Sakaleyn By: armi Date: 18 Mart 2010, 19:33:46
SAKALEYN
Ýnsanlar ve Cinler, Ýns ve Cin Alemi.
Mal, aðýrlýk ve kýymetli þey anlamlarýna gelen "sekal" kelimesinin ikili olan "sekaleyn", insanlar ve cinler için kullanýlan bir terimdir. Allah Teâlâ; Ey insan ve cin topluluklarý! Sizin de hesabýnýzý ele alacaðýz" (er-Rahmân, 55/31) ayetinde insanlar ve cinlere "es-Sekalân" diye hitap etmektedir. Bu iki topluluða peygamber olarak gönderildiði için de Hz. Muhammed´e (s.a.s), "Rasûlü´s-Sekaleyn" denilmiþtir. Bu kelime ile maruf bir de hadis vardýr: Sekaleyn Hadisi. Ashabý Kiramdan Zeyd b. Erkam (Müslim, Fedâilu´s-Sahâbe, 36-37; Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 367, 371; Dârimî, Fedâilul-Kur´ân, I) ve Ebu Saîd el-Hudrî´den (Müsned, III, 14, 17, 26, 59) rivayet edildiðine göre Veda Haccý dönüþünde Hz. Peygamber, Humm suyu kenarýnda irad ettiði bir hutbede hamdü senadan sonra; "Ey Ýnsanlar! Ben bir beþerim, Rabbimin elçisinin gelmesi ve benim de bu davete icabetim yakýndýr. Ben, size iki deðerli þey býrakýyorum: Birincisi, Allah´ýn kitabýdýr ki, O´nda hidayet ve ýþýk vardýr. Allah´ýn Kitabýnda olanlarý alýn, O´na sarýlýn" dedi ve insanlarý Kur´an´a teþvik ettikten sonra; "Ýkincisi; Ehli beytimdir ki, onlar hakkýnda size Allah´ý hatýrlatýrým" dedi ve son cümleyi üç defa tekrarladý. Yukarýda zikredilen güvenilir kaynaklarda bu hadis, birbirine yakýn ifadelerle nakledilmektedir. Hadisden de anlaþýlacaðý gibi, Hz. Peygamber müslümanlarýn, kendisinden sonra Kur´an´a sýmsýký sarýlmalarýný ve Ehli beyti´ne (akrabalarýna) saygýlý davranmalarýný tavsiye etmektedir. Fakat Þia, Hz. Peygamber´in burada, Hz. Ali´nin elini tutarak;
"Bu, benim vasîm, kardeþim ve benden sonraki halifemdir. O´nun emirlerini dinleyin, O´na itaat edin" dediðini, buna raðmen daha sonra Sahabenin bunu gizlemekte ittifak ettiklerini iddia eder. Þia´nýn Rasûlüllah (s.a.s)´e isnad ettikleri bu sözün aslý yoktur; bu, onlarýn bir uydurmasýdýr. Bu iddianýn uydurma olduðunun delilleri þunlardýr: 1) Büyük bir Sahabî topluluðu önünde yapýldýðý iddia edilen bu vasiyyetin, sadece bir kiþi tarafýndan rivayet edilip diðerlerince nakledilmemesi mümkün deðildir. Çünkü, Hz. Peygamber´den duyduðu her sözü aynen nakletmeyi ibadet sayan ve bunun için en büyük titizlikleri gösteren Sahabeden hiç birinin, Hz. Ebu Bekir ve daha sonralarý Hz. Ömer ve Hz. Osman halife seçilip bey´at edilirken itiraz etmemeleri ve bu hadisi rivayet etmemeleri aklýn alacaðý bir þey deðildir. Hatta, halife tayin edildiði iddia edilen Hz. Ali Efendimiz de böyle bir þey söylememiþ ve kendisinden önce seçilen üç halifeye de bey´at etmiþtir. Benü Sakife gölgeliðinde halife seçimi yapýlýrken kendisine danýþýlmadýðý için gücendiðinden ve bir de, Rasûlüllah (s.a.s)´ýn mirasý meselesinde hanýmý küstürüldüðü için, Hz. Ebu Bekr´e hemen deðil de, hanýmý Hz. Fatýma vefat ettikten sonra, yani halife seçiminden 6 ay sonra, bizzat kendisi Hz. Ebu Bekr´in huzuruna gelerek serzeniþte bulunmuþ fakat ona bey´at etmiþtir. Diðer taraftan Hz. Ali her üç halife ile de uyumlu bir þekilde çalýþmýþ ve bazý devlet iþlerini yürütmüþtür. 