Sad suresi By: armi Date: 18 Mart 2010, 15:14:03
SAD SÛRESÝ
Kur´an-ý Kerim´in otuz sekizinci suresi. Seksen sekiz âyet, yedi yüz otuz iki kelime, üç bin altmýþ dokuz harften ibarettir. Fasýlasý "ba, cim, dal, ra, sad, tý, kaf, lam, mim ve nun" harfleridir. Mekkî surelerden olup, Kamer suresinden sonra nâzil olmuþtur. Adýný birinci âyetin ilk harfi olan "Sad" harfinden almaktadýr.
Süre, diðer Mekkî sürelerde olduðu gibi tevhid ve risalet gerçeðini iþlemekte, Rasûlüllah (s.a.s)´e gelen vahye Mekke´nin ileri gelen müþriklerinin itirazlarýnýn tutarsýzlýðýný ortaya koymakta; müþrikler, geçmiþ kavimlerden ve peygamberlerden örnekler verilerek, davet edildikleri din karþýsýnda gösterdikleri direnmeden dolayý baþlarýna gelecek azaplarla uyarýlmaktadýrlar.
Rasûlüllah (s.a.s)´in, Allah tarafýndan peygamber seçilip, bir uyarýcý olarak gönderildiðini açýkladýðý ve insanlarý almýþ olduðu vahye uymaya çaðýrdýðý zaman, müþrikler bunu hayret ve þaþkýnlýkla karþýlamýþlardý. Onlarýn, Muhammed (s.a.s)´in peygamberliðini inkâr etmelerinin sebebi, onun söylediði þeylerde gerçekte bir yanlýþlýk görmeleri deðildi. Onlar, risaletin verilmesi gereken kimsenin, toplumun zengin ve ileri gelenlerinden biri olmasý gerektiðini zannediyor, bu özelliklere sahip olan kendi aralarýndan birisinin deðil de, yetim ve hiçbir dünyevî iktidara sahip olmayan birisinin seçilmesini anlayamýyorlardý. Aslýnda onlarý buna sevkeden þey gurur, haset ve kinleriydi.
Diðer taraftan atalarýnýn dinine körü körüne baðlý kalmak istemeleri de onlarý inada sürüklüyordu.
Allah Teâlâ, sürenin ilk âyetinde Kur´an-ý Kerim´e kasem ederek meselenin inkâr edenlerin iddia ettikleri gibi olmadýðýný; Sad, þeref ve öðüt dolu Kurân´a yemin olsun ki durum kafirlerin iddia ettiði gibi deðildir" (1) ifadesiyle bildirdikten sonra, onlarýn Ýslâm´ýn karþýsýnda bu þekilde bir tavýr almalarýnýn sebebini þu þekilde açýklamaktadýr:
"Bilakis onlar, boþ bir gurur ve ihtilaf içindedirler" (2).
Allah Teâlâ peygamberlerini sürekli olarak, gönderildikleri toplumlarýn arasýndan seçmiþtir: "Biz, her peygamberi gönderildikleri insanlara kolayca anlatabilmeleri için, kavimlerinin diliyle gönderdik..." (Ýbrahim, 14/4). Aslýnda bu, insanlar için bir rahmettir. Çünkü peygamber olarak seçilip görevlendirilen kimse kendi aralarýnda bulunduðu ve günlük hayatý beraber yaþadýklarý için onu her haliyle tanýrlar. Dolayýsýyla onun bir yalancý mý yoksa doðru söyleyen biri mi olduðunu yakinen bilirler. Ayrýca dini öðrenme konusunda onunla rahatça ünsiyet kurarak getirdiði mesajýn gerçeklerini öðrenebilirler. Durum böyle olduðu halde, tarih boyunca inkâr eden toplumlar, gönderilen peygamberlerin bir melek deðil de kendileri gibi yiyip içen, gezip dolaþan kendi aralarýndan biri olmasýný her zaman yadýrgamýþlar ve bunu tuhaf karþýlamýþlardýr. Kur´an-ý Kerim deðiþik âyetlerde bunu dile getirmektedir. Nuh (a.s)´ýn kavmi, onun için þöyle demiþti: "Bu, sizin gibi bir beþerden baþka bir þey deðildir. Yediklerinizden yer, içtiklerinizden içer" (el-Müminûn, 23/33). Nuh (a.s)´dan sonra, çok uzun zamanlar geçtiði ve nice kavimler yalanladýklarýndan dolayý helâk