Ýslam Kavramlarý M-Z
Pages: 1
Sarf By: armi Date: 19 Mart 2010, 16:03:29

SARF




Ziyade, tevbe, kelimelerin þekil ve türemeleri ilmi; yabancý parayý bozma; satýþ bedeli olarak kullanýlan altýn, gümüþ veya baþka nakit paralarýn kendi cinsi veya baþka cinsle mübadele edilmesi anlamýnda bir Ýslâm hukuku terimi. Altýný altýnla, gümüþü gümüþle veya altýný gümüþle mübadele etmek gibi. Burada altýn veya gümüþün para, ziynet veya külçe hâlinde bulunmasý, hükmü etkilemez.

Sarf akdinin kendine özgü þartlarý vardýr:

Mübadelenin peþin yapýlmasý. Taraflar birbirinden bedenen ayrýlmadan önce bedelleri kabzetmeleri gerekir. Aksi halde nesîe faizi meydana gelir. Hz. Peygamber þöyle buyurmuþtur: Âltýn altýnla, gümüþ gümüþle misli misline ve peþin olarak mübadele edilir" (Müslim, Müsâkât, 81; Ebû Dâvud Büyü;18; Ahmed b. Hanbel, V, 314, 320); Âltýn ve gümüþten her birini, hazýr olmayaný peþin olan karþýlýðýnda satmayýnýz" (Buhârî, Büyü´, 78; Müslim, Müsâkât, 75, 76; Tirmizî, Büyü´, 24; Mâlik, Muvatta´, Büyü´, 30, 34, 35; Ahmed b. Hanbel, III, 4, 51, 53).

Mâlik b. Evs (r.a) þöyle demiþtir: Yüz dinar altýn parayý, gümüþ para olan dirhemle deðiþtirmek istemiþtim. Talha b. Ubeydullah beni çaðýrdý. Pazarlýk edip anlaþtýk. Benden dinarlarý aldý ve çevirmeye baþladý. Sonra hazinedarým ormandan gelince hallederiz dedi. Hz. Ömer de yaptýðýmýz bu muameleyi izliyordu. Bana hitaben:

"Dirhemleri alýncaya kadar Talha´nýn yanýndan ayrýlma. Çünkü Rasûlüllah þöyle buyurdu..." dedi ve faizle ilgili altý madde hadisini zikretti (Buhârî, Büyü´, 76).

Altýn ve gümüþ paranýn yerini alan madeni veya kâðýt kabilinden temsili paralarýn mübadelesinde de peþin mübadele esasýnýn uygulanmasý gerekir.

Kabzýn akit meclisinde gerçekleþmesi gereklidir. Bu, el ile almak veya cebine ya da cüzdanýna koymak þeklinde olabilir.

Ayný cinsin mübadelesinde miktarlarýn eþit olmasý: Altýn altýnla, gümüþ gümüþle veya bunlarýn yerine kullanýlan ayný cins temsili para mübadele edilirken miktarlarýn eþit olmasý gerekir. Aksi halde fazlalýk faiz olur. Delil, Hz. Peygamber´in altý maddeyi örnek olarak zikrettiði Ubâde b. es-Sâmit (r.a)´ýn rivayet ettiði þu hadistir: Âltýn altýnla, gümüþ gümüþle, buðday buðdayla, arpa arpa ile, hurma hurma ile ve tuz tuzla misli misline, birbirine eþit olarak ve peþin satýlýrlar. Ancak bunlarda cins farký olunca peþin olmak, þartýyla istediðiniz gibi satýþ yapýnýz" (Müslim, Müsâkât, 81; Ebû Dâvud Büyü´, 18).

Ýslâm hukukçularýnýn çoðunluðu hadiste zikredilen altý maddenin "örnek kabilinden" olduðunu, ayný nitelikleri taþýyan benzer maddelerin de hadisin kapsamýna girdiðini söylediler.