2) Böyle bir iddia, Þiîlerin kendi görüþlerini desteklemek için uydurduklarý pek çok hadis ihtiva eden kitaplarý dýþýnda, güvenilir hiç bir kaynakta ve senedli bir þekilde geçmemektedir. Yalnýz böyle bir durum dahi, o sözün uydurma oluþu için yeterli bir sebeptir (Yaþar Kandemir, Mevzu Hadisler, 179-186). 3) Ýslâmda saltanat ve hanedanlýk yoktur. Þianýn iddia ettiði gibi Hz. Peygamber hilafeti, Hz. Ali ve evladýna tahsis etseydi, bu bir saltanat olurdu. Halbuki hilafette asl olan, istiþare ile en layýk olanýn seçilmesidir. Kur´an da bu konularda þûrâ´yý emretmektedir (eþ-Þûrâ, 42/38; Âlû Umrân, 3/159). 4) Hz. Alinin ilk üç halifeye isyan etme, Muaviye´ye karþý savaþmasý da hilafetin, vasiyyetle deðil þûrâ ve bey´atla olduðunu gösterir. Þayet Hz. Ali Gadîrihum´da halife tayin edilmiþ olsaydý, halife seçildiði gün Hz. Ebu Bekr´e, bunu baþaramazsa daha sonra halife seçilenlere karþý savaþmasý gerekirdi. Halbuki, vasî olmadýðý için böyle bir huruc yapmamýþtýr. Ne zaman ki müslümanlar kendisini seçip bey´at etmiþler, iþte o zaman Hz. Ali buna karþý çýkanlarla savaþmýþtýr. 5) Þianýn ileri sürdüðü bu iddia Hz. Ali tarafýndan da kabul görmemiþtir. Yaralandýðý zaman Hz. Ömer´in seçtiði 6 kiþilik þûrâ´nýn vardýðý karar Abdurrahman b. Avf tarafýndan önce Hz. Ali´ye, daha sonra Hz. Osman´a sunulduðunda Hz. Ali bunun kendi hakký müktesebi olduðunu söylememiþ, hatta bu konuda biraz da müstaðnî davranmýþ ve daha istekli görülen Hz. Osman halife seçilince de ona bey´at etmiþtir. 6) Hz. Peygamber, Hz. Ali´yi hilafete vasiyyet edecek olsaydý bunu, yolculuk esnasýnda verilen bir molada deðil de, bütün müslümanlarýn toplandýðý ve en son, önemli mesajlarýný verdiði Veda Hutbesinde veya dönüldüðü zaman Medine´de Mescid-i Nebevî´de yapmasý daha uygun olurdu. 7) Ýslâm Tarihinde müslümanlara en büyük yarayý açan bu fitne, tarihin derinliklerinde kalmasý gerekirken, bugün hala bu yarayý kaþýyýp kanatmanýn Ýslâma ve müslümanlara hiç bir faydasý yoktur. Aksi doðru kabul edilse dahi, tamiri mümkün olmayan bu meselenin hükmünü Allah´a býrakarak müslümanlarýn, birlik ve beraberliklerini daha güçlendirecek olumlu þeylere yönelmeleri daha doðru olur.
Hadis usûlü kaidelerine, tarihi gerçeklere, Kur´an ve Sünnete, selim akla göre, Hz. Ali´nin vasî tayin edilmesi meselesi uydurma bir hadistir (Aliyyul-Kâri, Mevzuat, 109; Ý. Teymiye, Minhâcu´s-Sünne, IV, 118). Ancak Hz. Peygamber, Gadirihum´da yaptýðý hitabede ashabýna, ehli beytine iyi davranmalarýný ve Kur´an´a sýmsýký sarýlmalarýný tavsiye etmiþtir. Sekaleyn Hadisi bundan ibarettir.
radyobeyan