edildikleri halde inkâr mantýðý bir deðiþime uðramamýþtý. Mekkeli müþrikler, inkârda atalarý olanlar gibi "... Bu, sizin gibi beþerden baþka bir þey midir? Gözünüz göre göre sihre mi gidiyorsunuz?" (el-Enbiya, 21/3) diyorlardý. Aslýnda onlar Rasûlüllah (s.a.s) için "sihirbazdýr" derlerken iddia ettikleri þeyin doðru olmadýðýný biliyorlardý. Müþrikler, her türlü iþkenceye raðmen iman edenlerin Ýslâm´a baðlý kalmalarý karþýsýnda acze düþmüþler ve bunu insanlarýn zihinlerini bulandýrmak için bir yöntem olarak seçmiþlerdi. Süre, Mekke müþriklerinin bu durumunu;
"Aralarýndan bir uyarýcýnýn gelmesine þaþmýþlardý, kafirler; "Bu, pek yalancý bir sihirbazdýr. Ýlahlarý tek bir ilâh mý yaptý? Doðrusu bu tuhaf bir þeydir" dediler" (4-5) âyetiyle dile getirmektedir.
Allah Teâlâ, onlarýn vahiy karþýsýnda takýndýklarý þüphe içersindeki hallerini cevaplarken kendisinin güç ve kudretinden ne kadar habersiz olduklarýný belirterek þöyle demektedir:
"Yoksa göklerin, yerin ve aralarýndakilerin mülkü kendilerine mi aittir? Öyle ise, yollarýný bulup göklere çýksýnlar" (10).
Ýnsanlarýn bu konuda acý içerisinde bulunduklarý ve hiç bir güce sahip olmadýklarý halde, Allah Teâlâ´nýn peygamber seçimi konusunda itirazda bulunmalarý kadar mantýksýz bir þey yoktur. Kâinâtýn yaratýcýsý ve tek mâliki olan Allah Teâlâ´nýn seçimine itiraz etmeye kimin gücü yeter. Peþinden gelen âyette Ýslâm´a itirazda bulunan ve müslümanlara kötülük yapmak için gece gündüz uðraþan müþriklerin her zaman maðlup olmaya mahkum olduklarý bildirilmektedir:
"Onlar, orada çeþitli gruplardan meydana gelen, maðlup olmaya mahkum derme çatma bir ordudur" (11).
Allah Teâlâ, Nuh kavmi, Ad, Firavun, Semud, Lût kavmi ve Ashabul-Eyke´nin yalanlamalarý ve azabý haketmelerini misal vererek, müþriklerin, inkârlarýndan dolayý: "Rabbimiz! Hesap gününden önce payýmýza düþen azabý hemen gönder" (16) demelerinin sonuçlarý karþýsýnda onlarý uyarmakta ve bunun kendisi için zor bir þey olmadýðýný bildirmektedir: "Onlar ancak bir çýðlýðý bekliyorlar. Onun geri dönüþü yoktur" (15).
Peþinden gelen âyetler de Allah Teâlâ Rasûlüllah (s.a.s)´e, müþriklerin inkâr ve aþýrý düþmanlýklarýna sabrederek tebliðe devam etmesini bildirirken, daha önce göndermiþ olduðu, Davud (a.s), Süleyman (a.s) ve diðer bazý peygamberlerin kýssalarýný zikrederek mülkün kendi elinde olduðunu, kullarýndan dilediðini dilediði þekilde rýzýklandýrdýðýný misaller vererek açýklamaktadýr. Bu arada kâfirlerin, yerin ve göklerin yaratýlýþý hakkýndaki sapýk düþüncelerine ve kendilerinin yer yüzünde baþýboþ býrakýldýklarýný zannederek hiç bir ilâhî yükümlülüðü kabul etmemelerine "Biz göðü, yeri ve aralarýndakileri boþu boþuna yaratmadýk. Bu, kâfirlerin zannýdýr. O ateþ sebebiyle vay o kafirlerin haline" (27) þeklinde cevap verilmektedir. Ýman edip salih amel iþleyenlerle, inkar edip bozgunculuk çýkaranlarýn bir tutulmayacaklarý gerçeði vurgulandýktan sonra, Kur´an-ý Kerim´deki âyetlerin akýl sahibi kimselerin ibret almâlarý için indirildiði bildirilmektedir:
Bu Kur´an, âyetlerini iyice düþünsünler, akýl sahipleri ibret alsýnlar diye sana indirdiðimiz mübarek bir kitaptýr" (29). .
