Ýslam Kavramlarý M-Z
Pages: 1
Tafsili iman By: armi Date: 27 Mart 2010, 20:24:46

TAFSÝLÎ ÝMAN




Ehl-i Sünnet imamlarý ve Tevhid ilmi âlimleri, "Ýslâm´da imanýn hakikati nedir, aslî imanýn rükünleri nelerdir, iman ile salih amel arasýndaki münasebet nedir?" sorularýnýn cevabýný incelerken, kýsacasý, "Ýman" bahsini iþlerken, "Ýcmalî ve Tafsilî" iman konusuna da temas etmiþlerdir. Biz burada, ansiklopedi maddeleri arasýnda yer alan "Tafsilî Ýman" konusunda muteber ana kaynaklarda geçen bilgileri özetleyeceðiz.

Mutlak iman´ýn rükünleri ve temel esaslarý olduðu gibi, "Tafsilî Ýman"ýn da rükünleri, temel esaslarý ve dereceleri vardýr. Bunlarýn her biri hakkýndaki bilgiye ve tasdikin niteliðine göre, Ehl-i Sünnet âlimleri, "Tafsilî Ýman"ýn üç derecesi olduðunu söylemiþler, herbirinin temel esaslarýný ve özelliðini beyan etmiþlerdir.

Tafsilî imanýn birinci derecesi: Þu üç büyük temel esasa inanmaktýr:

1- Allahu Teâlâ´nýn varlýðýna, birliðine, eþi ve ortaðý bulunmadýðýna, yegâne yaratýcý ve ibadete lâyýk tek mabud olduðuna, bütün kemal sýfatlarla muttasýf, her türlü noksanlýklardan uzak ve münezzeh olduðuna,

2- Hz. Muhammed (s.a.v.)´in Allah´ýn kulu ve son peygamberi (Hâtemu´l-Enbiya) olduðuna, bütün milletlere ve tüm insanlara ve cinlere hak peygamber olarak gönderildiðine,

3- Ölümden sonra dirilmenin (Ba´su ba´de´l-mevt),Ahiretin, yani "Ýkinci Hayat"ýn, "Ahiret Ahvâli" denilen Cennet ve nimetlerinin, Cehennem ve azabýnýn ve âhiretteki diðer ilâhi hakikatlerýn hak ve gerçek olduðuna kesin olarak (yakînen) inanmaktýr.

Tafsilî imanýn ikinci ve daha yüksek derecesi: "Âmentü" de ifadesini bulan ve her müslümanýn þeksiz þüphesiz inanmasý gereken altý iman esasýna inanmaktýr. Bunlar; Allah´a, Meleklerine, Kitâplarýna, Peygamberlerine, Ahiret gününe ve Kaza ve Kadere (hayýr ve þerrin Allah´dan, O´nun yaratmasý ve takdiri ile olduðuna) kesin olarak inanmaktýr. Bu esaslar; Kur´ân-ý Kerîm´de bir çok âyetlerde bazen birkaçý, bazen hepsi bir arada beyan edilmiþtir. Ey iman edenler! Allah´a, peygamberine, peygamberine indirdiði Kitap´a ve daha önce indirdiði kitap´a iman edin. Kim; Allah´ý, meleklerini, kitaplarýný, peygamberlerini ve ahiret gününü inkâr ederse, þüphesiz ki o, derin bir sapýklýða düþmüþtür" (en-Nisâ, 4/136). Ayrýca bk. el-Bakara, 2/177, 185. Kaza ve kadere iman ise, Allah´a ve mukaddes sýfatlarýna (özellikle ilim, irade, kudret ve tekvin sýfatlarýna) imanýn tabi bir neticesidir. (Bk. el-Kamer 54/49, el-Furkan 25/2, Fussilet 41/12, el-Hadid 57/22, et-Tevbe 9/51). Hz. Ömer (r.a)´ýn Peygamberimiz (s.a.s.)´den naklettiði meþhur "Ýman, Ýslâm ve Ýhsan " hakkýndaki Cibril hadisinde, kaza ve kadere iman ayrýca zikredilmiþti. Bu meþhur hadise göre "Ýman nedir?" sorusuna cevaben peygamberimiz iman esaslarýný; "Allah´a, meleklerine, kitaplarýna, peygamberlerine, ahiret gününe ve kadere; hayrýn da, þerrin de Allah´dan olduðuna inanmaktýr" diye açýklamýþtýr. Bu hadis, Sünen-i Ebi Davud hariç Kütübü Sitte´de (Buharî, Müslim, Tirmizî, Nesaî ve Ýbn Mâce) mevcut olup, hadis ilminde tevâtür derecesine ulaþmýþtýr. Bu bakýmdan Ýslâm âlimlerince kaza ve kadere iman, iman esaslarýndan kabul edilmiþ, Ehl-i Sünnet mezhebinin ana kitaplarýnda yer almýþtýr (Bk. Kaza ve Kadere Ýman maddesi).

