Ruhban By: armi Date: 17 Mart 2010, 12:55:27
RUHBÂN
Evlenmeyen papazlar; hristiyan din adamlarý, keþiþler, Müslümanlýk´tan baþka dine mensup din adamlarý. Arapça "rahib" kelimesinin çoðulu; Batý´da soylular ve þehirliler sýnýfýyla beraber protokolde onlardan önde gelen zümre. Bir mezhep veya bir memlekete mensup kilise adamlarýnýn hepsine ruhbân denir. Katolik ruhbâný, Anglikan ruhbâný, Fransýz ruhbâný vb.
Ruhbânlýk kurumu, râhiplerin teþkilâtlý bir þekilde çalýþmalarýný saðlamak için oluþturulmuþtur. Katolik Kilisesi´nde ruhbânlýk, papa, râhip ve diyakoz üçlüsü üzerine kurulmuþtur. Ruhbânlýk kurumunun Hristiyanlýðýn ilk dönemlerine kadar uzanan bir geçmiþi vardýr. Protestan kilisesinde ruhbanlýðýn iþleyiþi devletler ve mezheplere göre bazý farklýlýklar göstermektedir. Genel olarak ruhbanlýk, dünya hayatýyla dini hayat arasýnda aracýlýk görevini yapan bir kurumdur. Ruhbânlýk kurumunu oluþturan râhipler, bazen özel, bazen de gizli ibadet bilgisine sahip âyin uzmanlarýdýr. Ruhbânlýk kurumunun Hz. Ýsa´ya kadar uzandýðý, O´nun on iki Havari´yi Filistin köylerine gönderdiði (Ýncil, Matta, VI, 6-7), Havarilerin de ilk hristiyan cemaatlerini kurduklarý zaman her cemaatin baþýna bir yetkili ruhbân tayin ettikleri Hristiyan kaynaklarýnda zikredilmektedir (Xavier Jakob, Sorabilir miyiz?, Ýstanbul 1988, s. 19).
Bazý toplumlarda aile ve klan, kutsal bir vasýf taþýr. Bu nedenle o tür toplumlarda râhiplerin faaliyetlerini aile reisi veya klanýn þefi üstlenir. Bazý toplumlarda ise ibadet bir uzmanlýk konusu olduðu için, râhiplik de uzmanlýðý gerektiren bir görev kabul edilmiþtir. Eski Roma´da râhiplik diðer bazý toplumlarda olduðu gibi uzmanlýðý gerektiren bir iþ kabul edilmiþtir. Râhip, halkýn din ve inançla ilgili görevlerini yapar ve aile reisinden farklý bir durumu vardýr. Bu çeþit bir farklýlaþma ve uzmanlaþma ancak iþ bölümüne elveriþli toplumlarda görülebilir. Kurumlaþma ve iþ bölümünün olmadýðý toplumlarda, özel kabiliyetleri olan bazý kiþiler günlük sosyal faaliyetleri yanýnda râhiplik görevlerini de yerine getirirler. Bu toplumlarda ruhbânlýk bütün inançlarý içine alan genel bir uygulamayý sergilemektedir. Eskiden ABD´nin güney batý bölgelerinde yaþayan bazý yerli kabileler, dini birlikler þeklinde teþkilâtlandýklarýndan, bu toplumlarda bereket ve güveni saðlamak için düzenlenen âyinlerin hemen hepsi özel râhiplerden ziyade bu gruplar tarafýndan idare edilirdi.
Genel olarak ruhbanlýk faaliyetleri, ilâhî güçlerin veya tabiat üstü varlýklarýn gerektirdiði âyinlerin belli kaidelere uyularak yapýlmasýyla ilgilidir; yoksa ruhbanlýk, bir takým büyü tekniklerini uygulayarak onlardan anlam çýkarmak deðildir (O. Simmel, R. Stühlin, Christliche Religion, Hamburg 1957, s. 242).
Hristiyanlýðýn hemen bütün mezheplerinde râhiplerin en önemli iþlerinden biri, kurban âyini´ni idare etmektir. Hinduizm dininde de râhipler, Veda dönemindeki kurban âyinlerini, Brahman kastýndan geldiði þekliyle sürdürmektedirler.
