Ýslam Kavramlarý M-Z
Pages: 1
Ruh By: armi Date: 17 Mart 2010, 12:53:03

RUH




Ýnsana hayat veren ve onu, düþünen, anlayan, idrak eden bir kiþi haline sokan maddî olmayan, ölümsüz varlýk. Can, nefes, öz, nefis, ilham, vahiy, cebrail vb. anlamlarý vardýr.

Rûh kavramýnýn, insanýn yaþam ve var oluþuyla iliþkilendirilmiþ bir þekilde tarih boyunca üzerinde durulmuþ, mahiyeti hakkýnda çeþitli açýklamalar getirilmiþ ve tezler ileri sürülmüþtür. Ancak, rûhun madde dýþý bir yapýya sahip olmasý onun tanýmlanmasýný imkânsýz kýlmakta ve ileri sürülen görüþleri askýda býrakmaktadýr.

Bazýlarýna göre rûhlar latif cisimlerdirler ve vücuttaki damarlar vasýtasýyla bedende dolaþan ve ona hayatiyet kazandýran havaî varlýklardýrlar. Pnevma denilen ve maddî olarak düþünülen rûh, birçok felsefi ekole göre bedeni sadece ayakta tutan hayat kuvvetinden ibaret sayýlmayýp, bizzat nefsin kendisidir (Paul Janet-Gabriel Seaille s, Metalib ve Mezahib, çev. M. Hamdi Yazýr, Ýstanbul 1978, 145; ayrýca bk. Ali et-Tehanevî, Keþ-Þafu Ýstilahatý´l-funun, Ýstanbul 1984, I, 541). Bununla birlikte çok eskilerden beri, maddî özelliklerden tamamen somutlanmýþ bir rûh kavramýnýn varlýðý deðiþik topluluk ve kültürlerce kabul görmüþtür. Ýnsanlýk tarihi boyunca, cismanî cesetten farklý, onun içine yerleþmiþ maddesiz ve ölümsüz bir varlýðýn bulunduðuna inanýlmýþtýr.

Ýnsanlýk tarihinin belki de ilk dönemlerine kadar uzanan ve insanlarý üzerinde düþündürmeye sevkeden ruh kavramýnýn doðuþunu ilk insanýn Allah´dan vahiy alan bir peygamber olmasýyla izah etmek mümkündür. Ruh, insanlarýn vahiy çizgisinden sapmalar gösterip, putperest yöneliþlere meyletmeleriyle birlikte, deðiþik anlamlarý içeren ve tapýnma, korku, ümit gibi hisleri harekete geçiren bir doða üstü varlýk haline geldi. Ýlkel puta tapýcýlýk dinlerinde, cansýz, donuk cisimlerden yapýlan þekil verilmiþ putlar veya kutsal sayýlan diðer cansýz varlýklar, hareketsiz olduklarý ve yerlerinden kýmýldamaya güç yettiremeyecekleri bilindiði halde onlara tapýnýlýr ve onlardan isteklerde bulunulurdu. Bu, çaðdaþ putperest toplumlarda devam eden bir davranýþ þekli olarak varlýðýný sürdürmektedir. Ýnsanlarýn böyle bir yola sapmalarýnýn sebebi, tapýndýklarý bu cisimlerde ruhî bir kuvvetin ve yaptýrým gücünün var olduðuna inanýlmasýdýr.

Rûh konusunda tarih boyunca temelde iki akým sürekli karþýt doktrinler geliþtirerek düþüncelerini ispatlamaya çalýþmýþlardýr. Bunlardan biri, maddî âlemin dýþýndâ maddesiz, manevî bir âlemin ve bu âleme mensup varlýklarýn mevcudiyetini kabul edenlerin oluþturduðu grup; diðeri de madde dýþýnda baþka bir varlýðý tanýmayan eski tabirle Maddiyyün denilen Materyalistlerin oluþturduðu ekol. Ancak ruhun varlýðýný kabul eden din ve düþünceler, onun tanýmlanmasý ve mahiyeti hakkýnda birbirinden oldukça farklý anlayýþlara sahip olmuþlardýr.

Eski Mýsýrlýlarda ve Çinlilerde ikili bir rûh inancý hâkimdi. Mýsýrlýlar, ölümden sonra rûh (soluk)´un birinin cesedin yanýnda kaldýðýna, tinsel (ruhî) olan diðerinin de ölüler diyarýna gittiðine inanmaktaydýlar. Çinliler ise insanýn ölümüyle birlikte kaybolan bir rûh yanýnda, ölümden sonra da yaþayan ve kendisine tapýnýlmasý gereken üstün bir rûhun (Hun) varlýðýna inanmaktaydýlar. Hintliler ise öldürdükleri düþman savaþçýlarýnýn sað ellerini keserlerdi. Böylece inançlarýna göre ölüm sonrasý yaþamlarýnda silah kullanmalarý engellenmiþ olurdu.

