile canýna kýyacak insanlarýn, yeniden tamir gördüðü yerlerdir" diyerek bir gerçeði ifade eder.
Psikolojik, pedagojik ve týbbî meselelere varýncaya kadar geniþ bir hizmet sahasý olan tekke, o devrin mektebidir, hastahanesidir, spor okuludur, dinlenme kampýdýr, beldenin güzel sanatlar akademisidir, edebiyat ve fikir ocaðýdýr, moral kaynaðýdýr. Velhasýl tekke, insanlarýn hayýr ve faydasýna olan þeydir.
Tarih boyunca tekkelerin icra ettiði fonksiyonu þöylece özetlemek mümkündür:
1. Tekkeler, özellikle kuruluþ yýllarýnda, þeyhler tarafýndan seçilen yerlerde kuruluyorlardý. Bundan dolayý onlar, etraflarýndaki insanlarýn mânevî ihtiyaçlarýný temin ederek, bölgelerinin insanlarýna sahip çýkýyorlardý. Böylece Kur´an´ýn tavsiye ettiði bir metod olan hikmet ve güzel öðütle insanlarý dine ve hakikata çaðýrýyorlardý.
2. Bilhassa Osmanlý´larda, tekke ve zâviyelerin bir kýsmý devlet tarafýndan, yolculuk ve ulaþým için tehlikeli olan yerlerde tesis ediliyordu. Bu bakýmdan, daðlarda, korkunç boðaz ve geçitlerde tesis edilen tekkeler, askeri sevk ve idareyi kolaylaþtýrmak, ticarete engel olabilecek eþkýya vs. gibi kimselere mani olmak için birer jandarma karakolu vazifesi de görüyorlardý. Böylece tekkeler, kar ve yaðmurlu günlerde yolcular içinde bir sýðýnak oluyordu.
3. Oturma merkezlerinde (meskûn mahal) kurulan tekkelerin gördüðü önemli hizmetlerden biri de kültür iletiþiminin, halk arasýndaki birlik ve sýhhatli bir haberleþmenin saðlanmasý idi.
4. Tekke ve zaviyelerin zaman zaman ruh ve sinir hastalýklarý için tedavi merkezi olarak da kullanýlmaktaydý. Daha çok telkin ve irþad yolu ile hizmetlerini sürdüren bu þifa yurtlarý, çoðu zaman bir þeyhin önderliðinde, toplumun bu sahadaki yaralarýna çareler arýyordu (Geniþ bilgi için bk. Mustafa Kara, Tekke ve Zaviyeler, Ýstanbul 1977, 120-128).
Çeþitli yönleri ile insanlara hizmette bulunan tekkeler, Osmanlýlar döneminde tamamýyla vakýflara baðlýydýlar. Vakýflar tarafýndan geliri temin edilen tekkeler malî yönden sýkýntý çekmezlerdi. Ayrýca devlet, bunlara yardýmda bulunuyordu. Hatta, tekkelere baðlý bulunan vakýf araziden vergi almamak suretiyle bu yardým sahasý daha da geniþletilmiþti.
Tekkeler, insanlara sunduklarý hizmetlerin yaný sýra, derviþlerin devamlý olarak ikamet ettikleri ve tarikata intisâb edenlerin, zikir ve merasimi toplu olarak yaptýklarý yerlerdir. Bu sebeple tekkeler mimari yapý olarak þu kýsýmlardan oluþmaktaydýlar: Semâhane, çilehane, türbe, derviþ odalarý, selâmlýk, harem, mutfak ve kiler, kahve ocagý (Celal Es´ad, Türk Sanatý, Ýstanbul 1928, 100-101).
Türkiye´deki tekkeler, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Ýslâm dini aleyhindeki faaliyetleri çerçevesinde çýkarýlan bir kanunla 30. 11. 1925 yýlýnda kapatýldý.
