Ýslam Kavramlarý M-Z
Pages: 1
Rehin By: armi Date: 16 Mart 2010, 15:27:13

REHÝN



Sâbit ve devamlý olma, habs ve men etme; mutlak surette alýkoyma, mutekavvim bir malý, kýymete sahip olan bir þeyi, bir borç veya hakkýn temin edilmesini saðlayacak þekilde hak yerine getirilinceye kadar habs etme, elde tutma.

Rehin verene "râhin", rehin alana "mürtehin", rehnedilen þeye "merhün, rehin veya rehine" denilir.

Mecelle´nin tarifi þöyledir: "Rehin, bir malý ondan mümkün olan bir hak karþýlýðýnda hapsetmek ve alýkoymaktýr" (mad. 701-704).

Ýslâm´dan önce Arap toplumunda rehin uygulamasý vardý. Ancak vadesi gelen borç ödenmezse rehin alan rehnedilen þeyi mülk, edinebiliyordu. Ýslâm, rehin akdi müessesesini islâh ederek her iki tarafýn da haklarýný saðlam esaslara baðladý. Bu arada, borç vadesinde ödenmediði takdirde, rehnin kendiliðinden rehin alanýn mülkiyetine geçeceði âdeti yasaklandý.

Rehin akdi, delillerini Kitap ve Sünnette bulur. Kur´ân-ý Kerim´de þöyle buyurulur: "Eðer bir yolculuk yapýyorsanýz, bir yazýcý da bulamadýysanýz, o zaman borçludan aldýðýnýz rehinler de yeter" (el-Bakara, 2/285).

Rehin, özellikle alacaðý yazý ve þahitle belgelendirme mümkün olmadýðý takdirde teminat vazifesi görür. Borcun, vadesinde ödenmemesi halinde, rehinden karþýlanmasý mümkün olur (el-Cassâs, Ahkâmül-Kur´ân, II. 258). Âyette yalnýz yolculuk sýrasýnda rehinden söz edilmesi, genellikle yolculuklarda senet tanziminin ve þahit bulmanýn mümkün olmamasý yüzündendir. Diðer yandan, rehnin yolculuk halinde olduðu gibi, hazarda da alýnýp verilebileceði hükmü Sünnetle sabittir.

Hz. Âiþe (r.anhâ)´dan, þöyle nakledilmiþtir: "Hz. Peygamber, Ebû Þahn adýnda bir Yahudî´den veresiye yiyecek satýn aldý ve demirden zýrhýný ona rehin verdi" (Buhârî, Ýstikrâz,I, Büyü,14). Katâde´nin, Enes (r.a)´den rivayeti ise þöyledir: "Rasûlüllah (s.a.s) Medîne´de bir Yahudi´nin yanýna zýrhýný rehin býraktý ve ondan âile fertleri için arpa satýn aldý" (el-Cassâs, Ahkâmül-Kur´ân, II, 258). Bu hadislerden anlaþýldýðýna göre, bizzat Rasûl-i Ekrem (s.a.s) re´hin vererek veresiye alýþ-veriþ etmiþtir.

Rehin akdi ile ilgili þartlar iki kýsma ayrýlýr:

1) Rehin akdi, bir süreye baðlanamaz. Ýki veya üç ay süre ile rehin vermek gibi bir süre þartý, borcun ifa edilmemesi halinde rehni etkisiz kýlar. Diðer yandan rehin akdini bir süre ile sýnýrlamak, asýl borcun ödeme tarihinden veya henüz ifa edilmesinden önce rehnin geri verilmesine yol açabilir.

2) Rehin akdi bir þarta baðlanamaz. Rehnin mâhiyeti ile baðdaþamayacak bir þartýn bu akitte ileri sürülmemesi gerekir.