Yunan felsefesinde rûh kavramýnýn içerdiði anlam, dönemlere ve felsefe akýmlarýna göre deðiþiklikler göstermiþtir. Epikuroscular ruhun beden gibi atomlardan meydana geldiðini ileri sürerlerken, Platoncular ise, rûhu ilahlarla soy birliðine sahip, madde ve cisimden soyut bir tözsel ilke olarak kabul ediyorlardý. Batý felsefesinde rûh üzerindeki tartýþmalar ortaçað ve sonrasýnda devam etmiþtir.

Hristiyanlýktaki ruh anlayýþý, antik batýnýn putperest etkisiyle vahiy gerçeðinden farklý bir platforma oturtulmuþtur. Meselâ, Allah bir rûh olarak telakki edilir ve Ruhul-Kudüs (Cebrail), teslis inancýnýn bir unsuru olarak Allah´a þirk koþulur. Öte taraftan, Ýnsanlara ait rûhlar konusunda da birtakým gerçek dýþý ve mesnetsiz iddialar ortaya atýlmýþtýr. Meselâ, Ýncil´de "Rûh, rüzgar gibi, istediði yere eser. Rab ile birleþen onunla bir ruh olur" (bk. P. Janet-G. Seailles, a.g.e., 148) denilmektedir.

Bazý dinlerde, ölümsüz olan rûhlarýn bir bedenden baþka bir bedene geçtiðine inanýlmaktadýr. Rûh göçü (tenasuh) adýyla anýlan bu inanýþa göre, ölen bir kimsenin rûhu tekrar baþka bir bedenle dünyaya döner ve bu sonsuza dek böylece sürüp gider. Hint inançlarýnda yer etmiþ olan bu düþünce eski Mýsýr´da da oldukça yaygýndý. Onlara göre, kötü rûhlar hayvan bedenlerine hulül ettirilerek iyileþip iyileþmedikleri denenir, iyi rûhlar ise üç bin yýllýk bir cennet yaþamýndan sonra yeniden dünyaya dönerler. Cesedlerin mumyalanmasýnýn sebebi, yeniden dünya yaþamýna dönecek olan rûhlarýn kendi bedenlerini bulmalarýný saðlamaktýr. Bu ilkel rûh göçü inancý günümüzde de kendisine taraftar bulabilmekte ve bazý toplumlarda kitle inancý þeklinde varlýðýný sürdürmektedir.

Eski batý toplumlarýnýn çoðu ruh göçü inancýna sahip olmuþlardýr. Antik Yunan filozoflarýndan Pythagoras, ruh göçüne inanmakta, Platon ise bilginin önceki yaþamdan kalan bir birikim olduðu iddiasýný desteklemek için rûh göçünü delil olarak ileri sürmekteydi. Rûh kavramý hakkýnda tarih öncesi devirlerden beri süregelmekte olan ve her çaðda üstüne yeni bir þeyler eklenen nazariyelerin birer hayal ürünü ve vehimden ibaret olduðu bir gerçektir. (bk. Tenasüh mad.).

Allah Teâlâ, Hz. Adem´le baþlayan ve Hz. Muhammed (s.a.s) ile son bulan vahiy süreci içerisinde insan oðlunu bir çok gaybî meselede bilgilendirmiþtir. Madde dýþý âleme dair bilinen bilgilerden saðlýklý ve güvenilir olaný sadece, Allah´ýn peygamberleri aracýlýðýyla insanlara ulaþtýrmýþ olduðu bilgilerdir. Kur´ân-ý Kerîm´de insaný canlý kýlan anlamdaki ruhun mahiyeti hakkýnda hemen hemen hiç bir bilgiye yer verilmemiþ olmasýndan hareketle; ilahî hikmetin, ruhun hakikatini, Allah´ýn insanoðluna vermiþ olduðu ve bütün bilginin yanýnda çok cüz´i kalan malumatýn dýþýnda tuttuðu söylenebilir.

Kur´ân-ý Kerim´de rûh kelimesi deðiþik bir kaç anlamda kullanýlmýþtýr.

