Rivayet By: armi Date: 17 Mart 2010, 12:48:36
RÝVÂYET
Nakletme, anlatma; hadis anlatma, nakletmek ve kendisine nisbet olunana isnad etme anlamýnda bir usûlü hadis terimi. Rivâyet, sadece sünnetin nakline münhasýr deðildir. Sünnet dýþýndaki haberleri, Sahâbe, Tâbiîm ve diðer tabakalardan insanlarýn sözlerini, bunlarý haber verenlere isnad etmek de rivâyetin kapsamý içerisindedir. Rivâyetle ilgili bu tariften, rivâyetin üç temel unsurunun bulunduðu anlaþýlmaktadýr. Bunlardan birincisi, rivâyete konu olan Sünnet veya benzeri olan haber; ikincisi bir haberi kendisine nakledene isnad ile rivâyet eden þahýs (râvi); üçüncüsü de haberi kendisine nakledene isnad ile rivâyet edenden alan þahýs. Rivâyetin her þeyden önce önemli bir gayesi vardýr. O da, Hz. Peygamber (s.a.s)´in söz ve fiillerinden ibaret olan sünnetini, yahut daha umûmi manasýyla hadisini asýrlar sonra gelecek olan nesillere duyurmaktýr. Hz. Peygamber´e ait bilgi ve malumatýn duyurulmasý, neþredilmesi için en emin yol rivâyetin bu üçlü sistemidir. Nitekim Rasul-i Ekrem (s.a.s)´den haberi alan Sahâbî, bunu O´na isnad ile Tabiî´ye rivâyet ettiði gibi; ayný haberi sahâbîden alan tabiî de, onu, kendisine rivâyet eden sahâbî´ye isnâd ile Tabiu´t-tabiî´ye rivâyet etmiþ; böylece haberin Hz. Peygamber´den asýrlarca sonra yaþamýþ olan kimseye ulaþtýrýlmasý mümkün olmuþtur (Talat Koçyiðit, Hadis Istýlahlarý, Ankara 1980, s. 371).
Ashab-ý kirâm, Tâbiün ve bu iki nesli takib eden nesiller, rivâyette çok dikkatli olmaya, metnin kesin þekliyle tespitine ve iyi bir araþtýrmaya büyük önem vermiþlerdir. Çünkü rivâyet olunan haber veya hadîs, güvenilir bir hakil yolu ile gelmiþse, itibar edilir; böyle bir yolla naklonulmamýþsa o rivâyetin bir deðeri olmaz. Rivâyetin sýhhati, bu üçlü unsurun sýhhatine baðlýdýr. Üçlü unsurun sýhhati ise, rivâyet edilen haberde herhangi bir deðiþiklik yapýlmamasý ve rivâyet eden þahsýn da haberi, kaynaðýnýn isnadýnýn sahih olmasý ile gerçekleþir.
Diðer kültürlerden farklý olarak, Ýslâm kültürüne ve Ýslâm hadîsine hâs olan bu rivâyet usulünün kaideleri Kur´ân-ý Kerimde açýklanmýþtýr. Kur´ân-ý Kerimde anlatýlan rivâyet usül ve kâideleri þöyledir:
l. Yalanýn kesin olarak haram kýlýnmasý
Bu esas, ilmî emanete, ilmî güvenilirliðe riayeti farz kýlýyor. Buna, ilmî konularda hýyânetin haram ve çirkin oluþu prensibi demek mümkündür. Kur´an-ý Kerim ve hadis-i þeriflerde yalan konuþmak, yalaný malzeme yapmak þiddetle yasaklanmýþtýr. Yalanýn haram oluþu son derece belîð bir uslubla açýklanmýþ; hatta yalan, müslüman olmayanlarýn vasfý olarak gösterilmiþtir. Müslüman asla yalan söylemez, yalancý olmaz, yalan rivâyete önem vermez. Zira "Yalaný ancak Allah´ýn âyetlerine iman etmeyenler uydururlar" (en-Nahl, 16/105). Bir baþka ayette þöyle açýklanýyor: "De ki Rabbim sadec´e, açýk ve gizli fenâlýklarý, günahlarý, haksýz yere tecâvüzü, hakkýnda hiç bir delil indirmediði þeyi Allah´a ortak koþmanýzý, Allah´a karþý bilmediðiniz þeyleri söylemenizi haram kýlýnýþtýr" (el-A´râf, 7/33). Yalanýn haram kýlýndýðýný gösteren daha pek çok âyet bulunmaktadýr. Rasûl-i Ekrem (s.a.s) bir hadislerinde þöyle buyurmaktadýr: "Her kim bana kasýtlý olarak yalan uydurursa Cehennem´deki yerine hazýrlansýn".
