Resul-mal By: armi Date: 16 Mart 2010, 15:09:29
RE´SÜ´L-MÂL
Sermaye, kapital, ana para. Re´s tek baþýna kullanýlýnca; baþ, hayvanýn ön kýsmý, her þeyin yukarýsý, baþ tarafý, zirve, akýl ve coðrafya terimi olarak, burun anlamlarýna gelir. Kendisine eklenen kelimeye göre anlam kazanýr. "Re´sül-kavm" kavmin reisi ; "re´sü´þ-þehr" ay baþý; "re´sü´s-sene" yýl baþý; "re´sü mâlî" kapitalist; "re´sü mâliyye" kapitalizm gibi. Re´s´in çoðulu "ruüs"tür.
Mal; insan tabiatýnýn meylettiði ve ihtiyaç için elde biriktirdiði þeylerdir. Bu terim Arapçada önceleri altýn ve gümüþ için kullanýlýrken kapsamý geniþlemiþ; nakit para, menkul ve gayri menkul mallardan maddi deðeri olan herþeyi þümûlüne almýþtýr. Çoðulu "emvâl"dir (Ýbn Manzûr, Lisânül-Arab, Beyrut 1374/1955, XI, 636; Ýbnül-Hümâm, Fethu´l-Kadîr, Mýsýr 1316/1898, V, 252 vd.).
Kur´ân-ý Kerim´de bu terkibin ana para anlamýnda çoðulu olan "ruüsul-emvâl" faizle ilgili olarak þöyle geçer:" Ey iman edenler! Allah´tan korkun ve faiz hesabýndan arta kalaný býrakýn; eðer gerçek mü´minler iseniz. Yok eðer bu faizi terketmezseniz bilin ki, Allah´a ve peygamberine karþý bir savaþa girmiþ olursunuz. Eðer ribadan tevbe ederseniz ana paranýz sizindir. Böylece ne zulmetmiþ ve ne de zulme uðramýþ olmazsýnýz" (el-Bakara, 2/278, 279).
Faiz yasaðý, Ýslâmdan önceki dönemde uygulanan faizi kaldýrmayý amaçladýðýna göre, bu dönemde riba ve ana para terimlerini Araplarýn hangi anlamda kullandýklarýný belirlemek gerekir. Elmalýlý Hamdi Yazýr (ö. 1358/1939) bu konuda þöyle der: "Ribâ, sözlükte; ziyadelenmek, fazlalanmak anlamýna mastar olup, faiz dediðimiz fazlalýðýn adý olmuþtur... Câhiliyye devrinde asýl borca "re´sul-mâl", ziyadesine ise "riba" adý verilirdi (Elmalýlý, Hak Dini Kur´ân Dili, Ýstanbul 1960, II, 952, 953). Câhiliyye devrinde biri diðerine belli bir vade için altýn veya gümüþ ödünç verir ve karþýlýklý rýza ile vadeye uygun bir ilaveyi þart koþardý. Bir borcun vadesi gelince, borçlu ödeyecek durumda deðilse, alacaklýsýna "borcumu ödeyemeyeceðim, vadeyi uzat ve faiz miktarýný arttýr" derdi. Böylece vade yenilendikçe, faiz miktarý da artar ve sonunda ana paranýn bir kaç katýný bulurdu. Buna göre altýn veya gümüþle doðan bir borçta borç miktarý ana para; buna yapýlacak ilâve ise "riba" adýný alýr. Ebû Yusuf´a göre altýn veya gümüþ dýþýnda baþka madenlerden yapýlan ve "fels" adý verilen paralardan doðan borçlarda ana para bunlarýn endeksli bulunduðu altýn veya gümüþe göre belirlenir. Çünkü bu çeþit paralar maden deðeri dýþýnda nominal deðerle piyasada dolaþýr. Baðlý olduðu altýn veya gümüþe göre ne kadar deðer kaybýna uðramýþsa borçlarýn ödenmesinde bunun dikkate alýnmasý gerekir. Buna göre fels çeþidi paralarda asýl ana para bunlarýn endeksli bulunduðu saðlam para olmaktadýr (Ýbn Âbidin, Reddül-Muhtâr, Beyrut t.y., IV, 24; Tenbîhu´r-Ruküd alâ Mesâili´n-Rüküd, Mecmuatü´r-Resâil, cüz. II/52; el-Fetâvâl-Bezzâziye, (Hindiyye kenarýnda), IV, 510; Hamdi Döndüren, Çaðdaþ Ekonomik Problemlere Ýslâmî yaklaþýmlar, Ýstanbul 1988, s. 32 vd.).
