Ýslam Kavramlarý M-Z
Pages: 1
Sabiiler By: armi Date: 18 Mart 2010, 15:11:30

SABÝÎLER




Kur´ân-ý Kerim´de, yahudi ve hristiyanlarla birlikte zikredilen bir topluluk. "Þüphesiz iman edenler, yahudiler, hristiyanlar ve sabiîler´den Allah´a, ahiret gününe iman edenler ve salih amel iþleyenlerin Rableri katýnda mükafatlarý vardýr..." (el-Bakara. 2/62; Ayrýca bk. el-Maide, 5/69; el-Hac, 22/17). Âyetlerde, sabiûn, þeklinde çoðul kalýbýndadýr. Müfredi, "sabiî"dir. Âyetlerde zikredilen sabiîlerin kimler olduðu hakkýnda müfessirler deðiþik görüþler ileri sürmüþlerdir: Sabiîler; hristiyanlar, yahudiler ve mecusîler arasýnda bir topluluk olup hiç bir dine sahip deðillerdir; Ehl-i kitap olup Zebur´u okumaktadýrlar; Yahudiler ile mecusîler arasýnda bir topluluktur. Onlarýn dini yoktur; Sabiîlik diðer dinler gibi bir din olup mensuplarý sadece "Lailahe illallah" derler ve hiç bir þekilde ibadet etmedikleri gibi bir kitaplarý ve tanýdýklarý bir peygamberleri yoktur. Ceziretul-Mevsil bölgesinde yaþarlar; Meleklere tapýnan bir topluluk olup, bir kýbleye yönelerek namaz kýlarlar ve Zebur´u okurlar; Irak taraflarýnda yaþayan bir topluluk olup, peygamberlerin tamamýna iman ederler, her sene otuz gün oruç tutup, Yemen´e doðru yönelerek günde beþ defa namaz kýlarlar (Taberî, Camiul-Beyan an Te´vil-i Âyâtil Kur´ân, Mýsýr 1969, I, 318-320; Ýbn Kesir, Tefsirul-Kur´ânil-Azim, Ýstanbul 1984, I, 148-149). Fahruddin er-Razî diðer görüþleri zikrettikten sonra sabiîlerin, yýldýzlara tapan bir topluluk olduðu görüþünü doðruya en yakýn olarak kabul etmektedir (Tefsir-i Kebir, II, 105).

Arapçada "sabiî" kelimesi, bir dinden çýkýp baþka bir dine giren kimse anlamýndadýr. Bunun için müþrikler, Rasûlüllah (s.a.s)´i sabiî diye isimlendirmiþlerdir. Çünkü o, dinlerini reddedip yeni bir dine baðlanmýþtý (M. Hamdi Yazýr, Hak Dini Kur´ân Dili, Ýstanbul 1936, I I,1750). Diðer bir görüþe göre sabiî kelimesi, eski bir dine mensup olan topluluða verilen isimdir ve Arapça bir kelime olmayýp, aslý "sabî" olan süryanice bir kelimedir. Kelimenin aslýnýn bu olduðu kabul edilirse, müþriklerin Rasûlüllah (s.a.s)´e sabiî demelerinin sebebi olarak, onlarýn onu "Lailahe illallah" demekle sabiilere benzettikleri sonucu ortaya çýkar (Taberî, Tarih, I, 319; Ýbn Kesir, a.g.e., I, 149). Seyyid Kutup, Bakara süresinin 62. âyetini tefsir ederken þöyle demektedir: "Sabiîlere gelince onlar, en tercih edilen rivayete göre, bi´setten önce kavimlerinin puta tapmasýndan hoþlanmayarak, gönüllerine hitap eden ve samimiyetle baðlanabilecekleri bir itikat arayan Araplardýr. Bunlar tevhid dinini kabul etmiþlerdi ve ilk haniflerin yani Ýbrahim (a.s)´ýn dini üzere ibadet ediyorlardý. Müþrikler, bu kimselere "Atalarýnýn dininden dönenler" anlamýnda sabiîler adýný vermiþlerdi. Sonradan müslümanlara sabiî demelerinin sebebi budur" (Fi Zilalil-Kur´ân, Terc. Kurul, Ýstanbul 1972, I, 156-157).