2. Fasýk olanýn getirdiði haberi reddetmek
Bu esas, þu ayet-i kerîme´de bildirilmiþtir: "Ey iman edenler, size eðer bir fâsýk bir haber getirirse onu araþtýrýnýz" (el-Hucurat, 49/6). Bu âyete göre fâsýk birisinin getirdiði haberin iç yüzünün araþtýrýlmasý ve kabul edilmemesi gerekmektedir. Bir baþka kaynaktan bu fâsýðýn verdiði haber doðru çýkarsa o takdirde güven ve itimad bu ikinci yoldan gelen habere göre olmalýdýr. Çünkü fâsýk, Allah´a itaat etmekten çýkmýþtýr ve isyan halindedir. Fâsýk yalancýdýr.
3. Ravinin haberini kabul etmek için adâleti þart koþmak
Bu esas da ihtilafsýz, Ýslâm´ýn koyduðu bir kâidedir. Ayetlerde "Ýçinizden iki âdil þâhit getirin, þahitliði Allah için yapýn" (et-Talak, 65/2);
"Adamlarýnýzdan iki þâhit tutun, eðer iki erkek bulunmazsa, þâhidlerden râzý olduðunuz bir erkek iki kadýn olabilir" (el-Bakara, 2/282) buyurulmaktadýr. Bu âyetler her ne kadar görünen, yani dýþ (zâhir) anlamlarýyla mallar konusunda þehâdet meselesiyle ilgili olsa da; evleviyet tarikiyle bunu hadisin râvisi hakkýnda da þart koþmaktadýr. Çünkü ravi yaptýðý rivâyetlerde Allah´a ve Allah´ýn Rasûlüne karþý þehâdette bulunmaktadýr. Ýmam Tirmizý bu hususta þöyle demiþtir: "Çünkü dinde þehâdet haklar ve mallarda aranan þehâdetten daha fazla üzerinde durulmasý ve araþtýrýlmasý gereken bir konudur" (Ýbn Receb el-Nanbelî, Þerhu Ýleli´t-Tirmizî).
4. Her meselede tesebbüt etmek, araþtýrmak
Rivâyet konusundaki bu mühim esas da þu ayetle bildirilmiþtir: "Bilmediðin bir þeyin ardýna düþme! Doðrusu kulak, göz ve kalp, bunlarýn hepsi o þeyden sorumlu olur" (el-Ýsra, 17/36). Bu ayet, bir müslümanýn, sahih olup olmadýðýný kesin bilmediði hususlarýn ardýna düþmemesini emrediyor. Bu esas prensip, nakle dayalý ilmin sahih olmasýndan emin olmayý gerektiriyor. Zira nakle dayalý ilimlerde sahih olup olmadýðý araþtýrýldýktan sonra ancak kabul söz konusu olabilir. Nakledilen bu bilgi, nassýn aslýna uygun mudur; deðil midir? Bunun iyice bilinmesi gerekmektedir.
5. Yalan haberi nakletmenin haramlýðý
Bu esas, bize, rivâyet konusunda gerekli olan ihtiyât ölçüsünü göstermektedir. "Bilmediðin bir þeyin ardýna düþme" (el-Ýsra, 17/36) mealindeki âyet bunu göstermektedir. Sahabeden bir çoðu tarafýndan rivâyet edilmiþ olan þu meþhur hadis de ayný esasý bildiriyor: "Kim yalan olduðu zannedilen bir sözü benden (olmak üzere) rivâyet ederse kendisi de yalancýlardan biridir" (Müslim, Mukaddime, I,15).