Miskinler Tekkesi
islâm ülkelerinden baþka, dünyanýn herhangi bir bölgesinde bulunmayan ve bir çeþit karantina mahalli veya hastahane olarak kabul edebileceðimiz; gerek hastalar, gerekse yolcular bakýmýndan önem taþýyan bir müessesedir, günümüz insaný tarafýndan bilinmeyen bu müessese, sadece isminden dolayý tembellik ve miskinlikle ilgili bir kuruluþ gibi telakki edilmektedir. Bina ve müþtemilatýndan dolayý miskinhâne de denilen bu müessese, bulaþýcý hastalýklara mübtela olan kimseleri, toplumdaki saðlýklý insanlardan ayýrmak için kurulmuþ bir karantina yeridir. Osman Nuri bunlardan bahsederken þöyle demektedir: Miskinler tekkesinin yapýlýþýndaki gaye, o zamanlarda bulaþýcý bir hastalýk telaki edile, fakat ilacý da bulunmayan cüzzamlýlarý tecrid etmek, onlarýn dökük parmaklý ellerini, kesik burunlu yüzlerini halkýn gözü önünden uzaklaþtýrmak gibi sýhhî, ictimaî, insanî, hatta medenî bir iþtir. Anadolu, Rumeli ve Arabistan´ýn her tarafýný gezmiþ olan Evliya Çelebi, hemen her þehrin yakýnýnda bir yerde bunlar için birer tekke veya mahalle bulunduðunu söyler. Edirne, Bursa ve Sivas gibi þehirlerde ise büyükçe bir miskinhâne bulunduðu bilinmektedir. Üsküdar´da Karacaahmet Mezarlýðý kenarýnda bir miskinler tekkesi vardý. 1927 senesine kadar binasý duruyordu (Osman Nuri Ergin, Türkiye´de Þehirciliðin Tarihî Ýnkiþafý, Ýstanbul 1936, 19). Gerçekten, Evliya Çelebi, Üsküdar´daki tekkelerden bahs ederken, "Birisi de miskinler tekkesidir. Tarik-ý amm üzre þehir haricindedir. Cümle mesakin anda sâkin olup nezr ile geçinirler. Ýstese bu kiþi eþraftan olsun. Zira ellerinde hatt-ý þerif vardýr. Hiç kimseyi dinlemeyip alýp tekkeye götürürler. Çünkü, diyar-ý rumun cüzzamý bulaþýcýdýr diye þehir içinde durmak yasaklanmýþtýr" (Evliya Çelebi, Seyahatnâme, Ýstanbul 1314,I, 475).
Tamamen vakýflarca idare edilen bu müessese, hastalarý saðlýklý insanlarýn rahatsýz edici bakýþlarýndan kurtarmak ve bulaþma imkânýný mümkün mertebe aza indirmek için kurulmuþtu. Ayrýca bir þehirden diðerine yolculuk eden kimselerin de daha þehre girmeden kontrol ve muayeneden geçtiði yerlerdir. Ýstanbul´da cüzamlýlar için tesis edilen miskinhâne (miskinler tekkesi), Üsküdar´da Karacaahmet mezarlýðýnýn ortasýnda, III. Sultan Selim zamanýnda 9 oda olarak bina olunmuþ, 1225 yýlýnda Sultan II. Mahmud tarafýndan bunlara 11 hâne (ev, oda) ilave edilmiþti (M. Zeki Pakalýn, Osmanlý Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüðü, Ýstanbul 1971, II, 546). Miskinhâneye Evkaf Nezâreti tarafýndan tahsisat ayrýldýðý için buradakilerin geçim sýkýntýsý ile karþýlaþmalarý söz konusu deðildi. Her hastaya, miskine iki çift "fodla" (ekmek) ile Üsküdar imâretinden çorba, akþamlarý da pilav, çorba ve et verildiði gibi haftada iki defa pazartesi ve perþembe geceleri tatlý olarak pilav ile zerde verilirdi (Pakalýn, a,g,e, II, 546). Miskinhâne 1908´de kapatýlmýþtýr.
radyobeyan