Ýslam Kavramlarý M-Z
Pages: 1
Secde suresi By: armi Date: 20 Mart 2010, 17:34:20

SECDE SÛRESÝ




Kuran-ý Kerimin otuz ikinci sûresi. Otuz âyet, üç yüz seksen kelime ve bin beþ yüz on sekiz harften ibarettir. Fasýlasý, mim, nûn, lâm harfleridir. Mekkî sûrelerden olup Müminûn sûresinden sonra nazil olmuþtur. On sekiz, on dokuz ve yirminci âyetlerinin Medinede nazil olduðu rivayet edilmektedir. Adýný on beþinci ayetinde geçen secde kelimesinden almýþ olup, içinde secde ayeti bulunan sûrelerden biridi. Diðer bir adý da el-Mecadi? dir. Kuranda Secde Sûresi? olarak adlandýrýlan iki sûre vardýr. Bunlardýn birisi bu sûredir; diðeri de Fussilet sûresidir. Ýkisini birbirinden ayýrdetmek için bu sûreye Lokman Secdesi, diðerine de Hamim Secdesi adý verilmiþtir. (M. Hamdi Yazýr, Hak Dini Kuran Dili, istanbul 1936, V, 3856; Said Havva, el-Esas fit-Tefsir, Kahire, 1985, VII, 4349)

Ebu Hureyre (r:a)´dan rivayet edilen bir hadis-i þerifte þöyle denilmektedir: "Rasulullah (s.a.s) cuma günleri fecir vaktinde, Secde ve Ýnsan sûrelerini okumakta idi" (Buhârî, Cuma; 10). Cabir (r.a)´dan rivayet edilen baþka bir hadiste de; "Rasûlullah (s.a.s), Secde ve Mülk sürelerini okumadan uyumazdý" denilmektedir (Ahmed b. Hanbel, III, 340).

Sûre, sahih inanma þekli olan Ýslâm akidesini kalplere yerleþtirmek için tevhîd, risâlet ve âhiret ile ilgili gerçekleri deðiþik bir tarzda ele alarak, þüphe içerisinde bulunan kalpleri imana yüceltmeyi hedef edinmektedir. Mekke´de nâzil olan bütün sûreler, insanlarýn düþüncelerini þirkten, putperestlikten ve diðer bütün câhilî inanç prensiplerinden temizlemeyi; Rasûlullah (s.a.s.) aracýlýðýyla gönderilen Kur´an âyetlerinin bildirdiði tevhid, âhirete iman ve risalete baðlýlýk gibi, insaný dalaletten kurtaracak yüce gayelere ulaþtýrmayý amaçlamaktadýrlar. Bu sûrelerin tamamýnda konular hemen hemen ayný olmakla birlikte, ele alýnýþ þekilleri her defasýnda insanlarý ikna edebilmek için deðiþik uslûplarda olmaktadýr.

Allah Teâlâ´nýn eþsiz ve benzersiz olduðu, kâinâtý ve içinde bulunan her þeyi O´nun yarattýðý, gökleri, yeri ve ikisinin arasýnda kalan her þeyin O´nun emri içerisinde hareket ettiði, insanlarýn akýllarýný kullanarak varlýk âlemindeki her þeyin O´nun birliðini ve gönderdiði kitabýn hak olduðu gerçeðini açýk bir þekilde ortaya koymakta olduðu, deðiþik misaller verilerek anlatýlmak istenmektedir.

Sûre, Rasûlullah (s.a.s)´in getirdiði Kur´an-ý Kerim´in Allah tarafýndan indirildiðinin kesin bir gerçek olduðunu bildiren âyetle baþlamaktadýr:

"Elif, lâm, mim... Kendisinde þüphe olmayan bu kitabýn indiriliþi, âlemlerin Rabbý olan Allah tarafýndandýr" (1).