Sermaye þirketlerinde ana para ile ilgili hükümler:
Akit þirketleri Ýslâm hukukunda sermaye, iþ, vücuh ve mudarabe gibi çeþitlere ayrýlýr. Sermaye þirketi, ortaklarýn belirli miktarda sermaye koymalarý, zarara bu sermaye oranlarýna göre katlanmadan, elde edilecek kârý ise sözleþmeye göre paylaþmalarý esasýna dayanýr. Bu da mutlak eþitlik esasýna dayanan "Mufâvaza" ile anonim þirketler benzeri olan "Ýnan" diye ikiye ayrýlýr.
Sermaye þirketlerinde ana parada þu niteliklerin bulunmasý gerekir:
a. Þirket ana parasý olarak belirlenen sermayenin çoðunluk Ýslâm fakihlerine göre þirket sözleþmesi sýrasýnda veya en geç þirkete mal alýmý sýrasýnda hazýr olmasý gerekir. Bu yüzden ana paranýn zimmet borcu (deyn) veya kayýp bir mal olmasý geçerli deðildir. Çünkü þirketten kastedilen kâr olup bu da ana parada tasarrufla ortaya çýkar. Zimmet borcunda veya kayýp malda ise tasarruf mümkün olmaz. Bu yüzden de þirketten kastedilen amaç gerçekleþmez. Diðer yandan sermaye taahhüdünde bulunan kimse kimi zaman bunu ödemez ve kayýp mal hazýr bulundurulamaz.
Buna göre, bir kimse diðerine meselâ; on milyon para vererek, "sen de bunun kadar sermâye koyup bununla mal al ve sat, elde edeceðin kâr aramýzda ortak olsun" dese; diðeri de bu kadar sermaye koyup, mal alsa caiz olur. Öyleyse burada önemli olan, mal alýmý sýrasýnda sermayenin hazýr bulunmasýdýr. Bu, akit sýrasýnda þart deðildir. Çünkü ortaklýk, mal satýn alýnmakla tamam olur. Bu yüzden o sýrada ana paranýn hazýr bulunmasý yeterlidir.
Hanefi, Mâlikî ve Hanbelîlere göre, ortaklarýn koyduðu ana paranýn birbirine karýþtýrýlmasý þart deðildir, çünkü þirket akitle gerçekleþir; sermaye ile deðil. Ancak akdin ortaya çýkýþý ise sermayeyi iþletmekle olur. Kâr bu iþletmenin sonucudur. Þirkette vekâlet anlamý vardýr. Vekâlet ise, ortaklarýn sermayelerini karýþtýrmadan önce de caizdir. Meselâ; bir ortak "þu kadar gümüþle mal al" diðeri "þu kadar altýn para ile mal al, satýn alýnan mallar aramýzda ortak olsun" dese bu geçerli olur. Diðer yandan Mâlikîlere göre sermayelerin fiilen veya hükmen karýþtýrýlmasý gerekir. Meselâ; iki sermayenin bir kasada veya bir müessesede toplanmasý ve ortaklarýn tasarruf yetkisinin bulunmasý yeterli olur.
Züfer, Þâfiî, Zâhirî, Zeydî ve Ýmamiye´ye göre ise, þirket kuruluþunda akitten önce ana paralarýn birbirinden ayrýlmayacak þekilde karýþtýrýlmasý þarttýr. Çünkü þirkette "karýþmak" anlamý vardýr. Karýþma niteliði ise sermayelerin birbirinden ayrýlabildiði sürece gerçekleþmez. Diðer yandan helâkýn bütün ortak sermayelerinden karþýlanmasý bir esastýr. Karýþtýrmadan önce iki sermayeden birisi helâk olsa, bunun sahibi zarara katlanmýþ olur ki, bu, ortaklýk esasý ile baðdaþmaz.
Bu görüþ ayrýlýðýnýn sonucu olarak çoðunluða göre, sermayeler dirhem ve dinar gibi farklý iki cinsten olsa veya yeni buðday eski buðday gibi kalite farký olan bir cinsten bulunsa ortaklýk geçerli olur. Þâfiî ve Ýmam Züfer´e göre ise, bunlarý ayýrmak mümkün olduðu için bu þekilde iki cinsle ortaklýk gerçekleþmez (es-Serahsî, el-Mebsût, Beyrut 1398/1978, XI,177; el-Kâsânî, Bedâyiu´s-Sanâyi´, Beyrut 1394/1974, VI, 59 vd.; Ýbnül-Hümâm, Fethul-Kadîr, Mýsýr 1316/1898, V, 24; Ýbn Rüþd, Bidâyetül-Müctehid, Ýstanbul 1933, II, 250; Ýbn Kudâme, el-Muðni, Kahire 1970, V, 16; ez-Zühayli, el-Fýkhul-Ýslâmî ve Edilletüh, Dimaþk 1405/1985, IV, 806, 807).
b. Þirket ana parasýnýn mutlak semen olmasý gerekir. Bu da eskiden altýn veya gümüþ para, günümüzde ise tedavülde bulunan paralarýn þirket sermayesi olarak belirlenmesiyle gerçekleþir. Bu konuda dört mezhebin görüþ birliði vardýr.
