Sadaka By: armi Date: 18 Mart 2010, 15:15:01
SADAKA
Zekât, Allah rýzasý için yapýlan iyilik veya verilen þey, sadaka insanýn malýndan sýrf Allah rýzasý için muhtaç olanlara temlik edilmek üzere çýkardýðý bir vergi türü anlamýnda bir fýkýh terimi. Zekâta, mü´minlerin Allah´ýn emirlerine uymadaki sadakatlarini gösterdiði için "sadaka" da denilmiþtir. Çoðulu sadakât´týr. Sadaka kavramýnda üç temel özelliðin bulunmasý gerekir: Ýhtiyaç, mülkiyetin nakli ve temlîkin Allah için olmasý.
Sadaka, yükümlünün durumuna göre farz, vacib veya nâfile hükmünde olur. Sadakanýn farz olan kýsmý zekâttan ibaret olup; tarým ürünlerinin zekâtý olan öþrü; hayvanlarýn, ticaret mallarýnýn, altýn, gümüþ ve diðer nakit paralarýn zekâtý ile, define ve madenlerin zekâtýný kapsamýna alýr. Zekât verileceði yerleri belirleyen âyetteki "sadakât" çoðul olarak bütün bu çeþitleri kapsar. "Zekâtlar; ancak, yoksullarýn, miskinlerin, zekât tahsili iþinde çalýþanlarýn, kalpleri Ýslâm´a ýsýndýrýlmak istenenlerin, kölelerin, borçlularýn, Allah yolunda cihad edenlerin ve yolcularýn hakkýdýr. Bu, Allah tarafýndan farz kýlýnmýþtýr" (et-Tevbe, 9/60).
Bu âyetlerde de zekâtýn farz olan bu çeþidi yer alýr: "Namazý kýlýn, zekâtý verin" (el-Bakara, 2/43); "Mü´minlerin mallarýndan zekât al ki, onlarý temizleyip mallarýný çoðaltasýn" (et-Tevbe, 9/103); "Hasat günü ürünün hakkýný ödeyin" (el-En´âm, 6/141). Hz. Peygamber´in çeþitli hadislerinde farz olan zekât emredilmiþtir: "Ýslâm beþ temel üzerine kurulmuþtur. Bunlardan birisi de zekât vermektir" (Buhârî, Ýmân, 1, 2; Tefsîru Süre, 2/30; Müslim, Ýmân, 19-22; Tirmizi, Ýmân, 3; Nesâî, Ýmân,13). Diðer yandan Hz. Muhammed (s.a.s), Muaz b. Cebel (r.a)´i Yemen´e vali olarak gönderirken kendisine þöyle buyurmuþtur:
"Onlara bildir ki, Allah Teâlâ kendilerine zekâtý farz kýlmýþtýr. Zekatý oranýn zenginlerinden al, yoksullarýna ver" (Buhârî, Zekât, l; Tevhîd, 1; Ebû Dâvud, Zekât, 5; Nesâî, Zekât, 46; Ýbn Mâce, Zekât, 1).
Diðer yandan zekâtýn farz oluþu üzerinde bütün müctehitler görüþ birliði içindedir. Ashab-ý Kirâm zekât vermeyenlerle savaþýlmasý gerektiði konusunda ittifak etmiþtir. Zekâtýn farz olduðunu inkâr eden kimse dinden çýkar (Zekât için bk. Hamdi Döndüren, Delilleriyle Ýslâm Ýlmihali, Ýstanbul 1991, s. 483-550).
Fýtýr sadakasý vacib hükmünde bir sadaka türüdür. Bu, Ramazan ayýnýn sonuna yetiþen ve aslî ihtiyaçlarýnýn dýþýnda en az nisap miktarý bir mala mâlik bulunan her hür müslümanýn yoksullara vermesi gereken bir sadakadýr. Buna kýsaca, "fitre" denir ki, fýtrat sadakasý, yani sevap için verilen yaratýlýþ atýyyesi anlamýna gelir. Abdullah b. Abbas (r.anhümâ)´dan rivâyete göre þöyle demiþtir: "Rasûlüllah (s.a.s) oruçlularý gereksiz ve çirkin sözlerden arýndýrmak ve yoksullara yiyecek saðlamak için fitreyi farz kýlmýþtýr. Fitreyi kim bayram namazýndan önce öderse, bu makbul bir zekât, kim de namazdan sonra öderse, herhangi bir sadaka olur" (Buhârî, Zekât, 70, 71, 77; Müslim, Zekât, 12, 13, 16; Ebu Dâvud, Zekât, 18, 20; Nesâi, Zekat, 31, 33; Ýbn Mace, Zekat, 21).