Kur´an´a, Sünnete ve Ýslâm âlimlerinin icmâýna göre Ýslâm´da iman esaslarýnýn birincisi, Allahu Teâlâ´ya imandýr. Çünkü diðer esaslara iman, önce bu ana esasa inanmaya baðlýdýr. Ancak, Allah´a iman etmek; yalnýz Hak Teâlâ´nýn yüce Zâtýna inanmaktan ibaret olmayýp, ayný zamanda o ilâhî varlýðýn Zâtý hakkýnda vâcip (zarûrî) olan Kemal Sýfatlarý ile, yüce Zâtýnýn vasfedilmesi imkânsýz olan noksan sýfâtlarý ve Zât-ý Ýlâhisi hakkýnda inanýlmasý câiz olan sýfatlarý icmalî veya tafsilî olarak bilmek ve onlara inanmakla olur. "Allahu Teâlâ´ya Ýman" sözünden maksat iþte budur. (Bkz. Allah´a Ýman maddesi).

Ýslâm´da iman esaslarýndan ikincisi; Allahu Teâlâ´nýn melekleri olduðuna inanmaktýr. Melekler, Hak Teâlâ´nýn kelâmý olan vahy-i ilâhiyi, Allah´ýn peygamberlerine, semavî âlemden, insanlýk âlemine nakleden Allah Elçileri, bu âlemin nizamýný saðlayan ilâhî vasýtalar, nuranî varlýklardýr. O halde, vahy-i ilâhiye ve peygamberlere inanmak, ancak meleklere inanmakla olur. Diðer bir tabirle; peygamberlere inanmadan önce, onlara peygamberliði getiren meleðin varlýðýna inanmak gerekir. Bu bakýmdan, meleðin varlýðýna iman, peygamberliðe de iman demektir. Meleði inkâr ise, peygamberliði de inkâr manasýna gelir. Ýþte bu sebepledir ki, meleklere iman, iman esaslarý esasýnda Allah´a imandan sonra yer almýþ, daha sonra da, kitaplara ve peygamberlere iman etmek zikredilmiþtir. "Peygamber, Rabbi tarafýndan indirilene (Kur´an´a) inandý, mü´minler de inandýlar. Her biri, Allah´a, melek/erine, kitaplarýna ve peygamberlerine inandýlar" (el-Bakara, 2/285).

Kur´an-ý Kerim´in bir çok ayetlerinde meleklerin, diðer varlýklar gibi, müstakil olarak yaratýlan, fakat canlý varlýklara mahsus olan yemek içmek, uyumak, evlenmek gibi hallerden uzak, erkeklik ve diþilikle vasýflanmayan nuranî ve lâtif varlýklar olduðu, kendilerine verilen büyük iþleri yapmaya, en kýsa zamanda, en uzak mesafeleri katetmeye, diledikleri þekil ve surette görünmeye muktedir, Hak Teâlâ´nýn mükerrem kýldýðý þerefli yaratýklarý olduklarý beyan olmuþtur. Bu bakýmdan melekler, itibarî birer varlýk olmayýp, Hak Teâlâ´ya asla isyan etmeyen, O´nun emirlerini usanmadan ve noksansýz yerine getiren, nûranî, masum (günahsýz) ve mükerrem kullardýr: "...Onlar, Allah´ýn emirlerine isyan edip karþý gelmezler ve emrolunduklarý þeyleri (aynen) yaparlar" (et-Tahrim, 66/6, el-Enbiyâ, 21/26). (Bk. Ali Arslan Aydýn, Ýslâm Ýnançlarý (Tevhid ve Ýlm-i Kelâm), I, 402-403-7. baský Ýst. 1984; Bk. Meleklere Ýman maddesi).