Allah Teâlâ, Hz. Âdem (a.s)´ýn cesedini topraktan þekillendirdikten sonra ona kendi rûhundan üflemiþ ve böylece Adem (a.s) hayat kazanmýþtýr. Yine, insaný ana rahminde yarattýktan sonra, ona kendi rûhundan üflemiþ ve onu rûh sahibi canlý bir insan haline getirmiþtir: "Her þeyi en güzel þekilde yaratan, insaný önce balçýktan vareden sonra insan soyunu adi bir suyun özünden yaratan, sonra þekil verip düzelten, ona kendi ruhundan üfleyen... O´dur" (es-Secde, 32/7-9); "Hani bir zaman Rabbin melekler: "Ben balçýktan bir insan yaratacaðým; Þeklini tamamlayýp rûhumdan üflediðim zaman hemen ona secde edin" demiþti" (es-Sa´d, 38/71-72) Ana karnýnda insan yaratýlýþýnýn aþamalarý ve rûhun ona üfürülüþü hak. ayrýca bk. Buhari, Enbiya, I ; Müslim, Kader, I ). Ýsa (a.s)´ýn babasýz olarak yaratýlýþý anlatýlýrken de rûh, ayný anlamda kullanýlýr: "Irzýný koruyan Meryem´i de hatýrla. Biz ona ruhumuzdan üfledik..." (el-Enbiya, 21/91: Ayrýca bk. Et-Tahrim, 66/12). Ýsa (a.s) bundan dolayý rûhullah (Allah´ýn rûhu) olarak da isimlendirilmiþtir (bk. Buharî, Tefsiru Sûre, 2; Tevhid, 19; Müslim, Ýman, 322; Ahmed b. Hanbel, III, 368).

Yine ruh kelimesi Cebrail (a.s)´ýn karþýlýðý olarak kullanýlmaktadýr. Bu anlamda, "Ruhul-Kudüs" ve "Ruhul-Emin" terkipleri ile geçmektedir: "De ki; "Kur´âný, Ruhul-Kudüs (Cebrail), Rabbimin katýndan hak olarak indirdi" "...Meryemoðlu Ýsa´ya da açýk mucizeler verdik ve onu Ruhu´l-Kudüs ile te´yid ettik" (el-Bakara, 2/87, 253); "Uyarýcýlardan olasýn diye, bu Kur´ân-ý açýk bir Arapça lisanýyla senin kalbine, "Ruhul-Emin" (Cebrail) indirmiþtir" (eþ-Þuara, 26/ 193-195).

Bazý âyetlerde de rûh kelimesi ile Allah, Teâlâ´nýn vahyi, yani âyetleri kastedilir: "Allah meleklerini, vahyi (ruh) ile, kullarýndan dilediðine göndererek..." (en-Nahl, 16/2; ayrýca bk. el-Mü´min, 40/15; eþ-Þûra, 42/52).

Dört âyette rûh, Allah Teâlâ´nýn emrine baðlanmýþtýr (el-Ýsra, 17/85; en-Nahl, 16/2; el-Mü´min, 40/15; eþ-Þûra, 42/52). Rûhu Allah´ýn emrine baðlayan ve muhtevasýndan ruh ile neyin kastedildiði açýkça anlaþýlmayan;

"Ey Muhammed! Sana ruhtan sorarlar. De ki; "Ruh, Rabbimin emrindendir (O´nun bildiði bir iþtir) size ancak az bir bilgi verilmiþtir" (el-Ýsra, 17/85) mealindeki âyet, ruh konusu üzerindeki tartýþmalarýn odak noktasýný oluþturmaktadýr. Müfessirler bu âyette ruhtan Cebrail´in, Ýsa (a.s)´ýn, Kur´ân´ýn ve Hz. Ali (r.a)´a isnad edilen ve fakat doðruluðu çok þüpheli sayýlan tuhaf bir yaratýk kýlýðýndaki bir meleðin kastedildiði þeklinde deðiþik görüþler ileri sürmüþlerdir. Kelamcýlarýn ve müfessirlerin çoðuna göre ise bu âyette sorulan ruh, cesede hayat veren þeydir (Kurtubî, el-Cami li Ahkâmil-Kur´ân, Beyrut 1966, X, 323-324; Fâhreddin er-Râzî, Tefsirül-Kebir, XXI, 36). Görüþ sahibi müfessirler, peygamberden, insaný canlý kýlan bu ruhun mahiyeti, insan bedeninde gördüðü fonksiyonu, cisimle birleþmesinin þekli ve yaþama olan baðlantýsýnýn sorulduðunu ileri sürmüþler ve iþte bu þeyin Allah´tan baþka hiç bir kimse tarafýndan bu yönlerinin bilinmediðini kabul etmiþlerdir (bk. Kurtubî, ayný yer).

Er-Râzî, ruhun; mahiyetinin kadîm veya hadis (sonradan yaratýlýp yaratýlmadýðý) olduðu, cesedlerin ölümünden sonra bâki mi kaldýðý, yoksa onunda fena mý bulduðu; ruhun saadeti ve þekavetinin ne olduðu vb. açýlarýndan öðrenilmek istendiðini; Allah Teâlâ´nýn da buna cevap olarak: "De ki ruh Rabbimin emrindedir" mealindeki âyeti indirdiðini söylemektedir (er-Râzî, a.g.e., XXI, 37). Evet, ruhun yaradýlýþýnýn Allah Teâlâ´nýn en büyük fiillerinden biri olduðunu ortaya koymakta; insanýn, varlýðý hakkýnda kesin bilgisi olmasýna raðmen, nefsinin hakikatýný kavramaktan aciz olduðunu bildirmektedir (Kurtubî, ayný yer).

