Ýslam Kavramlarý M-Z
Pages: 1
er-Razi By: armi Date: 16 Mart 2010, 15:08:11
er-RÂZÎ




Fahruddîn Muhammed Ýbn Ziyâuddîn Ömer ibn el-Hüseyn el-Kureþî er-Râzî, Fahreddin Râzî adýyla meþhur fýkýh, kelâm, felsefe, tabii bilimler ve tefsir âlimi. 543/1149 yýlýnda Rey þehrinde dünyaya geldi. Babasý o zamanda Rey´in hatibi olduðu için Ýbn Hatîbi´r-Rey diye de bilinir. Kaynaklarda Hz. Ebû Bekr zürriyyetinden geldiði kaydedilmektedir. Bu sebeple nisbeleri arasýnda bir de "el-Bekrî el-Kureþî" nisbesi vardýr.

Âlim bir babanýn oðlu olarak ilk bilgilerini babasýndan almýþ, daha sonra ilim öðrenmek üzere muhtelif þehirlere seyahat etmiþtir. Gerek tahsili devresinde gerekse yetiþtikten sonra Harezm, Buhara, Serahs, Semerkand, Hocent, Gazne gibi þehirlerde dolaþmýþ, sonunda Herat´ta karar kýlarak oraya yerleþmiþti.

Ýlk hocasý olan babasýndan sonraki hocalarý arasýnda büyük bir hadis âlimi, Muhyi´s-Sunne lakabý ile anýlan ve Mesâbîhu´s-Sunne adlý eserin müellifi el-Beðavî, Kemâl es-Sem´ânî ve Mecd el-Cîlî sayýlabilir.

Fahreddin Râzî; Tefsir, Fýkýh, Usül, Kelam, Hikmet, Felsefe, Mantýk, Astronomi ve tabii ilimlerde engin bilgi sahibiydi. Bir çok sahada eserler telif etmesi yanýnda sayýsýz talebe yetiþtirmiþtir. Zeynuddîn el-Kîþî, Kutbul-Mýsrî, Þihabuddîn en-Neysâbürî ve Mufaddal ibn Ömer gibi âlimler hep onun yetiþtirdiði talebelerdendir.

Baþlangýçta fakir iken daha sonralarý Gazne sultaný Gýyâseddin el-Gürî ve Harezm sultaný Alâuddîn Muhammed ibn Tökeþ gibi bazý hükümdarlar katýnda itibar gördükten sonra birçok sultan, emîr ve vezir tarafýndan kendisine verilen hediyelerle zenginleþmiþ ve müreffeh bir hayat geçirmiþtir. Son derece velüd bir âlim olmasýnýn, gördüðü bu itibarla doðru orantýlý olduðu açýktýr. Ýlim ehlinin ilme ve ilim talebesine faydalý olabilmesinin belki de birinci þartýnýn temsil ettiði ilme deðer verilmesi ve ona ilim yollarýnýn kolaylaþtýrýlmasý olduðu, günümüzde de gözardý edilmemelidir. Fahreddin Râzî´nin; içinde bulunduðu müsait þartlarda yetiþtirdiði iki oðlu Ziyâuddîn ve Þemsuddîn de aynen babalarý gibi ilimle uðraþmýþlardý. Râzînin, Harzemþahlarýn vezirlerinden Alâul-Melik el-Alevî ile evlenen bir de kýzýnýn olduðu söylenir. Râzî, orta boylu, biraz kilolu, uzun sakallý, gür sesli, vakarlý, zahidâne bir hayat geçirmeyi seven, takvâ sahibi bir âlimdi. Bazý sultanlar ve vezirler onun adýna deðiþik þehirlerde medreseler kurmuþlardý. Eserleri henüz o hayatta iken o medreselerde ve baþka mahfillerde okutulurdu. Bulunduðu þehirlerdeki birçok fýrka ve mezheb mensuplarý ile münazaralarý münakaþalarý olmuþ; Ehl-i sünnet akidesini müdafaa ettiði için bazý sapýk fýrkalarýn mensuplarý tarafýndan hücumlara hedef olmuþ, yýpratýlmaya çalýþýlmýþ ve birçok düþman kazanmýþtý. Meselâ Buhara´dan, doðum yeri olan Rey´e dönüþüne oradaki muhaliflerinin halký aleyhine kýþkýrtmalarý sebeb olmuþtu. Zamanýndaki sapýk mezheplerden özellikle Mücessime ve Kerramiyye ile büyük bir mücadele vermiþ ve Kerramiyye taraftarlarýnca tekfir edilmiþ, hatta öldüðü zaman cenaze namazý dahi engellenmeye çalýþýlmýþtý. Bazý rivâyetlerde, onun Kerrâmiler tarafýndan zehirlendiði, vefatý üzerine Kerrâmilerin sevinç gösterileri yaptýðý kaydedilir. Herat´ta 606/1210 yýlýnýn Ramazan bayramýnýn birinci günü vefat etmiþtir.