Ebu Said el-Hudrî (r.a)´den rivayet edilen bir hadiste fitre verilebilecek maddeler ve miktarlarý þöyle belirlenir: "Biz fitre zekâtýný, Allah´ýn Rasûlü aramýzda iken, yiyecek maddelerinden bir sa´, hurmadan bir sa´, kuru üzümden bir sa´, keþden yine bir sa´ olmak üzere bunlardan birisini esas alarak veriyorduk. Ben yaþadýðým sürece vermeye devam edeceðim" (Ahmed b. Hanbel, III, 73, 98). Sa´ bir aðýrlýk birimi olup, þer´î ölçüye göre 2912, örfi ölçüye göre ise 3328 gramdýr. Bazý fakihlere göre buðday cinsinde fitre miktarý yarým sa´dýr. Burada yoksullarýn yararýna olan ve daha aðýr olan örfî ölçeði tercih etmek daha faziletlidir (Fýtýr sadakasý için bk. Sadaka-ý Fýtýr mad.).
Farz olan zekâtla, vacib olan fitre miktarlarý belirli bulunan sadakalardýr. Birincisinde nisab´a mâlik olduktan sonra bir yýl geçmesi, ikincisinde ise, sadece nisaba malik olmak þarttýr. Bunlarýn dýþýnda sýkýntý ve zarûret içinde bulunan müslümana ihtiyacýný giderecek ölçüde yardým etmeyi bildiren bir sadaka daha vardýr ki; bunun miktarý, sýkýntýyý giderecek ölçüye göre ortaya çýkar. Kur´ân-ý Kerîm´de þöyle buyurulur: "Yüzlerinizi doðuya ve batýya çevirmeniz iyi olmak demek deðildir. Fakat iyi olan, Allah´a, âhiret gününe, meleklere, kitaba ve peygamberlere iman eden, malýný sevmesine raðmen hýsýmlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmýþa, dilenenlere ve köle azadýna veren, namaz kýlan ve zekât verendir" (el-Bakara, 2/ 177). Burada Cenab-ý Hak, miktarý belli olan zekâtla birlikte yakýnlara, yetim ve düþkünlere yapýlacak malî bir yardýmdan da söz etmiþtir ki; bunun þart ve miktarýný sýkýntýda olan yoksulun hali belirler.
Sadaka geniþ anlamýyla nafile olarak yapýlan hayýr ve hasenâtý, insan ve hayvanlara yapýlan iyilik, lütuf ve ihsanlarý, hatta insanlarýn gönlünü hoþ eden güzel söz ve davranýþlarý kapsamýna alýr. Sadaka-i câriye, vakfedilmiþ sadaka ile diðer hayýr ve hasenât bu niteliktedir.
Sadaka-i câriye, sürekli ecir getiren sadaka anlamýna gelir. Bir hadiste sürekli ecir kaynaðý olan ameller þöyle belirlenir: "Ýnsan öldüðü zaman amel iþlemesi kesilir. Ancak üç þey bundan müstesnadýr. Sadaka-i cariye, kendisinden yararlanýlan ilim veya kendisine hayýr dua eden salih çocuk" (Dârimi, Mukaddime, 46). Bu hadiste zikredilen sadaka-i câriye; yol, köprü, çeþme, mescid, yoksullar için aþ evi, hastahane ve okul gibi hayýr yerlerini kapsamýna alýr. Ýnsanlar bu gibi yerlerden yararlandýðý sürece, bunlarý yaptýranlar, yapýlmasýna sebep olanlar, yol gösterenler ve destek olanlar, gerek saðlýklarýnda ve gerekse vefatlarýndan sonra ecir almaya devam ederler.
Yararlý bir ilim býrakan da, bu ilimden, kitaptan, keþif ve icattan toplum yararlandýkça, mü´min olmak þartýyla, sürekli olarak ecir alýr. Nitekim ilim, irfan ve irþatlarýyla toplumda iyi bir çýðýr açanýn büyük mükafatýna kötü çýðýr açanýn da günahýna hadiste þöyle yer verilir: "Kim iyi bir çýðýr açarsa, bununla amel edenlerin ecri kadar ecri bu çýðýrý açan alýr. Kötü bir çýðýr açan da, bununla amel edenlerin günahý kadar günahý yüklenir" (Müslim, Ýlim, 15; Zekât, 69; Nesâî, Zekât, 64; Ýbn Mâce, Mukaddime,14; Dârimî, Mukaddime, 44; Ahmed b. Hanbel, IV, 357, 359-361, 362). Dine ve topluma yararlý bir çocuk yetiþtirmek de, toplum bu çocuktan yararlandýkça, onun yetiþmesinde katkýsý bulunan anne, baba, hoca gibi kimselerin sürekli ecir almalarýna bir sebeptir.
