Tevil By: armi Date: 31 Mart 2010, 12:18:14
TE´VÝL
Açýklamak, beyan etmek, bir sözü veya davranýþý görünür anlamýndan baþka bir mana ile açýklamak. Bir ayetin muhtemel manalarýndan biri ile açýklanmasý.
Bazý tefsir usûlu alimlerine göre tefsir ve te´vil kelimelerinin anlamýnýn ayný olduðu kabul edilmekte ise de tefsir tevilden daha kapsamlýdýr. Tefsir çoðuncukla lafýzlarýn açýklanmasýnda; te´vil ise anlamlarda kullanýlýr. Rüyanýn te´vili gibi (Ýbn Kesir, Tefsir, Terc. Bekir Karlýða-Bedrettin Çetiner, Ýstanbul 1983, 374-375).
Te´vil kelimesi ýstýlahta deðiþik anlamlarda kullanýlmýþtýr:
1- Sözün kendisine irca edildiði gerçek. Allah Teâlâ´nýn Cennetten haber verdiði yemek, içmek, giyinmek, nikah vb. þeylerde olan te´vil gibi. Bahsedilen bu þeylerin Cennette bulunduklarý bir gerçektir. Ancak isimleri telaffuz edilen bu þeylerin gerçek anlamlarýnýn zihinlerde tasavvur edilmesi mümkün deðildir. Bu, Kur´an lugatýndaki te´vildir. Nitekim Allah Teâlâ Yusuf (a.s)´dan bahseden ayet-i kerimede onun þöyle dediðini haber vermiþtir: Babacýðým! Daha önceki rüyamýn te´vili (tabiri) budur. Rabbim bunu gerçekleþtirdi" (Yusuf, 12/100). Yani bu, Rabbimin bana göstermiþ olduðu rüyanýn hakikatýdýr. Yusuf rüyasýnda onbir yýldýz, güneþ ve ayýn kendisine secde ettiðini görmüþtü. Bunlar onbir kardeþi, babasý ve annesini ifade ediyordu.
Yine Allah Teâlâ þöyle buyurmaktadýr: Onlar (o kafirler) onun tevilinden (Allah´ýn vaad ve vaidinden) baþkasýný mý bekliyorlar? Onun te´vili (haber verdiðini akýbetin doðruluðu meydana) çýktýðý gün daha önce o kitabý unutanlar þöyle diyeceklerdir: "Rabbimizin peygamberleri bize gerçeði getirmiþti...." (el-A´raf, 7/53).
Bir ayet-i kerîmede de þöyle denilmektedir: "Eðer Allah´a ve ahiret gününe iman ediyorsanýz aranýzda herhangi bir þeyde anlaþmazlýða düþtüðünüz zaman onun hükmünü Allah´a ve resulune havale edin. Bu netice olarak daha güzel ve hayýrlýdýr (te´vilin en güzelidir)" (en-Nisa, 4/59).
Yukarýdaki ayetlerde misal olarak verilen te´vilin hakikatýný Allah´tan baþka kimse bilemez. Ýlahî sýfatlar da böyledir. Onlarý tek bilen Allah´týr. Bu sýfatlarýn keyfiyeti bilinmemektedir. Mâlik ve diðer selef âlimleri þöyle demiþlerdir: "Ýstiva bilinmektedir. Ancak keyfiyeti mechuldür" (Ebû Nuaym, Hilye, VI, 325; Beyhakî, el-Esma ve´s-Sýfat, 408). Arþ üzerine istiva malümdür. Manasý bilinmekte olup tefsir edilir ve baþka dillere çevrilebilir. Bu, Allah Teâlâ´nýn arþ´ý üzerine yükselmesi, istiva etmesidir. Araplarýn konuþmalarýnda bu kelimeden anladýklarý þey budur. Ýstivanýn keyfiyetine, oluþ þekline gelince bu, tev´ili olup Allah´tan baþkasý tarafýndan bilinmemektedir. Kýyamet saatý vb. bunun gibidir. Bu te´vil çeþidi Allah Teâlâ´nýn bilgisi dahilindedir. Burada bize yönelik olan hitabý anlarýz ve yine bizim varid olan kelamdan anlamamýz kastedileni de bilebiliriz. Nitekim Allah Teâlâ bir ayet-i kerîmede þöyle buyurmaktadýr: "Onlar Kur´an´ý hiç düþünmüyorlar mý? Yoksa kalplerinde kilitler mi var?" (Muhammed, 47/24).
