Ýslam Kavramlarý M-Z
Pages: 1
Sikaye By: armi Date: 24 Mart 2010, 12:21:32


 
SÝKÂYE



Kâbe hizmetlerinden hacýlara su içirme vazifesi:

Kâbe´yi Hz. Ýbrahim ve Hz. Ýsmail´in inþa etmesinden bu yana Allah´ýn konuklarý sayýlan hacýlara hizmet vazifesi söz konusudur. Hacýlara hizmet ve Kâbe görevleri, Hz. Ýsmail´den sonra onun soyundan gelenler tarafýndan yürütüle gelmiþtir.

"Sikaye" de "sekaye (seka) suladý, su verdi" fiilinden "sulamak, suvarmak" manasýna gelen bir mastar olup, ýstýlahî olarak hacýlara içecek daðýtma vazifesini ifade eden bir kelimedir.

Hacýlara içecek daðýtmak Peygamberimizin atalarýndan Kusayy b. Kilab´a kadar Hz. Ýsmail´in soyundan gelenlerce diðer Kâbe görevleri ve hacýlara hizmetler arasýnda bütünlük içerisinde yürütülmekteydi.

Kusayy b. Kilab, Mekke liderliðini eline alýp Kureyþlileri orada toplayýnca; eskiden de yürütülen, fakat ayrý bir hizmet kolu olmayan yeni görev ve hizmetleri oluþturmuþ, adeta müesseseler teþekkül ettirerek bir devlet kurma konumuna gelmiþtir.

Kusayy, Hicabe, Sikaye, Rifade, Nedve, Liva, Kýyade gibi en önemli görevleri kendi üzerine aldý (Ýbn Hiþam, Siretü´n-Nebeviyye, I, IV, Beyrut 1391-1971). O, sikaye ve rifade görevini yerine getirmek için Kureyþlilerden vergi talep ederek þu konuþmayý yaptý: "Ey Kureyþ cemaati! Sizler, Allah´ýn komþularýsýnýz, Allah´ýn evinin halký, Haremi´nin halkýsýnýzdýr. Hacýlar da Allah´ýn konuklarý ve evinin ziyaretçileridir. Onlar aðýrlanmaya en layýk olan konuklardýr. Bunun için, onlara sizden ayrýlýncaya kadar, Hacc günlerinde yiyecek ve içecek ikram ediniz" (Ýbn Ýshak, Kitabul-Mübteda vel-Mebas, I, Konya 1981; Ýbn Sa´d, Tabakatül-Kübra, I, Beyrut 1957).

Kusayy, bununla da kalmayýp Mekke´de kuyular kazdýrdý. O dönemde Mekke´de su çok kýymetli olup halk, Harem dýþýndaki kuyularýn suyundan içerdi. Kusayy´ýn Mekke´de kazdýrdýðý ilk kuyu Hazvere´de, Hz. Ümmühanî´nin evinin bulunduðu yerdeki "Acul" diye anýlan kuyu idi. Araplar, Mekke´ye geldikleri zaman bu kuyunun suyundan içerlerdi. Kusayy baþka bir kuyuyu da Redm-i Âlâ´daki Eban b. Osman´ýn evinin yanýnda kazdýrmýþtý (el-Ezrakî, Ahbaru Mekke, I-II,112-113; Mekke 196; Belâzurî, Ensab´ul-Eþraf, Mýsýr 1959, I, 51).

Kusayy, kendisinden sonra sikaye vazifesini Darun-nedve, Hicabe, Liva ve Rifade vazifeleriyle birlikte oðlu Abduddar´a tevdî etti (Taberî, Tarihul-Umem vel-Muluk, Mýsýr 1326, II, 184).

Kusayy´ýn, Hicabe, Darunnedve ve Liva vazifelerini Abduddâr´e; Sikaye, Rifade ve Kiyâde vazifelerini Abd-i Menaf´a verdiði de rivayet edilir (el-Ezrakî, Ahbar´u Mekke, I, 110).

Daha sonra bu görevler üzerinde Abduddaroðullarý ile Abdimenafoðullarý arasýnda anlaþmazlýk çýktý. Anlaþmazlýk Sikaye ve Rifade görevleri Abdimenaf oðullarýna; diðer görevler Abduddar oðullarýna verilmek suretiyle çözüldü (Ýbn Hiþam, Sîre, I, 140).