Bazý kaynaklara göre ruhbanlýk, Hristiyanlýða, Hindistan, Mýsýr ve Ýran dinlerinden geçmiþtir. Hinduizm´in fakirleri, eski Mýsýr´ýn münzevî hayat süren halký, Ýran´ýn manvileri hristiyanlarýn hoþuna gitmiþtir. Hristiyanlar da nefsi temizlemek, rûhânî bakýmdan yükselmek ve Allah´a yaklaþmak için onlar gibi davranmak gerektiðine inanmýþlardýr. Hristiyanlýk için nefsin arýnmasý ve Allah´a yaklaþma yolunda bu eski dinlerin izlenmesini isteyenlerin baþýnda Aziz Athanasius, Aziz Basil, Aziz Grogery, Aziz Ambross ve Aziz Augustin vb. büyük azizler gelmektedir. Bunlar birer büyük râhip ve ruhbânlýðýn en önde gelen savunucularýdýr. Hristiyan kilisesinde ruhbanlýðý baþlatan ve yayýlmasýnda öncülük edenler de bunlardýr.
Tarihten edindiðimiz bilgilere göre ruhbanlýk, hristiyanlar arasýnda ilk önce Mýsýr´da görülmüþtür. Ruhbânlýðýn kurucusu Aziz Anthony´dur. Bu Aziz, Hristiyanlýðýn ilk râhibi ve ilk manastýr kuran kiþisi olarak bilinir. Hristiyanlýk´ta ruhbânlýðýn temel felsefesi ve inanç tâlimleri onun tarafýndan geliþtirilmiþtir.
Aziz Anthony´un baþlattýðý ruhbân hareketi kýsa zamanda çýð gibi büyümüþ, râhip yetiþtirmek için çeþitli ülkelerde manastýrlar kurulmuþtur. Bu geliþmelerden sonra kilisenin mevcut düzeniyle ruhbanlýk arasýnda önemli bir anlaþmazlýk ortaya çýkmýþtýr; Çünkü kilise, dünyayý terk ederek rûhânî bir hayat sürmeyi ideal kabul etmesine raðmen, râhiplerden baþkalarýnýn evlenme ve mal-mülk sahibi olmalarýný yasaklayamamýþtýr. Böyle bir yetkiye de sahip deðildir. Bu ve benzeri çýkmazlardan kurtulmak için çareler aranmýþ ve bazý hususlarda ulaþma saðlanmýþtýr. Özellikle Aziz Athanasius, Aziz Basil ve Aziz Augustin´in vaaz ve telkinleriyle ruhbanlýk, Kilise´nin baðýmsýz ve ayrýlmaz bir kurumu olarak þekillenmiþtir.
Hristiyanlýk´taki ruhbân anlayýþýný altý ana grupta toplamak mümkündür:1. Çeþitli ibadet, murakabe ve çilelerle insan vücuduna eziyet veren ruhbân sýnýfý; 2. Pis ve pasaklý olan, temizliði, Allah´a tapma ve O´nu sevmeye aykýrý bularak vücut temizliðini ruhun cenabeti sayan ruhbân sýnýfý; 3. Bekârlýk, cinsel iliþkiden kaçýnma, meþru evlilikten uzaklaþma ve bir köþeye çekilmeyi en güzel ahlâki deðer þeklinde yorumlayan ruhbân sýnýfý; 4. Anne, baba, kardeþ ve çocuklar arasýndaki sevgi ve saygýya dayanan her türlü iliþkinin yasaklanmasýyla Allah rýzasýnýn kazanýlacaðýna inanan ruhbân sýnýfý; 5. Her türlü dünya zevkini, insânî iliþkileri, para hýrsý ve zenginliði günah sayan, ancak bütün bunlarý kendileri için meþru gören ruhbân sýnýfý; 6. Baþkalarýna iffet ve namuslu olmayý telkin ettikleri halde manastýrlarda yapýlan ibadet, zikir ve âyinlerde her türlü cinsel iliþkiyi mubah gören ruhbân sýnýfý (Mevdûdî, Tevhîd Mücadelesi, (çev. A. Asrar) Ýstanbul 1983, I, 525).
Hristiyanlýkta özellikle ruhbân sýnýfýný oluþturan çeþitli makam ve görevler vardýr, bunlarýn ortaya çýkýþý ve en önemlileri þunlardýr.
Piskoposlar: Yeni Ahid´in kapsadýðý dönemde bu adýn, yalnýzca Gentile kiliselerindeki Hristiyan görevlilere verildiðini görüyoruz (Philippi´de Filiplilere Mektub, III; Efes´de Rasûllerin Ýþleri, XX/28, I Timot, III/I). Böylece St. Peter, Küçük Asya´daki eyaletlerin çoðuna yazarken "piskoposun makamý" tâbirini kullanýr (Peter, V/II).
