Sosyal adalet By: armi Date: 24 Mart 2010, 12:35:38
SOSYAL ADÂLET
Ekonomik deðerlerin daðýlýmýndaki dengesizliklerin giderilmesini, sosyal planda imtiyazlý durumlara meydan veren sebeplerin ortadan kaldýrýlmasýný öngören ilke; sosyo-ekonomik hayatta saðlýklý, dengeli bir düzenin kurulup iþleyebilmesi için adalet idealine atýf yapýlarak gerçekleþtirilmesi istenilen tedbirlerin ana ilkesi.
Batýda Sanayi devrimini izleyen teknolojik ve ekonomik geliþme sürecinde insanlýðýn daha önce þahit olmadýðý bir servet birikimi ve zenginlik ortaya çýkmýþ; buna karþýlýk sosyal ve ekonomik dengesizlikler büyük boyutlara varmýþtýr. Bilhassa sanayi devriminin erken döneminde zengin ile fakir arasýndaki fark büyümüþ; zenginlerin artan refahýna ve geliþen teknolojinin hizmetlerine sunduðu yepyeni imkan ve standartlardan faydalanmalarýna karþýlýk, büyük halk kitleleri için sefalete varan bir mahrumiyet hali ortaya çýkmýþtýr. Çalýþan ve emeði ile geçinenler için çeþitli zorluklar, ekonomik, sosyal ve siyasi planda mahrumiyetler söz konusu olmuþtur. Bu durumun düzeltilmesi, içinden çýkýlmaz bir buhrana dönüþmemesi ve ortaya çýkan ihtilaflarýn giderilmesi konusu da böylece batý düþünce dünyasýnýn öncelikli bir meselesi haline gelmiþtir.
Kollektivizm, bilimsel Sosyalizm ve Komünizm adý ile anýlan siyasi akým, bu þartlarda ortaya çýkmýþtýr. Ateist ve materyalist felsefenin ürünü olan bu akým, Kapitalizmin bütünüyle ortadan kaldýrýlmasýný, üretimin ve tüketimin merkezî planlamayla düzenlenmesini, özel mülkiyetin ilga edilmesini, üretim araçlarýnýn kollektifleþtirilmesini ön gören ve ayný zamanda geleneksel, hatta kadim deðerlerin (bozuk düzenle, Kapitalizm ile ve burjuva kültürüyle bütünleþtikleri ve onlarla beslendikleri iddia edilerek) horlandýðý ve yok edilmeye çalýþýldýðý bir programla ortaya çýkmýþtýr. Metod olarak parti diktatörlüðünü ve ihtilalci (devrimci) usulleri benimsemiþlerdir. Netice itibariyle, pratikte kanlý ihtilaller, terör ve tedhiþ tablolarý ortaya çýkmýþ; kaba bir parti diktatörlüðü ve bütün insanî deðerleri alabildiðine ezen ve tahrib eden bir devlet yapýsý olmuþtur.
Böyle radikal bir dönüþümü düþünmeyen ve kapitalist yapýyý esas itibariyle benimseyen, Sosyal Demokrasi veya Demokratik Sosyalizm gibi akýmlar ise, liberal çerçeveye ve Batýnýn geleneksel demokrasi anlayýþýna sadýk kalmakla beraber; bu yapý içinde sosyal adâlet ilkesini ve eþitliði hedef alan tedbirlerin ve politikalarýn gerçekleþtirilmesini ön görmüþlerdir. Onlar için refahý yaymak, sosyal güvenliði saðlamak, çalýþanlarýn haklarýný geliþtiren sosyal programlarý gerçekleþtirmek, baþlýca hedeflerdi. Böylece daha munis ve insanî boyut kazanmýþ bir Kapitalizm gerçekleþtirilmek isteniyordu.