Allah Teâlâ, Kur´an-ý Kerîm´in bir bölümünün deðil, tamamý üzerinde düþünmeyi emretmektedir. Ve yine bu konuda þöyle buyurulmaktadýr: ...Bunlarýn (müteþabih ayetlerin) açýklanmasýný (te´vilini) sadece Allah bilir. Ýlimde ileri gitmiþ olanlar (râsihûn) ise; Biz bunlara iman ettik, hepsi Rabbimizin katýndandýr" derler" (Âl-i Ýmrân, 3/7).
Cumhurun kýraatýna göre, ayetin ilk cümlesi, Allah lafzýyla bitmektedir. Yani Allah lafzýndan sonra tam bir duruþ vardýr. Sonra gelen "Ýlimde ileri gitmiþ olanlar (râsihûn) ise; Biz bunlara iman ettik. Hepsi Rabbimiz katýndandýr" derler" kýsmý ise devam eden yeni bir cümledir. Ýbn Mes´ud (r.a) þöyle demiþtir: "Bunun (müteþabihin) te´vilini sadece Allah bilir. Ýlimde ileri gitmiþ olanlar da; "Biz buna iman ettik derler" (bk. Taberî, Tefsir, Mýsýr 1968, 111, 182 vd.).
2- Sözün tefsir edilmesi. Yani zahirine uysun-uymasýn açýklanýp izah edilmesi, þerhedilmesi. Müfessirlerin çoðunluðunun ve diðer âlimlerin "te´vile" yükledikleri ýstýlahî anlam budur. Bu tür te´vili, ilimde ileri gitmiþ olanlar (râsihûn) bilirler. Nitekim ayette þöyle denilmektedir. "Bunlarýn te´vilini sadece Allah ve ilimde ileri gitmiþ olanlar (râsihûn) bilirler?. Bu Ýbn Abbas (r.a)´ýn kýraatý olup "verrâsihûn"daki vav atýf vavý olarak kabul edilmiþtir. Yani ayetteki "verrâsihûn" kavli Allah (c.c) lafzýna atfedilmiþtir. Buna göre, "verrâsihûn" diye devam eden bölüm ayrý bir cümle olmayýp devam niteliðindedir.
Ýbn Abbas (r.a) þöyle demiþtir: "Ben onlarýn te´vilini bilenlerdenim". Resulullah (s.a.s), ona te´vili öðretmesi için Allah Teâlâ´ya duada bulunarak þöyle demiþtir: Allahým! Onu dinde fakih kýl ve ona te´vili öðret" (Ýbn Hanbel, 1, 266, 314; Hakim, el-Müstedrek, 111, 534).
Ýnsanlardan bazýlarý, yukarýda belirtilen cumhurun kýraatýný esas alarak ayette geçen te´vilin manasýnýn, tefsiri ifade ettiði görüþünü ileri sürmüþlerdir. Bundan, Kur´an-ý Kerîm´in manasýný hiç kimsenin bilemeyeceði sonucu çýkar ki, alimler bunu reddetmiþlerdir. Çünkü Allah Teâlâ ayetlerin ilk muhatabý olan araplara onlarýn konuþup anladýklarý kendi dilleriyle hitab etmiþtir. Ayrýca müslümanlar, ayetlerine bir bölümünün deðil, tamamýnýn üzerinde düþünüp anlamaya çalýþmakla emrolunmuþlardýr: "Onlar Kur´an´ý hiç düþünmüyorlar mý? Yoksa kalplerinde kilitler mi var?" (Muhammed, 47/24).
Mücahid þöyle demiþtir: "Kur´âný Kerîm´i Fatiha´dan sonuna kadar Ýbn Abbas (r.a)´a okudum; her ayetin sonunda duruyor ve o ayet hakkýnda soru soruyordum". Ýmam Gazzalî de, "Allah Teâlâ´nýn, insanýn bilgisinin ulaþamayacaðý bir uslübla kullarýna hitab etmesi, onlarýn helak olmalarý sonucunu doðurur. Ýlim sahibi arkadaþlarýmýz ve diðer âlimler, Allah Teâlâ´nýn anlaþýlmayan bir dille konuþmasýnýn muhal olduðu üzerinde ittifak etmiþlerdir" Gazzalî´den naklen Ýmam Nevevî, Þerhu Müslim, XVI, 18) demiþtir. Suyutî´nin nakletti; gibi Ýbnu´l-Hâcib de ayný þeyleri söylemektedir (el-Ýtkan, II, 4).