Kelamcýlar insan terimi üzerinde dururlarken, insan olarak isimlendirilen þeyin cesed mi, ruh mu yahut da her ikisi mi olduðu konusunda deðiþik görüþler ileri sürmüþlerdir. Ýleri sürülen bir takým delillere göre, insan olarak isimlendirilen ve muhatap alýnan þeyin görünen bu cesed olmadýðý; onun ölümüyle yaþamaya devam eden ruhun insan olarak adlandýrýldýðý isbata çalýþýlmýþtýr. Nasslarýn kesin olarak ortaya koyduðu gibi ruh, cesedin ölümünden sonra yaþamaya devam etmekte; ceza ve mükafat ile muhatap olmaktadýr. Allah Teâlâ, Kur´ân-ý Kerim´de "Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyin; bilakis onlar diridirler; fakat siz farkýnda deðilsiniz" (el-Bakara, 2/ 154) buyurmaktadýr.

Rasûlüllah (s.a.s); Âllah´ýn peygamberleri ölmezler. Onlar bir dünyadan ötekine nakledilirler" ve "kabir ya Cennet bahçelerinden bir bahçedir ya da Cehennem çukurlarýndan bir çukurdur" buyurmaktadýr. Bu ifadeler, insan olarak isimlendirilen varlýðýn, cesedin ölümünden sonra da yaþamaya devam eden ruhun olduðuna delalet etmektedir. Yani insan bu cesed ve kalýptan baþka bir þeydir (Râzî, a.g.e., XXI, 41).

Her ne kadar ruhun mahiyeti, niteliði, fonksiyonlarý vb. yönlerinin insan bilgi ve idrakinin ötesinde olduðu, bu âyete (el-Ýsra, 17/85) dayanýlarak kabul edilmiþse de; bazý âlimler ruh hakkýnda konuþma hususunda bir sakýnca görmemiþler ve onu izah etmeye çalýþmýþlardýr. Alusî, ruhun ulvî (yüce), nuranî ve hayat sahibi olan bir varlýk olduðu görüþündedir. Ancak ona göre ruh, mahiyet itibariyle duyu organlarýyla hissedilebilecek cisimler gibi deðildir. Bu, bir anlamda suyun gül içinde dolaþmasý gibidir. O, ne hulûlü ve ne de ayrýlmayý kabul etmez. Bedende dolaþtýðý sürece ona baðlý olarak tüm organlara hayat verir. Ýbn Kayyým el-Cevziyye de ayný görüþtedir.

Kur´ân-ý Kerim´de; "Rabbýn, Ademoðlunun sûlblerinden zürriyetlerini çýkarmýþ, onlarý kendi nefislerine þahit tutarak; "Ben, sizin Rabbiniz deðil miyim?" demiþ, onlar da; "Evet þahidiz, Sen bizim Rabbimizsin " diye cevap vermiþlerdi. Bu kýyamet gününde, ´Bizim bundan haberimiz yoktu" dememeniz içindir" (el-A´raf, 7/172) meâlindeki ayetin tefsirinde âlimler çeþitli görüþler ileri sürmüþlerdir. Bu görüþler hakkýndaki farklýlýklar, Allah Teâlâ´nýn, insanlara; bu soruyu sormasýnýn ne zaman, insanýn yaradýlýþý ve geliþiminin hangi aþamasýnda ve ne þekilde olduðu gibi konular çerçevesinde ortaya çýkmýþtýr. Tirmizî´nin naklettiði bir hadiste Rasûlüllah (s.a.s) þöyle buyurmaktadýr: "Allah Teâlâ, Adem´i yarattýðýnda onun sýrtýný sývazlamýþ ve kýyamet gününe kadar Allah Teâlâ´nýn onun zürriyetinden yaratacaðý her insan onun sýrtýndan düþmüþtür...? (Ýbn Kesîr, Hadislerle Kur´an-ý Kerim tefsiri, Terc. Bekir Karlýða-Bedrettin Çetiner, Ýstanbul 1985, VII, 3135). Baþka bir hadiste de þöyle denilmektedir: "Allah Teâlâ Adem´in sülbünden Nu´man yani Arafat´ta ahit almýþtýr. Onun sülbünden yarattýðý her zürriyeti çýkarmýþ, önünde yaymýþ, saçmýþ, onlarla doðrudan konuþup;