Fahreddin Râzî fýkýhta Þâfiî, akaidde Eþ´arî kelâmýný benimsemiþ ve müdafaa etmiþtir. Ýmam Gazzâlî´yi çok sevmesine, tefsirinde ondan birçok nakillerde bulunmasýna raðmen zaman zaman onun bazý fikirlerini tenkid ettiði de görülür.

Vaazlarýnýn son derece tesirli olduðu; hem kendisinin aðladýðý, hem de cemaati aðlattýðý, cemaati daima zühd ve takvâya davet eden vaazlar verdiði nakledilir.

Kelam, Hikmet ve Felsefenin revaçta olduðu bir devrede ve bölgede yaþadýðý için bu ilimlere önem vermiþ ve Felsefe ile Ýslam akidesini te´lif etmeye çalýþmýþtýr.

Geniþ bilgi ve kültürünü aksettiren eserleri Tefsir, Kelam, Usûl, Fýkýh, Nahiv, Edebiyat, Felsefe, Týp, Hendese ve Astronomi sahalarýndadýr. Bu eserlerinden tesbit edilebilen en meþhurlarý þunlardýr:

1) el-Mahsûl: Usûl-i fýkha dairdir; 2) el-Metâlibul-Âliye: Ýlm-i kelâma dairdir; 3) Kitâbul-Beyân vel-Burhân: Sapýk mezheblerin görüþlerini delilleri ile reddeden bir eseridir; 4) Ý´câzul-Kur´an; 5) Menâkýbu´þ-Þafiî; 6) es-Sýrrul-Mek´nün; 7) el-Meâlim fi Usüli´d-Din; 8) Nihâyetu´l-Îcâz fî Dirâyetil-Ý´câz; 9) Durratu´t-Tenzîl ve Gurratu´t-Te´vîl;10)Þerhu Uyûnil-Hikme; 11) Þerhu´l-Vecîz: Ýmam Gazzâlî´nin Þafii fýkhýna dair el-Vecîz adlý eserinin þerhidir; 12) Þerhul-Mufassal: Zemahþerî´nin nahve dair el-Mufassal adlý eserinin þerhidir;13) Þerhul-Esmâi´l-Hüsnâ; 14) et-Tefsîru´l-Kebîr, diðer adýyla Mefâtîhul-Ðayb: Fahreddin Râzî´nin en meþhur eseri bu tefsiridir (es-Suyûtî, Tabakâtul-Müfessirîn, Kahire 1976, s. 115-116; Mahmud Besyünî Fûde, Neþ´etu´t-Tefsîr ve Menâhicuhü, Mýsýr 1986, s. 185; Ýsmail Cerrahoðlu, Tefsir Tarihi, Ankara 1988, II, 237-243).

