Yenilenme By: rabia Date: 24 Mart 2010, 18:02:18
Kendini Yenileme Ýhtiyacý
Bir canlýnýn doðumu, sperm ve yumurtanýn varlýðýna, bunlarýn döllenmesine,
çoðalmasýna ve geliþmesine baðlýdýr. Doðduktan sonra da büyümeye ve geliþmeye devam eden canlý sistemde, bazý hücreler sürekli çoðalýrken, bazýlarý ölür, bazýlarý da farklýlaþýr. Aksi takdirde, sistemin canlýlýðýný devam ettirmesi mümkün deðildir. Aynen öyle de, bir toplumun hayatýnda benzer hadiseler ve süreçler kaçýnýlmazdýr: Büyüme, geliþme, kokuþma, çürüme, ölüm ve yenilenmeler birbirini takip eder. Sürekli yenilenen bir toplum veya kurum, bir bahçe, bir orman veya bir göl gibi bir ekolojik sistem bütünüdür.
Çürüyen bir toplumda çürümeye raðmen son derece canlý ve büyüyen unsurlar bulunabilir. Bazý insanlar bu canlý unsurlara bakarak, her þeyin iyi olduðu inancýný da taþýyabilir. Ne var ki, çürüyen parçalara müdahale edilmez ve çürümeyi önleyici gerekli tedbirler belli bir zaman dilimi içinde bütün sistem çökebilir.
Bugün, Türkiye iç ve dýþ olaylar itibariyle tarihinin en önemli deðiþimlerinden birini yaþamaktadýr. Deðiþim sürecindeki Türk toplumunun kalkýnmasýný veya kokuþmasýný hýzlandýran veya engelleyen faktörler, fertlerin ve kurum hayatýnda tesirlerini, çok karmaþýk iliþkiler içerisinde ortaya koymaktadýr.
Tarih, bir dev r-i daimler manzumesidir. Arkeologlar, eski bir uygarlýðý kazýlarla ortaya çýkardýklarýnda zihinlerde þu soru belirir : “Toplumlar niçin çökerler? Þimdi sýra bizde mi veya sýra bize de gelecek mi?” Çürümeye karþý oldukça baðýþýklýk kazanmýþ, kendini sürekli yenileyebilen bir toplumun var olduðunu kabul edelim. Acaba böyle bir toplumu çürümeye ve kokuþmaya karþý koruyan baðýþýklýk sisteminin elemanlarý neler olabilir? Fertlerin, kurumlarýn, toplumlarýn, medeniyetlerin ömrünü uzatan veya kýsaltan sebepler nelerdir?
Ekosisteme benzer þekilde sürekli yenilenen bir toplum oluþturabilmek için, “Teþhis edilen hastalýðý nasýl tedavi edebiliriz?” sorusunun yanýnda, “Teþhis edilebilen mevcut sosyal hastalýklardan yola çýkarak, bunlarýn gerçek sebeplerine inip hasta olmadan kendini yenileyebilecek bir sistemi ne þekilde kurabiliriz?” noktasýndan iþe baþlanmalýdýr.
Her nesil yaþadýðý toplumun deðerlerini yeniden yorumlamak ve sahip çýkmak zorunda olduðu için, Türkiye’nin bugün yaþadýðý ciddi meselelerden biri, ferdin inandýðý, önem verdiði deðerlere sahip çýkmamasý, onlarýn aþýnmasý karþýsýnda tavýr koymamasýdýr. Bir toplumun ilerlemesine ya da gerilemesine sebep olan deðiþim gel-gitleri, yaþadýðýmýz günlük olaylar girdabýnýn çok derinlerinde vücut bulur. Gazetelerin sürmanþet baþlýklarý bu deðiþim dalgasýnýn köpüklerini oluþturur. Bugün Türk insaný, üzerindeki uyuþukluðu ve tembelliði atmak istiyorsa, öncelikle aþaðýdaki sorularýn cevabýný bulmak zorundadýr:
Ýnsanlarýmýzý alternatifli düþünmekten alýkoyan alýþkanlýklarýmýz nelerdir? Bunlar nasýl giderilebilir? Eðitim ve öðretim sistemimiz, yenilikçi ve problem çözme kabiliyetini artýrýcý bir yapýya nasýl dönüþtürülebilir? Hatalara ve yanlýþ yapmaya niçin toleranslý deðiliz? Türk insaný niçin doðrudan temasta olmadýðý insanlara daha kolay tolerans ve hoþgörü gösterirken, kendi yakýn çevresindeki ve grubundaki insanlara tolerans ve hoþgörü göstermede zorlanýyor? Neden bir iþin nasýl yapýldýðýna, o iþin niçin yapýlýp yapýlmadýðýndan daha çok önem veririz? Toplumu sade, esnek ve kolay yönetilebilen bir sistemden, ayrýntýya, katýlýða, tembelliðe ve yolsuzluða götüren bürokrasiyle nasýl baþa çýkýlacaktýr? Bunlar gibi bir yýðýn soruya yol açan temel meseleleri toplumdaki miskinliði, baðnazlýðý, vurdumduymazlýðý azaltmak oldukça zordur. Çünkü meseleler çözülemez, ancak onlara yol açan sebepler giderilebilir. Sebeplerin de ne kadar köküne inersek o kadar köklü çözümlere ulaþabiliriz.