"Ben sizin Rabbiniz deðil miyim? demiþti. Onlar þöyle demiþlerdi: "Evet, biz buna þahidiz. " (Ýbn Kesir, a. g. e. , VII, 3133).Müfessirler bu konuda deliller çerçevesinde deðiþik görüþler ileri sürmüþlerse de, insanlarýn Adem (a.s)´ýn yaradýlýþýndan sonra topluca yaratýlmýþ olduklarý, dolayýsýyla "Ben sizin Rabbiniz deðil miyim?" sorusuyla, ruhlarýn muhatap olduðu sonucu da çýkarýlabilir. Nitekim Ubey b. Ka´b´dan gelen bir rivâyette o; "Rabbin Ademoðullarýnýn sülblerinden zürriyetlerini çýkarmýþ." âyeti hakkýnda þöyle demiþtir: "Allah Teâlâ, kýyamet gününe kadar ondan olacaklarýn tamamýný o gün huzurunda toplamýþ, önce onlarý ruh haline getirmiþ, sonra onlara þekil vermiþ, sonra da onlarý kendi nefisleri üzerine þahit tutarak "Ben sizin Rabbiniz deðil miyim?" diye sormuþtu... (Ýbn Kesir, a.g.e., VII, 3136-3147). Bu rivâyetten açýkça anlaþýldýðý gibi, ruhlarýn, anlayan, idrak eden ve kelâma muhatap olup cevap verebilen kiþilik kazanmýþ yapýda yaratýlmýþ olduklarý kabul edilmektedir. Ebu Hureyre (r.a) de bu konuda þöyle demiþtir: "Ýlim erbabý, ruhlarýn bedenlerden önce olduðu ve Allah´ýn onlarý konuþturup þahit kýldýðý hususunda ittifak etmiþlerdir" (Ýbn Kesir, a.g.e., VII, 3145).

Rasûlüllah (s.a.s)´den nakledilen "Ruhlar toplu cemaatlerdir. Onlardan birbiriyle tanýþanlar kaynaþýr, tanýþmayanlar da ayrýlýrlar" (Buharî, Enbiya, I; Müslim, Birr, 159) hadis-i þerifi de ruhlarýn bedenlerden önce yaratýlmýþ olduðuna iþarettir (Ýbn Hacer el-Askalânî, Fethul-Bârî, Mýsýr 1959, VII, 179-180). Bedrüddin el-Aynî, bu hadisi þerhederken þöyle demektedir:

"Bu delil, ruhlarýn (cesed için) araz olmadýðýný, onlarýn cesetlerden önce mevcut olduklarýný ve cesedin yok olmasýndan sonra da var olmaya devam edeceklerini ortaya koymaktadýr" (Umdetul-Karî, Mýsýr 1972, XII, 371). Ruhlarýn toplu olarak yaratýldýklarý ve sonra da cesedlere daðýtýldýklarý söylenmektedir (a.g.e., ayný yer). Görüldüðü gibi alimler, bu konu ile alakâlý âyet ve hadislerin tefsirinde ruhlarýn bedenlerden önce toplu olarak bir defada yaratýldýklarý, Allah Teâlâ´nýn "Ben sizin Rabbiniz deðil miyim?" Sorusuna muhatab olduklarý ve sonra da insanýn ana rahminde yaratýlmasýyla cesedlere nefhedildikleri sonucuna varmaktadýrlar.

Ruhun anne karnýndaki cenine nefhedilmesi (üfürülmesi), insanýn rahimde oluþumu ve geliþmesi hadis-i þerifte þu þekilde ifade edilmiþtir: "Þüphesiz sizden birinizin teþekkülâtý annesinin karnýnda kýrk günde toplanýr. Sonra orada o kadar bir müddette bir pýhtý olur. Sonra o kadar müddette orada bir parça et haline gelir. Sonra, Allah ona bir melek gönderir. Meleþe; "Amelini, ecelini, rýzkýný, Þakî ve sa´id olacaðýný yazmasý þeklinde dört kelime emrolunur. Sonra da ona ruh üfürülür..." (Buhârî, Enbiya, I). Abdullah b. Mes´ud (r.a)´dan rivayet edilen bu hadis, Müslim tarafýndan ruhun üfürülmesi, dört emirden önce zikredilerek rivayet edilmektedir (Müslim, Kader, I).

Ruhun ölümlülüðü ve ölümsüzlüðü üzerinde de tartýþmalar yapýlmýþtýr. Ruh, ölümden sonra nerede kalmaktadýr? Her insanýn ömrü, Allah tarafýndan takdir edilmiþ olup, ne bir artma ve ne de bir eksilmeye tabi tutulmaz. Allah´ýn takdir etmiþ olduðu zaman dolunca, ya bir sebeb çerçevesinde ya da sebebsiz olarak insan ölür. Yani, ölüm meleði (Azrail) tarafýndan ruh kabzolunur, bedenden geri alýnýr. ölümden sonra ruhun kýyamet gününe kadar geçici olarak kalacaðý aleme "Berzah alemi" denir. Berzah âlemi, dünya ile ahiret arasýnda bir geçiþ yeridir ve bu iki alemden de farklý olup, mahivetini ancak Allah Teâlâ bilmektedir. Ancak, Berzah aleminde ceza ve mükafatýn ruhlar üzerinde etkili olacaðýný, "Kabir ya Cennet bahçelerinden bir bahçe veya Cehennem çukurlarýndan bir þukurdur" (Tirmizi, Kýyâmet, 26) hadisi bildirmektedir.