Semavî kitaplarýn hepsine iman, iman esaslarýndandýr: Hak Teâlâ´nýn insanlar arasýndan seçtiði "Nebî ve Resul" adý verilen, dilimizde "Peygamber" diye anýlan mümtaz ve seçkin þahsiyetlere, yalnýz kendi milletlerine veya bütün insanlara teblið etmek üzere Allah Teâlâ "ÝIâhî Kitaplar" indirmiþtir. Bu kitaplar, lâfýz ve mana bakýmýndan Allah Kelâmý olup, her þeyden önce insanlarý her türlü dalâlet ve sapýklýktan, kötü ve karanlýk yollardan çýkararak, onlarý doðru ve güzel yollara sevketmek suretiyle hak ve ilâh hidayet nuruna kavuþturmak için indirilmiþtir. O halde "Mukaddes Kitaplarý" beþeriyete teblið etmek ve ilâhî hükümleri onlara bildirmek için peygamberlere, peygamberlik iddiasýnda olan bir zâtý Allah´ýn elçisi olarak kabul edebilmek için de, kendine vahyedilen bir kitap veya suhufa ihtiyaç vardýr. Bu sebepledir ki; mü´min bir müslüman olabilmek için, Allah´a ve meleklerine imandan sonra, ilâhî kitaplara ve peygamberlere iman etmek þarttýr. Her peygambere niçin bir kitap veya suhuf verildiði þu ayeti kerimede beyan edilmektedir: "...Ýnsanlarýn ihtilâfa düþtükleri þeyler hakkýnda hükmetmek için peygamberlerle beraber hak (ve gerçek) kitaplar da indirildi" (el-Bakara, 2/213). Kendisine müstakil bir kitap veya suhuf verilmeyen peygamberler ise, daha önce indirilen ilâhî kitap veya suhufa tabi olmuþlar, kendi milletlerine onun hükmünü talim ve telkin etmekle emredilmiþlerdir. Bu sebeple Ýslâm dini, yalnýz Kur´aný Kerime deðil, daha önce dünya milletlerine indirilen Mukaddes Kitaplar"ýn hepsine iman etmeyi emretmekte, bütün ilâhi kitap ve suhufa inanmayý, iman esaslarýndan saymaktadýr. Ancak bu kitap ve suhufun tamamýnýn isimleri ayrý ayrý zikredilmediðinden, bunlardan, Kur´an´da isimleri zikredilen mukaddes kitaplara ayrý ayrý inanmak, her birinin Allah kelâmý olduðunu kalp ile tasdik etmek lâzýmdýr. Bu kitaplar; Musa (a.s.)´a indirilen Tevrat, Dâvud (a.s.)´a indirilen Zebur, Ýsâ (a.s.)´a verilen Ýncil ile, Hz. Muhammed (s.a.s.)´e indirilen en son ve en mükemmel ilâhi kitap Kur´an-ý Kerim´dir. Ayrýca yüz Suhuf", sahifeler halinde indirilmiþtir. Sahih hadislere göre bunlardan (10) adedi Hz. Âdem´e, (10) adedi Hz. Ýbrahim´e, (50) adedi Hz. Þit´e ve (30) adedi de Hz. Ýdris (aleyhisselâm)´a verilmiþtir. Bu sebeple, tafsilî olarak, bütün peygamberlere indirilen "Ýlâhi kitaplar´´ýn ve "Suhuf?un tamamýna inanmak her müslümana farzdýr. (a.g.e., I, s. 419-422) (Bkz. Kitaplara iman maddesi) .