4- Þer´î bir delile dayanarak lafzýn, bir anlamýnýn býrakýlarak baþka bir anlamýnýn tercih edilmesidir. Te´vil, müteahhirûn fakih, kelamcý, muhaddis ve mutasavvýflarýn örfünde çoðunlukla bu anlamda kullanýlýr. Ki, fýkýh usûlu ve ihtilaný meselelerin çözümünde kavram olarak bu kelime kullanýlmaktadýr. Onlardan biri diðerine; "Bu hadis þu mana ile açýklanmýþtýr" veya "Mana itibariyle þuna hamledilmiþtir" dediði zaman diðeri, "Bu te´vilin bir çeþididir ve te´vil bir delile dayanmalýdýr" karþýlýðýný verir. "Allah´ýn eli"nin kudreti, "sevgisi (muhabbetullah)"nin, kul için sevap dilemesi, "gazab"ýnýn, cezalandýrmayý murad etmesi þeklinde te´vil edilmesi gibi. Ýbnü´l-Ýzz el-Hanefî þöyle demektedir: "Rýza´nýn (Allah´ýn razý olmasý) mükafatlandýrma, gazabýn da intikam almayý dilemek olduðu söylenemez. Çünkü bu, sýfatýn nefyedilmesi sonucunu doðurur" (Aliyyu´l-Karî, Þerhu Fýkhi´l-Ekber, 61).
Sözün ondan anlaþýlan açýk ve gerçek anlamýndan baþka bir anlam ile yorumlanmasý ve kelamýn hakiki anlamýna ters düþen mecaz ile açýklanmasýnýn þartlarý:
1- Bir lafzýn mecazî manada kullanýlmýþ olmasý gerekir. Çünkü kitap, sünnet ve selefin lisaný arapçadýr. Bu kaynaklarda sarfedilen sözlerden arap diline muhalif bir þeyin kastedilmiþ olmasý caiz deðildir. Bu bütün diller için geçerlidir.
2- Bir lafzýn gerçek anlamýný býrakýp mecazýný almak için bir delile dayanýlmasý gerekmektedir.
3- Bir delile dayanýlarak mecazî anlama itibar edilebilir. Ancak, Kur´anî veya imanî bir delil, lafzýn zahirî gerçek anlanýnýn kastedilmiþ olduðuna delalet ederse, onun terkedilmesinden kaçýnýr. Bu delil kesin bir nas ise, ona ters düþen anlamlara iltifat edilmez. Eðer lafýz açýksa onun tercih edilmesi kaçýnýlmazdýr.
4- Resulullah (s.a.s) bir söz söylediði ve bu söylediðinin hakiki zahir anlamýndan baþka bir þeyi kastettiði zaman, bunu ümmetine açýklamýþ olmasý zaruridir. Bilhassa itikadî konularda bu böyledir. Zira Allah Teâlâ, Kur´an-ý Kerîm´i bir nûr, hidayet rehberi ve insanlara bilmediklerini açýklayan bir yol gösterici kýlmýþtýr. Ve yine resullerini, kendilerine indirilenleri açýklayýcýlar, ihtilafa düþtükleri þeylerde onunla hükmediciler olarak göndermiþtir ki böylece insanlarýn rasûllerin gönderiliþinden sonra Allah´a karþý ellerinde kendilerini sapýklýklarýndan dolayý savunacaklarý bir delilleri kalmasýn (Muhtasar Min Fetevâ ´yý Ýbn Teymiye, VI, 360-361).
Te´vilde bu þartlara uyulmadýðý için ümmetin önüne büyük fesat kapýlarý açýldý ve bu kapýlardan, felsefe, zýndýklýk ve mülhidlikler musallat oldu. Bu akýmlar, insanlarýn dinlerini, inançlarýný, amellerini ve devletlerini fesada uðrattý. Bütün bunlarýn sebebi, te´vil perdesi altýnda meydana gelmiþtir.
radyobeyan