Bu hedefler ve sosyal adâlet ilkesi çerçevesinde düþünülen sosyal muhtevalý ve eþitlik gayesine yönelik politikalar, demokratik sol veya sosyal demokrat partilerin inhisarýnda da kalmamýþtýr. Batýda zamanla muhafazakâr, liberal ve hatta daha da saðda yeralan partiler dahi bu doðrultuyu deðiþik ölçülerde ve farklý tarz ve üslûblar içinde benimser hale gelmiþlerdir. Seçim yoluyla bu farklý tarzlar, üslûblar ve anlayýþlar farklý partiler eliyle iktidara getirilmiþler; zaman içinde hemen hepsi bilfiil tecrübe edilmiþtir. Bu suretle en iyinin elde edilmesi için sürekli bir arayýþ içinde bulunulmuþ; ancak nihaî bir çözüm için herkesi ikna eden bir sonuçtan söz edilecek noktaya gelinememiþtir. Bilgi birikiminin en üst düzeye ulaþtýðý; kilise felsefesinin ve lâik düþüncenin en yoðun geliþmiþlik düzeyinde rol oynadýðý Batý toplumlarýnda durum eskiye göre hayli munis hale gelmiþ olmakla beraber, meselenin insanî boyutu kendileri için dahi tatmin edici sosyo-ekonomik ve estetik hüviyet kazanamamýþtýr.
Son yýllarda sosyal politikalarýn aðýr maliyeti, toplum için bir baþka çeþit haksýzlýk teþkil eder hale gelmiþ; suistimâllere yol açmýþ; ekonomik faaliyetlerin dinamizmini baltalayan bir rol oynamýþ ve netice itibariyle izafî olarak refah hedefiyle çeliþen bir durum ortaya çýkmýþtýr. Bu gün için genel bir eðilimden söz etmek gerekirse, serbest piyasa ekonomisi prensibinin sosyal politikalarýn önüne geçtiðinden bahsedilebilir.
Kapitalist batý toplumlarýnda doðan bu düþünce ve akýmlar Dünya´nýn diðer bölgelerini ve bu arada Ýslâm dünyasýný da etkilemiþtir. Geliþmekte olan ülkelerde sosyal adâlet prensibi, fýrsat eþitliðini ve kalkýnmada bölgeler arasý denge esasýný hatýra getiren bir ilke olarak algýlanmýþtýr. Bizde,1961 ve 1982 anayasalarýna dahil edilen sosyal adâlet ilkesi, bazen bir slogan ve propaganda aracý derecesine indirilerek o zamanlar milletler arasý yayýlma hedefi güden solun istismar ettiði ideallerden biri halinde kalmýþ; bazen de batý demokrasilerindeki örneklerine uygun bir yapýlanmanýn esasý olarak deðerlendirilmeye çalýþýlmýþtýr.
Modern siyasî yapýlarýný batýda geçerli esas ve usullerden ilham alarak ve Batýda þekillenmiþ kurumlarý model edinerek kuran Ýslâm ülkeleri, bu meyanda gündemlerine dahil olan sosyal adalet ilkesini de, Batý menþeli diðer kavram ve kurumlarda olduðu gibi Ýslâm açýsýndan yorumlayýp deðerlendirme çalýþmalarýna da sahne olmuþlardýr.
Gerçekten de Ýslâmiyet nasýl bir toplum hayatý öngörmüþ; insanlar arasýnda sosyo-ekonomik, kültürel ve idarî iliþkilerin bir düzene konulmasý mevzuunda ne gibi esaslar vaz etmiþti? Modern çaðda, sanayi devrimini takib eden dönemde Batýda ortaya çýkan sosyo-ekonomik problemler için komünistlerin; sosyal adalet ilkesini gerçekleþtirmek iddiasýnda olan sosyal demokratlarýn ve Batý toplumlarýnda ortaya çýkan diðer akýmlarýn dýþýnda kendine has bir görüþ ve teklifi var mýydý? Bu sorular müslüman aydýnlar arasýnda oldukça sýk tartýþýlmýþ ve araþtýrmalara konu olmuþtur.