Bütün peygamberlere iman, iman esaslarýndandýr:

Kur´an-ý Kerim´de geçen birçok ayetlere ve peygamberimizin hadislerine göre, Ýslâm´da Ýman esaslarýndan biri de; Allahu Teâlâ tarafýndan insanlarý irþad ederek onlara doðru yolu göstermek için gönderilen peygamberlere iman etmektir. Hz. Âdem´den, Hz. Muhammed (s.a.s)´e kadar gelmiþ geçmiþ bütün peygamberlere inanmak, iman esaslarý arasýnda mühim bir rükündür. Çünkü, Ýlâhî kitaplarý insanlara teblið etmekle mükellef olan peygamberlere iman edilmeden, mukaddes kitaplara iman etmek mümkün deðildir. Bu bakýmdan Kur´an-ý Kerim´de, peygamberlere iman, onlara vahyolunan kitaplara imanla birlikte zikredilir. (Bkz. el-Bakara 2/177, 285, en-Nisâ 4/136) Gerçek þudur ki, peygamberlik müessesesine inanýlmadan din, yani ilâhî emir ve yasaklar söz konusu olamaz. Çünkü peygamberler Hak Teâlâ´nýn, insanlarý irþad için gönderdiði birer elçi olarak, ilâhî hükümleri yalnýz teblið etmekle kalmazlar, ayný zamanda bu hükümleri bizzat tatbik eder ve günlük hayatýmýzda nasýl uygulanacaðýný gösterirler. Peygamberler, özünde ve sözünde doðru ve sadýk her zaman, dürüst, emin, iyi ve güzel birer örnek olduklarý için, insanlara tesir eder, onlara iman aþýlar, peþlerinden sürükleyerek hayatlarýnda esaslý deðiþiklik yaparlar. Bu bakýmdan manevî bir hediye ve ilahî bir mevhibe olan peygamberlikten hiçbir millet mahrum býrakýlmamýþtýr. Nitekim Kur´an-ý Kerîm´de: "...Hiç bir millet yoktur ki, kendi içinde (onlarý Allah azabýyla) korkutan biri (yani bir peygamber) gelip geçmiþ olmasýn" (Fâtýr, 35/24). "Her milletin bir peygamberi vardýr" (Yunus, 10/47) buyurulmuþtur. Kur´an-ý Kerîm müslümanlara, yalnýz Ýslâm peygamberi Hz. Muhammed (s.a.s)´e deðil, dünya milletlerine gönderilen bütün peygamberlere de iman etmeyi emretmiþtir (Bk. el-Bakara, 2/136).

Bu esasa göre müslümanlarýn, Kur´an-ý Kerîm´de adlarý zikredilen peygamberlerin her birine ayrý ayrý inanmalarý, ayrýca adlarý bildirilmeyen diðer peygamberlere de toplu olarak iman etmeleri gerekir. Nitekim Hak Teâlâ: "Peygamberlerin bir kýsmýný bundan önce sana haber verdik, bir kýsmýný ise haber vermedik" (en-Nisâ, 4/164, el-Mü´min, 40/78) buyuruyor. Kur´an-ý Kerîm´de yalnýz 25 peygamberin adý geçmektedir ki her birine iman gereklidir, Bunlar, Âdem, Ýdris, Nûh, Hûd, Sâlih, Lût, Ýbrahim, Ýsmail, Ýshak, Yakub, Yusuf, Þuayb, Musa, Hârun, Dâvut, Süleyman, Eyyub, Zülkifl, Yunus, Ýlyas, Ýlyesa, Zekeryya, Yahya, Ýsâ ve Hz. Muhammed (Salavatallahu aleyhim ecmaîn)´dir.

Ýslâm´a göre insanlara gönderilen ilk peygamber Âdem (a.s.), bütün insanlýk âlemine gönderilen peygamber ise, Hz. Muhammed (s.a.s)´dir. "Biz seni ancak bütün insanlara müjdeleyici ve (Allah azabýyla) korkutucu olarak gönderdik" (Sebe, 34/28). 0 "Hatemü´l Enbiyâ?dýr, peygamberlerin en büyüðü ve sonuncusudur. Peygamberlik onunla son bulmuþtur. Ondan sonra artýk peygamber gönderilmeyecektir. Ehl-i Sünnete göre peygamberlerin adedi þu kadardýr diye sýnýrlamamak daha doðrudur. Aksi halde, peygamberlerin adedini artýrmak veya eksiltmek gibi bir hataya düþmek ihtimali vardýr. Bu ise asla doðru olmaz (Bk. Seyyid Ali el-Cürcânî, Þerhu´l-Mevâkýf, III,182-190; Sadeddin et-Taftazanî, Þerhu´l-Makâsýd, II, 128-129) (Bk. Peygamberlere Ýman maddesi).