Alimlerin çoðunluðuna göre (ki doðru olan görüþ budur), ruhlar beka (süreklilik) için yaratýlmýþlardýr. Ezeli deðildirler; ancak, ebedidirler, ölen, insanýn cesedidir. Ruhun bedenden ayrýldýktan sonra, kýyamet gününde tekrar bedenine dönünceye kadar, Allah´ýn nimet ve azabýna muhatap olacaðý bir gerçektir.

Þehidlerle alakalý (el-Bakara, 2/ 184) âyet buna delalet etmektedir. Yine Allah Teala; "Her nefis ölümü tadacaktýr" (Alû Ýmran, 3/185) buyurmaktadýr. Nefsin ölümü tatmasý, bedenin ölümü esnasýnda ölüm acýsýný hissetmesi, bedenden ayrýlýrken acý duymasýdýr. Tadmak için diri ve duyarlý olmak gerekmektedir. Nefsin ölümü, ruhun bedenden ayrýlmasýdýr. Bedenden ayrýlan ruh, içinde kazandýðý þekli bedensiz olarak sürdürür.

Bazý alimler; "Sûr´a üflendi, göklerde ve yerde bulunanlar, korkudan düþüp bayýldýlar. Ancak Allah´ýn dilediði müstesna" (ez-Zümer, 39/68) meâlindeki âyete dayanarak; kýyamet gününde Allah´ýn dilediði bazý kimseler hariç, yerde ve gökte bulunanlarýn hepsinin öleceðini söylemiþlerdir. Bu "bayýlmak" anlamýndaki "sa´k" kelimesini ölüm olarak deðerlendirmelerinden kaynaklanmaktadýr. Bu doðru deðildir. Çünkü Allah Teâlâ; "Orada (Cennette) ilk ölümden baþka ölüm tadmazlar" (ed-Duhan, 44/56) buyurmaktadýr. Âyet, Cennet ehlinin, dünyada öldükten sonra bir daha ölmeyeceklerini haber vermekte ve ruhun ölümsüzlüðünü dile getirmektedir. Zira, Cennetteki ruhlar, kýyamette tekrar ölselerdi, ikinci kez ölümü tadmýþ olurlardý ki bu, zikredilen âyete ters düþmektedir.

Kurtubî´nin hocasý olan Ahmed b. Amr þöyle demektedir: "Ölüm, mutlak yokluk deðil, bir halden diðer bir hale geçmektir. Þehidlerin Allah indinde diri ve rýzýklandýrýlmakta olmalarý, kendilerine verilen nimetten ötürü sevinmeleri de bunu gösterir. Þehidler diri olduklarýna göre peygamberler de diri olmalýdýrlar. Nitekim Peygamber (s.a.s), Mirac gecesinde, Mescid-i Aksa´da ve göklerde peygamberlerin ruhlarýyla karþýlaþmýþ, onlarla görüþmüþtür. Öte taraftan Hz. Peygamber (s.a.s), kendisine selam veren herkese selamýný iade edeceðini haber vererek bedeninin ölümüyle, ruhunun ölmediðini ve verilen selam ve salatlarýn kendisine ulaþacaðýný bildirmektedir.

Sûr´a üflendiði zaman, henüz dünyada bulunan bütün canlýlar derhal ölürler. Fakat, daha önce ölümü tatmýþ ve bedeninden ayrýlmýþ olan ruhlar ise Sûr´un dehþetinden düþüp bayýlýrlar. Ruhlarýn içinde Hz. Musa´dan sonra ilk ayýlan Hz. Peygamber (s.a.s) olacaktýr (Buhârî, Tefsir, 9; Müslim, Fedail, 10, 161, 162).

Bazý düþünürlere göre, ruh maddeden ayrý olup; ne âlemin içindedir, ne de dýþýndadýr. Onun bir þekli, biçimi ve kiþiliði yoktur. Kimilerine göre ise, ruh, bedenin arazlarýndandýr. Ruhlar ancak beden ile birbirinden ayýrdedilebilirler. Bedenin ölümünden sonra ruh tamamen yok olur. Görüldüðü gibi ileri sürülen bu görüþler birer faraziye niteliðinde olup, dayanaktan yoksundurlar. Bu tür gaybî meselelerle alakalý saðlýklý bilgiler, ayet ve hadislerde verilen bilgilerle sýnýrlýdýr.