YENÝLÝKLER KARÞISINDA TOPLUMUN DUYARSIZLIÐI
Pek çok kimse, yeniliði, mevcut sistemi paramparça eden yýkýcý bir güç olarak görür. Aksine, toplumlardaki mevcut sistemi tehlikeye sokan müsbet mânâda yenilikler deðil, temel maddelerin kýtlýðý, hastalýklar, komþu toplumlarýn düþmanlýðý, daha üstün teknolojiler karþýsýnda rekabet gücünü kaybetme, içten çürüme gibi her zaman karþýlaþýlagelen sýkýntýlardýr. Unutulmamalýdýr ki, hýzla deðiþen bir dünyada, bugün için geçerli olan üretim ve çözüm yollarýnýn yarýn modasý geçebilir ve bugün dengede olan sistemler yarýn tepetaklak gidebilir. Bu gibi durumlarda ciddi buluþlar ve yenilikler, can çekiþen bir sistemin yaþama þansýný artýrýcý rol oynayabilir. Ancak ne var ki, bugün var olan birçok yemliði ve buluþu insanlara kabul ettirme ve kullandýrtma çok kolay deðildir.
Ýnsanýn yenilikleri kabul etme psikolojisi, çoðu zaman bir kriz veya musibet sonrasý canlanmaktadýr. Bu konuda anlatýlan ilginç bir hikâye vardýr: Büyük bir kasýrganýn gelmekte olduðunu hisseden biri, þehrin alarmýný çalar. Ancak büyük ve hareketli bir þehir hayatýnda çeþitli gürültüler arasýnda bu alarmý duymak imkânsýz olduðu için, alarm verildiðinde çok kimseden tepki gelmez. Afeti önceden bildiren kiþi, afetin gelmekte olduðunda ýsrar ettiðinde münasebetsiz bir insan olarak görülür ve susturulur. Sonra bir gün gerçekten bir kasýrga olur. Bu uyarýlara kulak asmayan vatandaþlar pencereye koþarak baþlarýný dýþarý çýkarýrlar ve baðýrýrlar: “Neden birisi bize bunlarý daha önce bildirmedi?”
Acaba kaçýmýz, günlük hayatýn koþuþturmasý ve medyatik gürültü içinde, yeni fikirleri, filizleri ve geleceðimizi biçimlendirecek hususlarý gerçekten fark edebiliyoruz?
Roma Ýmparatorluðu’nun çöküþü, köklü bir iþletmenin iflasa sürüklenmesi ile bir devlet kuruluþunun kendi kýrtasiyeciliði içinde yavaþ yavaþ boðulmasý gibi olaylar arasýnda tahmin edilenden çok daha fazla bir benzerlik vardýr. Her iþ adamý, bazý firmalarýn belirli iþ fýrsatlarý için tetikte olduðunu bilir. Her üniversite rektörü, bazý akademik bölümlerin olaðanüstü bir canlýlýk içinde olduðunun ve bazýlarýnýn da uykuya daldýðýnýn farkýndadýr. Toplumdaki uyur-gezer insanlarýn yüksekliði ve deðiþimleri geciktirme kapasiteleri, toplumdaki eleþtirmenlerin rolünü daha da önemli kýlmaktadýr. Toplumlarýn canlýlýðý, temelde fertlerin ve kurumlarýn canlýlýðýna baðlýdýr. Bir toplumda, bireyler ve kurumlar canlýlýklarýný kaybetmeye baþladýðý anda çürüme de baþlar.
YENÝLEÞMEYE VE GELÝÞMEYE KARÞI NÝÇÝN DUYARSIZLIK?