Altýn veya gümüþün eski, yeni, para veya ziynet þeklinde olmasý mübadelede etkili olmaz. Belki ayar farký, maðþuþ olup olmamasý, miktarlarý etkiler. Meselâ; 10 gram aðýrlýðýndaki bir bileziði 5 dinar altýn para ile mübadele etmek istediðimizde, bir dinar yaklaþýk 4 gram olduðuna göre, gerçekte 10 gram altýnla, 20 gram aðýrlýðýndaki ziynet altýný deðiþmiþ oluruz. Böyle bir piyasadaki dinarlar ziynet eþyasýnýn çok kýymetlenmesi nedeniyle ziynete dönüþür. Bunun aksine 20 gr. aðýrlýðýndaki bir bileziði, 2,5 dinara satýn alsak, yine gerçekte bu bileziði 10 gr. altýnla deðiþmiþ oluruz ki, böyle bir piyasadaki altýn ziynet eþyalarý dinara dönüþür. Para ve ziynet eþyasýndaki darphane ve iþçilik masraflarýný ayrýca deðerlendirmek gerekir.

Hz. Peygamber döneminde konu ile ilgili þu uygulamayý örnek verebiliriz: Fudale b. Ubeyd (r.a) þöyle diyor: "Hayber günü boncuk ve altýn dizili bir gerdanlýðý 12 dinara satýn aldým. Altýnlarýný ayýrdým. 12 dinardan fazla olduðunu gördüm. Durumu Allah elçisine anlattým. Gerdanlýktaki altýnlarý çýkarmamý emretti. Onlar çýkarýldýktan sonra; "Altýn altýna karþýlýk tartý iledir" buyurdu" (Müslim, Müsâkât, 17). Burada gerdanlýðýn parasý altýn para olan dinar cinsinden ödeneceði için, altýnlar ayrýldýktan sonra tartýlsa, bunlarýn 12 dinardan daha aðýr olduklarý görülecek ve gerdanlýða daha fazla fiyat istenecekti.

Altýn ve gümüþ cinsinin kendi çeþidi içinde bu þekilde aðýrlýk bakýmýndan standardize edilmesi, bu iki deðerli madenden üretilen para birimini enflasyona karþý korur. Çünkü para cinsi ile ziynet kabilinden olan altýn veya gümüþ stoklarý sýrasýnda bir satýn alma gücü farký meydana gelmesini faiz yasaðý önler. Böylece Ýslâm´da faiz yasaðý parayý enflasyona karþý koruyan en önemli etken olmuþ bulunur. Altýn veya gümüþe endeksli temsilî para birimi içinde ayný prensip geçerlidir. Ancak altýnýn gümüþle veya nakit para karþýlýðýnda ya da cinsleri farklý nakit paralarýn birbiriyle mübadelesinde peþin olmak þartýyla miktarlarýn farklý olabileceðinde þüphe yoktur. 100 gr. altýný 800 gr. gümüþle veya bin Amerikan dolarýný iki bin Alman marký ile veya beþ buçuk milyon Türk lirasý ile deðiþtirmek gibi. Yeni altýnla, kullanýlmýþ ziynet altýn arasýnda iþçilik ve kuyumculuk masrafý gibi bir fiyat farký oluþmuþsa, eski altýný para karþýlýðý satýn aldýktan sonra, bu para ile yeni altýn satýn alma yoluna gidilmelidir. Aksi halde ayný ayardaki eski ve yeni altýnýn farklý aðýrlýkta mübadelesi faiz olur.

Altýn ve gümüþ için öngörülen bu standartlýk, diðer standart cinslere teþmil edilmiþtir. Buðday, arpa, hurma ve tuz bunlar arasýndadýr. Hurma ile ilgili bir uygulamayý Bilâl (r.a) þöyle anlatýr: Hz. Bilâl, Allah elçisine ikram etmek için iyi cins hurma getirmiþti. Hz. Peygamber bu hurmayý nereden aldýðýný sorunca Bilâl þöyle dedi: "Bizde âdi bir hurma vardý. Rasûlüllah (s.a.s)´e ikram için, ben onun iki ölçeðini bu iyi hurmanýn bir ölçeðine sattým". Bunun üzerine Allah´ýn elçisi þöyle buyurdu: "Eyvah, eyvah, ribanýn ta kendisi, ribanýn ta kendisi. Bunu böyle yapma. Fakat hurma satýn almak istersen, kendi hurmaný baþka bir satým akdi ile sat. Onun satýþ bedeli ile de istediðin hurmayý satýn al" (Buhârî, Vekâle, II). Diðer yandan Allah elçisine, kuru hurmanýn yaþ hurma karþýlýðýnda satýn alýnmasýnýn hükmü sorulduðunda, yaþ hurmanýn kuruyunca azalýp azalmayacaðýný sormuþ; "azalýr" cevabýný alýnca da, böyle bir mübadeleyi yasaklamýþtýr (Ebû Dâvud, Büyü; 18; Tirmizî, Büyü; 14; Nesâî, Büyü; 36; Ýbn Mâce, Ticârât, 53; Mâlik, Muvatta´, Büyü´, 52).

