Ýslam Kavramlarý M-Z
Pages: 1
Ta'zir By: armi Date: 27 Mart 2010, 20:12:29

TA´ZÎR




Yasaklamak, menetmek, eðitmek, saygý göstermek, ululamak, yardým etmek ve þiddetle dövmek. "A-ze-re" kökünden "tef´îl" babýnda bir masdar. Ýslâm hukukunda ayet ve hadislerle had cezasý konulmamýþ olan suçlar veya bazý ma´siyetler için Ýslâm devletinin serbestçe belirleyip uyguladýðý cezalarý ifade eder. Bu suçlar ya Allah hakký ile ilgili olur; özürsüz olarak ramazan orucunu tutmamak, namazý terketmek, faiz yemek, insanlarýn geçeceði yola pislik atmak gibi; yahut da kul hakký niteliðinde bulunabilir; yabancý kadýnla zina dýþýnda iliþkiler kurmak, on dirhemden (iki koyun parasý) az bir malý çalmak veya koruma altýnda bulunmayan bir þeyi almak, emânete hýyânet etmek, rüþvet almak, sövmek ve baþkalarýna ezâ vermek gibi.

Had cezalarý dýþýnda hangi söz, fiil veya davranýþlarýn ne miktar cezayý gerektireceðini Ýslâm devleti belirler. Ancak bu belirlemede de bir takým esaslara uyulur. Meselâ, bazý hakaret çeþitleri kiþi, aile veya belde örfüne göre deðiþebilir. Ebû Hanife´ye göre, bir kimsenin diðerine köpek, eþek ve öküz gibi bir hayvan ismiyle hitap etmesi ta´zir cezasýný gerektirmez. Çünkü bu, gerçekleþmesi düþünülemeyen bir þeyle iftira etmek anlamýna gelir ki bu yalanýn ayýbý söyleyene döner, ancak diðer bazý müctehidlere göre benzeri kiþilere eza veren, onlarý üzen söz, fiil ve davranýþlar ta´zir cezasýný gerektirir (Ýbnü´l-Kayyim, Ý´lamü´l-Muvakkýîn, Kahire 1325-1326, II, 99; Ýbn Nüceym el-Mýsrî, el-Bahnu´r-Râik, Mýsýr 1334, VIII, 240; ez-Zühaylî, el-Fýkhu´l-Ýslâmî ve Edilletüh, VI, 197,198).

Ta´zîr cezalarýný da hadlerde olduðu gibi Ýslâm devlet baþkaný veya yetki verdiði kimseler uygular. Bu cezalar hapis, sürgün, siyaseten öldürme, bazý malî cezalar, dövme, azarlama þekillerinde olabilir.

Baþlýca Ta´zir Cezalarý:

1. Hapis cezasý:

Müctehidlerden bir bölümü hapis cezasýnýn meþrû olduðunu söylemiþlerdir. Delilleri Hz. Peygamber (s.a.s)´in zan altýnda olan bir adamý hapsedip, sonra serbest býrakmasýdýr (Ebû Dâvud, Akdýye, 29; Tirmiz, Diyât, 20; Nesaî, Sârýk, 2). Bu hapis cezasý ihtiyatî bir tedbirdir. Bir hadiste þöyle buyurulur: "Varlýklý kiþinin borcunu geciktirmesi, þikâyet edilip cezalandýrýlmasýný meþrû kýlar" (Buhârî, Ýstikrâz, 13; Ebû Dâvud, Akdýye, 29; Nesaî, Büyû, 100; Ýbn Mâce, Sadakât, 18; Ahmed b. Hanbel, IV, 222, 388, 389). Bu hadis; gücü yeten kimsenin, borcunu geciktirmesi halinde borcunu ödeyinceye kadar hapsedilebileceðine delil getirilmiþtir (eþ-Þevkânî, Neylü´l-Evtâr, Mýsýr, t.y., V, 240).

