Rukba By: armi Date: 17 Mart 2010, 13:00:08
RUKBÂ
Gözetleme, bekleme, ölümünden sonra sahip olmak þartýyla birine ev veya arazi verme; rucû þartýyla yapýlan bir baðýþlama(hibe) türü. Bir kiþi diðerine "Ben senden önce ölürsem bu ev senin, sen benden önce ölürsen benim olmak üzere baðýþladým, yani rukbâ yaptým" demesi ile rukbâ yapýlmýþ olur. Burada baðýþlayan ve baðýþlananýn herbiri diðerinin ölümünü gözetleyip bekledikleri için buna "rukbâ" denilmiþtir. Ebû Hanîfe ve Ýmam Muhammed´e göre rukbâ tasarrufu, bir âriyet iþleminden ibârettir. Bu malý, baðýþlanandan istediði zaman geri alabilir. Dayandýklarý delil þu hadistir: "Hz. Peygamber (s.a.s) Umrâ´ya icâzet verdi fakat rukbâyý geçersiz saydý" (Buhâri, Hibe, 32; Müslim, Hibât, 23, 26; Nesâî, Umrâ, I, II, Rukbâ, II; Zeylâî, Nasbü´r-Râye, IV, 128). Çünkü rukbâ sözü, malýn mülkiyetinin geçiþini, meydana gelip gelmeme rizikosu bulunan bir iþe baðlamaktadýr. Mülkiyetin naklini gerektiren akitlerde, meydana gelip gelmeme rizikosuna baðlama câiz olmaz. Bu yüzden o, hibe (baðýþlama) akdi olarak sahih deðildir. Âriyet akdi olur. Çünkü lehine rukbâ yapýlanýn, mülk sahibinin ölümüne kadar evden yalnýz yararlanma hakký vardýr. Bu ise âriyet anlamýna gelir.
Ebû Yusuf, Þâfiî ve Hanbelîlere göre ise; Baðýþlanan kimse malý kabzedince, akit o baðýþlama (hibe) olur.
Baðýþlayanýn "rukbâ" sözü geçersizdir. Bunlarýn delilleri de þu hadistir:
"Rasûlüllah (s.a.s) umrâ´yý ve rukbâ´yý câiz gördü" (ez-Zeylaî, a.g.e., IV, 128; eþ-Þevkânî, Neylül-Evtâr, VI, 12 vd.). Çünkü baðýþlayanýn "Evim senindir" sözü, evin kendisini temlik etmek olup, menfaatý (yararlanmayý) temlîk deðildir. Ayrýca umrâ´ya da kýyas yaparlar. Hadislerde geçen "umrâ" terimi þu anlama gelir: "Bu evi sana umrâ kýldým" demek, "Bu evi sana ömrüm boyunca veya senin ömrün, yahut senin hayatýn yahut da benim hayatým boyunca verdim" anlamýna gelir. Umrâ da, rücu þartýyla yapýlan bir hibe türüdür. Ömür sözcüðünden alýnmýþtýr. Baðýþlayan "Ben ölünce bu ev mirasçýlarýma iade edilecektir" der. Bunlarýn hepsi hibe niteliðindedir. Bu ev, baðýþlayanýn hayatý boyunca baðýþlanana, onun vefatýndan sonra ise vârislerine ait olur. Burada süre sýnýrlamasý geçersizdir. Hadiste þöyle buyurulur: "Mallarýnýzý üzerlerinizde tutunuz. onlarý umrâ yapmayýnýz. Bir kimse bir þeyi umrâ yaparsa, o mal lehine baðýþlanana aittir" (eþ-Þevkânî, a.g.e., VI, 13). Çünkü baðýþlama, mâlî ivazlý akitlerin aksine fasit þartla bâtýl olmaz. Þart geçersiz olurken hibe akdi sürekli olarak meydana gelmiþ bulunur.
Mâlikîlere göre, umrâ caiz, rukbâ bâtýldýr. Onlara göre umrâ; bir akâr ve benzerinin menfaatini, bir þahsa hayatý boyunca ivazsýz olarak temlîk etmektir. Baðýþlanan ölünce, mal, baðýþlayan hayatta ise ona; ölmüþse mirasçýlarýna döner. Rukbâ ise; iki kiþinin hangisi önce ölürse, onun malý diðer hayatta olana ait olmak üzere anlaþmasýdýr (es-Serahsi, el-Mebsût, XII, 89; Ýbn Kudâme, el-Muðnî, IV, 311).
Sonuç olarak, Ýslâm hukukçularýnýn çoðunluðu umrâ ve rukbâ´ya baðýþlamanýn (hibenin) icab, kabul, kabz vb. konularda özellik arz eden bir çeþidi olmak üzere icâzet verdiler. Hanefîlerle Mâlikîler ise rukbâ´y´ý kabul etmediler, fakat umrâ´yý câiz gördüler (bk. el-Kâsânî, Bedâyiu´s-Sanâyi´, VI, 116, 117; el-Cezîrî, Kitabül-Fýkh alel-Mezâhlbil-Erbaa, III, 293 vd.; ez-Zühaylî, el-Fýkhul-Ýslâmî ve Edilletüh, V, 8-11; Ömer Nasuhi Bilmen, Ýstilâhât-ý Fýkhýyye Kâmusu, Ýstanbul 1969, IV, 234, 23, 239).
radyobeyan