Vakfedilen gayri menkuller de sadaka-i cariye niteliðindedir. Vakýfnâmedeki esaslara göre, hayýr yönü iþletildiði sürece, vakfedene ecir gelmeye devam eder. Önceki asýrlarda büyük han, hamam, medrese, dükkân ve çarþýlarýn vakýf olarak topluma kazandýrýlmasý, mâliklerinin sürekli bir ecre nail olma istekleri yüzündendir.
Nâfile Olan Sadakalar
Ýslâm´da farz ve vacib olan sadakalardan baþka, kapsamý çok geniþ bir sadaka anlayýþý vardýr. Mal veya parayý tasadduk etme yanýnda, mü´min kardeþine aracýna binerken veya inerken yardýmcý olmak, güler yüz veya tatlý dille onun gönlünü hoþnut etmek gibi pek çok fiil ve davranýþlar sadaka olarak nitelendirilmiþtir.
Hz. Peygamber (s.a.s), Ebû Zer (r.a)´i tasaddukta bulunmaya teþvik ederek þöyle buyurmuþtur: "Þu Uhud daðý altýn olarak elime geçse üçüncü geceyi ondan bende bir dinar bulunduðu halde geçirmek istemem. Yalnýz borç ödemek için ayýrdýðým dinar bunun dýþýnda olur, -Önüne, saðýna ve soluna saçma iþareti yaparak- Onu Allah´ýn kullarýna bu þekilde daðýtmak isterim. Þüphesiz malý çok olanlar, kýyamet günü sevabý en az olanlardýr. Yine yoksullara tasaddukta bulunma iþareti yaparak, bu durumda olanlar müstesnadýr" (Müslim, Zekât, bab: 9, H. No: 32).
Farz ve vacib sadaka dýþýndaki sadaka kapsamýnýn geniþliðini þu hadiste görmek mümkündür: "Ýçinde güneþ doðan her gün, insanlarýn her bir mafsalý için kendilerine bir sadaka gerekir. Meselâ; Ýki kiþinin arasýnda adaletle hükmetmen bir sadakadýr. Hayvanýna binmek isteyen bir kimseye yardým ederek, hayvana bindirmen veya eþyasýný hayvana yüklemen bir sadakadýr. Güzel söz bir sadakadýr. Namaza giderken attýðýn her adým sadakadýr. Gelip geçene sýkýntý veren þeyleri yoldan kaldýrman bir sadakadýr" (Buhârî, Sulh, 11; Cihâd, 72,128; Müslim, Zekât, 56; Müsâfirîn, 84; Ebû Dâvud, Tatavvu´, 12; Edeb,160; Ahmed b. Hanbel, II, 316, 350, IV, 423, V, 178). Bu hadiste, "sülâmâ" parmak kemikleri demektir. Ancak burada vucuttaki tüm kemik ve mafsallar kastedilmiþ, kemiklerin insanýn oturup kalkmasý ve hareket etmesi için ne kadar gerekli olduðuna dikkat çekilmiþtir. Ýþte böyle bir nimete karþýlýk farz olan sadaka yerine, günlük bir takým hayra yönelik hareket ve davranýþlarýn bu nimetin sadakasý olduðu belirtilmiþtir. Burada nimetin þükür borcunun hafifletildiði görülür. Namaza giderken her adýmýn sadaka sayýlmasý, her adým karþýlýðýnda bir derece yükseltme ve bir günah affetme anlamýndadýr (Ahmed Davudoðlu, Sahihi Müslim Terceme ve Þerhi, Ýstanbul 1977, V, 374).
Diðer yandan baþka hadislerde, insanlara iyiliði emretmenin (Tirmizi, Birr, 36; Müslim, Müsâfirîn, 84; Ebû Davud, Tatavvu´, 12), Allah´a hamdetmenin ve O´nu tesbih etmenin bir sadaka olduðu belirtilmiþtir (Müslim, Mûsafirîn, 84). Bir kimseye yol veya adres tarif etmek sadaka sayýldýðý gibi (Buhârî, Cihâd, 72; Ahmed b. Hanbel, V,154), gönül alýcý yumuþak söz (Buhârî, Cihad, 72, Edeb, 34; Müslim, Zekât, 56), bir aðaç dikenin bu aðacýndan insan veya hayvanlarýn yemesi ya da yararlanmasý da sadaka sayýlmýþtýr (Ahmed b. Hanbel, VI, 362).