Diðer yandan ilk dört halifeden Hz. Ömer cezaevi yaptýrmýþ, Hz. Osman ile Hz. Ali de bu konu da onu izlemiþtir.

Hanefilere göre hapis cezasýnýn meþrûluðu yol kesip soygun yapanlara verilecek cezayý bildiren ayetteki; "... Yahut yeryüzünde baþka bir yere sürgün edilmeleridir" (el-Mâide, 5/33) ifadesidir. Burada "sürgünden" maksat hapsetmektir. Çünkü yol kesen eþkýyanýn baþka bir beldeye sürgün edilmesinin, onun topluma verebileceði zararý önleyemeyeceði açýktýr (el-Cassâs, Ahkâmü´l-Kur´an, II, 412; Zeylaî, Tebyînü´l-Hakâik, III, 207; Ýbn Kudâme, el-Muðnî, IX, 328).

Hapis Cezasýný Gerekli Kýlan Haller:

el-Karâfi´ye göre sekiz durumda, suçluyu hapsetmek caiz olur.

a- Suçlu, maðdurun ortada olmamasý halinde cezanýn uygulanmasýna imkân vermek için hapsedilir.

b- Hakký vermekten kaçýnan kimse, hakkýn alýnabilmesi amacýyla hapsedilir.

c- Zenginlik veya yoksulluk durumu bilinmeyen kimse, soruþturma süresince hapsedilir.

d- Suçlunun Allah´a isyanýný engellemek için hapsedilir.

e- Yapmasý gereken hukukî bir tasarrufu yapmaktan kaçýnan kimse bu tasarrufu yapýncaya kadar hapsedilir. Mesela, iki kýz kardeþle veya anne kýzla birlikte evli iken Ýslâm´a giren bir gayri müslim, eþleri arasýnda tercih yapýncaya kadar hapsedilir.

f- Bir ayn´ý veya zimmetteki borcu belirsiz olarak ikrar eden kimse, bunlarý belirlemekten kaçýnýrsa, belirleyinceye kadar hapsedilir. "Ayn; þu elbisedir veya hayvandýr" yahut "Borç; þu kadar paradýr" demesi gibi.

g- Þâfiîlere göre, oruç gibi bizzat yerine getirmesi gereken Allah hakkýndan kaçýnan kimse hapsedilir.

h- Kaçak köle, sahibinin bulunmasý için hapsedilir (el-Karâfî, el-Furûk, IV, 79; ez-Zühaylî, a.g.e., Vý, 199).

2. Siyaseten öldürme ile ta´zîr:

Hanefî ve Mâlikîlere göre, Ýslâm devleti suçlarda tekrarý, suç iþlemeyi alýþkanlýk haline getirmek veya eþcinsellik gibi bazý suçlarý iþleyenlere ölüm cezasý verebilir. Buna "siyaseten katl" denir. Bunun için hâkim kararý gerekir. Meselâ; Allah´a, meleklerden veya peygamberlerden birisine söven kimse Müslüman ise öldürülür. Bu konu da þu ayete dayanan bir görüþ birliði vardýr: "Þüphesiz Allah´a karþý gelen ve Resulune eziyet edenleri Allah, dünyada da ahirette de lânetlemiþ ve onlar için hor ve hakir yapan bir azap hazýrlamýþtýr? (el-Ahzâb, 33/57)

Kýsaca, yaptýðý kötülükler, öldürmedikçe önlenemeyecek kimse siyaseten öldürülür. Hýrsýzlýðý alýþkanlýk haline getiren kimse ile baþkalarýna bozuk inançlarýný telkine çalýþan zýndýk gibi. Ýslâm âlimlerinin çoðuna göre sihir yapanýn hükmü de böyledir (Ýbn Âbidîn, Reddü´l-Muhtâr, III, 196; ez-Zühaylî, a.g.e., VI, 200).