Rehnin Rükünleri

Rehin akdinin rükünleri, icab ve kabulden ibarettir. Akid, rehin verenle alanýn icab ve kabul iradelerini açýklamalarý sonunda meydana gelir. Rehnin teslim alýnmasýyla da iþlem tamamlanmýþ olur. Rehin akdinin meydana gelmesi, Mecelle´nin 706. maddesinde þöyle ifade edilmiþtir: "Rehin alan ve verenin icab ve kabulü ile rehin akdi meydana gelir. Fakat kabz olmadýkça tamam olmaz ve lüzum ifade etmez".

Ýcab ve kabul sýrasýnda þahid bulundurmak gerekmediði gibi, bu irade beyanlarýnýn yazý ile tesbiti ve imza ile doðruluklarýnýn tasdiki de gerekmez. Çünkü rehin akdine daha çok þahid ve yazýcý bulunmadýðý zaman baþ vurulmasý ve ayette yalnýz yolculuk halinde rehinden söz edilmesi de þahid ve yazý ile tesbitin gerekli olmadýðýna delalet eder. Ancak þunu da belirtelim ki, Ýslâm devleti bu gibi akitlerde isbat kolaylýðý saðlamasý için bir takým þekil ve þartlarý koyabilir. Meselâ sicili tutulan ve bir takým resmî kurumlarda kayýtlarý bulunan menkul veya gayri menkul mallarýn rehnedilmesi halinde bu sicil ve kayýtlara þerh verilmesi gerekli kýlýnabilir. Çünkü bu gibi kayýtlar, Kur´ân-ý Kerim´deki "Belli bir va´deye kadar borçlandýðýnýz zaman, onu yazýnýz" ayetine uygun düþer. Ýhtilaf halinde, anlaþmazlýðýn çözümüne yardýmcý olur. Bu gibi yazý ve þerhler rehin akdinin amacýna ulaþmasýný ve hukuki sonuçlarýný doðurmasýný saðlar. Rehnedenin kötü niyetine karþý rehin alaný korur. Çünkü bu takdirde ondan habersiz olarak rehni, üçüncü bir þahsa satmasý mümkün olmaz.

Bir rehin akdinde alacaklý ve borçlu olmak üzere iki taraf bulunur. Taraflarýn ehliyet durumu Mecelle´nin 708. maddesinde þu þekilde ifade edilmiþtir: "Rehin alan ve rehin verenin temyiz kudretine sahip olmasý þarttýr. Bülûð çaðýna girmeleri þart deðildir".

Rehnedilenle Ýlgili Þartlar

Bir nakdin yahut menkul veya gayri menkul bir malýn rehin olabilmesi için aþaðýdaki özelliklere sahip olmasý gerekir.

1) Rehnedilenin alým-satýma elveriþli bir mal olmasý gerekir. Ýslâm´a göre alýnýp satýlmasý caiz olan bir þeyin rehnedilmesi de caizdir.

2) Rehnedilenin mütekavvim bir mal olmasý gerekir. Ýslâm´a göre ölü hayvan eti ve kan gibi mal sayýlmayan þeylerden rehin de olmaz. Hür insan da mal sayýlmadýðý için bir borç karþýlýðýnda rehnedilmesi düþünülemez.

3) Rehnedilecek malýn hâlen borçlunun mülkiyetinde olmasý þart deðildir. Bir kimse baþkasýnýn malýný, sahibinin rýzasýyla veya þer´î velâyet yetkisine dayanarak rehnedebilir. Küçüklük, sefâhet ve benzeri sebeplerle hacir (vasiyet) altýnda bulunan kimsenin malýný babasý, vasisi veya sahih dedesi rehnedebilir. Bu rehin, bizzat küçüðün borcu için olabileceði gibi, velinin þahsi borcu için de yapýlmýþ olabilir. Çünkü bir baba, kendi borcu için küçük çocuðuna miras ve benzeri yollarla gelen bir malý satabileceði gibi, emânet olarak da verebilir. Velinin bu malý emanet vermesi câiz olunca, gerektiðinde rehin olarak vermesi de öncelikle caiz olur.