Sadakanýn En Faziletlisi:
Çeþitli ameller arasýnda fazilet bakýmýndan farklar bulunduðu gibi, ihtiyaç sahiplerine yapýlan yardým ve tasadduklarda da bir sýra gözetilmiþ; öncelikli tasadduk alanlarý belirlenmiþtir. Gerçekten kiþinin çok yakýnýnda, belki aile fertleri arasýnda büyük sýkýntý içinde olanlar varken, uzakta olanlara yardým etmeye kalkýþmasý maslahata uygun düþmez. Bu yüzden yardým ve infaka en yakýnýndan baþlamak prensibi getirilmiþtir.
Hz. Peygamber þöyle buyurmuþtur:
"Bir kimsenin sarfedeceði en faziletli dinar, kendi aile fertlerine infak ettiði dinarla, Allah yolunda hayvanýna ve yine Allah yolunda cihad edecek olan arkadaþlarýna harcadýðý dinardýr" (Müslim, Zekât, 38; Tirmizi, Birr, 42; Ýbn Mace, Cihâd, 4; Ahmed b. Hanbel, V, 279, 284). Yine Rasûlüllah (s.a.s), Allah yolunda harcanan, bir köle azadý için sarfedilen, bir yoksula verilen veya ailenin geçimi için yapýlan harcamalarý zikrettikten sonra, bunlarýn sevap bakýmýndan en üstününün aile fertlerine yapýlan harcamanýn olduðunu belirtmiþtir (Müslim, Zekât, 39). Bu hadislerde zikredilen aile fertlerinden maksat (iyâl); bir kimsenin nafakasý kendisine ait olan çocuklarý, eþi, annesi, babasý ve hizmetçisidir.
Sadakanýn en sevilen maldan verilmesi daha faziletlidir. Kur´ân-ý Kerim´de; "Siz sevdiðiniz mallardan infâk etmedikçe iyilik ve taate nail olamazsýnýz" (Âlu Ýmrân, 3192) buyurulur. Bu âyet inince Ebû Talha (r.a), Rasûlüllah (s.a.s)´e gelerek þöyle dedi: "Benim en çok sevdiðim malým Beyrahâ adýndaki bahçemdir. Bu malým Allah için sadakadýr. Onun Allah nezdinde sevabýný ve âhiret azýðý olmasýný dilerim. Ey Allah´ýn elçisi; onu istediðin yere sarfet! ". Bunun üzerine Hz. Peygamber, bu kararýnýn çok kârlý bir yatýrým olduðunu belirttikten sonra, bahçesini hýsýmlarýna vakfetmesini bildirdi. Bunun üzerine Ebû Talha (r.a) onu hýsýmlarý ve amcasýnýn oðullarý arasýnda taksim etti. Baþka bir rivayette, bahçenin verildiði kimselerin Hassân b. Sâbit ile Übey b. Ka´b (r.anhumâ) olduðu belirtilir (Müslim, Zekât, 42, 43).
Kadýnýn yoksul olan kocasýna tasaddukta bulunmasý teþvik edilmiþtir. Hz. Peygamber bir gün kadýnlara hitab ederek; Ey kadýnlar topluluðu zinetlerinizden de olsa sadaka verin" buyurmuþtu. Bunun üzerine Abdullah´ýn karýsý Zeyneb ile Ensardan bir kadýn Allah´ýn elçisine gelerek kocalarýnýn yoksul olduðunu, onlara sadaka vererek destek olup olamayacaklarýný sordular. Bunun üzerine Hz. Peygamber bu iki kadýn için þöyle buyurmuþtur: "Onlarýn ikisine de ikiþer ecir vardýr. Akrabalýk ecri ve sadaka ecri" (Müslim, Zekât, 45).
Ebû Hanife ile Hanbelîlerde tercih edilen görüþe göre, bir kadýn zekâtýný yoksul bulunan kocasýna veremez. Çünkü bu takdirde zekât nafaka yolu ile kadýna geri döner (el-Kâsânî, Bedâyiu´s-Sanâyi´, II, 40; el-Meydânî, el-Lübâb, I, 156; Ýbn Âbidin, Reddül-Muhtâr, II, 87). Onlara göre, bazý hadislerde zengin olan sahabe hanýmlarýnýn kocasýna destek olmasý nafile sadaka niteliðindedir. Ebû Yusuf, Ýmam Muhammed, Þâfiî ve Mâlik´e göre ise, kadýnýn yoksul bulunan kocasýna zekât vermesi caizdir. Dayandýklarý delil, Hz. Peygamber´in, Abdullah b. Mesud´un karýsý Zeyneb (r.anhâ)´e verdiði þu cevaptýr:
"Kocan ve çocuðun tasadduk etmeye en lâyýk olan kimselerdir" (Ebû Dâvud, Zekât, 44; Talâk, 19; bk. Hamdi Döndüren, Delilleriyle Ýslâm Ýlmihali, Ýstanbul 1991, s. 549).