Mâlikî ve Hanbelîlere göre, Müslümanlar aleyhine, düþman adýna casusluk yapan Müslüman casus öldürülür. Ebû Hanife ve Ýmam Þafiî aksi görüþtedir. Diðer yandan Þâfiîlerden bir toplulukla, Ahmed b. Hanbel kitap ve sünnete aykýrý olan bid´atlara çaðýran kimsenin öldürülmesini caiz görürler (Ýbn Teymiyye, es-Siyâsetü´þ-,Þer´iyye, s. 114, el-Hisbe, s. 48; eþ-Þîrâzî, el-Mühezzeb, II, 242).

Düþman harbî casusun öldürülebileceði konusunda ise görüþ birliði vardýr.

3. Mal ile ta´zîr cezasý:

Müctehidlerin çoðuna göre suçlunun malýna el koyarak ta´zîr cezasý uygulamak caiz deðildir. Çünkü bunda, baþkasýnýn malýný haksýz yere yemek vardýr. Ancak Malikî mezhebinden meþhur görüþe, Hanbelîlere ve Þâfiîlerin iki görüþünden birisine göre bazý yerlerde mâlî nitelikli ta´zîr cezasý uygulanabilir. Bu görüþün delili zekâtýný vermeyen kimsenin ceza olarak malýnýn yarýsýnýn müsadere edilebileceðini bildiren hadisle (eþ-Þevkânî, a.g.e., IV, 121,123), Hz. Ömer ve Hz. Ali´nin içki satýlan bazý iþ yerlerini yaktýrmalarýdýr (Ýbn Teymiyye, el-Hisbe, s. 49 vd; Ýbnü´l-Kayyim, a.g.e., II, 98).

Ebû Yusuf´a göre, suçlunun malý devlet tarafýndan geçici olarak alýnýr, daha sonra geri verilir. Çünkü þer´ bir sebep olmaksýzýn baþkasýnýn malýný almak caiz deðildir (ez-Zühaylî, a.g.e.,VI, 201, 202).

Ýbn Âbidîn (ö. 1252/1836) mâlî ceza ile ilgili olarak þöyle der: "Kanaatimce, hâkim, suçlunun malýný alýp, yanýnda alýkoyar. Onun tövbe etmesinden ümit keserse bu malý uygun bulduðu yere sarf eder. Devletin mal sahiplerinden müsaderesine gelince; bu sadece beytülmal memurlarý için aldýklarýný beytülmale koymak þartýyla câiz olur (Ýbn Âbidîn, Reddü´l-Muhtâr, III, 195 vd).

Nitekim Hz. Ömer, bir dilencinin yanýnda ihtiyacýnýn üstünde yiyecek bulunca bunlarý müsadere etmiþtir. Kýsaca, gayri meþrû yoldan kazanýlan mallar müsadere edilebilir.

Ta´zîr cezasýnýn uygulanma þartlarý:

Had cezalarýnda olduðu gibi, ta´zîr cezalarýnýn uygulanmasý için Ýslâm devletinin varlýðý ön þarttýr. Çünkü cezalar ancak hakim hükmüne dayanýr ve infazý devletin yaptýrým gücüne dayanýr. Müslümanlar fert olarak had veya ta´zîr cezasý uygulamaya kalkarlarsa fesat, kargaþa ve anarþi doðar. Diðer yandan hakkýnda had cezasý bulunmayan bir suçu iþleyenin ceza ehliyeti için akýllý olmasý yeterlidir. Bu yüzden erkek veya kadýn, müslim veya kâfir, ergin ve mümeyyiz küçük her akýllý ta´zir cezalarýnýn muhatabýdýr. Gayri mümeyyiz küçüðe ise ceza deðil, te´dib amacýyla ta´zîr uygulanýr (el-Kâsân, a.g.e., VII, 63).

Sonuç olarak, bir münkeri (haram-mekruh) iþleyen veya baþkasýna haksýz olarak eza veren herkese ta´zîr cezasý uygulanabilir. Bu kiþinin mü´min veya kafir olmasý da sonucu deðiþtirmez (Ýbn Âbidîn, a.g.e., III, 199, 203, 206; ez-Zühayl, a.g.e., VI, 205).

