Fakirlik Temizlik By: neslinur Date: 28 Mart 2010, 18:04:37
Fakirlik-Temizlik
Evliyânýn büyüklerinden Ahmed bin Hadraveyh (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Yoksullara hizmet eden, þu üç þeyle mükâfatlandýrýlýr. Tevâzu, edep güzelliði, cömertlik."Yine buyurdular ki: "Fakirliðindeki izzeti ve derviþliðindeki þerefi gizli tut. Yâni halka ben fakirim diyerek sýrrýný açýða vurma. Çünkü fakirlik Allahü teâlânýn iyi bir ihsâný ve ikrâmýdýr."
Evlîyanýn büyüklerinden Cüneyd-i Baðdâdî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Fakirlik, kimseden bir þey istememek ve kimseye îtirâz etmemektir."
Büyük velîlerden Ebû Hafs Haddâd en-Niþâbûrî (rahmetullahi teâlâ aleyh) þöyle buyurmuþtur: "Hakîki fakirlik, bir kimsenin almaktan çok, vermekten hoþlanmasýdýr."
Ebû Zekeriyyâ anlatýr: Malým olmasýna raðmen fakirlikten korkardým. Bir gün Ebû Hafs-ý Haddâd bana; "Eðer Allahü teâlâ sana fakirliði takdir ettiyse, kimse seni zengin yapamaz." buyurdular. Bunun üzerine bende fakirlik korkusu kalmadý.
Kelâm, fýkýh, tefsîr, hadîs âlimlerinden ve evliyânýn büyüklerinden Ebû Hamza Baðdâdî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: Fakirliði sevmek çetin bir imtihandýr. Buna sýddýklardan baþkasý sabredemez. Ne zaman yoksul bir halde bulunursam kendi kendime; "Bu yoksulluk hâli sana kimden geldi." derim. Sonra düþünür hiç bir kimseye bu yoksulluk hâlinin benden daha çok yaraþmadýðýný görürüm. O zaman onu hoþça kabullenir, berâber olurum.
Evliyânýn meþhûrlarýndan Hacý Þerîf Zerdenî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazrertlerinin zamanýnda fakir bir kimsenin yedi kýzý vardý. Son derece sýkýntý içinde olup, bir gün Hacý Þerîf hazretlerinin huzûruna varýp; "Eðer kýzlarýmýn evlenmesine kadar, nafakamýzýn temini ve rýzkýmýzýn artmasý için yardýmcý olursanýz, pek büyük bir lütuf ve keremde bulunmuþ olursunuz." dedi. Ona; "Yarýn, inþâallah senin için hayýrlý olur." dedi.
O þahýs oradan çýkýp evine giderken, yolda tanýdýðý bir yahûdîye rast- ladý ve hâdiseyi anlattý. Yahûdî; "O zâten, kendisi fakir bir adamdýr. Sana nasýl yardým edecek ve edebilir?" deyip; "Sen tekrâr Þeyh´e git ve deki, eðer Hacý Þerîf yedi sene bana hizmet ederse, ben ona peþin olarak ye- di bin altýn veririm." diye ilâve etti. Fakir adam tekrâr Hâce´nin yanýna gi- dip, bunu anlattý. O da pekâlâ gidelim, deyip, birlikte yahûdînin yanýna geldiler. Þeyh hazretleri, yahûdîden yedi bin altýný aldý ve fakire verdi. Fakiri gönderdi. Kendisi de yahûdînin hizmetine girdi. Bunu duyan servet sâhibi bir zât, yahûdîye olan borcunu ödemesi için Hacý Þerîf Zendenî hazretlerine yedi bin altýn gönderdi.
O da altýnlarý alýp, fukarâya daðýttý ve; "Benim, bu yahûdîye hizmet için kendisi ile yedi yýllýk bir sözleþmem vardýr. Sözümden dönemem." dedi. Bu dürüstlüðü gören yahûdî çok müteessir olarak Hâce hazretlerini âzâd etti. Hâce hazretleri ona; "Mâdem ki, sen beni hizmetçilikten azâd edip serbest býraktýn, Allah da seni Cehennem azâbýndan azâd eylesin." dedi. Bu yüksek duâ tesiriyle yahûdî, sadâkatle Ýslâm dînini kabûl etti ve Hacý Þerîf´in talebelerinden oldu.