Bu uygulama örneklerinden de anlaþýlacaðý gibi, ayný cins standart mallar trampa edilecekse, eþit olarak mübadele edilmeli, eðer kalite farký gibi eþit mübadeleye engel bir hal varsa, mübadele edilecek mallarýn deðeri para ile takdir edilerek deðiþim yoluna gidilmelidir (Hamdi Döndüren, Çaðdaþ Ekonomik Problemlere Ýslâmî Yaklaþýmlar, Ýstanbul 1988, s. 76, 77).

Sarf akdinde þart muhayyerliði bulunmamalýdýr. Sarf akdinde iki taraf veya taraflardan birisi için þart muhayyerliði koymak caiz deðildir. Çünkü bu akitte kabz þarttýr. "Bu altýn veya gümüþü yahut þu dövizi üç gün muhayyer olmak üzere satýyorum veya satýn alýyorum" gibi muhayyerlikler mülkiyetin o anda naklini engeller ve akit fasit olur. Ancak böyle bir muhayyerlik taraflar birbirinden ayrýlmadan düþürülürse, akit sahih hale dönüþür. Ýmam Züfer aksi görüþtedir. Ancak taraflar akit meclisinden ayrýldýktan sonra muhayyerlikten vazgeçilse de akdin fesadý kesinleþmiþ olur.

Görme ve ayýp muhayyerliði ise satýlanda mülkiyet hakkýnýn sübûtuna engel olmadýðý için, kabza da engel olmaz. Sarf akdinde görme ve ayýp muhayyerliði caizdir. Ancak nakit paranýn satýþýnda veya diðer borçlarda görme muhayyerliði teorik olarak gerçekleþmez. Çünkü akit, bunlarýn misli üzerinde meydana gelir, ayn´ý üzerinde deðil (bk. el-Kâsânî, el-Bedâyi´, Beyrut 1328/1910, V, 219; Ýbnül-Hümâm, Fethul-Kadîr, Bulak 1310 H., V, 367; Ýbn Âbidîn, Reddül-Muhtâr, Mýsýr (t.y), IV, 246).

Sarf akdinde vade bulunmamalýdýr. Taraflardan ikisi veya birisi için vadenin belirlenmesi, akdi fasit kýlar. Çünkü iki bedelin de taraflar akit yerinden ayrýlmadan önce kabzedilmesi gerekir. Vade ise kabzý geciktirir. Ancak taraflar akit yerinden ayrýlmadan önce vadeyi düþürür ve kabz yoluna giderlerse, akit sahih hale gelir. Ýmam Züfer, aksi görüþtedir.

Sarf akdi sýrasýnda iki bedelin kabzý ile ilgili özel durumlar:

1. Sarf akdinde ibra veya hibe. Taraflardan birisi, bedeli verdikten sonra, ondan almaya hak kazandýðý bedeli, ona hibe etse veya onu böyle bir bedel vermekten ibra etse, karþý taraf bu hibe veya ibrayý kabul edince borç yükünden kurtulmuþ olur ve sarf akdi ortadan kalkar. Çünkü borçtan ibra, kabzýn gerçekleþmesine engel olur ve akdin butlanýna yol açar. Eðer ibra veya hibe edilen taraf bunu kabul etmezse, ibra veya hibe geçerli olmaz ve sarf akdi hal üzere devam eder. Bu durumda ibra, hibe veya tasadduk eden bunu teslim almaktan kaçýnýrsa kabza zorlanýr. Çünkü onun kabzdan kaçýnmasý akdi fasit kýlar veya feshi ne yol açar.