Ta´zîr cezasýnýn miktarý:

Ta´zirin miktarý, suçun miktarý ile baðlantýlý olur. Hâkim suçlunun durumuna ve suçun niteliðine göre aðýr söz, hapis, dayak, eþcinsellikte olduðu gibi öldürme veya velilikten azletme gibi bir cezayý uygular. Ölüm cezasý asarak da infaz edilebilir. Suçlunun yemesine, içmesine ve abdest almasýna engel olunmaz. Namazýný ima ile kýlar ve iâde etmez. Sakalýný týraþ etme, bir organýný kesme veya yaralama þeklinde bir ceza verilmesi caiz deðildir.

Dayak cezasýnýn en azý için belirli bir sýnýr yoktur. Üç kamçý ve daha çok olabileceði gibi suçlunun durumuna göre bundan az da olabilir. Dayaðýn üst sýnýrý konusunda görüþ ayrýlýðý vardýr.

Ebû Hanîfe, Muhammed, Þâfiî ve Hanbelilere göre, ta´zir cezasý, þer´î had cezalarýnýn en alt sýnýrýna ulaþmamalýdýr. Bundan bir kamçý eksik býrakýlýr. Þâfiîlere göre hürler için hadlerin en alt sýnýrý kýrk deðnek olup, bu da þarap içene verilen cezadan ibarettir.

Diðer müctehitler kölelere uygulanan yarý cezayý ölçü alarak yine kýrk deðnek miktarýný esas almýþlardýr. Çünkü seksen deðnek olan zina iftirasý cezasý kölelere kýrk deðnektir.

Ta´zîrde, had cezasýnýn miktarýný asmama esasý þu hadise dayanýr: "Kim had olmayan bir konuda had cezasýna ulaþan bir ta´zir cezasý verirse, o zulüm yapmýþ olur" (Zeylaî, Nasbü´r,-Râye, III, 354; el-Heysemî, Mecmau´z-Zevâid, VI, 281).

Diðer yandan cezanýn suç ve ma´siyetin aðýrlýðýna göre belirlenmesi gerekir. Ayet ve hadislerde suç sayýlýp ceza konulan hususlar, ceza miktarýný belirleme, idarecilere býrakýlanlardan daha aðýr kabul edilmiþtir. Bu nedenle, iki þeyden hafif olanýn aðýr olanýna ulaþmasý caiz olur.

Ebû Yusuf´a göre, ta´zir cezasý hürler için olan seksen deðneðe ulaþmamalý, bundan beþ deðnek eksik bulunmalýdýr. Çünkü nass´lardaki cezalar hürler muhatap alýnarak belirlenmiþtir.

Bu görüþ Hz. Ali´nin uygulamasýna dayanýr.

Mâlikîlere göre ise, Ýslâm devleti, had cezasýna eþit bu cezanýn altýnda veya üstünde ta´zir cezasý koyabilir. Ma´n b. Zâide olayý buna delildir. Bu zat Hz. Ömer döneminde beytülmal mührünü taklid ederek hazineden mal çekmiþ, durum Halîfeye ulaþýnca, önce yüz deðnek ve hapis cezasý vermiþ, daha sonra yüz deðnek daha verilmiþ, üçüncüde, tekrar dayak ve sürgün cezasý verilmiþtir (Ýbn Kudâme, el-Muðnî, VIII, 325). Burada Ma´n b. Zâide´nin; "Mü´hür taklidi" "beytülmalden haksýz mal alma" ve "baþkalarýna hile kapýsýný açma" suçlarýný iþlediði görülür. Mâlikîlerin bu görüþünü Hz. Ali´den nakledilen þu uygulama da destekler: Hz. Ali, yabancý bir kadýnla zina etmeksizin bir arada bulunan kimseye yüz deðneði iki eksiði ile uygulamýþtýr (ez-Zühaylî, a.g.e., 206,207).