Bu âyet ve hadisler rivâyet sorumluluðunu önemle vurguluyor. Bu konuda gerekli olan ikazlarý yapýyor. Herhangi bir hadisi duyan kiþinin önce bir durup düþünmesi; hadisin sahih olduðu anlaþýldýktan sonra da rivâyet etmesi ve bu rivâyet iþinde ihtiyatlý davranmayý elden býrakmamasý gerekmektedir. Genel olarak bu esas, uydurma/düzmece bir haber olduðundan korkulan her hadis ve haberi nakletmeyi haram kýlýyor.
Ayet-i kerimeler ve hadis-i þerifler tarafýndan esaslarý ve ölçüsü tesbit edilmiþ olan rivâyet meselesi, zarurî bir þeydir. Çünkü ne ilimlerden herhangi bir ilimde, ne de dünyevî iþlerden birinde rivâyet ve nakilden müstaðni kalýnabilir. Çünkü her insan için bütün hâdiselerin vukuu esnasýnda olay yerinde bulunabilme imkân dahilinde deðildir. O zaman, olaylardan uzak olanlarýn bu olaylarla ilgili bilgileri temin etmeleri ancak sözlü veya yazýlý rivâyet yolu ile mümkün olabilir. Ayný þekilde, bu olaylardan sonra dünyaya gelenler de ancak bunlarý kendilerinden öncekiler tarafýndan rivâyet edilmesi yoluyla bilebilirler. Misal olarak zikretmek gerekirse; geçmiþ ve yaþamakta olan milletlerin tarihi, mezhepler, dinler, felsefecilerin görüþleri, bilginlerin tecrübeleri ve ulaþmýþ olduklarý sonuçlar, hepsi bize nakil ve rivâyet yoluyla ulaþmýþtýr. Bu nedenle Hz. Peygamber (s.a.s)´in hadislerini ve haberlerini öðrenebilmek iþin de rivâyetten baþka bir yol bulunmamaktadýr. Ancak bu rivâyet iþinin saðlam ve sýhhatli olabilmesi gereklidir.
Hz. Peygamber, hadislerinin sahabîler tarafýndan ezberlenip, zihinlerde korunmasýna emir ve iþâret buyurmuþ ve "Ben size bir hadis söylediðim zaman onu ezberleyip muhafaza ediniz" demiþti (Zehebî, Siyerýr A´lâmi´n-Nubelâ", Mýsýr 1957. I, s. 96). Abdullah b. Mes´ud´un rivâyet ettiðine göre, Rasul-i Ekrem (s.a.s), hadislerini iþitip de olduðu gibi baþkalarýna teblið edenlerin Allah yüzlerini aðartmasý için dua etmiþtir (Ebu Davud, Ýlim, 10; Tirmizî, Ýlim, 7).
Sahâbe hadîs lafýzlarýnýn Hz. Peygamber´den duyulduðu þekilde rivâyet ve tebliðine itinâ göstermiþ ve hadisleri deðiþik lafýzlarla ifade edenlere karþý þiddetli itirazlarda bulunmuþtur. Sahâbeden Abdullah b. Ömer (r.a) bilhassa Sahâbe arasýnda hadisleri Hz. Peygamber´den iþitilen lafýzlarla zabtedip rivâyet etme konusunda oldukça dikkati çekmiþtir. O, Rasûlüllah (s.a.s)´dan bir hadisi iþittiði veya onunla ilgili bir olaya þâhid olduðu zaman, ondan ne bir þey eksiltir, ne de ona bir þey eklerdi (Müsned, V I I/297-298).
Ashab-ý kiram, hadislerin lafzý lafzýna rivâyeti konusunda kendileri titiz davrandýklarý gibi, birbirlerine de bunu tavsiye ederler, gerektiðinde birbirlerinin hatalarýný düzeltirlerdi.
Hadislerin rivâyet keyfiyeti konusunda iki tür rivâyet þekli bulunmaktadýr. Biri, hadislerin kelimesi kelimesine (lafzen) rivayeti; diðeri de mana ile rivâyetidir. Hadislerin lafzen rivâyeti esas ise de; gerek Sahâbe ve gerekse daha sonraki hadis ravilerinin bir çoðu, hadisleri mana ile rivayet etmiþlerdir. Hasan el-Basrî´ye; "Dün rivâyet ettiðin hadisin lafýzlarýný bu gün deðiþtiriyorsun" diye itiraz edilince, "Manada isabet etmiþsem bunda bir beis yoktur" cevabýný vermiþtir (Hatib el-Baðdadî, el-Kifaye fi Ýlmi´r-Rivâye, Medine t.y., s. 207).