Ahiret´e, Ýkinci Hayata, Ba´su ba´de´l-mevte ve Ahiret ahvaline yakînen iman, Ýslâm´da iman esaslarý arasýnda çok önemli bir rükündür. Ahiret; ölümden sonra baþlayacak olan yeni ve sonsuz (ebedî) bir hayattýr. Bu hayat, berzah hayatý" denilen kabir hayatý ile baþlar. Yani kabir, Ahiretin ilk merhalesi ve ilk duraðýdýr. Sonra zamaný gelince, Hak Teâlâ´nýn emir ve iradesiyle bu dünyadaki canlý ve cansýz bütün varlýklar yok edilecek, "Kýyâmet" kopacak, yeni ve sonsuz bir âlem kurulacaktýr. Bütün ölüler o gün ruh ve cesetleriyle birlikte diriltilecek ve "Mahser"de toplanarak Allah´a hesap vereceklerdir. Ameli iyi (salih) olanlar, "Sýrat"ý geçerek "Cennet"e, kötü olanlar ise geçemeyerek Cehennem"e gireceklerdir. Bütün bunlar ve din günündeki diðer hadiseler, Ahiret hayatýný teþkil eder. Ahiretin bu safhasý, ölümsüz ve sonsuz (ebed) bir hayattýr. Dinî ýstýlahta "Ahiret Günü" denince; "Ýsrâfil (a.s.)´ýn Allah Teâlâ´nýn emriyle kýyâmeti ilan eden "Sûr"a üflediði "Birinci nefha"dan, ölülerin dirilmesini (Ba´su ba´del mevti) saðlayan "Ýkinci nefha"ya ve "Mahþer"de Hesap ve Kitap?dan sonra, cennet ehlinin Cennete, cehennem ehlinin Cehenneme girmesine kadar geçecek olan zaman, diðer bir görüþe göre, Ýkinci nefha"dan baþlayýp, sonsuz olarak devamedip giden zaman (ebedî hayat)" anlaþýlýr. O halde "Kýyâmet", Ýsrafil (a.s.)´ýn "Sûr´a üfürmesi", bütün insanlarýn yeniden (ruh ve cesetle) dirilmesi (Ba´sû ba´de´l-mevt), "Mahþerde toplanmasý", herkese "kitap"ýnýn (yani dünyada yaptýklarý iyi ve kötü iþlere ait "amel defteri"nin) verilmesi, amellerinin ilâhî "Mizan"da tartýlmasý, herkesin dünyada yaptýgý iþlerden "Hesab"a çekilmesi, "Þefaat?, Sýrat?, "Cennet" ve "Cehennem"... Bunlarýn hepsi, Ahiret gününün hadiseleridir. Bunlara; Ahiret ve Ahiret Ahvali" denir. Ýslâm akâidine göre, "Ahiret Günü"ne, yani dünya hayatýnýn kýyametle son bulmasýyla kurulacak olan yeni "Ebed Âlem"e ve oradaki "Ýkinci Hayat?a kesin olarak (yakînen) inanmak, Ýslâm´da iman esaslarý esasýnda çok önemli bir rükündür. Nitekim Kur´an-ý Kerîm´de; "... Allah´a ve Ahiret gününe iman edip, salih (iyi ve güzel) amel iþleyen kimselerin Rableri yanýnda büyük ecirleri vardýr. Onlar için korku yoktur. Ondan mahzun da olmazlar? (el-Bakara, 2/62) buyrulmakta; takva sahibi müminler, "Ahiret´e yakînen iman etmek (el-Bakara, 2/8) ile, yani þek ve þüpheden uzak, kesin bir iman ile inanmakla övülmektedirler. Gerçekte; yalnýz nakl delillerle, yani Kur´an ayetleri ve sahih hadislerle bilinen ve gözümüzle görülmeyen yeni bir âlemin (gâib âleminin), yani Ahiret hayatý"nýn hak ve vâki olduðuna inanmak, büyük bir teslimiyet, kâmil bir iman ister. Bu bakýmdan, Ahirete, yani ikinci hayata, onun ilâhî oluþumundan sayýlan, Berzah hayatý"na, ölümden sonra dirilmeye Haþir ve Neþir"e, "Mahþer"e, "Sual ve Hesab"a, "Mizan ve Sýrat"a, "Cennet ve Cehennem"e iman, fert ve cemiyet hayatýndaki yapýcý tesirleri yönünden Ýslâm´da Ýman Esaslarý" arasýnda çok önemli bir yer iþgal eder. Bu sebeple Ahiret inancý olmayan hiçbir semav din yoktur. Çünkü bu inanç olmadan ona "Din" demek, mümkün deðildir. (Bk. hiret´e Ýman maddesi)