Ýgnatius´un (m.s. 110 civ.) mektuplarýnda piskoposluk müessesesinin tam olarak kuruluþuna dâir referanslarý vardýr. Geleneksel olarak piskoposluk kurumunun baþlangýcý, Yohanna´ya atfedilir. Hem Ýskenderiyeli Clement, hem de Tertullian piskoposluðu Yohanna ile baþlatýr. Bu gelenekler, II. yüzyýl´dan sonra piskoposluk müessesesinin yerleþmesine yol açmýþtýr. Ýznik Konsili (m.s. 325) bu kararý Presbiter´lere ve deakon (daykon) lara da teþmil etmiþtir.
Presbiterler: Bu kavram, muhtemelen Hristiyanlarca, Yahudilerden alýnmýþtýr. Yahudiler bu terimle Sanhedrin ve diðer kurumlarýn mensuplarýný kastetmiþlerdi. Fakat yazýlý metinler bu kelimenin Greklerce bir þirketin veya kuruluþun mensubu diye kullanýldýðýný göstermektedir. Küçük Asya hristiyanlarýnýn bu terimi Yahudilerden deðil de, Greklerden almýþ olduklarý da muhtemeldir.
Ayrýca Mýsýr´da putperest rahiplerin "presbyter" diye adlandýrýldýðý da söylenir (A. Deîssmann, Bible Studies, lng, ter., Edinburg 1901, s. 154 vd.).
Erken Hristiyan literatüründe presbiterlere, sýk sýk, "piskoposlarýn yardýmcýsý" gözüyle bakýlmýþtýr. Ýðnatius, presbiterlerin piskoposlarýn, bir telin lir´e baðlý oluþu gibi baðlý bulunduklarýný söyler.
Dördüncü yüzyýl da Apostolik Const.´ta piskopos ve presbiterlerin görevleri resmi olarak sýralanýr. Presbiter´ler, piskoposlar olmadýðýnda, onlarýn görevlerini yapabilmektedirler. Orange (m.s. 441), Toledo (m.s. 400) konsilleri bu kararý resmileþtirmiþlerdir.
Deaconlar: Bu görevlilere Yeni Ahid´de, Filiplilere (I/I) ve 1 Tinotihy, (III/8)´de iþaret edilir. Geleneksel görüþe göre deakonlar Rasûllerin iþleri 6´da geçer. "Yedilerden" türemiþtir.
Deakonlar, genellikle ikinci yüzyýl´dan sonra piskoposlar ve presbiter´lerin, lâik müridlerle olan baðlantýsýný saðlamýþtýr. Deakonlar, vaftiz ya da evkarist sunma hakkýna sahip deðillerdir. Genellikle evkarist´de, piskopos yardýmcýsý pozisyonundadýr. Bazen piskoposlarýn ve presbiterlerin olmadýðý durumlarda deakon´lar, vaftiz yapma ve evkarist icra etme hakkýna sahip olmuþlardýr (Eneycloapedia of Religion and Ethics-Ere, VIII, 660, "ministriy" mad.).
Bazý ülke ve dinlerde rahip için deðiþik terimlerin kullanýldýðý görülmektedir. Bunlarýn önemlilerini þöylece sýralamak mümkündür.
Babilonya: Babilonya´da rahip için kullanýlan genel terim "sangu" idi. Bu kelime Sümerce "sað" (baþ) kelimesinin genizden söylenmesiyle elde edilmiþtir. Sangu Rabbu, "büyük rahip" demekti. Rahipler, tapýnakta yapýlan her türlü dinî ibadeti idare ederlerdi.
"Masmasu" adý verilen daha alt kademede bir rahip grubu, kralýn baþýný mesh ile görevliydi. Babilonya hiyerarþisinde bir diðer grup da "asipu" idi. Bunlarýn görevi, insanlarý kötülüklerden arýndýran tütsüleri yakmakla ilgiliydi. Bunlardan baþka urugallu, sailu, pasisu ve sukkallu adlý rahiplik görevleri de vardý.
Budizm: Budizm´de rahipler, "sangha" adý verilen bir grup oluþtururlardý. Sangha´nýn her üyesi, rahip pozisyonundaydý. Rahiplerin görevi daha çok halký eðitmek ve dinî teblið etmekti. Budizm´de çok katý bir rahipler hiyerarþisi, hiç bir zaman olmamýþtýr (Ere, 289).