Hindistan´da yetiþen Çeþtiyye evliyâsýnýn büyüklerinden Ferîdüddîn Genc-i Þeker (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri´nin; Çok zengin talebeleri olmasýna raðmen, kendisi devamlý fakirlik içinde yaþadý. Ömrünü basit bir çatý altýnda geçirdi. Kendisi ve yakýnlarý günlerce aç kalmýþlar, o civarda yabânî bir aðacýn yapraðýný yýllarca yemiþlerdi. Genc-i Þeker, borç almaktansa aç dolaþmayý tercih ederdi ve:
"Bir borçlu, borçlu olduðu hâlde ölürse, kýyâmette alacaklýsýnýn önünde mahcûb olur. Borçlu ile kanâat arasý, doðu ile batý kadar uzaktýr. Sûfînin, ödünç almaktansa ölmesi daha iyidir." derdi. Bir gün evde hiç tuz kalmamýþtý. Talebesi Nizâmüddîn Evliyâ, hýrkasýný bakkala rehin býrakýp, hocasýna tuz almýþtý. Genc-i Þeker hazretleri çorba kâsesine elini uzatýp bir lokma alýr almaz, elinin aðýrlaþtýðýný hissedip geri çekti ve; "Bu yemek isrâf kokuyor." dedi. Nizâmüddîn Evliyâ korkudan titremeye baþladý ve; "Bu yemeðin tuzu hâriç, hepsini her zamanki gibi ormandan topladýk, ama tuzu borçla aldýk." diye îtirâfta bulundu. Bunun üzerine Genc-i Þeker; "O hâlde hiçbirimiz bundan yiyemeyiz. Borçla yemek yapýp yemek sûfîlerin âdetine ve prensiblerine aykýrýdýr" dedi ve o yemeði fakirlere daðýttý.
Evliyânýn büyüklerinden Nesevî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: ?Fakirlerle sohbet eden kimse, onlarla; sýrrýn selâmeti, nefsin cömertliði, gönlün geniþliði, nîmetlerle mihnetin kabûlü husûsunda sohbet etsin.?
?Fakirlerin en fakiri, kendisini ganî edecek kimseye (Allahü teâlâya) ulaþamayan (hidâyet bulamayan) dýr.?
Tâbiînden ve haným velîlerin büyüklerinden Râbia-i Adviyye (rahme- tullahi teâlâ aleyhâ) hazretlerine, Hasan-ý Basrî hazretleri suâl edip: "Ey Râbia, yokluðu nerede buldun?" dedi. Cevâbýnda; "Kendimi Hak teâlâya teslim ve iþlerimi O´na havâle ettim." buyurdu. Yine Hazret-i Hasan suâl edip; "Ey Râbia! Hak teâlâ aþkýna sana ihsân olunan ilim ve amelden bana bir harf öðret" dedikte, cevâbýnda: "Ey Hasan, câriyelikten kurtulalý beri iplik eðirip satarým, geçimimi temin ederim. Lâkin hiç bir zaman iki akçeyi bir elime almadým. Ýkisi bir yere gelir de beni Hak teâlânýn yolun- dan ve mârifetullahtan alýkoyar diye korktum." buyurdular.
Hindistan?ýn büyük velîlerinden, tefsîr, hadîs, kelâm, tasavvuf ve Hanefî mezhebi fýkýh âlimi Þâh Veliyyullah-ý Dehlevî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: ?Bir gün bir fakir benden bir þey istemiþti. O fakir zarûret içinde kývranýyordu. Kalbime gelen ilhâm bana, o fakire ihtiyâcý olan þeyi vermemi emrediyor, dünyâ ve âhirette pekçok ecir ve mükâfâtý müjdeliyordu. Nihâyet o fakire istediði þeyi verdim. Ýlhâm yoluyla bana vâdedilen þeye gerçekten þâhid oldum. O gün yaptýðým bu iyiliðin karþýlýðýný gördüm.?
