Ýslam Kavramlarý M-Z
Pages: 1
Seyyid By: armi Date: 22 Mart 2010, 16:43:54

SEYYÝD




Efendi, bey, mevla, ileri gelen baþ, reis. Nesebi Hz. Hüseyin (r.a) yoluyla Rasûlüllah (s.a.s)´e ulaþan kimseleri ifade eden arapça bir sýfat.

Rasûlüllah (s.a.s), Seyyidu´s-Sakaleyn (iki âlemin efendisi), Seyyidul-En´am (yaratýlmýþlarýn en büyüðü), Seyyidul-Enbiya (bütün peygamberlerin efendisi) gibi sýfatlarla vasýflandýrýlmýþtýr. Rasûlüllah (s.a.s)´den nakledilen hadis-i þeriflerde þöyle buyurulmaktadýr: "Ben Ademoðlunun seyyidiyim" (Ebu Davud, Sünne, 13; Ýbn Mâce, Zühd, 37).

"Ben kýyamet gününde insanlarýn seyyidiyim" (Buharî, Enbiyâ, 3; Müslim, Ýman, 367, 369).

Hadis-i Þeriflerde seyyid kelimesi, kabile baþkaný, topluluðun ileri gelen seçkin kimseleri, kölenin efendisi gibi anlamlarda kullanýlmaktadýr. Ayrýca, cuma günü günlerin seyyidi olarak vasýflandýrýlmakta (Ýbn Mâce, Ýkame, 79). Ýstiðfarýn seyyidi olarak da: "Allahümme ente.....? duasý zikredilmektedir (Buharî, Daavat, 2). Ayrýca ashab seyyid kelimesini aralarýndaki faziletli kimseleri övmek için kullanmýþlardýr. Hz. Ömer (r.a); "Ebu Bekir seyyidinizdir. "Seyyidiniz (Bilâl (r.a)´i azad etmiþtir" demekteydi (Buhari, Fedailul-Ashab, 23).

Rasûlüllah (s.a.s), minberde bulunduðu bir sýrada yanýndaki Hasan (r.a)´ý iþaret ederek, "Bu oðlum Seyyiddir. Umulur ki Allah onun vasýtasýyla iki müslüman fýrkanýn barýþmasýný saðlar" (Buhari, Sulh, 9; Fedailul-Ashab, 22; Tirmizi, Menakýp, 31). Bir defasýnda da; "Hasan ve Hüseyin cennet ehlinin gençlerinin iki seyyididirler" (Tirmizi, Menâsýk, 31) buyurmuþtur. Enes b. Malik (r.a), Rasûlüllah (s.a.s)´ý "Biz, Abdulmuttalib´in çocuklarý cennet ehlinin seyyidleriyiz. Ben, Hamza, Ali, Cafer, Hasan, Hüseyin ve Mehdî" derken dinlediðini söylemektedir (Ýbn Mace, Fiten, 34). Fatýma (r.a) ise, cennetteki kadýnlarýn seyyidesidir (Buhârî, Fedâilul-Ashâb, 29; Menâkýb, 25). Hz. Ebu Bekir (r.a) ile Hz. Ömer (r.a)´de cennet ehlinin nebi ve resuller hariç iki yaþlý seyyididirler (Ýbn Mâce, Mukaddime, 11).

Rasûlüllah (s.a.s)´in Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin´i seyyidler olarak vasýflandýrmasý, müslümanlarca, onlarýn ve onlarýn soyundan gelenlerin seyyid olarak isimlendirilmelerine sebep olmuþtur. Müslümanlarýn kalplerinde yaþattýklarý, coþkun ehl-i Beyt sevgisi, onlarýn tarih boyunca, Rasûlüllah (s.a.s)´ýn torunlarýnýn soyundan gelenlere aþýrý bir sevgi beslemelerine ve onlarý diðer insanlardan ayýrd ederek dünyevî muamelelerde farklý bir yere oturtmalarýna sebep olmuþtur. Baþlangýçta, Hasan (r.a) ve Hüseyin (r.a)´ýn her ikisi ve onlarýn çocuklarý için seyyid ifadesi kullanýlmaktaydý. Ancak sonralarý Hasan (r.a)´ýn soyundan gelenlere þerif, Hüseyin (r.a)´in soyundan gelenlere de seyyid denilmeye baþlanmýþtýr. Seyyid ve þerifler, Emevîler döneminin sert ve acýmasýz muameleleri hariç tutulursa, þekli ne olursa olsun sonraki bütün yönetimlerce, layýk olduklarý þekilde saygý görmüþlerdir. Tarihteki bütün Ýslâm devletlerinde bu zümrenin iþleriyle ilgilenen bir müessesenin bulunmasý ve bunun baþýnda bulunan kimsenin (Nakîbul-Eþrâf) en yüksek makamlarýndan sayýlmasý bunun en açýk delilidir.