Pek çok insan daha üniversiteyi bitirmeden, mesleki veya manevi alanlarda öðrenmeyi býrakýr. Bazýlarý, 25 veya 30 yaþlarýnda politik ve ekonomik konularda deðiþmez kalýplaþmýþ görüþler ve bakýþ açýlarý edinirler. 35 yaþýna geldiklerinde ise, önemli bir konuda yeni kabiliyetler veya bilgi edinme arzularýný kaybederler. Diðer bir deyiþle, genel olarak yaþ ilerledikçe, hayatta ilgi duyulan konularýn alaný daralýr ve çeþitliliði giderek azalýr. Eðilebileceðimiz ve katkýda bulunabileceðimiz konular içinden yalnýzca birkaçý üzerinde dururuz. Kendimizi deðiþmeyen bir iliþkiler aðýnýn içine hapsederiz. Ýþleri yaparken de belirli tarzlar geliþtiririz. Yýllar geçtikçe yakýn çevremizi daha az bir dikkatle algýlar hale geliriz. Her gün gördüðümüz insan yüzlerini ve çevreyi eskisi gibi dikkatlice inceleme alýþkanlýðýný kaybeder, kendimizi ülfetin dört duvarý arasýna hapsederiz. Bu dört duvarýn içinden kurtulmadýkça mahkûm ve mahpus bulunduðumuzun farkýna bile varamayýz. Oturduðumuz yörede zamanla etrafýmýza karþý bir alýþkanlýk ve býkkýnlýk meydana gelir. Onun için seyahat etme ihtiyacý duyarýz. Seyahat, çocuklarýnkine benzer þekilde farklarý fark etme becerimizi kýsmen bize yeniden kazandýrýr. Evlilik, yeni bir þehre göç ve iþ deðiþtirme gibi büyük deðiþiklikler, alýþtýðýmýz kalýplarý bozarak etrafýmýza ördüðümüz aðýn bizi ne denli hapsettiðini farketmemize yardýmcý olur. Ayrýca savaþlar, büyük afetler ve musibetler kendimizi hapsettiðimiz kalýplarýn kolayca kýrýlmasýný saðlar. Böyle bir çözüm çok pahalý olmasýna raðmen, oldukça kesin, cevap verici bir durumdur. Aðýr musibetlere ve yenilgilere maruz kalma, çok kere toplumda yenilenme ihtiyacý doðurur. Fakat bu, musibet isteme veya bekleme olarak anlaþýlmamalýdýr.
Bazý insanlar, orta yaþa ulaþtýklarýnda neden katýlaþma veya mumyalaþma sürecine girme eðilimindedirler? Çünkü sürekli genç kalma, kendini yenileme ve hayat boyu öðrenme becerisini devam ettirme o kadar güçtür ki, pek çok insan bunu gerçekleþtirecek enerjiyi kendinde ve sosyal çevresinde bulamaz. Veya kendini ve bilgilerini yenilemede bilgilerinin yetersiz olduðuna inandýðý için kendine karþý güveni yoktur. Sonuçta, binbir emek harcayarak ve uzmanlaþarak inþa ettiði ferdi zihin hapishanesinde, geliþemez ve kendini yenileyemez.
Bir toplumun kendini yenileme kabiliyeti, o toplumdaki fertlerin sosyal enerjisine, amaçlarýna ve ideallerine baðlýdýr. Yeniliðe ve geliþmeye açýk bir toplumu ancak bu özelliklere sahip fertler ortaya çýkarabilir. Büyüme, çürüme ve yenilenme sürecini analiz ederken, kurumlarýn ve geleneklerin sürekliliði ile deðiþmelerine ayný aðýrlýðý vermek gerekir. Diðer yandan deðiþme, bir merkeze baðlý olarak gerçekleþmelidir. Çünkü toplumlarýn ve kurumlarýn istikrarý, ancak merkezi noktasý bulunan sürekli ve planlý bir deðiþimle saðlanabilir.
Fert mümkün olabileceðine inanmýyorsa, yenileþmeyi gerçekleþtiremez. Toplumlar da öyledir. Tarihte her zaman geleceðe yönelik tutumlarýyla yenileþme sürecine destek veren ya da bu süreci engellemeye çalýþan fertler ve toplumlar olmuþtur. Bazý kiþiler ve toplumlar ilerisini düþünüp, zihinlerinde sürekli olarak geleceði tasarlarken, diðerleri geçmiþe gömülüp, antik ilgilerin peþine düþmüþlerdir. Ýlk gruptaki insanlar, ileride ne olacaklarýnýn heyecanýný yaþarken, sonrakiler, ne olduklarýnýn gururu içensindedirler. Öncekiler her günün getirdiði yeniliklerle büyülenirken, geçmiþe saplanýp kalanlar, her þeyi görmüþ olduklarýný ve bu yeniliklerin geçmiþte var olduðunu veya baþarýldýðýný düþünürler. Sürekli yenilenme kabiliyetine sahip bir toplum, geleceðe güvenle bakar, yeni düþünceleri ve geleceðin getirebileceði deðiþiklikleri de hoþgörüyle karþýlar. Dünyanýn her yerinde gelecek ufku olmayan toplumlarýn hayata karþý tutumlarý, çaresizlik içinde bilinmeyeni beklemektir. Geleceðe yönelmeyen hiçbir toplum kendisini yenileyemez.
Dr.Selim Aydýn
radyobeyan