4) Rehnedilecek þeyin ortak bir mülk olmamasý gerekir. Hanefilere göre taksimi kâbil olsun veya olmasýn ortak bir mülkün rehni caiz deðildir. Çünkü ortak mülkün yalnýz belli bir cüz´ünü ayýrdedip kabzetmek mümkün olmaz. Ancak böyle bir mülkün bütün ortaklarýn müþterek borcu için rehnedilmesi durumu müstesnadýr. Bu takdirde kabz mümkün olur.

Ýmam Þâfiî´ye göre, taksimi kâbil olsun veya olmasýn ortak mülkün rehnedilmesi câizdir. Çünkü bunun kabzý mümkün ve geçerlidir. Þâfiî´nin dayandýðý delil þudur: Bir mülkteki ortaklýk rehin hükmüne ve onun þartlarýna olumsuz yönde etki yapmaz. Çünkü rehin akdi, rehnedilen mal üzerinde rehin alana öncelik hakký saðlar. Bu da gerektiðinde rehni satabilmesidir. Ortak oluþ, satým akdine engel olmaz (el-Kâsânî, Bedâyiu´s-Sanâyi, VI, 138).

5) Rehnedilen þeyin kabzdan sonra, rehin hakký sahibinin eli altýnda bulunmasý gerekir. Meselâ, aðaçlar istisna edilerek yalnýz bu aðaçlarýn üzerindeki meyveleri rehnetmek muteber olmadýðý gibi, topraðý rehnetmeden üzerindeki ekinleri rehin de câiz olmaz. Çünkü aðaçlar ve arazi rehne dâhil edilmeyince, ürün kabzedilmiþ ve rehin alanýn kontrolüne girmiþ olmaz (el-Cezîrî, Kitâbül-Fýkh Alel-Mezâhibil-Erbaa, II, 326).

6) Vakýf mallarla, mirî arazilerin rehnedilmesi prensip olarak caiz deðildir. Çünkü bunlar þahsî mal sayýlmaz.

Rehni, rehin alan bizzat muhafaza eder veya âile fertlerine, ortak, bekçi ve benzeri adamlarýna muhafaza ettirir. Yer kirasý ve bekçi ücreti gibi rehnin normal korunmasý için yapýlan masraflar rehin alana aittir. Ancak hayvanlarýnýn yem ve çoban ücreti, gayri menkulün islâhý, sulanmasý, otlarýnýn temizlenmesi ve arklarýnýn açýlmasý gibi rehnin devamý ve gelirinin arttýrýlmasý amacýna yönelik masraflar rehin verene aittir. Ancak rehneden veya rehin alan, diðerine ait olmasý gereken masraflarý, karþý tarafa sormadan, kendiliðinden yapmýþsa bu teberru sayýlýr (Mecelle, madde, 722-725). Rehnedilenin vergi, öþür ve harcý rehnedene aittir. Çünkü bunlar mülkün külfeti kabilendendir.

Rehnin Hükümleri

Rehin akdi meydana gelip, rehnedilen þey karþý tarafa teslim edildikten sonra taraftarýn aþaðýdaki hükümlere göre hak ve sorumluluklarý doðar:

1) Rehin hakký sahibi, alacaðý ödeninceye kadar rehni hapsetmek ve elinde alýkoymak hakkýna sahiptir. Rehneden, rehin mal kurtarýlmadan önce ölürse, rehin alan diðer alacaklýlardan daha üstün hak sahibi olarak öncelikle rehinden alacaðýný alýr. Rehnedilen, borca yeterli olmazsa, bu kimse miras malýndan da hakkýný talep edebilir (el-Kâsânî, Bedâyiu´s-Sanâyi, VI, 145).

2) Rehin, teminata baðladýðý borcun istenmesine engel olmaz. Rehni kabzettikten sonra da rehin alanýn alacaðýný isteme hakký devam eder (Mecelle, madde, 730).