2. Sarf bedeli yerine baþka bir þey vermek. Taraflardan birisi sarf bedeli yerine, konuþulandan baþka bir þey vermek istese bu caiz olmaz. Sarf akdi hal üzere devam eder. Bin dolar karþýlýðýnda iki bin mark üzerinde anlaþma yapýldýðý halde, iki bin mark yerine Türk parasý veya baþka bir þey vermek istense, akit mark üzerinde devam etmiþ olur. Taraflardan birisi bedeli verince, karþý bedelin de ayn´ýyla kabzý gerekir. Ancak taraflar önceki akdi bozarak karþýlýklý rýza ile yeni bir bedel üzerinde anlaþabilirler.

Taraflardan birisi diðerine, hakký olandan daha güzel veya daha kötü bir bedel verse, bu bedel, hakký cinsinden olduðu için karþý taraf razý olunca akit caiz olur. Burada bir bedel yerine baþka bedel deðil, belki niteliði farklý bir bedel verilmiþ olur. Eski altýn yerine yeni veya yeni altýn yerine eskiyi vermek gibi.

3. Sarf bedeli karþýlýðýnda havale, kefâlet ve rehin caizdir. Ancak bu tasarruflarýn akit meclisinde yapýlmasý ve kabzýn gerçekleþmesi de þarttýr. Bu durumda hak sahibi hakkýný ciro edilenden veya kefilden akit meclisinde alýr veya rehin, rehin alanýn elinde yine akit sýrasýnda helâk olursa, sarf akdi hal üzere sahih olarak devam eder. Sarf akdi taraflarý kabz tamamlanmadan önce akit meclisinden ayrýlsalar sarf akdi bâtýl olur. Çünkü akit meclisi akdi yapanlar hazýr olduðu sürece devam eder.

4. Sarf bedeli karþýlýðýnda bir borcu takas yapmak. Borçla takas cebrî veya ihtiyari olabilir, Cebrî takas kendiliðinden gerçekleþir. Borçlunun alacaklýda cins, miktar ve vadede ayný olan alacaðýnýn bulunmasý gibi. Burada takas kendiliðinden gerçekleþir ve miktarda eþit olan bu borçlar birbirine mahsup edilir. Bir þirketin diðerinde yüz milyon lira alacaðý olsa, kendisinin de ayný vadeyi taþýyan yüz milyon borcu bulunsa, bu alacak ve borçlar mahsup edilerek takas yapýlýr. Eðer alacak ve vereceklerin miktarý farklý ise birbirine mahsup edilir, artan kýsým borç olarak devam eder.

Bazan da borçlarýn takasý karþýlýklý rýza ile yapýlýr.

Eðer borç ve alacak ayný cinsten olmaz veya birisi nakit para diðeri ayn (eþya) kabilinden olursa taraflar bunlarýn da takasý üzerinde anlaþýnca "ihtiyarî takas" söz konusu olur. Türk parasý cinsinden borcu, döviz cinsinden olan alacak ile takas yapmak veya bir miktar mislî mal borcunu, borçluda olan baþka bir nakit para alacaðý ile takas yapmak bu niteliktedir.

Ýki kiþiden birisi diðerine on dirhem karþýlýðýnda bir dinar altýn para satmak üzere anlaþsalar, on dirhem kabzedilmeden dinar teslim edilse, ancak dinarý satýn alanýn, satýcýda daha önceden kalma on dirhem alacaðý bulunsa bu alacaðý, sarf akdi gereði o anda ödemesi gereken on dirhemin yerine takas yapabilir mi? Bunun için üç durum söz konusu olur:

a) Takasý istenen borcun, satýcýnýn zimmetinde sarf akdinden önce sabit olmasý halinde, karþýlýklý rýza ile takas yapýlabilir. Bu, istihsan deliline göre caiz olur. Ýmam Züfer ise, kýyas deliline göre bunun câiz olmadýðýný söyler. Eðer taraflarýn rýzasý yoksa takasýn yapýlamayacaðý konusunda Hanefilerin görüþ birliði vardýr: Meselâ; üç buçuk milyon Türk lirasý karþýlýðýnda bin mark satmayý kabul eden sarraf, bin marký teslim etse, ancak kendisinin karþý tarafa daha önceden kârz, gasb veya satýlan bir malýn bedeli gibi bir sebeple üç milyon ve daha fazla Türk lirasý borcu bulunsa, dövizi satýn alan alacaklý takas isteyebilir. Satýcý kabul edince de üç buçuk milyon lirayý ödeme yükümlülüðünden kurtulur.