Rasûlüllah (s.a.s)´e ve onun þahsýnda bütün iman edenlere hitaben, önceki peygamberlerden bazýlarýnýn isimleri zikredilerek onlarýn durumlarýnýn hatýrlanmasý istenmektedir. Bundan gözetilen maksadýn ne olduðu ise þu þekilde açýklanmaktadýr: "Bu kýssalar bir hatýrlatmadýr. Þüphesiz Allah´tan korkanlar için güzel bir akýbet vardýr" (49).
Allah´tan korkan ve O´nun emirlerini hiç bir beþeri gücün baskýsýndan korkmadan yerine getirmeye çalýþan kimseler için Cennetteki mükafatlar zikredildikten sonra, inkâr edip haddi aþanlar için hazýrlanmýþ olan Cehennemdeki korkunç azaplar hatýrlatýlýr.
Dünyada birbirini Ýslâm´a karþý düþmanlýk için yönlendiren kimseler kýyamet gününde içine girecekleri Cehennem azabýný gördükleri zaman bu duruma düþmelerine sebep olanlarý suçlayacaklardýr. Ancak, Allah´a ortak koþmada müþriklere önderlik eden kimseler bir mazeret bulamayacaklarý için durumlarýný kabul etmek zorunda kalacaklar ve kendilerine Cehenneme girmek üzere gösterilen dünyadaki baðlýlarýna hiç iltifat etmeyeceklerdir. Öte taraftan onlara tabi olmuþ kimseler de onlardan yüz çevireceklerdir:
"Kâfirlerin önderlerine; "Ýþte dünyada size uyan þu gruplar da sizinle birlikte Cehenneme atýlacaktýr" denir. Onlar ila; "Onlara merhaba yok. Çünkü onlar da Cehenneme gireceklerdir" derler. Bunun üzerine dünyada onlara uyan gruplar da "Asýl size merhaba yok. Bu Cehennemi bize siz hazýrladýnýz. Ne kötü yermiþ. Ey Rabbimiz bunu bize kim hazýrladýysa, onun azabýný Cehennemde kat kat artýr" derler" (59-61).
Ýnsanlar O´ndan yüz çevirirler, ancak Kur´an´da haber verilenler büyük bir haberdir:
"Sen þöyle de: "Söylediklerim, çok büyük haberdir. Siz ise O´ndan yüz çeviriyorsunuz" (67-68).
Daha sonra, iman etmekten yüz çevirmenin gerçek sebebinin cahilce kibirlenme ve büyüklük taslamadan baþka bir þey olmadýðý, inkârýn temeline inilerek ve Ýblis´in, Adem (a.s)´a secde etmekten kaçýnarak rahmetten kovulmasý olayý anlatýlarak ortaya konmakta ve onun kýyamete kadar sürecek olan fonksiyonu dile getirilmektedir: "Ýblis; "Ey Rabbim! Ýnsanlarýn tekrar dirilecekleri güne kadar bana mühlet ver" dedi. Allah da "Sen vakti belli olan bir güne kadar mühlet verilenlerdensin" dedi. Ýblis "Ýzzet ve þerefine yemin olsun ki, onlardan ihlaslý kullarýn hariç, bütün insanlarý yoldan çýkaracaðým" dedi. Allah (c.c) þöyle dedi: "Ben Hak´kým hakký söylerim. Yemin olsun ki ben, Cehennemi sen ve onlardan bütün sana uyanlarla dolduracaðým" (79-85).
Süre, bütün bu anlatýlanlardan sonra, insanlarý bir defa daha uyararak son bulmaktadýr:
"Bu Kur´an, sadece âlemlere bir öðüttür. Onun haberlerinin doðru olduðunu bir müddet sonra mutlaka öðreneceksiniz" (87-88
radyobeyan