Tafsil Ýman´ýn Üçüncü ve en yüksek derecesi:

Hâtemul Enbiya ve Seyyidil mürselin Hz. Muhammed ts.a.s.)´in, Hak Teâlâ tarafýndan Kitabullah? (Kur´ân-ý Kerim) ve Peygamberimizin sünneti (sahih hadisler) ile beþeriyete teblið ettiði kesin olarak bilinen ilâhî esas ve hükümlerin (emir ve yasaklarýn) tamamýna ve her birine ayrý ayrý (murad-ý ilâhîye uygun olarak) iman etmektir. Daha açýk bir tabirle; Allah Kelâmý olduðu kesin olarak bilinen Kur´an Ayetlerinde ve Peygamber (a.s.)´ýn sahih hadislerinde zikredilen namaz, oruç, zekât ve hac gibi farz ibadetleri; adam öldürmek, anababaya isyan etmek yalan söylemek, alkollü içki içmek, zina etmek ve kumar oynamak gibi haramlarý, hülâsa her türlü Ýlâhî emir ve yasaklarý, iman, islâm ve ahlâk esaslarýný ve her biri ile ilgili din hükümleri ve delillerini gücü yettiðince öðrenerek bunlarýn farz, vâcib, haram veya helâl olduklarýný tasdik etmek ve hepsinin hak ve gerçek olduðuna ayrý ayrý iman etmek; Ýslâm´da tafsilî iman derecelerinin en yükseðidir. Ancak, imanýn bu derecesine ulaþabilmek, çok geniþ ve etraflý bir ilim sahibi olmayý, yani aslî (itikadî) ve fer´î (Fýkhî-amelî) bütün dinî esas ve hükümleri ayrý ayrý öðrenip, her birine irade ve ihtiyar ile yakînen inanmayý gerektirir. Bu ise, ancak, bu nitelikte ilim ve iman sahibi olan âlimlere, din bilginlerine nasip olur. O halde tafsilî imanýn dereceleri, her müslümanýn imkân, bilgi, meslek ve ilmî ehliyet ve yeteneklerine göre deðiþir. Gerçekte her müslüman, sahip olduðu ilim ve kabiliyet ile orantýlý olarak mükellef ve Allah indinde mes´uldur. Bu bakýmdan, genel olarak herkes için farz kýlýnan iman, imanýn ilk derecesi sayýlan "Ýcmalî Ýman"dýr. Çünkü, Ýslâm binasýna ancak bu ana kapýdan girilir. Ancak, bununla yetinilmeyerek, Ýslâm akâidinin temel unsurlarý olan iman esaslarýnýn tamamýný bütün gücü ile öðrenmeye gayret etmek, onlara tereddütsüz ve kesin olarak inanarak iman derecelerinde yükselmek, onu kemale erdirmek, her müslümanýn aslý görevidir. Bu þuur ve gayret içinde olan müslümanlar takva yollarýnda ilerlemiþ, imanlarýný kuvvetlendirmiþ, onu olgunlaþtýrarak kemale erdirmiþ olurlar (Bk. Þerhu´l-Mevâkýf, III, 182- 190; Þerhu´l-Makâsýd, II, 128- 135; Þerhu´l-Akâidi´n-Nesefiyye, 457; Salih Musa Þeref, Müzekkerat fi´t-Tevhid, IV, 167-178, 185-196, Kahire 1952; Ýmâm-ý Âzam Ebû Hanife, Fýkh-ý Ekber ve Aliyyul-Kar Þerhi, 76-80; Ýmamu´-Harameyn el-Cüveyn, Kitabu´l-irsad, 396-398; Ýslam Ýnanýþlarý (Ýlm-i Kelâm), Ýstanbul 1984, 1, 148-157).


radyobeyan