b) Borcun sarf akdinden sonra meydana gelmesi halinde ise, satýcý dövizi teslim edince, alýcý karz, gasb vb. yolla sarf akdinden sonra doðmuþ olan alacaðý borcuna takas ettirebilir. Burada karþý tarafýn rýzasý da aranmaz. Çünkü kabz o sýrada fiilen gerçekleþmiþtir.

c) Borcun sarf akdinden sonraki bir akidle sabit olmasý halinde takas yoluna gidilip gidilemeyeceði konusunda iki rivayet vardýr. es-Serahsî´nin (ö. 490/ 1097) tercih ettiði bir rivayete göre bunda takas caiz olmaz. Çünkü Hz. Peygamber takasý yalnýz geçmiþ borç için kabul etmiþtir. Abdullah b. Ömer (r.anhümâ)´in þöyle dediði nakledilmiþtir: "Rasûlüllah (s.a.s)´e giderek dedim ki; Bakî´ de develeri satýyorum, dinar karþýlýðýnda satýp, dirhem alýyorum, dirhem ile satýp dinar alýyorum. Þöyle buyurdu: "Müþteri ile birbirinizden ayrýlmadýkça ve aranýza bir þey girmedikçe bunlarý günün rayiç bedeli ile almanda bir sakýnca yoktur" (Ebû Dâvud, Büyü´, 14; Nesâî, Büyü´, 50, 52; Dârimî, Büyü´, 43; eþ-Þevkânî Neylül-Evtâr, el-Matbaatül-Osmâniyye tabý, Mýsýr, (t.y), V, 156).

Daha saðlam görülen baþka bir rivayette, bu durumda istihsan prensibine göre takas meydana gelir. Çünkü böyle bir tasarruf birinci akdin bozulmasý yani ikâle sonucunu doðurur. Ýkinci akit olan takas iþlemi ise sahih olarak kalýr. Çünkü akitlerde nakit para tayin ile belirli hale gelmez (el-Kâsânî, a.g.e., V, 206, 218; Ýbnül-Hümâm, a.g.e., V, 379 vd.; es-Serahsî, el-Mebsût, Beyrut 1398/ 1978, XIV, 19; es-Semerkandî, Tuhfetül-Fukahâ, Dimaþk t.y., III, 37; Zeylaî, Tebyînül-Hakâik, el-Emîriyye tab´ý, IV,140 vd.; Ýbn Âbidîn, IV, 246 vd.; ez-Zühaylî, el-Fýkhul-Ýslâmî ve Edilletuh, Dimaþk 1404/1984, IV, 641 vd.; Ömer Nasuhi Bilmen, Ýstilâhât-ý Fýkhýyye Kâmusu, Ýstanbul 1970, VI, 91 vd.).

Vadesi farklý olan senet, çek veya diðer alacaklarýn birbiriyle takasý konusunda Ýbn Âbidîn þöyle der: "Bir nakit para veya eþyayý emânet olarak elinde bulunduran kimsenin, emanetin sahibinde bu emanet cinsinden bir alacaðý bulunsa, karþýlýklý rýza olmadýkça takas yapýlamaz. Gasbedilmiþ þey de emânet gibidir. Yine iki borç, farklý cinste veya farklý nitelikte yahut her iki borç vadeli veya birisi peþin, diðeri vadeli olursa, taraflarýn rýzasý bulunmadýkça takas yoluna gidilemez. Borçlarýn cins ve miktarý farklý olursa kýymet veya az miktar mahsup edilerek takas yapýlýr. Meselâ; borç yüz dirhem, alacak yüz dinar olsa, taraflar takasta anlaþýnca, yüz dirhem, yüz dinarýn kýymetinden düþülür, dinardan geri kalan borç devam eder. Kadýna olan nafaka borcu, rýza bulunmadýkça bu kadýnýn kocasýna olan borcundan düþülemez. Çünkü nafaka borcu daha zayýftýr" (Ýbn Âbidîn, a.g.e., IV, 250; Ýbn Âbidîn Tercemesi, Ýstanbul 1984, XI, 395, 396).

 


radyobeyan