Ýran´da yetiþen büyük velîlerden Þirvânî es-Sagîr (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Fakirler dünyâ ve âhirette her bakýmdan rahattýrlar."
Evliyânýn meþhûrlarýndan Ahmed bin Âsým Antâkî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: En faydalý zenginlik, fakirlik ve fakirlik korkusunu gideren þeydir. En güzel fakirlik, sabredip, durumundan þikâyette bulunmadan, sebeblere yapýþýp, elinden geldiði kadar çalýþýp, Allahü teâlâdan gelen herþeye rýzâ ve hoþnutluk göstermektir. En üstün sebât ve azim, fýrsatlar doðup, herkesin gaflet içerisinde bulunduðu, dünyâ iþlerine dalýp, âhireti unuttuðu zaman, gevþekliði, sonra yaparým demeyi býrakýp, dünya ve âhirete yarar iþler yapmaktýr. En kýymetli sabýr, nefsin arzu ve isteklerine karþý çýkarken, tahammüllü ve dayanýklý olmak, bu hususta en ufak bir fütur ve gevþeklik, âcizlik göstermemektir.
Baðdât´ýn büyük velîlerinden Ebû Saîd-i Harrâz (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerine birisi gelerek "Zenginlerin fakirlere vermeleri gereken hak neden yerine ulaþmýyor?" diye sordu. Ebû Saîd-i Harrâz hazretleri ise; "Bunun üç sebebi vardýr: Ýlki, onlarýn sâhib olduklarý mal helâl deðil. Ýkincisi; Allah onlarý buna muvaffak kýlmýyor. Üçüncüsü; fakirler sýkýntýyý tercih etmiþlerdir." diye cevap verdi.
Evliyânýn meþhûrlarýndan Ýbn-i Vefâ (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerine, Þâziliyye tarîkatýnýn mensuplarýnýn güzel elbise giymelerinin ve lezzetli yiyecekler yemelerinin sebebi sorulup, Selef-i sâlihîn böyle giyinip, böyle yemezdi dediklerinde; "Onlarýn güzel elbise giyinmelerinin sebebi, Allahü teâlânýn kendilerine ihsân ettiði nîmetlere râzý olup göstermek için ve insanlara zengin görünmek içindi. O zamanda insanlarýn bir kýsmýnýn eski giyinmeleri, halkýn elinde olanlara bakýp, fakir ve muhtaç durumda olduklarýný göstermek içindi. Fakat Selef-i sâlihîn eski elbise giyip, lezzetli yiyeceklere düþkünlük göstermediler. Onlarýn zamânýnda gaflet içindeki insanlar, dünyâlýk kazanmak için hýrsla çalýþýyorlardý ve görünüþlerini süslemeye gayret ediyorlardý. Ellerindeki dünyâlýkla servetle iftihâr ediyorlardý. Selef-i sâlihîn zamanlarýndakiler, gaflet ehline muhâlefet ettiler. Eski elbise giydiler, yavan yediler. Böylece gaflet ehline uymaktan sakýndýlar. Ama Þâziliyye tarîkatý mensuplarý, zamanlarýndaki fakirlerin hâllerine baktýlar. Onlar, zenginlerin kendilerine acýyýp yardým etmeleri ve böylece dünyâlýða kavuþmak için eski elbise giyiyorlardý. Ýþ- te, Þâziliyye tarîkatý mensuplarý da, dünyâya düþkünlük gösteren o fakir- lere muhâlefet göstererek, yeni ve güzel elbiseler giydiler. Halka zengin gözüktüler." buyurdular.
Hindistan´da yetiþen en büyük velî, âlim müceddid ve müctehid Ýmâm-ý Rabbânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: Gýnâ sâhiplerinin yâni zenginlerin, alçak gönüllü olmasý güzeldir. Fakirlerin ise onurlu olmasý lâzýmdýr.