Þurasý muhakkak ki; Ýslâmiyeti kendi bütünlüðü içinde ele almadan, onun belirli bir konu için nasýl bir düzen ön gördüðünü doðru bir deðerlendirmeye tabi tutmak mümkün deðildir. Ýslâm dini açýsýndan meseleye bakýldýðý zaman; sosyal adalet konusunun bir parti programý, bir ideolojik görüþ, bir felsefi ekol veya temayül söz konusu imiþ gibi incelenemeyeceði ortadadýr. Ýnsan hayatýnýn maddî ve manevî bütün yönlerini en ince teferruatýna kadar bütün hüviyeti ile kapsamý içine alan bir anlayýþ ve düzenleme ve ayný zamanda varlýk meselesinin bütününü açýklayan bir iman manzumesi olan din, her konuda olduðu gibi, bu konuda da gerek temsil ettiði anlayýþ ve gerekse öngördüðü tedbirler itibariyle kýyas kabul etmez bir geniþliðe ve derinliðe sahiptir.
Ýnsaný kendisini yaratan Rabbi ile sürekli iliþki içinde gören Ýslâm dini, yalnýz Allah´a kulluk etmeyi; sadece ve ancak O´na boyun eðmeyi öðretmektedir. Böylece Ýslam´ýn dýþýnda kalan her þeye karþý manen ve vicdanen hür hale gelen insan, gerçek konumunun Allah´a kulluktan ibaret olduðu þuuru içinde yaþar. O bir "homo-ekonomikus" deðil; Allah´ýn kulu, O´nun yeryüzünde halifesi ve O´nun emir ve yasaklarý çerçevesinde yaþayan bir varlýktýr. Kulluðunun farkýna vararak ibadet boyutunu hayatýna mihver edinmiþ; nefsini ve dünya hayatýna ait eðilimlerini aþan bir hayat görüþünü benimsemiþtir.
Böyle manevî bir temel, adalet kültürü için metafizik bir zemin oluþturur ki; sosyal adaletin ibadet kavramýyla iliþkili hale getirilmesiyle sonuçlanan böyle bir anlayýþ, ancak Ýslâm dini ile olgun bir seviye kazanmýþtýr.
Ýnsanýn topraktan yaratýldýðýný açýklayan Kuran-ý Kerim, insanlar arasýnda üstünlüðün ancak takva ile, yani Allah´tan korkup sakýnmakla ve O´nun rýzasýný elde etmek için emir ve yasaklarýna uymak konusunda gayret göstermekle ilgili olduðunu bildirmektedir. Bunun dýþýnda insanlar arasýnda mevcut farklar deðerlendirilmez; nihaî bir üstünlük veya eksiklik ifade etmediði için toplum hayatýnda nazarý itibara alýnmaz. (Fizikî farklar, renk ve ýrk farklarý gibi) takvaya baðlý olan üstünlük ise, Allah katýnda söz konusudur. Þu halde, kul olmak itibariyle insan cinsi kendi aralarýnda farksýzdýr; baþka bir ifadeyle eþittir. Soy-sop farklarýný, kabile ve kavim üstünlüðüne iliþkin iddia ve saplantýlarý ortadan kaldýran bu temel; toplumda zengin fakir ayýrýmý yapýlmamasý ve zümre ve sýnýf imtiyazlarýna meydan verilmemesi yönünde kollektif bir þuura yol açar. Kuran-ý Kerim, iman edenlerin kardeþliði prensibini vaz etmiþ; beþerî iliþkilerde adaleti ve onun yanýsýra ve onun da ötesinde "ihsan"ý emretmiþtir (en-Nahl, 16/90). Bu esaslar adaletin ve sosyal adalet kavramýnýn üzerinde, o çerçeveyi aþan bir dayanýþma anlayýþýný sergilemektedir. Ýnsanlarý