Taoizm: Taoculuk´ta, Miladî dönemlerin sonuna doðru Budizm´in etkisiyle organize bir rahipler kadrosu ortaya çýkmýþtýr. Bugün, "evli olanlar" ve "olmayanlar" diye iki grup taoist rahip vardýr. Beþ yýllýk eðitimden sonra, rahip olunabilir. Rahipler genellikle mabedlerdeki dinî görevlerin icra edilmesi iþini yürütürler (Ere, 292).
Hinduizm: Hinduizm´de rahipler hiyerarþisi, erken dönemlerden itibaren görünmeye baþlar. Brahmanlar hem kast´ýn, hem de rahiplerin en üst sýnýfýný teþkil ederler. Brahmanlar, dinî eðitimden sorumludurlar. Vedalar´da "Saman, Prastotr" ve "Udgator" diye üç rahip sýnýfý vardýr. Bunlar, kurbanlarýn sunulmasý ve ilahilerin söylenmesiyle ilgili iþlemleri yaparlar. "Hotr"adý verilen ilâhî söyleyici bir sýnýfa daha atýf yapýlýr. Yine "adhvargu" denilen bir grup rahip, kurban sunuluþu ile ilgilenirler (Ere, 312).
Zerdüþtîlik: Zerdüþtîlik´in kutsâl metni Avesta´da rahipler için "athravan" deyimi kullanýlýr. Kelime, "atar" (ateþ)´den türemiþtir. Atlýravan, ateþ ile ilgili dinî törenleri yürütürler. Geç dönemlerde Zerdüþtîlik´te özel bir sihir-rahipler kadrosu türemiþtir. Bunlar "mâbed" adýný alýrlar. Yine "zaotar" denilen rahip sýnýfý da Gata´larýn okunuþuna iþtirâk ederlerdi (Ere, 319).
Yunan Dininde: Bir Yunan mâbedi, her þeyden önce bir tanrý evi olduðundan, bu günkü kiliseler ya da camilerdekinin aksine olarak halk, bunlarýn içine girip dua edemezdi. Dini törenler, mâbedin önünde duran sunaðýn çevresinde yapýlýrdý. Gerek dini törenleri idâre etmek, gerek tanrýnýn heykeline ve kutsal eþyasýna bakmak iþini "hierevs" adýný taþýyan rahipler üzerlerine almýþlardý. Fakat, Yunan rahipleri, doðu rahipleri gibi, tanrýnýn sevgisini kazanmýþ ve bunlara yaklaþmýþ, tanrý kült´ünün tüm sýrlarýný bilen olaðan üstü insanlar deðillerdi. Bunlar sadece þehirlerdeki toplumlar tarafýndan seçilmiþ devlet memurlarý idiler. Bundan dolayý memur olmak için gerekli þartlara sahip her vatandaþ, rahip de olabilirdi. Ýþte bu sebeple Yunanistan´da, eski Doðu devletlerinde olduðu gibi, hükümet içinde ikinci bir hükümet meydana getiren bir rahip sýnýfý hiç bir zaman vücut bulmamýþ, dolayýsýyla Yunan dini hiç bir zaman dogmatik bir þekil almamýþtýr (Arif Müfid Mansel, Eðe ve Yunan Tarihi, Ankara 1971, 142).
Amerika´nýn eski dinlerinden Ýnka, Maya ve Aztekler râhiplerini, büyük millî tanrýlarýnýn inançlarýndan sorumlu sayar. Onlarý kehanet, tedavi ve þahsî iþleri için baþvurduklarý âyin uzmanlarýndan daima ayrý tutarlar. Ayný þekilde Afrika topluluklarýnýn çoðu, kabile atalarýna ibadetten sorumlu râhiplerle büyücü ve hekimleri daima birbirinden ayrý tutmuþlardýr.