Râzî Tefsiri Fahreddin Râzî´nin, önce müstakil bir süre tefsiri halinde Fâtiha Suresi tefsiri kaleme aldýðý kaynaklarda kaydedilmektedir. Bazý kaynaklarda meselâ Ýbn Kadý Þuhbe ve Ýbn Hallikân- Râzî´nin, tefsirini tamamlayamadýðý, bunun daha sonra gelen bazý âlimlerce -Ýbn Hacer el-Askalânî´ye göre Necmuddin Ahmed ibn Muhammed ibn Ebil-Hazm el-Mahzümî- (öl. 727/1327); Kâtib Çelebi´ye göre Necmuddin Ahmed ve Kâdýl-Kudât Þihâbuddîn Halil el-Hûyî (öl. 639/1241-1242)´nin tamamlamýþ olduðu (Muhammed Huseyn ez-Zehebî, et-Tefsîr ve´l-Mufessirûn, Kahire 1976, I, 291) söyleniyorsa da Tefsirin tamamý okunduðunda bu gün elimizde bulunan, et-Tefsîrul-Kebîr ve Mefâtihul-Ðayb adlarýyla bilinen bu tefsirin tamamýnýn Fahreddin Râzî´ye ait olduðu açýkça görülür. Kaldý ki, Râzî, birçok surenin sonuna o surenin tefsirini nerede ve hangi tarihte bitirdiðini de kaydetmiþ bulunmaktadýr. Bu kayýtlara göre tefsirini ne zaman yazmaya baþladýðý hakkýnda fikir yürütmemiz mümkün olmamakla birlikte, bu eserdeki tarihler 595/1199 ile 603/1207 arasýndadýr. Buradan da anlaþýldýðýna göre Râzî, tefsirini ömrünün sonlarýnda yazmýþ ve muhtemeldir ki vefatýndan az önce ancak tamamlayabilmiþtir. Râzî´nin bu tefsirini ve ondaki metodunu þöyle özetlemek mümkündür: et-Tefsîrul-Kebîr geniþçe bir mukaddime ile baþlar. Bu mukaddimede istiâze ve besmele inceden inceye açýklanýr, her ikisinin kelimeleri tek tek incelenir. Bunlardaki manâlar nükteler, hikmetler ve ilimler; kitablar, bablar, bölümler, fasýllar, meseleler ve nüktelere ayrýlarak tanýtýlýr. Daha sonra Fâtiha Suresi tefsirine geçilir.

Râzî Tefsirinde her surenin tefsiri baþlýbaþýna bir kitap hüviyetindedir. Burada kitaplar bablara, bablar meselelere ayrýlýr. Her mesele de mukaddimeler, hüccetler, latifeler, hükümler ve vecihlere ayrýlmýþtýr. Ayrýca bablar kýsýmlara, kýsýmlar faidelere ve nüktelere ayrýlýr. Tefsirde aklî-felsefi ve kelâmî konular, fýkhî meseleler detaylý bir þekilde incelenir. Zaman zaman bu geniþ açýklamalar içinde okuyucu kendini kaybedebilir. Bu yüzden bazý âlimler; "Râzî Tefsirinde tefsir dýþýnda her þey vardýr" demek zorunda kalmýþlardýr. Halbuki Râzî sahip olduðu aklî ve tabii bilimleri tefsire sokmuþ, tefsirde bunlardan istifade etmiþ, dolayýsýyla Tefsir uzamýþ ve sanki tefsirden uzaklaþýlýyor intibaýna sebebiyet vermiþtir.

Fahreddin Râzî tefsirin mevzularýna girerken ilmî-aklî metodu kullanmasý yanýnda salihlerin hikâyelerine, sûfîlerin kýssalarýna, filozoflarýn mev´iza ve nasihatlarýna, adaletli hükümdarlarýn adaletli davranýþlarýnýn hikâyelerine de yer verir.

O, genellikle bir ayetin tefsirine baþlarken o ayetin tefsirine dair o zamana kadar söylenen bütün fikirleri ortaya koyar, sonra da delillerini vererek münakaþa ve deðerlendirmeye geçer, bu fikirler arasýnda tercihler yapar, bu arada kendinden önceki tefsirlere atýflarda bulunarak o ayetle ilgili olarak onlarda bulduklarýný özet olarak vermeye çalýþýr.

Râzî, tefsirinde sadece akýl ve felsefeden deðil birçok kaynaktan istifade etmiþtir. Bu cümleden olarak Hz. Peygamber, Sahabe ve Tâbiün tefsirlerinin çoðunu -birçoðunda isim vermemesine raðmen- Taberî (öl. 310/922)´nin Câmiul-Beyân´ýndan nakletmektedir. Lugat ve dil konularýnda Zeccâc (öl. 311/923)´ýn Maânil-Kur´an´ýndan, Kaffâl (öl. 365/976)´den; kelamî konularda Kadý Abdülcebbâr (öl. 415/1024)´den, Zemahþerî (öl. 538/1143)´nin Keþþâf´ýndan; fikhî konularda Ebû Bekr el-Cassâs (öl. 370/980)´ýn Ahkâmul-Kur´an´ýndan ve sýkça tenkid etmekle birlikte bazý Mûtezile ekolü müfessirlerinden istifade etmiþtir.