Müþrikler ise, Onun Muhammed (s.a.s) tarafýndan uydurulduðunu iddia etmektedirler. Allah Teâlâ bu iddialarý Kur´an-ý Kerim´in deðiþik âyetlerinde ele alarak, onlarýn âyetler karþýsýndaki acziyetlerini ortaya koymaktadýr. Bir âyet-i kerimede þöyle buyurulmaktadýr:

"Yoksa o müþrikler "Kur´an´ý Muhammed uydurdu" diye mi iddia ediyorlar? Onlara de ki; "Ýddianýzda samimi iseniz Allah´tan baþka gücünüz yettiði herkesi yardýmýnýza çaðýrýn da O´nun sûrelerinden bir benzerini getiriniz." (Yunus, 10/33). Müfessirlerin bazýlarýna göre, sûrelerden bir kýsmýnýn baþýnda bulunan huruf-ý mukatta kâfirlerin bu iddialarýna meydan okumak ve Kur´an´ýn bir mucize olduðunu bildirmek anlamýný ifade etmektedir. Yani Allah Teâlâ, Araplarýn dillerini meydana getiren bu gibi harfleri göstererek; "Kur´an´ýn da bu harflerden oluþtuðu yolundaki iddialarýnda samimi iseler, ayný harfleri kullanarak böyle bir kitabý meydana getirsinler!" demektedir.

Allah Teâlâ onlarýn iddialarýnýn doðru olmadýðýný bildirerek, Kur´an´ýn gönderiliþinden maksadýn ne olduðunu þöyle açýklamaktadýr:

"Yoksa; "Onu Muhammed uydurdu" mu diyorlar! Öyle mi? Hayýr, O, senden önce kendilerine peygamber gönderilmemiþ bir milleti uyarman için, sana Rabbýn tarafýndan indirilmiþ bir gerçektir. Belki böylece doðru yolu bulup hidayete ererler" (2).

Peþinden gelen âyetlerde Allah Teâlâ´nýn, gökleri, yeri ve aralarýnda bulunanlarý yarattýðý ve her þeyin O´nun bilgisi dahilinde ve hâkimiyeti altýnda bulunduðu gerçeði zikredildikten sonra, insanýn yaratýlýþýna deðinilerek, inkâr edenlerin bizzat kendi yaratýlýþlarýnýn mucizevî mükemmellikteki durumuna bakarak ibret almalarý gerektiðini ihtar eden âyet yer almaktadýr:

"Her þeyi en güzel þekilde yaratan, insaný önce balçýktan var eden, sonra insan soyunu alelâde bir suyun özünden yaratan, sonra þekil verip düzelten, ona kendi ruhundan üfleyen, size kulaklar, gözler ve gönüller veren de O´dur. Ne de az þükredersiniz" (7-9).

Allah Teâlâ, ilk yaratýlýþtaki bu mükemmelliði ortaya koyduktan sonra, tekrar dirilmeyi inkâr edenlerin, içinde yaþadýklarý âlemin ve kendilerinin ilk yaratýlýþýný muhakeme etmekten yoksun bir þekilde söyledikleri sözleri dile getirmektedir:

"Biz topraða karýþýp kaybolduktan sonra mý, biz mi yeniden yaratýlacaðýz?" derler. Doðrusu onlar Rablerini de inkâr ederler" (10).

Her akýl sahibi kimse için ikna edici delillerle ortada olan ilahî gerçekleri körü körüne inkâr eden kimseler ölümle birlikte öteki hayata gözlerini açtýklarý zaman, dünyadayken çaðrýldýklarý kitabýn doðruluðunu þüphe götürmez yakýnî bir þekilde kavrayacaklar ve piþmanlýk içerisinde Allah Teâlâ´dan kendilerine bir fýrsat daha vermesini isteyeceklerdir:

"Suçlularýn, Rablerin huzurunda baþlarýný eðerek "Rabbýmýz! Gördük, iþittik; bizi tekrar dünyaya gönder de salih ameller iþleyelim, artýk kesin olarak iman ettik" dediklerini bir görsen" (12)

Ancak, Allah Teâlâ´nýn takdirinde bir deðiþiklik asla mümkün olmadýðý için hakettikleri azabýn içine atýlacaklardýr.