Menkul veya gayri menkul kýyemi mallar (urûz) þirket sermayesi yapýlamaz. Çünkü bunlarýn misli yoktur. Bunlarda ortaklýk, þirket malý varlýðýnýn taksimi sýrasýnda kârýn bilinmezliðine yol açar. Çünkü ana para, urûzun ayn´ýndan deðil kýymetinden oluþur. Kýymet ise meçhuldur. Çünkü kýymet tahmin ve zanla bilinir. Bu da bilir kiþilerin takdirine göre deðiþir ve kâr meçhul kalýr; taksim sýrasýnda anlaþmazlýða sebep olur. Diðer yandan ortaklýk, vekâleti içerir. Urûzda ise vekâlet sahih olmaz. Bir kimse diðerine; "urûzunu sat, satýþ bedeli aramýzda ortak olsun" dese, bu geçerli olmaz, Çünkü bu mal üzerindeki velâyet hakký yalnýz mâlike aittir. Ancak; "Parandan bin dirhemle mal al, aldýðýn aramýzda ortak olsun, ben de kendi paramdan bin dirhemle mal alayým, bu da aramýzda ortak olsun" dese bu caiz olur. Çünkü ortaklýk nakit paralar üzerinde gerçekleþmiþ bulunur.
Ýmam Mâlik´e göre þirket ancak dirhem ve dinarlarla geçerli olur. Kýyemî mallarda (urûz) cinsleri bir olsun, farklý bulunsun þirket sermayesi olarak belirlenebilir. Bu takdirde ana para bu mallarýn kýymetlerine göre ortaya çýkar. Bunun dayandýðý delil þudur. Þirket, mallara kýymet biçilmesi sonucunda belirli bir ana para ile kurulmuþ olur. Bu da nakit paraya benzer (es-Serahsî, a.g.e., XI, 159. vd. ; el-Kâsânî, a.g.e., VI, 59; Ýbnül-Hümâm, Fethul-Kadîr, V, 14; Zeylai, Tebyînül-Hakâik, el-Emiriyye tab´ý, III, 316; Ýbn Kudâme, el-Muðnî, V,13 vd.; Ýbn Âbidîn, a.g.e., III, 372; Ýbn Rüþd, a.g.e., II, 249; ez-Zühayli, a.g.e., IV, 808).
Hanefilerden bir rivâyete göre, insanlar arasýnda sermaye olarak yaygýn kullanýmý varsa külçe altýn veya gümüþ yahut erimiþ haldeki altýn ya da gümüþ, þirket sermayesi olarak belirlenebilir. Ancak insanlar arasý kullanýmý yoksa bu çeþit altýn veya gümüþ kýyemî (urûz) sayýlýr. Þâfiîler ise bu durumda da bunlarýn þirket sermayesi olabileceði esasýný benimser. Çünkü onlar bunlarý misliyâttan sayarlar (ez-Zühayli, a.g.e., IV, 809).
Fels çeþidi paralar Ebû Hanîfe ve Ebu Yusuf´tan meþhur rivayete göre þirket sermayesi olarak belirlenemez. Çünkü bunlar tedavülden kalkýnca kýyemî (urûz) niteliðindedir. Bunlar tedavülde dolaþtýklarý süre içinde ise, bu iki imama göre mutlak semen sayýlmazlar. Çünkü tayin ile belirli hale gelirler; taraflarýn anlaþmasý sonucunda da satýlan (mebi) olurlar. Ývazlý akitlerde tayin ihtimali sebebiyle, mutlak semen olamayan þeyler diðer urûz gibi þirket ana parasý olmaya da elveriþli bulunmazlar. Þâfiîlerin, Hanbelîlerin ve Mâlikîlerden Ýbnül-Kâsým´ýn görüþü de budur. Çünkü bunlar bazan revaçta olur, bazan da revaçtan kalkar ve bu sebeple urûza benzerler.
Ýmam Muhammed´e göre, revaçta olan felslerin þirket ana parasý olmasý geçerlidir. Çünkü bunlarda semenlik niteliði vardýr.