Bir rivâyete göre ise Sabî, Hanûh olarak isimlendirilen, Ýdris (a.s)´ýn torunu Lamek´in diðer bir adýdýr. Ve sabiîler adlarýný ondan almaktadýrlar (Ýbnül-Esir, el-Kâmil)i´t-Tarih, Beyrut 1979, I, 62). Ýbnü´l-Esir, Nuh (a.s)´ýn gönderildiði kavmin sabiîlerden bir topluluk olduðunu ve onlarýn putlara tapýndýklarýný kaydetmektedir. Onlarýn inançlarýnýn temeli ruhanî varlýklara ibadet etmekti. Bu ruhanîler melâikeler olup, onlar aracýlýðý ile Allah Teâlâ´ya yaklaþýldýðýna inanmaktaydýlar. Onlar, her þeyi Allah Teâlâ´nýn yarattýðýný ve güç, kudret sahibi olduðunu kabul ederlerdi. Onlara göre insan O´nun zatýný kavramaktan acizdir. Dolayýsýyla O´na yaklaþmak ancak ruhanîlerin aracýlýðýyla mümkün olabilir. Bu ruhanîlere ulaþmak için ise, onlarýn heykelleri olan yedi gezeðen (ki onlar dünyayý idare ederler)´in aracýlýðýna baþvururlar. Onlardan bir grup, bu heykellerin (gezegenlerin) doðup battýklarýný; gece gözüküp, gündüz kaybolduklarýný gördüler ve her zaman bu heykellerle irtibat kurabilmek için sürekli gözlerinin önünde duracak olan onlarý temsil eden putlarýn zarurî olduðuna kanaat getirdiler. Bu putlarla heykellere (gezegenlere), onlarla da ruhanîlere ulaþabilecekleri ve ruhanîlerle Allah Teâlâ´ya yakýnlýk kesbedecek inancý doðdu. Bu ilk putperestliðin ortaya çýkýþýdýr (Ýbnül-Esir, a.g.e., I, 67-68).

Zerdüþlükten önce Farslar´ýn hristiyanlýktan önce de Rumlarýn tabi olduðu din sabiîlikti (Ýbnül-Esir, I, 275, 324). Rumlarýn Sabiîler´de olduðu gibi, adlarýný yedi gezeðenden alan yedi tane putlarý vardý (Ýbnül-Esir, a.g.e., I, 330).

Sabiîliðin esas itibarý ile münzel bir din olmasý muhtemeldir. Ancak zamanla felsefi ve siyasi etkiler çerçevesinde bozulma ve sapmalara uðramýþ ve bir gizlilik, bâtýnilik özelliði kazanmýþtýr. Sabiîler, ilk sabiîler ve sonraki sabiîler olmak üzere iki kýsma ayrýlmaktadýr. Bu iki ekolün arasýnda müþterek olduklarý noktalar yanýnda birbirinden ayrýldýklarý noktalar da vardýr. Ýlk sabiîlik, Hindistan, Eski Mýsýr, Suriye ve Keldânîlerin tabi olduklarý ekoldü. Eski Yunan ve Rum dinleri de bu inancýn bir yansýmasýndan ibarettir. Sonraki sabiîler, Ýsrail, Ýran, Yunan ve Roma gibi deðiþik kültürlerin tesiri altýnda þekillenen süryanî ve Keldânî sabiîleridir (M. Hamdi Yazýr, a.g.e., II, 1751).

Ýslamî döneme kadar ulaþmýþ olan Harran sabiîleri, dinler tarihiyle uðraþan Ýslâm müelliflerinin dikkatini çekmiþ ve onlarýn inanýþlarý hakkýndaki bilgileri derlemeye çalýþmýþlardýr. Harran sabiîleri, Þit ve Ýdris (a.s)´a tabi olduklarýný iddia etmekteydiler. Onlar, herþeyin yaratýcýsý ve mutlak hakimi olarak Allah´ýn varlýðýný kabul ediyorlardý. Ýnsanoðlunun O´nun Celal ve Azametine ulaþmasý mümkün deðildir. Bundan dolayý O´na ancak bir takým ruhanî varlýklarla yaklaþýlabilir ve ibadet edilebilir. Ruhânîler, temiz ve azîz varlýklardýr. Cevher olarak, cismâni maddelerden daha mukaddestirler. Onlar, mekanda hareket ve zaman içinde deðiþimden münezzehtirler. Bunlara yaklaþmaya çalýþýlarak, tevekkül edilir. Gördükleri iþler açýsýndan ruhânîler, fiilleri varetmede onlarý bir durumdan baþka bir duruma getirmede ve mahlûkatý, kemâlâtýn kaynaðýna ulaþtýrmada birer vasýtadýrlar. Onlar, Allah Teâlâ´dan kuvvet alýrlar. Ve suflî varlýklara feyz akýtýrlar. Yedi gezeðen bunlarýn heykelleridir. Her ruhanînin özel bir heykeli ve her heykelin bir yörüngesi vardýr. Ruhanînin o heykele nisbeti ruhun cesede nisbeti gibidir. Sabiîler, bu ruhanîlere ilâhlar, heykellere de rabler derler. Onlar bu heykellere ibadet için (ki böylece, Rablerin rabbý (Allah) na ulaþabileceklerdi) onlarýn özellik ve hassalarýna göre çeþitli ibadet þekilleri tayin ettiler. Ancak, bunlardan bir grup, ruhanîlerin heykelleri olan gezeðenlerin doðup battýklarýný ve gündüzleri gözükmediklerini gördüklerinde onlara yakýnlaþmanýn ve ibadet ederek yaklaþmanýn mümkün olabilmesi için gözlerinin önünde sürekli olarak dikili duran ve onlarý temsil eden putlar edindiler (M. Hamdi Yazýr, a.g.e., II, 1753 vd.).