Sikaye ve Rifade görevlerinin baþkanlýðýný Abdimenaf oðullarýndan Hâþim üzerine aldý. Hâþim, her yýl Sikaye ve Rifade için malýndan çok büyük bir kýsým ayýrýrdý. Zemzem kuyusunun bulunduðu yere deriden yapýlmýþ su havuzlarý koydurur, Mekke´deki kuyulardan su getirtip onlara doldurturdu. Hacýlar, susadýklarý zaman onlardan içerlerdi (Tabakat, Ýbn Sâ´d, I, s. 78). Hâþim, ayrýca Müstenzer ve Secle kuyusunu da kazdýrýp sikaye görevini yerine getirmiþti (el-Ezrakî, Ahbaru Mekke, II, s. 217).

Haþim´den sonra diðer görevlerle birlikte Sikaye görevini de Mýýttalib b. Abd-i Menaf üzerine aldý (Yâkubî, Tarih, Beyrut 1960, I, 244-245). Ondan sonra da bu görevi Abdulmuttalib (Þeybe) b. Haþim yerine getirdi. Hacýlara yemek yedirir ve Mekke´deki deri havuzlara doldurduðu sularý içirirdi. Ayrýca, süt ve bal þerbeti ikram ettiði de olurdu (a.g.e., I, 246).

Abdulmuttalib, Sikaye vazifesini iyi bir þekilde yerine getirmek için gördüðü bir rüya kýlavuzluðunda Zemzem kuyusunu ortaya çýkardý. Abdulmuttalip, Zemzem kuyusunu ortaya çýkardýktan sonra, hacýlara Zemzem suyunu içirmeye baþladý. Zemzem kuyusu ortaya çýkýnca, hacýlarýn su içegeldikleri öteki sularý bastýrdý. Zemzem, Mescid-i Haram´a yakýn ve baþka kuyulardan daha iyi ve Ýsmail (a.s)´ýn kuyusu olduðu için, halk, öteki kuyularý býrakýp bu kuyudan su içmeye baþladý (Ýbn Hiþam, Sîre, I, 155).

Abdulmuttalip, Mut´im b. Adiyy´in Zemzem kuyusunun yanýna deriden bir su havuzu koymak ve Zemzem kuyusundan su çekip ona doldurmak hususundaki isteðini de kabul etti. Abdulmuttalib´in bir çok devesi vardý. Hac mevsimi gelince develerini toplar, sütlerini Zemzem kuyusunun yanýndaki deri havuza doldurur, bal ile karýþtýrýp hacýlara içirirdi. Ayrýca satýn aldýðý kuru üzümü Zemzem suyu ile ýslatýp, hoþaf yaparak hacýlara ikram ederdi (el-Ezrakî, Ahbaru Mekke, I, 113-114).

Sikaye vazifesi Abdulmuttalip´ten sonra onun oðlu ve Hz. Peygamberin amcasý Hz. Abbas´a geçti. Mekke fethedildiðinde bir ara Hz. Peygamber Sikaye vazifesini Hz. Abbas´tan, Hicabe (Kâbe kayyýmlýðý) vazifesini de Osman b. Talha´dan geçici olarak geri almýþtý. Bununla, bu görevlerin eski câhiliyye usulüyle deðil, emanetleri ehline verme yoluyla sürdürülmesi gerektiðini gösteriyordu.

Hz. Peygamber kýsa bir müddet sonra bu görevleri tekrar Hz. Abbas ve Osman b. Talha´ya iade için onlarý yanlarýna çaðýrdýðýnda, Hz. Abbas, Hz. Peygamber´e elini uzatarak "Ya Rasulallah! Anam babam sana feda olsun! Hicabe ile Sikaye vazifelerini bizim üzerimizde birleþtir" dedi. Hz. Peygamber "Ben, size, halkýn Beytullaha göndereceði örtü gibi þeylerden geçiminizi saðlayacaðýnýz þeyi deðil, hacýlarýn su ihtiyaçlarýný karþýlamak üzere servetinizden harcayarak bu yüzden hayra ereceðiniz rahmetli þeyi veriyorum" buyurdu (el-Ezrakî, a.g.e., I, s. 114, 267).

Rasûlüllah, Sikaye vazifesini Hz. Abbas´a yeniden verdi. Hz. Abbas´ýn Taif þehrinde üzüm baðý vardý. Gerek câhiliye ve gerek Ýslâmiyet devrinde oradan üzüm taþýnýr, sunulacak Zemzemlerin içine atýlarak hacýlara ikram edilirdi. Abdullah b. Abbas da, onun oðlu ve ondan sonra onun soyundan gelenler de hep böyle yaparlardý (Vakidî, Meðazi, II, Mýsýr 1965, s. 898).