Ruhbânlýðýn en geliþmiþ þeklini, merkezi bir otoritenin hâkim olduðu ve belirgin tâlimlerin yerleþtiði toplumlarda görmek mümkündür. Ancak bu husus, ileri düzeyde geliþmiþ her dinde bir ruhbanlýk kurumunun mevcudiyeti manasýna gelmez. Günümüzde ruhbanlýðýn hiyerarþik yapýya en uygun tarzda iþlediði din Hristiyanlýk, mezhep olarak ifade etmek gerekirse Katolikliktir. Katolikliðin Ortaçaðda geliþtirdiði ruhbânlýk talimleri, büyük bir ekseriyetle Komünyon (þaraba batýrýlmýþ ekmeði yemek) âyiniyle yakýndan ilgilidir. Ýnançlarýna göre Komünyon, Allah´ýn baðýþlamasýný saðlamak için yapýlan bir çeþit kurban törenini andýrmaktadýr. Dikkati çeken bir diðer nokta da, Budizm´de bazý kurban unsurlarýnýn bulunmasýna raðmen, bu dinde ruhbanlýðýn olmayýþýdýr. Bununla beraber uygulamada özellikle Budizm´in Mahayana mezhebinde keþiþlerle râhipler arasýnda pek büyük fark görülmemektedir. Özellikle Tibet Budacýlýðý´nda âyinlerle geleneksel büyü tekniklerini birlikte yürüten bir çeþit ruhbânlýk oluþmuþtur.
Yahudilikte ilk dönemlerde ruhbânlýðýn önemsenmemesi sebebiyle bu tür iþleri hahamlar yapmýþtýr. Günümüz Yahudiliðinde kohenlere has olan râhiplik görevleri yine hahamlarca yerine getirilmektedir (Ana Brit., XVIII, 52).
Ýslâm Dinine Göre : Ýslâm dinine göre, hristiyan din adamlarýna "rahip" denir. Bu kavram, Ýslâm dini´nin doðuþundan önceki devirlerde, özellikle cahiliyye devrinde de vardý. Bu dönemin þairleri, rahip kelimesini, çölde giden yolcular ve geceleri konaklama yeri hazýrlayan kimseler için kullanýyorlardý. "Rahipler", gece uzaktan gelen yolcularý görebilmeleri için çadýrlarýnýn önüne lamba asarlar, böylece oranýn bir konaklama yeri olduðunu ifade ederlerdi. Ýslamýn ortaya çýkýþýndan sonra kelimenin anlamý deðiþti. "Rahip", yalnýz hristiyan dini görevlileri için kullanýlmaya baþlandý. Kur´ân´da, hristiyanlarýn, müslümanlara olan yakýnlýklarýndan, bunlarý rahiplerin saðladýklarýndan söz edilir, rahipler övülür (el-Mâide, 5/82). Bu övme, rahiplerin kendilerini Allah´a adamalarýndan; dünya iþlerinden, gösteriþten el çekerek ibâdete yönelmelerinden dolayýdýr.
Ancak dini yetki herhangi bir kurban hadisesiyle iliþkilendirilmediði için, Hristiyanlýðýn anladýðý manada bir ruhbanlýk kurumunun Ýslâm´da yeri yoktur. Kur´ân-ý Kerim, "râhip", "kýssîs" ve "ahbâr" terimlerini Hristiyanlýðýn dinî baþkanlarý hakkýnda kullanmýþtýr. Hristiyanlarýn anladýðý manada Ýslâm´da ruhbânlýðýn olmadýðýný Hz. Peygamber "Ýslâm´da ruhbanlýk yoktur" (Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 226) hadisiyle açýklamýþtýr.
Kur´ân-ý Kerim´de "Onlar, Allah´ý býrakýp da bilginlerini ve râhiplerini rablar (ilâhlar) edindiler..." (et-Tevbe, 9/31) buyurulur. Bu ayetin gerçek manasýný Hz. Peygamber þöyle açýklamýþtýr. Önceleri bir hristiyan olan Adiy b. Hâtim, Ýslâm´ý kavrayýp anlamak niyetiyle, þüphelerini gidermek için Hz. Peygamber´e birkaç soru sorar. Sorulardan biri "Bu ayet bizi, âlimlerimizi ve râhiplerimizi rabler edinmekle suçluyor. Bunun gerçek manasý nedir? Zira biz onlarý kendimize rabler edinmeyiz" der. Hz. Peygamber cevaben: "Siz onlarýn gayr-i meþru ilân ettiklerini haram, meþru dediklerini (helâl) sayýp öylece kabul etmiyor muydunuz?" Adiy, "evet böyledir" diye tasdik eder. Hz. Peygamber, "Ýþte bu sizin onlarý kendinize rabler edinmenizdir" buyurur.
Bu hadis-i þerif, helâl ve haramýn sýnýrlarýný tesbit yetkisini kendinde görenlerin, nefislerini ilâh ve rab yerine koyduklarýný, onlara kanun koyma yetkisi tanýyanlarýn da onlarý rabler edindiklerini vurgulamaktadýr (Mevdudi, Tefhim, (Türk. Çev.) II, 209).
radyobeyan