Bir mü´minin tasaddukunu sevdiði mal cinsinden yapmasý, Cenab-ý Hakkýn rýzasýný kazanmaya sebep olur. Halife Ömer b. Abdülaziz çuvallarla þeker alýr, tasadduk ederdi. Bunun yerine niçin para daðýtmadýðý sorulunca, þu cevabý vermiþtir: "Ben þekeri çok severim. Bu yüzden sevdiðim þeyi tasadduk etmek istedim" (A. Davudoðlu, a.g.e., V, 352).
Anne babaya müþrik bile olsalar yardýmda bulunmak gerekir. Nitekim Esmâ binti Ebi Bekir (r.anhâ) þöyle demiþtir: "Annem yanýma geldi, kendisi Kureyþ devrinde Rasûlüllah (s.a.s) onlarla anlaþma yaptýðý zaman henüz müþrik idi. Ben Hz. Peygamber´e gelerek, "Annem bana raðbet göstererek yanýma geldi. Kendisine yardýmda bulunayým mý?" dedim. Hz. Peygamber; "Evet annene yardýmda bulun" buyurdular (Müslim, Zekât, 49, 50; Ebû Davud, Zekât, 34; Ahmed b. Hanbel, VI, 344, 347). Rivayete göre Hz. Ebû Bekir, Esma´nýn annesi Kuteyle´yi cahiliye devrinde boþamýþtý. Kuteyle Hicretten sonra Medine´ye kýzý Esmâ´nýn yanýna gelmiþti. Kendisine kuru üzüm ve yað gibi hediyeler getirdi. Fakat Esmâ bu hediyeleri almaktan ve onu evine kabul etmekten kaçýndý. Hz. Peygamber´in izin vermesi üzerine de onu evine aldý (Buhârî, Hibe, 29, Cizye,18, Edeb, 8; A. Davudoðlu, a.g.e., V, 363, 364).
Ölen Kimse Adýna Sadaka Vermek Caiz midir?
Bazý ibadet ve taatlarýn ölen bir kimse adýna yapýlmasý mümkün ve caizdir. Bunlarýn sevabý ölüye ulaþýr. Ölü nâmýna verilen sadakalar baþta gelir. Hz. Peygamber´e bir adam gelerek þöyle demiþtir: "Ey Allah´ýn elçisi! Annem ansýzýn öldü, vasiyet de etmedi. Öyle sanýyorum ki, konuþmuþ olsa sadaka verilmesini vasiyet ederdi. Acaba onun adýna ben sadaka versem, anneme sevap olur mu?" demiþ. Hz. Peygamber; "Evet" cevabýný vermiþtir" (Buhârî, Cenâiz, 95; Vesâyâ, 19; Müslim, Zekât, 51; Vasiyye, 12, 13; Ebû Dâvud, Vesâyâ, 15; Nesâî, Vesâyâ, 7).
Hz. Enes (r.a), Rasûlüllah (s.a.s)´e; "Biz ölülerimize dua ediyor, onlar adýna sadaka veriyor ve haccediyoruz. Acaba bunlarýn sevabý onlara ulaþýyor mu?" diye sormuþ, Allah elçisi þöyle cevap vermiþtir: "Þüphesiz, onlara ulaþýr ve onlar sizden birinizin hediyeye sevindiði gibi ona sevinirler" (Sahih-i Müslim Terceme ve Þerhi, V, 366).
Hanefilere göre, baðýþlanan her çeþit ibadetin sevabý ölülere ulaþýr. Ancak ölen kimse namýna zekât, adak, hac gibi mali yönü olan ibadetleri ifa etmek mümkün ise de; namaz, oruç gibi ibadetleri onun namýna ifa yeterli deðildir. Bunlarýn bizzat hayatta iken ifasý gerekir. Çünkü bu ibadetler, ferdi, beden ve ruh bakýmýndan olgunlaþtýrýr, olumlu etkileri bizzat bunlarý yapanlarýn kendilerinde görülür. Baþkalarýnýn bunlarý yapmasýyla asýl yükümlü üzerindeki fayda saðlanmýþ olmaz.
radyobeyan