Bu konuda Sünen-i Ebu Davud´da þöyle bir hadis nakledilir: "Bekr b. Abdillah dedi ki: Bir adam Ýbn Abbas´a (gelerek); -"Þu beytin ehline ne oluyor da amcalarýnýn oðullarý (hacýlara) süt, bal ve kavut sunarlarken bunlar nebîz sunuyorlar? Onlarda cimrilik mi var, yoksa muhtaç mýdýrlar?" dedi. Ýbn Abbas (r.a) da: "Biz ne cimriyiz, ne de muhtacýz. Fakat (bir gün) Rasûlüllah (s.a.s) terkisinde Usame b. Zeyd olduðu halde (yanýmýza) geldi ve içecek (bir þey) istedi. Bunun üzerine kendisine bir üzüm þerbeti getirildi. O bunu içti ve artanýný da Usâme´ye sundu. Usame de onu içti. Sonra Rasûlüllah (s.a.s); "-Aferin size! Ne iyi ettiniz! Hep böyle yapýn " buyurdu. Ýþte biz de böyle (yapýyoruz), Rasûlüllah (s.a.s)´ýn buyruðunu deðiþtirmek istemiyoruz" dedi" (Sünen-i Ebû Dâvud Terc ve Þerhi, Ýstanbul 1989, IV, 504).

Kur´an-ý Kerim Sikaye´den þu þekilde bahsetmektedir: "Hacýlara su verme (Sikaye) ve Mescid-i Haram´ý onarma (iþini yapan)ý Allah´a, ahiret gününe inanana ve Allah yolunda cihad edenle bir mi tuttunuz? Bunlar, Allah yanýnda bir olmazlar (musavi, eþit deðil), Allah zalimler topluluðuna hidayet etmez" (et-Tevbe, 9/19).

Bu âyetten anlýyoruz ki, bir kere imansýzlýkla yapýlan sikaye ve imaret hiçtir. Ýmana mukarin olduðu surette ise hacýlara su vermek ve bizzat Kâbe´nin imarýnda hizmette bulunmak kendi baþýna hayýrlý olan ve Allah katýnda bir fazileti bulunan amellerdendir. Fakat ne de olsa Allah yolunda cihad eden mü´minlerin ameline, iman ve cihadýna eþit olamazlar. Aralarýnda o kadar büyük fark vardýr ki, onun buna teþbihi bile câiz deðildir. Müþriklerin yaptýðý gibi imansýz Sikaye ve iman vazifelerini iman ve cihadý üstün tutarak denk tutmak þöyle dursun, iman ile olan cihadsýz Sikayet ve imareti mü´minin cihadýna ve bâhusus iman ve cihad ile yapýlan þikayet ve imarete musavî tutmak bile bir zulüm, bir haksýzlýk olur (Elmalýlý M. Hamdi Yazýr, Hak Dini Kur´an Dili, Ýstanbul t.y, IV, 2483).

Ayette geçen "bir mi (eþit mi) tuttunuz?" sorusu, mukaddes bir yerin koruyuculuðu, bakýmý veya gösteriþten ibaret dindarlýklarýnýn niþanesi olmak üzere materyalist kimselerin yerleþtirmek ve idare etmek suretiyle istismar ettikleri diðer dini yayýn, ayin ve törenlerin Allah katýnda hiç bir deðer taþýmadýklarý gerçeðini ispat etmek için ortaya konmuþtur. Çünkü kiþinin Allah yanýndaki gerçek deðerinin, inançlarýndaki samimiyet ve Allah yolunda yapacaðý fedakârlýklarla doðru orantýlý olduðu, yoksa o kimsenin bu gibi ayrýcalýklardan hoþlanýp hoþlanmamasýnýn, ya da muhterem þeyh, hoca, müftü vs. gibi kimselerin soyundan gelip gelmemesinin bu konuda bir mana ifade etmediði bir gerçektir. Aksine, inancýnda samimiyet ve Allah yolunda fedakârlýklardan yoksun olan kimselerin Allah yanýnda hiç bir deðerleri yoktur. Nitekim bu gibi insanlarýn, dinen ulu kimselerin soyundan gelmeleri uzun bir meþayih ve ulema silsilesiyle mukaddes yerlerin koruyuculuðunu miras olarak devralmalarý, özel gün ve yýl dönümleri vesilesiyle, sýrf gösteriþ ve merasim olsun diye bazý dini ayin ve hareketlerde bulunmalarýnýn yanýnda hiç bir mana ve deðeri yoktur. Ve sýrf atalarýndan gelen haklar olmak kendilerine miras kalmýþ diye, mukaddes yer ve kurumlarýn böyle deðersiz (Allah yanýnda deðeri olmayan) insanlarýn eline terkedilmiþ olmasý hiç bir þekilde caiz deðildir.

 
 


radyobeyan