Mislî Mallarýn Þirket Sermayesi Olmasý
Hanefîlere, Ýmâmiyye Þiasýna ve Zeydiyeye göre nakit para, altýn ve gümüþ dýþýndaki ölçü veya tartý ile yahut standart olup, sayý ile alýnýp satýlan þeylerin karýþtýrýlmadan önce þirket ana parasý yapýlmasý caiz deðildir. Çünkü bunlar ayrý bir mal (ayn) olarak kaldýklarý sürece ancak tayin ile belirli hale gelirler. Bu sebeple de urûz gibi olurlar ve mutlak semen sayýlmazlar. Çünkü þirketin cevaz þartý, ana paranýn tayin ile belirli hale gelmeyen þeylerden olmasýdýr. Buðday, arpa ve pirinç gibi ayrý cinsten olan mislî mallar ise karýþtýrýldýktan sonra da þirket sermayesi olmaz.
Ebû Hanîfe ve Ýmam Muhammed´e göre cinsler bir olunca, karýþtýrdýktan sonra þirket geçerli olur. Bu görüþ, Þafiîlere de yakýndýr.
Ebû Yusuf´a göre ise bu durumda ortaklar arasýnda önce "mülk þirketi" meydana gelir. Sonra ortaklar bu ortak mülk üzerinde þirket akdi yaparlar (es-Serahsî, a.g.e., XI,161 vd.; el-Kâsânî, a.g.e., VI, 60; Ýbnül-Hümâm, a.g.e., V, 16).
Þâfiî ve Mâlikilere göre mutlak semen olmayan, mislî mallarýn þirket sermayesi yapýlmasý geçerlidir. Þâfiîler standart olup sayý ile satýlan þeyleri de misliyâttan sayarlar. Ölçü veya tartý ile satýlan þeyler kendi cinsleri ile karýþtýrýldýðý zaman, bunlarý ayýrmak mümkün olmaz. Bu sebeple de altýn veya gümüþe benzerler.
Mâlikîlere göre, mislî þeyler karýþtýrma sýrasýndaki kýymetleri üzerinden þirket ana parasý olurlar. Satýþ sýrasýndaki deðerleri dikkate alýnmaz. Nitekim urûzda da durum böyledir.
Hanbelilere göre mislî mallar þirket sermayesi olmaya elveriþli deðildir. Nitekim urûz da þirket sermayesi olarak belirlenemez (Ýbn Kudâme, el-Muðnî, V, 13 vd.; eþ-Þirbîni, Muðnîl-Muhtâc, Mýsýr t.y., II, 213).
Selem Akdinde Re´sül-Mâl Para peþin, mal veresiye olmak üzere yapýlan satým akdine "selem" denir (bk. "Selem" mad.). Satýlan mal henüz mevcut olmadýðý için akdin genel esaslara göre caiz olmamasý gerekirken, ihtiyaç sebebiyle sünnetle meþrû kýlýnmýþtýr. Ýþte selem akdinde peþin olarak verilen nakit paraya "re´sül-mâl" denir. Artýk alýnacak malýn deðerinde deðiþmeler olsa bile peþin verilen ana para miktarý deðiþmez. Ancak ana paranýn bir bölümü verilmiþ olursa, malý teslim tarihinde eðer mal bölünebilir cinsten ise, paraya karþýlýk olan kadarýný alma hakký doðar, satýcý tamamýný ilk akit sýrasýndaki fiyat üzerinden vermeye zorlanamaz.
Hz. Peygamber selem akdinin esaslarýný þöyle açýklamýþtýr: "Sizden kim selem yaparsa miktarý belli bir ölçekte, miktarý belli bir tartýda ve belli bir vadeye kadar yapsýn " (Müslim; Müsâkât,128; Buhârî, Selem,1,2,7; Ebû Dâvud, Büyü´, 55). Buna göre, selemin þartlarý þunlardýr: Paranýn peþin verilmesi; malýn mislî olmasý; malýn altýn veya gümüþ yahut nakit para kabilinden olmamasý; malýn cins ve nev´inin belirlenmesi ve malý teslim tarihinin belirlenmesi.
Selemin benzeri olan istisnâ´ akdinde para peþin veya malý teslim alýrken verilebilir. Ýstisnâ´ sanatkâra mal sipariþi vermektir. Bunda da konuþulan re´sül-mal deðiþtirilmez. Ýstisnâ akdinin selemden farký vade tarihinin kesinlik ifade etmemesidir. Vade tarihi kesin olarak belirlenirse, akit seleme dönüþür.
radyobeyan