Ta´zîr cezasýnýn özellikleri:

Ta´zîr cezasý kul hakký ile ilgili olduðu zaman uygulanmasý vacip olur, af yoluna gidilemez. Çünkü hâkimin kul haklarýný düþürme yetkisi yoktur. Eðer ta´zîrin konusu Allah haklarýndan ise Ýslâm devleti maslahat olan yer ve zamanlarda bu cezadan vazgeçebilir veya bu konuda af çýkarabilir. Ýbnü´l-Hümâm (ö. 861/1457) bu konuda þöyle der: "Allah hakký ile ilgili olan ta´zîr cezasýný Ýslâm devlet baþkanýnýn uygulamasý gerekir. Ancak suçlunun infazdan önce boyun eðdiði anlaþýlýrsa, cezadan vazgeçilmesi caiz olur" (Ýbnü´l-Hümâm, Fethu´l-Kadîr, Mýsýr 1316, IV, 212, 213; Ýbn Âbidin, Reddü´l-Muhtâr, III, 205; ez-Zühaylî, a.g.e, VI, 208).

Þâfiîlere göre ta´zîr cezasý insana ait hakla ilgili olmadýkça Ýslâm devlet baþkaný tarafýndan terkedilebilir. Çünkü Hz. Peygamber, "Ýyi hal gösterenlerin hadleri dýþýndaki cezalarýný kaldýrýnýz" (Ebû Dâvud, Hudûd, 5; Ahmed b. Hanbel, VI, 181) buyurmuþtur. Diðer yandan yabancý bir kadýnla cinsel iliþki dýþýndaki þeyleri yapan bir erkek, Hz. Peygambere gelerek durumunu sorunca, Allah elçisi ona, "Bizimle birlikte namaz kýlmadýn mý?" demiþ, adamýn "Evet" demesi üzerine de; Þüphesiz iyilikler kötülükleri yok eder" (Hûd, 11/114) âyetini okumuþtur. (Ebû Davûd, Hudûd, 31; Tirmizî;, Tefsiru Sure II/114) Bunun üzerine adam; "Ey Allah´ýn elçisi! Ayet benim için midir?" diye sormuþ, Hz. Peygamber (s.a.s), Ümmetimin hepsi içindir" buyurmuþtur (Buharî, Mevakît, 45, Tefsîru Sure, 11/6; Müslim, Tevbe 39, 40; Ahmed b. Hanbel, 1, 386, 430; Ýbn Kesir, Tefsirî Ýbn Kesîr, Tahk. M. Ali es-Sâbûnî, Beyrut, 1402/1981, II, 235).

Ta´zîr cezasýný terketmek caiz olmasaydý, Hz. Peygamber´in bu sahabiyi cezalandýrmasý gerekirdi.

Mâlikî ve Hanbellîre göre, ta´zîr cezalarýný Ýslâm devleti uygun bulduðu sürece hâkimin bu cezalarý terketmesi caiz olmaz; çünkü ta´zîr, Allah hakký için meþru bir boyun eðdirme yoludur. Bu yüzden hadler gibi baðlayýcý olur (ez-Zühaylî, a.g.e, VI, 207,208).

Diðer yandan ta´zirin infazýnda aðýr þekil esas alýnýr. Çünkü, meselâ deðnekte hafif olan sayý alýndýðý için, ikinci bir hafifletme yoluna gitmek uygun düþmez. Aksi halde cezanýn yaptýrým gücü zayýflar (Ýbnü´l-Hümâm, a.g.e, III,199).