Daha sonra Allah Teâlâ, göndermiþ olduðu âyetlere iman eden kimselerin özelliklerinden sözetmektedir. Bu kimseler Allah´ýn ayetleri hatýrlatýldýðý zaman, kendilerine o âyetleri hatýrlatan Rablerini ta´zimle anarak, O´nun celâli karþýsýnda hürmetle secdeye kapanýrlar. Onlar, Rablerinin azameti ve celalini benliklerinde hissettikleri için huþu ve taat içerisinde ona yönelir ve tesbih ederek emirlerine boyun eðerler. Onlar gecelerinin bir bölümünü namazla geçirirler, korku ve ümit ile Rablerine duada bulunurlar ve rýzýklandýrýldýklarý þeylerden gönül hoþluðu içerisinde infâk ederler:

"Bizim âyetlerimize ancak, kendilerine âyetlerimiz hatýrlatýldýðý zaman secdeye kapananlar, büyüklük taslamadan Rablerini hamd ile tesbih edenler, çok ibadet etmekten vücutlarý yataklardan uzak kalanlar, Rablerine korku ve ümitle dua edenler ve kendilerine verdiðimiz rýzýklardan infak edenler inanýr" (15-16).

Bu niteliklere sahip mü´minlerle, inkâr edip, Allah´ýn emirlerine isyan eden kimselerin eþit olmayacaklarý bildirildikten sonra, iman edenlerin "me´va" cennetleri ile mükafatlandýrýlacaklarý, yoldan çýkanlarýn ise, Cehennem ateþinde barýndýrýlacaklarý belirtilmektedir.

Allah Teâlâ, kendilerine okunan âyetler karþýsýnda inadla inkâra devam etmenin zulümlerin en büyüðü olduðunu, bu zulmü iþleyenlerin ise layýk olduklarý þekilde cezalandýrýlacaklarýný;

"Kendilerine Rabbinin âyetleri hatýrlatýlýp da, onlardan yüz çevirenlerden daha zâlim kim olabilir? Biz, mutlaka suçlulara layýk olduklarý cezayý vereceðiz" (22) âyetiyle insanlara teblið etmektedir.

Daha sonra, Tevrat´ýn Mûsa (a.s)´a veriliþinden söz edilerek bunun, hakkýnda þüpheye düþülmemesi gereken bir gerçek olduðu ve onun Ýsrailoðullarý için hidayet edici bir rehber kýlýndýðý bildirilmekte, Ýsrailoðullarýndan iman edip sabredenlerin insanlarý doðru yola iletmek için önderler yapýldýklarý anlatýlmaktadýr. Bu açýklama ile Mekke´de bulunan müslüman azýnlýðýn her türlü baský ve zorluða sabrederek dinlerini tebliðe devam etmeleri halinde insanlýðý Ýslâm´ýn aydýnlýðýna ulaþtýrmada rehberler olacaklarý bildirilmektedir. Bu, her çaðda sabýr ve sebat gösteren tebliðcileri de ihtiva edecek geniþlikte bir anlam taþýmaktadýr.

Müþrikler, eninde sonunda Allah´ýn emrine teslim olacaklarý hakikatini hafife alarak inkâr ediyorlardý. Onlarýn bu tutumlarý þu þekilde ifade edilmektedir:

"Onlar "Eðer sözünde doðru iseniz, o fetih ne zamandýr" derler" (28).

Süre, Rasûlüllah (s.a.s)´in þahsýnda bütün iman edenlere hitap ederek, þu þekilde son bulmaktadýr:

"Sen onlara þöyle de: "Fetih günü kâfirlere, iman etmeleri hiç bir fayda saðlamayacaktýr? onlara mühlet de verilmeyecektir". Sen onlardan yüz çevir de bekle. Onlar da bekliyorlar" (29-30).


radyobeyan