hayra davet etmek, "marufu emredip münkerden nehyetmek", dini bir vazifedir. Haksýzlýða, zulüm ve kötülüðe karþý mücadele, müslümanýn kayýtsýz kalamayacaðý bir görevdir. Fertlerin toplumda meydana gelen kötülüklerden, o kötülüðe bilfiil katýlmasalar bile sorumlu olduklarý; kötülüðe karþý sessiz kalmanýn helâke yol açacaðý; zayýflarý himaye etmenin bir vazife olduðu, kuvvetle vurgulanmýþ; mü´minlerin sýký bir dayanýþma içinde bulunmalarý telkin edilmiþtir. Ekonomik hayatta, baþta faiz olmak üzere, ihtikâr, kumar ve benzerleri gibi istismar kapýlarý kapatýlmýþ; bir tarafta karzý hasen (faizsiz ödünç) teþvik edilirken diðer tarafta ödünç verme iþlerinin bir amme hizmeti olarak devlet tarafýndan organize edilmesi ön görülmüþ; gene sigorta hizmetlerinin kâr gayeli özel kuruluþlar yerine bir kamu hizmeti olarak devlet tarafýndan karþýlanmasý benimsenmiþ; servetin sadece belli ellerde birikmesini önleyen tedbirler ve kurumlar geliþtirilmiþtir. Sosyal gayesi öncelikli olan zekat müessesesiyle, yoksulluk tablosunu ortadan kaldýrma yönünde köklü bir adým atýlmýþ; infak ve sadaka geniþ bir þekilde teþvik edilerek bir tarafta sosyal dayanýþma saðlanýrken; diðer tarafta özellikle varlýklý kesimlerdeki mal baðýmlýlýðý kýrýlmýþtýr. Bu esprinin somut bir sonucu olarak Ýslâm toplumlarýnda vakýf müessesesi geniþlik, çeþitlilik ve etkinlik kazanarak toplumda yaygýnlaþan bir kurum olmuþtur. Ekonomik deðerlerin makûl dengeler gözetilerek intikalini saðlayan miras hükümleri ve býrakýlan miras üzerinde keyfiliðe varacak þekilde tasarrufu engelleyen vasiyet nisabý, Ýslamýn sosyal adalete hizmet eden bir baþka özelliðidir. Bundan baþka çalýþma hayatýnda emeðe büyük deðer veriliþi ve iþçinin "alýn teri kurumadan ücretinin ödenmesi" esasýnýn ön görülüþü Ýslamýn temsil ettiði prensiplerdir. Ýsrafýn yasaklanmasý; fantezilere ve lükse yer vermeyen sade bir hayatýn tavsiye ve telkin ediliþi ve içki yasaðý ile birlikte sefahat ve o çizgiye varan eðlencelerin kýnanmasý sonucu ortaya çýkan sosyo-ekonomik ve kültürel tablonun, Ýslâm cemiyetini sosyal adalet için diðerlerine göre hayli elveriþli bir ortam haline getirdiði ayrýca ve özellikle kaydetmek gerekir.
Þurasý muhakkak ki, Batýdaki anlamýyla Kapitalizm ve onun sonucu olan karýþýklýklar, Ýslam´a yabancý olan vakýalardýr. Ancak müslüman ülkelerin çok önemli bir kýsmý, tarihin yakýn döneminde, maalesef sömürgeci Batýlýlarýn eline geçmiþ; siyasî baðýmsýzlýklarýný kazandýktan sonra da onlarýn etkilerini henüz tamamiyle bertaraf edememiþlerdir. Bu þartlar altýnda sanayileþmelerini ve kalkýnma çabalarýný sürdürürlerken Ýslâmý bir bütün olarak yaþamalarý ve somut olarak gerçekleþtirmeleri de herhalde söz konusu olamazdý.
radyobeyan