3) Borcun bir bölümü ödenince, bu borç karþýlýðýnda verilen rehnin de bir kýsmýný geri almak gerekmez. Rehin alan, borcun tümü ödeninceye kadar rehni elinde tutabilir. Ancak ödenen borca, rehinden belli bir kýsým karþýlýk oluyorsa, o kýsým geri verilebilir. Meselâ, bir borç için iki tane eþit deðerde rehin verilse bu borcun yarýsý ödenince rehinlerden birini de geri vermek mümkündür. Çünkü rehin alanýn haksýzlýða uðrama tehlikesi yoktur.

4) Rehin akdinde taraflardan birinin veya her ikisinin ölümü ile akid batýl olmaz.

5) Rehin veren ölürse, mirasçýlarý büyükse, onun yerine geçerek terekeden borcu ödemek suretiyle rehni kurtarmalarý gerekir.

Eðer mirasçýlar küçük yaþta olur yahut büyük olup da gâib yâni sefer süresinden uzak bir yerde iseler, vasisi rehin alanýn izniyle rehni satar ve parasýndan borcu öder.

6) Rehin alan ölürse, rehin onun mirasçýlarýnýn nezdinde de rehin olarak devam eder (Mecelle, madde, 738).

7) Rehnedilen þey, menkul bir mal olabileceði gibi gayri menkul de olabilir. Bir malýn satýmý halinde, satýþa dahil olan müþtemilat rehin akdine de dahildir. Meselâ, bir arazi rehnedildiði zaman, üzerindeki meyveleriyle birlikte bütün aðaçlar ve ekili durumdaki diðer ürünler de açýkça konuþulmasa bile rehin akdine dahil olur. Çünkü bunlarsýz rehin akdi geçerli deðildir (Mecelle, madde, 711).

8 Rehnedilen þeyden doðan ilaveler, asýl rehin ile birlikte rehnedilmiþ sayýlýr. Meselâ, rehnedilen bir ineðin sütü, koyunun yünü, yavrusu, aðacýn meyvesi gibi nemâlar rehnedene âit olup, bunlar rehin hakký sahibinin elinde asýl rehne ilaveten rehin olarak kalýr.

Rehnin Gelirinden Yararlanma

Rehin akdi, rehnin belli bir süre rehin alanýn elinin altýnda kalmasýný gerektirir. Bu süre içinde rehnin kullanýlmasý, gelir ve semerelerinden yararlanýlmasý hakký kime aittir? Meselâ rehin hayvan ise sütü, yünü; bir gayri menkul ise kira geliri; arazi ise, meyve ve ürünler söz konusu olur. Rehin akdi, bir borcu teminata baðlamak için yapýlýr. Yâni ortada bir borç vardýr ve rehin buna karþýlýk olarak verilmiþtir. Durum böyle olunca, Ýslâm hukukunda borç karþýlýðý herhangi bir menfaatin saðlanmasý fâiz sayýldýðýna göre, rehin hakký sahibinin bu gelirlerden yararlanmasý fâiz hükmüne girer mi? Konuyu rehin alan ve veren bakýmýndan incelemekle karar vermek mümkündür.

1) Rehin alanýn yararlanmasý: Rehin alan rehni rehnedenin rýzasý ile kullanabilir ve rehnin meyve ve süt gibi gelirlerinden yararlanabilir Rehin kullanma veya yararlanma sýrasýnda emânet hükümlerine tabi olur. Telef olursa, karþýlýðýnda borç düþmez. Bu konuda Hz. Peygamber´in düzenleyici bazý hadisleri vardýr. Ebû Hüreyre (r.a)´nýn rivayet ettiði bir hadiste þöyle buyrulur: "Hayvan rehnedildiði zaman, nafakasý karþýlýðýnda binilir, saðýlan sütü, masrafý karþýlýðýnda içilir. Masraf binenle içene aittir. "

Bu hadis-i Þerifte rehnin masraflarýnýn gerekli oluþu, binme ve sütünü içme sebebine dayandýrýlmýþtýr. Halbuki rehnin masraflarý zaten mülkiyet sebebiyle rehnedene yani rehin malýn malikine aittir. Binme ve sütünden yararlanma olmasa da prensip olarak masraflar onun yükümlülüðündedir. Bu duruma göre, hadisin amacý yararlanmanýn rehin alana ait bulunduðunu ifade etmektir.