El-Cezire bölgesinde yaþayan sabiîler, yahudi-hristiyan karýþýmý bir dine sahiptiler ve vaftizci Yahya hristiyanlarý olarak adlandýrýlýrlar. Kimilerine göre bunlar bir yahudi mezhebine mensupturlar ve Hz. Ýbrahim´in dinine baðlýdýrlar. Bunlara mandeîler denilmekteydi. Kur´ân-ý Kerim´de; yahudilik ve hristiyanlýktan ayrý olarak zikredilen sabiîler el-Cezire´de yahudi-hristiyan karýþýmý bir dine inanan mandeîler olmalýdýr. Çünkü Harran sabiîleri, müþrik ve putperest bir topluluk olarak ilk sabiîlik inancýna baðlý kalmayý sürdürmüþlerdir. Bunlarýn müslümanlarca, ehl-i kitap sayýlmalarý için bu adý almýþ olabilecekleri de muhtemeldir.

Sabiîlerin bir taraftan müþrik, diðer taraftan da ehl-i kitaba benzer bir görünüm ortaya koymalarý, fakihler arasýnda bunlar hakkýnda verilecek, hüküm konusunda ihtilaf doðmasýna sebep olmuþtur. Bazý fakihler onlarý müþriklerden saymýþ ve kestiklerinin yenmeyeceði ve kadýnlarýyla da evlenilemeyeceði görüþünü benimsemiþler; diðer bazýlarýysa, onlarýn ehli kitapla ayný muameleye tabi tutulacaðýný söylemiþlerdir. Ýmamý Azam, hristiyanlýktan doðan sabiîliði ehl-i kitaptan kabul etmiþtir ki, bunlar Ýncil okurlar. Ýmameyn ise sabiîlerin ehl-i kitap olmadýklarý görüþünü benimsemiþlerdir. Ancak, yýldýzlara tapýnan Harran sabiîlerinin ehl-i kitap olmadýklarý hakkýnda fakihler görüþ birliði içerisindedirler. Ebu Bekr er-Razi, Ahkâmul Kuran isimli eserinde; "Þu zamandaki sabiîler olarak bilinen topluluk içinde ehl-i kitap yoktur. Aslýnda ehl-i kitap olarak isimlendirilen zümre, yahudi ve hýristiyanlardýr. Bunlarýn dýþýnda ehl-i kitap olan bir topluluk yoktur. Ayette de yahudi ve hýristiyanlardan ayrý olarak zikredildiklerine göre onlarla ayný katogoride deðillerdir. Onlarý ehl-i kitap sayan fakllýler, mecusîlerin ehl-i kitap sayýlmasý nokta-i nazarýndan hareket etmiþ olmalýlar (M. Hamdi Yazýr, a.g.e., II, 1766-1769).

Sabiîler, önceleri el-Cezire´nin kuzeyinde yayýlmýþ bulunmakta olup, merkezleri eski Harran´daydý. Dini törenlerini süryanice olarak yaparlardý. Abbasilerden Halife Me´mun onlarý takibata alarak ortadan kaldýrmak istedi. Ancak, düþünce sahasýndaki üstün özellikleri daha sonra müsamaha görmelerine sebep olmuþtur. 872 yýlýnda meþhur bilgin Sabit b. Kurra, dindaþlarý ile dinin esaslarý konusunda mücadeleye giriþtiði zaman, cemaatten kovuldu ve Harran´dan ayrýldý. Baðdat´a giderek burada sabiîliðin baþka bir kolunu kurdu. Abbasî hâlifelerinden el-Kahýr onlara müslüman olmalarý için baský yaptý. XI. asýrda Baðdat ve Harran´da hâlâ çok sayýda sabiî bulunmaktaydý. XI. asrýn ortalarýna doðru Harran´da sabiîlik yok olmuþtur. Baðdat´ta ise bu asrýn sonuna kadar onlara tesadüf olunmakta idi. Sabiîlerden Ýslâmî dönemde, ilmî sahada þöhret bulmuþ pek çok bilgin yetiþmiþtir (B. Carra de Veux.; ÝA, Sabiîler mad.).

 


radyobeyan