Samanî´ler, seyyidlere tahsis ettikleri mülkî arazileri vergiden muaf tutmuþlardýr (Ýsmail Hakký Uzunçarþýlý, Osmanlý Devlet Teþkilatýna Medhal, Ankara 1984, 237 n. I, 413). Fatýmîler zamanýnda Mýsýr´da, Nikabetu´t-Talibiyyin adlý bir müessese kurulmuþtur. Bu müessesenin görevi, seyyid ve þeriflerin, neseplerini incelemek, teftiþ etmek, aralarýnda çýkan ihtilaflarý çözümlemek ve onlarý neseplerine yakýþmayacak, ahlâk dýþý hareketlerden sakýndýrmaktý (Uzunçarþýlý, a.g.e., 388-389). Ýlhanlýlar, müslüman olduktan sonra Gazan Han zamanýnda "Nakýb-ý Nukabayý Sadât" adýnda bir müessese teþkil etmiþlerdir. Bu kurumun görevi yine, Hz. Hasan (r.a) ve Hz. Hüseyin (r.a)´in soyundan gelen kimselerin þecerelerini tutmak, onlara ait iþleri görmek, onlarý eðitmek, haklarýný korumaktý (Uzunçarþýlý, a.g.e., 246-247).

Osmanlýlar zamanýnda da seyyid ve þerifler, saygý görmüþ ve onlarýn toplum içindeki üstün ve saygýn yerlerini korumalarý için Nakýbul-Eþraflýk adý altýnda bir memuriyet ihdas edilmiþtir. Nakýbul-Eþraf, Müftil-Enam ve Þeyhül-Ýslam´dan sonra en yüksek makam olarak telakki edilmiþtir.

Osmanlýlarda Nakýbul-Eþraflýk makamý Yýldýrým Bayezid (1389-1402) zamanýnda ortaya çýkmýþtýr. Seyyid Ali Netta´ b. Muhammed, Nakýbul-Eþraf tayin olunarak, Osmanlý hudutlarý içerisinde bulunan Hz. Ali (r.a) evladýnýn riyaseti ona tevdi edilmiþtir. Seyyid ve þerifler halk arasýnda "emir" olarak isimlendirilmiþ, onlarý diðer insanlardan ayýran yeþil sarýklarýna da "emir sarýk" denilmiþtir. Ey zümreden olan kimseler bir suç iþledikleri zaman, Nakýbul-Eþraf tarafýndan cezalandýrýlýrlardý. Seyyid ve þeriflerin kayýtlý olduðu "þecere-i mutayyibe" adýndaki defterler bulunmaktaydý. Nakýbu´l-Eþraf´ýn devlet protokolü içinde önemli bir yeri vardý. Sonralarý devlet düzeninin bozulmaya baþlamasýyla birlikte onlarýn, sahip olduklarý imtiyazlar ve muafiyetlerden yararlanmak isteyen bir çok kimse uydurma þecereler ve yalan þahitlerle kendilerini seyyid veya þerif olarak Nakýbul-Eþraf defterlerine kaydettirmiþlerdir.

Mekke, M. 960 yýlýndan sonra, þerif olarak adlandýrýlan Hz. Hasan´ýn neslinden gelen kimseler tarafýndan idare edilmiþtir. Mekke þerifleri Abbasîlerin güçlerini yitirmelerinden sonra, sürekli olarak Mýsýr´daki Fatýmîlere baðýmlý kalmak zorunda kalmýþlardýr. Osmanlýlar zamanýnda da Mekke´nin idaresi þeriflerin eline býrakýlmýþ ve Hicaz´ý yarý muhtar bir þekilde idare etmiþlerdir. Ýstanbul´dan Mekke´ye gönderilen sürre alaylarý ile þeriflere büyük ikramlarda bulunulmuþtur. Fatih, Ýstanbul´u fethettiði zaman Mekke þerifine fethi bildiren bir nâme ile hediyeler göndermiþ, þerif´e iki bin, ayarý tam halis altýn, Mekke ve Medine´deki seyyid ve þeriflere ve muhtaç kimselere sarfedilmek üzere yedi bin altýn göndermiþ ve onun duasýný talep etmiþtir. Bu sýrada Mekke þerifleri Memluklulara tabi bulunmaktaydý (Uzunçarþýlý, Mekke-i Mükerreme Emirleri, Ankara 1984, s. 4 vd.). Mekke´nin 1924 yýlýnda Vahhabiler tarafýndan iþgaline kadar þerifler Mekke´nin yönetimini ellerinde tutmuþlardýr. Öte taraftan cumhuriyetin kurulmasýndan sonra, halifeliðin kaldýrýlmasýyla diðer bir çok dinî müessese ile birlikte Nakýbul-Eþraflýk kurumu da kaldýrýlmýþtýr.

 


radyobeyan