Ayet ve hadislerde öldükten sonra ruh; çýkma, inme, alýnma, dönme, gök kapýlarýnýn kendisine açýlmasý gibi fiillerle nitelendirilmektedir: "Ölüm sarhoþluðu içinde bulunan zalimler melekler, ellerini uzatmýþ ; "Nefislerinizi çýkarýnýz" (derlerken) onlarýn halini görsen? (el-En´am, 6/93); "Ey mutmain olan nefis! Razý olmuþ ve olunmuþ olarak Rabbine dön, kullarýmýn arasýna katýl, Cennetime gir" (el-Fecr, 89/27-30); Bu nasslar ruhun bir kiþiliðe sahip olduðuna iþaret etmektedirler. Yine bir âyeti kerimede "Nefse ve onu þekillendirene and olsun? (eþ-Þems, 91/97) buyurularak, nefsin düzenlenerek bir þekle sokulduðu ortaya konulmaktadýr.

Anlaþýldýðýna göre, muhtemelen ruh, bedene girmeden önce belirli bir þekle sahip deðildir ve o durumu hakkýnda insanoðlunun hiç bir bilgisi yoktur. Anne karnýnda oluþan insan bedenine üflendikten sonra bir kiþiliðe sahip olur. Ancak, ruh bedenle birlikte geliþir, olgunlaþýr ve bir kiþilik kazanýr. Zaman, bedeni yýpranýr fakat ruh, zamanýn yýpratýcýlýðýndan etkilenmez. Kiþinin iyi iþleri, ibadetleri ruhu güzelleþtirir, kuvvetlendirir ve olgunlaþtýrýr. Kötü ameller ise ruhu çirkinleþtirir. Ýbn Kayyim el-Cevziyye þöyle demektedir: "Yüce Allah, bedeni ruha kalýp olarak düzeltmiþtir. Beden ruhun kalýbýdýr. Ruh bedeninden bir þekil alýr ve onunla diðerlerinden ayrýlýr. Ruhun taþýdýðý özellikler ve kabiliyetler bedene tesir eder. Bundan dolayý beden, ruhun iyilik veya kötülüðünden etkilenir. Dünyada bedenle ruh kadar birbirine sýký sýkýya baðlý olan ve birbirini etkileyen baþka bir þey yoktur. Bundan dolayý ruh, bedenden ayrýlýnca, iyi bedende olan ruha; "Ey mutmain nefis, çýk!" diye hitab edilir. Kötü bedende olan ruha da "Ey habis nefis, çýk" denilir. Yüce Allah "Allah, öldükleri sýrada nefisleri (ruhlarý) alýr, ölmeyenleri de uykularýndan (bedenlerinden alýp kendinden geçirir); sonra ölümüne hükmettiðini yanýnda tutar, ötekilerini de belli bir süreye kadar (bedenlerine) gönderir..." (ez-Zümer, 39/42) âyetiyle nefislerin alýndýðýný, sonra bazýlarýnýn býrakýldýðýný bildirmiþtir. Tutulup býrakýlmak, bir ferdiyyeti gerektirir. Hz. Peygamber (s.a.s) de "Ölenin gözü, alýnan ruhunun ardýndan bakakalýr" demiþ; meleðin kabzolunan ruhun elinden tuttuðunu, bu sýrada yer yüzünde benzeri görülmemiþ bir koku meydana getirdiðini haber vermiþtir. Eðer ruh, bir arazdan ibaret olsaydý, kokusu olmazdý. Çünkü arazýn kokusu olmaz, arazýn elinden de tutulmaz. Kendisinden koku gelmesi, elinden tutulmasý, onun insan þeklini koruduðunu gösterir" (Ýbn Kayyim, Kitabu´r-Ruh, s. 46-47).

Hadislere göre kabzolunan ruhlar göklere çýkarýlmakta, orada melekler iyi ruhlarý selamlamakta, nihayet, Rabbin huzuruna sokulmaktadýrlar:

"Mü´minin ruhu çýktýðý vakit, onu iki melek karþýlar, yukarýya çýkarýrlar. Sema ehli "Güzel bir ruh yer tarafýndan geldi. Allah sana ve yaþattýðýn cesede salat eylesin " derler. Peþinden onu Rabbine (c.c) götürürler. Sonra "Bunu hududun sonuna kadar götürün" buyurur. Kâfirin ruhu çýktýðý vakit, sema ehli; Pis bir ruh yer tarafýndan geldi" derler ve "Bunu hududun sonuna kadar götürün denilir" (Müslim, Cenne, 17). Ýyi amelle beslenmiþ ruh, dünyadaki þeklinden daha mükemmel, daha parlak daha nurlu olmakta, ibadeti vücuduna ruh olarak yansýmaktadýr. Günahlarla bulanmýþ ruh ise dünyadaki þekline benzemekle beraber çirkin bir hal almaktadýr.

Yine hadislerden öðrendiðimize göre iyi ruhlar, yeþil kuþlar haline girip, Cennetin aðaçlarýna konmaktadýr. Bu, ruhlarýn, baþka þekillere de girebileceðini gösterir. Fakat her durumda ruhlar, birbirinden ayýrdedilir. Ve kendi kiþiliklerini muhafaza ederler.