Râzî tefsirinin o zamana kadar telif edilen tefsirlerden en önemli farký kevnî ayetleri tefsire kalkýþmasý ve zamanýnda ulaþýlmýþ seviyesi ile astronomi ilminden istifade ile ayetleri tefsire çalýþmasýdýr. Bu yüzden bazý âlimler onun, tefsiri astronomik bilgilerle doldurmuþ olduðunu söyleyerek tenkid etmiþlerse de Allah´ýn varlýðýnýn en büyük delili olan kâinat ve varlýklar üzerinde düþünmeye öncelikle davet eden Kur´an-ý Kerim´dir. Râzî, bu davete icabet eden âlimlerin ilklerindendir. Üzerinde düþünülmeyecek ve araþtýrýlmayacaksa güneþ, ay, felekler, yýldýzlar, bunlarýn yörüngeleri, yeryüzünün yayýlýp serilmesi, gece-gündüz, bunlarýn yaratýlýþý gibi konularýn Kur´an-ý Kerim´de hem de defalarca zikredilmesinin bir hikmeti kalmazdý.

Bununla birlikte Râzî´nin bu tefsirde astronomi ve tabii bilimlerle ilgili verdiði bilgiler o dönemde ilmin ulaþtýðý veriler olup, daha sonra baþka hipotezler ve keþifler de olduðuna göre tefsirin bu konudaki bilgileri mutlaka doðru olarak kabul edilemez. Meselâ A´râf Suresinin; "Þüphesiz ki Rabbýnýz gökleri ve yeri altý günde yaratan, sonra arþ üzerine istiva eden, geceyi durmadan kendisini kovalayan gündüzü bürüyüp örten, güneþi, ay´ý ve yýldýzlarý emrine boyun eðmiþ (musahhar) olarak yaratan Allah´týr... meâlindeki 54. ayetinde gece ile gündüzün oluþumunu güneþin hareketine (dönmesine) baðlamýþ, dünyanýn dönüþünden hiç bahsetmemiþtir.

Râzî´nin bu tefsirde verdiði fýkýhla ilgili bilgiler okunurken onun, Þafii mezhebine mensup olduðu, te´vil ve açýklamalarýnda bu mezhebin prensiplerine baðlý kaldýðý unutulmamalýdýr. Bununla beraber onun, Þâfii mezhebi görüþlerine körü körüne baðlý, mezheb taassubuna kapýlan bir âlim olduðu da zannedilmemelidir. Çünkü zaman zaman Hanefi mezhebinin görüþlerini tercih ettiði de vâkidir.

Bütün bu açýklamalardan sonra özet olarak söylemek gerekirse Râzî´nin Mefâtîhul-Ðayb´ý, aklî ve felsefî tefsir ekolünün zirvedeki ürünüdür. Birçok yönü taklid edilmiþ ama henüz geçilememiþtir.

Son derece engin bir kültüre sahip olduðu tefsirinden anlaþýlan Râzî´nin, bu eseri kendisinden sonra gelen hemen bütün Ehl-i sünnet müfessirlerine tesir etmiþ ve bu müfessirler ondan büyük ölçüde istifade etmiþlerdir. Meselâ Ebu´s-Suûd Efendi´nin tefsirinde ve son devir Türk müfessirlerinden Elmalýlý Hamdi Yazýr´ýn Hak Dini Kur´an Dili adýndaki tefsirinde bu tesir son derece açýktýr.

Râzî tefsiri çok hacimli bir eser olduðundan muhtasarlarý da yapýlmýþtýr. Bunlardan Burhaneddin Nesefi (öl. 686/1287)´nin Garâibul-Kur´an ve Tefsîru´t-Tenvîr Muhtasaru´t-Tefsîril-Kebîr´i sayýlabilir.

Kenarýnda Ebu´s-Suûd tefsiri Ýrþâdul-Akli´s-Selim´in de bulunduðu baskýsý yanýnda eser, Ýslâm âleminin deðiþik bölgelerinde defalarca basýlmýþtýr. Son olarak 1938´de Mýsýr´la 32 cilt halinde neþredilmiþ, ancak þimdiye kadar ilmî ve tahkikli bir neþri yapýlmamýþtýr. Ayrýca Türkçe´ye de Ýbrahim Canan ve arkadaþlarý tarafýndan tercüme edilmiþtir.

 


radyobeyan