Hadis kaynaklarýnda, anlatýlan olayýn ayný olmasýna raðmen, bir kýssanýn deðiþik lafýzlarla ve bir çok hadisin de kelimesi kelimesine rivâyet edilmiþ olduðunu görmekteyiz. Dikkat edilirse, lafzen rivâyet edilen hadislerin çoðu zaman kýsa metinli; manen rivâyet edilen hadisler de genellikle uzun metinli hadisler olduðu görülür. Deðiþik lafýzlarla (manen) rivâyet, hadisin bir kaç lafzýnda ve çoðu kere müterâdif lafýzlarda meydana gelmekte; hadisin tüm lafýzlarýnda vuku bulmamaktadýr. Bütün bunlar ciddi araþtýrmalar neticesi sabit olmuþ gerçeklerdir. Hadislerin mana ile rivayet edilmesine ayrýca Rasûlüllah (s.a.s) ruhsat vermiþlerdir: "Haramý helal, helali haram kýlmadýkça, manada isabet ettiðiniz takdirde, mana ile rivâyet etmenizde bir sakýnca yoktur" (Hatîb el-Baðdadî, el-Kifâye fi Ýlmi´r-Rivâye, Medine t.y., s. 199-200). Bu konuda hadîs, fýkýh ve usul alimleri ihtilaf etmiþlerdir. Bir kýsým âlimler hadislerin mana ile rivâyet edilmesine cevaz verirken, bazýlarý da bunun caiz olmadýðýný söylemiþlerdir. Mana ile hadislerin rivâyet edilmesine cevaz verenler de bazý þartlar koþmuþlardýr. Buna göre ravinin, lafýzlarýn mana ve maksatlarýný ve bu manalarý bozacak halleri iyi bilen birisi olmasý gerekir. Ýmam Þafiî bu konuda þöyle demektedir: Sahabenin bazýsý Rasûlüllah´ýn yanýnda Kur´an lafýzlarýnda ihtilaf etmiþlerdir. Yalnýz manada her hangi bir ayrýlýk yoktu. Allah Rasûlü onlara "Ýþte böyle; Kur´ân yedi harf üzere indirildi. Ondan kolayýnýza geleni okuyun" buyurdular. Allah´ýn kitabý hakkýnda O´nu yedi harfle okuma imkâný olunca, onun dýþýndaki hadislerin mana ile rivâyetinde her hangi bir mahzûr olmamasý gerekir (Þâfiî, er-Risâle, thk: Ahmed Muhammed Þakir, Beyrut t.y., s. 273, 4). Nitekim hadislerin manâ ile rivâyet edilmesi de Ýslâm´a hiç bir zarar getirmemiþtir. Bunun aksini iddia etmek, ilmî hakikatlerle baðdaþmaz.
Ynt: Rivayet By: halim Date: 26 Þubat 2016, 16:48:22
Esselamu aleykum ; Ýnþaallah saðlam helal tastamam bir aktarýmcý yada öðretici olanlardan olur,Rabbi Rahimin rýzasýna mazhar olanlardan oluruz.
Allah razý olsun
Ynt: Rivayet By: Bilal2009 Date: 26 Þubat 2016, 18:40:20
Ve Aleykümüsselăm Ve Rahmetüllah. Bu bilgiler için Allah ( Celle Celalühu ) Razý olsun inþaAllah.
Ynt: Rivayet By: Edanur 8/D Date: 26 Þubat 2016, 21:30:24
Aleykümüsselam
Rabbim binlerce kez razý olsun bizlere verdiðiniz bu güzel hizmet ve bilgilerden dolayý Ýnþaallah
Ynt: Rivayet By: ceren Date: 26 Þubat 2016, 23:31:37
Aleykumselam.Rabbim bizleri gercek olan bu gunahlardan hatalardan korusun.Rabbim razi olsun bilgilerden kardesim....
Ynt: Rivayet By: Kevšer Date: 27 Þubat 2016, 01:39:07
Aleyna Ve Aleykümüsselăm. Mevlam bizleri doðruluktan hiç ayýrmasýn inþaAllah.
Paylaþým için Rabbim Razý olsun inþaAllah kardeþim..
radyobeyan