Terbiye için dövmek:

Baba oðlunu, koca karýsýný veya öðretmen öðrencisini eðitmek için dövse bu meþrû te´dîp sýrasýnda bu kimseler telef olsa; Ebû Hanîfe ve Þâfiî´ye göre, bu durumda tazminat gerekir. Çünkü bu mübah bir terbiye þekli olup, yoldan geçiþ gibi, baþkasýna zarar vermeme þartýyla sýnýrlanmýþtýr. Ebû Yûsuf, Muhammed, Mâlik ve Ahmed b. Hanbel´e göre, bu durumlarda tazminat gerekmez. Çünkü te´dîp, boyun eðdirmek ve menetmek için meþrû kýlýnmýþ bir fiildir. Bu yüzden hadlerde olduðu gibi burada tazmin söz konusu olmaz (es-Þerahsî, el-Mebsût, XVI, 13; Ýbn Âbidin, a.g.e, V, 401; es-Sevkânî, a.g.e, VII, 140-145; eþ-Þirâzî, el-Mühezzeb, II, 271, 289; eþ-Þirbiný, Muðnl-Muhtâc, IV, 199 vd.; Ali Haydar, Duraru´l Hukkâm, II, 77; Ýbn Kudâme, el-Muðnî, VIII, 327).

Ta´zîr cezasýný vermeye yetkili olanlar:

Ta´zir cezasýný hadlerde olduðu gibi, Ýslâm devleti uygular. Bunun dýþýnda baba ve kocadan baþka ta´zîr cezasý vermeye yetkili hiçbir kimse yoktur.

Baba için küçük çocuðunu terbiye etmek, öðretimi, ahlâklanmasý, kötülükten sakýndýrýlmasý için ta´zîr cezasý vermek, bir haktýr. Namazý emretmek, kýlmazsa dayak cezasý uygulamak bu niteliktedir. Hidâne çaðýnda anne de bu konuda baba gibidir. Baba ergenlik çaðýna giren çocuðuna artýk ta´zîr cezasý uygulayamaz.

Koca da karýsýna, itaatsizlik halinde ve namaz kýlmak, oruç tutmak gibi Allah hakkýnýn edasý konusunda ta´zîr uygulayabilir (eþ-Þirâz a.g.e, II, 275; ez-Zühayl, a.g.e, VI, 212, 213).

Ta´zîr gerektiren suçun ispat yollarý:

Hanefîlere göre ta´zîrlik suç, diðer kul haklarýnýn ispat araçlarý gibi delillerle sabit olur. Ýkrar, beyyine, yeminden kaçýnma, hakimin özel bilgisi gibi ispat araçlarý bunlardandýr. Yine bu konuda kadýnlarýn þahitliði erkeklerle birlikte kabul edilir. Þahitlik üstüne þahitlik ve hâkimin hâkime yazý yazmasý da bu araçlardandýr.

Ebû Hanîfe´den, ta´zîrlerde kadýnlarýn þahitliðinin kabul edilmeyeceði görüþü nakledilir (el-Kâsânî, a.g.e, VII, 65; Ýbn Âbidîn, III, 205).

Had veya ta´zîr infaz edilirken suçlunun ölmesi:

Þâfiîler dýþýnda çoðunluða göre, devlet baþkaný bir kimseye ta´zîr veya had cezasý uygulasa, adam bu sebeple ölse tazminat gerekmez. Çünkü ta´zîr boyun eðdirme ve engelleme için meþrû kýlýnan bir cezadýr. Had gibi, bununla telef olanýn tazmini de gerekmez. Çünkü devlet baþkaný had ve ta´zîri uygulamakla yükümlüdür. (Ýbnü´l-Hümâm, a.g.e, IV, 217; Zeylaî, Tebyîn, III, 211; Ýbn Âbidîn, III, 208; Ýbn Kudâme, a.g.e, VIII, 310, vd.)

Þâfiîlere göre, hadler için tazmin gerekmezse de ta´zîr cezasý tazmini gerektirir. Çünkü ta´zîr telefle sonuçlanmamasý esasýna baðlanmýþtýr. Bunda amaç helâk deðil terbiyedir. Telefin meydana gelmesi meþrû sýnýrýn aþýldýðý anlamýna gelir (Zeylaî, Nasbu´r-Râye, III, 352; Þevkânî, a.g.e, VII, 143, 138; ez-Zühaylî, a.g.e, VI, 210, 211).


radyobeyan