Tâbiînin tanýnmýþlarýndan ve evliyânýn büyüklerinden Ka´b-ül-Ahbâr (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri "Kim zenginlere ve mal sâhiplerine boyun eðerse, dîni de boyun eðer, böylece dînine zarar gelir." buyurdular.
Evliyânýn büyüklerinden Muhammed Zuðdân (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: ?Zenginlikle fakirlik, birbirlerine karþý övündüler. Zenginlik, fakirliðe dedi ki: ?Sen kim oluyorsun? Ben, Allahü teâlânýn vasfýyým.? Fakirlik, zenginliðe þu cevâbý verdi: ?Ben olmasaydým, senin vasfýn bilinmiyecekti. Benim tevâzum olmasaydý, senin kýymetin artmayacaktý ve yükselmeyecekti. Ben ubûdiyyetin niþânesiyim.?
Evliyânýn büyüklerinden Ebû Abdullah-ý Rodbârî (rahmetullahi teâlâ aleyh) temizlik hususunda titizlik gösterirdi. Bir gece, gusl, boy abdesti alýrken titizliði sebebiyle çok su kullandýðýný düþünerek kalbi daraldý. Allahü teâlâya yalvarýp; "Yâ Rabbî! Beni affet." diye duâ etti. Bu sýrada gâibden bir ses; "Sen affedildin." dedi. Bundan sonra kalbindeki sýkýntý gidip, þükretti.
Evliyânýn büyüklerinden Ebû Ali Rodbârî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri, tahâret ve abdest konusunda çok titiz davranýrdý. Bâzan vesvese derecesine varan bu titizliði sebebiyle güç durumda kalýrdý. Bir defâsýnda tahâret husûsunda vesveseye kapýldý. Abdest almak için tam on bir kere deniz sâhiline indi. Güneþ batýncaya kadar orada kaldýðý halde sahîh bir abdest aldýðýna kalbi kanâat getirmedi. Bu durum sebebiyle göðsü daralýp sýkýldý. Üzüntülü ve incinmiþ bir halde ellerini kaldýrýp, Allahü teâlâya; "Yâ Rabbî! Senden âfiyet ve bu halden kurtulmayý dilerim." diye duâ ve niyâzda bulundu. Gâibden bir ses; "Âfiyet, ilimde ve Ýslâmiyetin hükümlerine riâyet etmektedir." dedi. Bu sesi iþiten Ebû Ali Rodbârî hazretleri kendinde bulunan hâlin vesveseden ibâret olduðunu anlayýp, kalbi rahatladý. Bu rahatlama sebebiyle Allahü teâlâya þükretti.
Hindistan evliyâsýnýn tanýnmýþlarýndan Þeyh Nûreddîn (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Avâm, zâhir temizliði için; havâs (seçilmiþ büyük zâtlar) ise bâtýn temizliði için çalýþýr. Kýyâmet günü, dünyâda iken zâhir temizliði için çalýþýp, bâtýnî temizliðe hiç ehemmiyet vermeyen kimseye Allahü teâlâ sitem eder ve buyurur ki: "Ey kulum! Senelerce insanlarýn gördüðü yeri yâni dýþýný temizledin. Benim nazar ettiðim yeri (kalbini, gönlünü) ise temizlemek için bir ân uðraþtýn mý? Ömrünü nerelerde harcadýn?"
Zâhirî (dýþ) tahâret (temizlik), abdest bozmakla gider. Bâtýn (kalb) temizliði ise, Allah´tan gayrýsýný kalbe getirmekle bozulur. Gönlünü Allahü teâlâdan baþkasýna verme. O´ndan baþkasýnýn mührünü kalbine vurma!"
Ynt: Fakirlik Temizlik By: queen Date: 29 Mart 2010, 09:42:12
allah dilediðine çok dilediðine az verir. sabrý da þükrü de bilmek gerk.
radyobeyan