2) Rehnedenin yararlanmasý: Hanefilere göre, rehin alanýn izni olmadýkça rehnedenin rehinden yararlanmasý caiz deðildir. Rehin bir hayvan ise süt, yün ve gücünden yararlanmasý; ev ise oturmasý veya bunu kiraya verip kira gelirini almasý; elbise ise, giymesi rehin alanýn izni olmadýkça caiz bulunmaz. Gerçi rehnin geliri varsa bu, rehnedenin haklarýndandýr. Bunlar, borcun ödeme tarihine kadar mevcut kalýrsa rehne ilave edilerek borçtan hisseleri oranýnda hesaba dahil edilir. Vade tarihinden önce helak olursa, borçtan birþey düþülmez ve bunlarýn rehin alana tazmini de gerekmez. Çünkü rehnin süt, yün ve meyve gibi semereleri, rehin hakký sahibi nezdinde emânet hükümlerine tabi olarak bulunur (el-Cezîrî, a.g.e., II, 324).

Kur´ân-ý Kerim´de "kabzedilmiþ rehinler de yeter" buyurulmuþtur (el-Bakara, 2/283). Burada kabz yani rehin hakký sahibinin rehni teslim almasý, rehne sýfat yapýlmýþtýr. Ayet, rehin hakký sahibinin, rehni kabz hakkýnýn bulunduðunu gösterir. Böylece, rehin alanýn rehin üzerinde haps hakký vardýr. Bu hak devamlý olup, borcun tamamý ödeninceye kadar sürer. Ýþte rehnedenin, rehni geri alýp kullanmasý ve bundan yararlanma hakkýnýn tanýnmasý kabza ve rehin alanýn haps hakkýna engel olur. Kabz gerçekleþmeyince de rehin tamamlanmýþ olmaz. Bu durumda semerelerden yararlanma da söz konusu deðildir (el-Cessâs, Ahkâmul-Kur´ân, II, 269, 270). Ancak karz-ý hasen olarak verilen bir meblað karþýlýðýnda alýnan rehnin semerelerinden yararlanmak rehin akdi sýrasýnda þart kýlýnmýþsa, bu bir çeþit faiz sayýlacaðýndan, mekruh görülmüþtür. Rehin akdi sýrasýnda þart kýlýnmayýp da rehnedenin imiyle bunlardan yararlanmakta dinî bakýmýndan bir sakýnca yoktur (el-Cezîrî, a.g.e., II, 335; Bilmen, Hukuk-r Ýslâmiyye, Rehin bahsi, VII, 5-49).

Þâfiîlere göre ise, prensip olarak rehnedenin rehin üzerinde yararlanma hakký bulunur. Rehin, rehin alanýn elinde bulunduðu için, onun rehnedene yararlanma imkan ve fýrsatýný tanýmasý gerekir. Rehin hakký sahibi, rehnedene güvenemezse, meselâ rehni alýp götürmesinden endiþe ederse, yararlanma sýrasýnda þahid bulundurabilir. Dayandýklarý delil, Hanefîlerin de dayandýðý þu hadistir: "Hayvan rehnedildiði zaman, nafakasý karþýlýðýnda binilir, saðýlan sütü yine masrafý karþýlýðýnda içilir. Masraf binenle içene âittir" (Buhârî). Þâfiîler bu hadisteki "binilir ve içilir" fiillerindeki nâib-i fâilden, rehin verenin kasdedildiðini söylerler. Buna göre, rehnedilen þeyin masraflarýný, rehneden karþýlar ve buna karþýlýk da yararlanma hakký vardýr.

Þâmil ÝA


 


radyobeyan