Ýbn Kayyim el-Cevziyye ise, ruhlarýn bedenlerden daha net olarak birbirinden ayýrdedilebileceðini söylemektedir. Bedenlerin birbirine benzemesi, ruhlarýn benzemesinden fazladýr. Ruhun, kendisini diðer ruhlardan ayýrdedecek özellikleri ve sýfatlarý bedenin ayýrdedici özellik ve sýfatlarýndan daha çoktur. Mü´min ve kâfirin bedenleri birbirine benzer ama, ruhlarý farklýdýr. Ýki öz kardeþ bedence birbirine benzerler, fakat ruhlarý asla benzemez. Düþünce ve davranýþlarý çok farklýdýr. Bu iki ruh, bedenlerinden ayrýlýnca, ayrýlmalarý gayet açýk biçimde ortaya çýkar.

Yüce ruhlar -ki melaikelerdir- bir beden içinde bulunmadan birbirinden ayýrdedildiðine, cinler de yine birbirinden farklý olduklarýna göre; bir beden içinde geliþen insan ruhlarý da elbette birbirinden ayrýdýrlar ve ayýrdedici özelliklerini korurlar (bk. Ýbn Kayyim el-Cevziyye, Kitabu´r-Ruh).

Akaid kitaplarý genellikle ruhun, kabirde cesedine döneceðini bildirir. Bu inanç "Gerçekten ölü kabrine konulduðu vakit, kendisini getirenlerin oradan ayrýlýrken ayakkabýlarýnýn seslerini pekala iþitir" (Müslim, Cenne, 17) þeklinde rivayet edilen hadise istinat etmektedir. Bu konuda Ýslâm âlimlerinin görüþleri þu þekildedir:

a) Ruh, kabirde cesede girecektir. b) Cesetten ayrýlan ruh, kabirde deðil, ancak kýyamette bedene girecektir.

c) Cesetten ayrýlan ruh, artýk hiç bir zaman cesede girmeyecektir. Ýbn Kayyim el-Cevziyye, ruhlarýn kabirlerde cesedlerine döneceðini bildiren bazý hadislere dayanarak, öldükten sonra ruhun, kabirde cesede döneceðini, fakat bu dönüþün, dünyadaki bedene hayat vermesi þeklinde olmayacaðýný söylemektedir. Ona göre ruhun, bedenle beþ türlü irtibatý (iliþkisi) vardýr. Kabirde ruhun cesetle irtibatý, uykuda bedenle irtibatýna benzer. Kabirde ruhun bedene dönmesi, bedenle bizim fark edemeyeceðimiz biçimde irtibat kurmasýdýr. Ýbn Kayyim, bu görüþünü ruhun bedene döneceðine dair naklettiði uzun bir hadise dayandýrmaktadýr. (bk. el-Cevâhir fi Tefsiril-Kur´ân, IX, 117).

Ruh hakkýnda âyet ve hadisler dýþýnda ileri sürülen bütün görüþler kabule ve redde açýktýr. Çünkü mutlak bilgi anlamýnda bir baðlayýcýlýklarý bulunmamaktadýr.

"Sana ruh´tan sorarlar. De ki; Ruh, Rabbimin emrindendir. Size ancak az bir bilgi verilmiþtir" (el-Ýsra, 17/85) âyetindeki ruhtan, insaný canlý kýlan ruhun kastedilmediðini ve dolayýsýyla, insanýn ruhu hakkýnda âlimlerin konuþmalarýnýn câiz olduðunu ileri sürenlerin, ruh hakkýnda ortaya koymuþ olduklarý görüþler, hiç bir zaman ruhun mahiyetinin gerçekliði hakkýnda ne tatmin edici olmuþtur ve ne de aklýn ve hayalin ürünü olmaktan ileri gitmiþtir. Çünkü bilgi verilmeyen konu, tamamýyla gayb alemiyle alakalýdýr ve gayba dair bilgileri de Allah´tan baþka kimsenin bilmesi söz konusu deðildir.

Ruh Çaðýrma Ruhun varlýðýný kabul eden fakat hakkýnda sapýk ve gerçek dýþý bir anlayýþa sahip olan kimseler, ölmüþ insanlarýn ruhlarýyla irtibat kurulabileceðini ve böylece, gayb âleminden bilgi alýnabileceðini ileri sürmüþlerdir. Bu kimseler düzenlemiþ olduklarý ruh çaðýrma seanslarýyla insanlarý kandýrmakta ve onlarýn cehaletlerinden istifade ederek menfaat elde etmektedirler. Ruh, Allah Teâlâ´nýn emrinde ve denetiminde olan bir varlýktýr. Onun insanlar tarafýndan çaðrýlýp bazý istekleri yerine getirmesinin mümkün olduðuna inanmanýn hiç bir dayanaðý yoktur.

 


radyobeyan