Ravzai mutahhara By: armi Date: 16 Mart 2010, 15:07:03
RAVZA-Ý MUTAHHARA
Ravza, bahçe ve cennet anlamlarýna gelir. Ravza-i Mutahhara geniþ anlamýyla, âlemlerin Efendisi Hz. Muhammed (s.a.s)´in medfün bulunduðu yer ve Mescid-i Nebi demek ise de, özel manasýyla Mescid-i Nebi´nin içinde Hz. Peygamber (s.a.s)´in kabr-i saadetleriyle minber-i þerif arasýnda kalan kýsým demektir. Bu yer 10 m. geniþliðinde ve 20 m. uzunluðunda 200 m2 lik bir sahadýr. Bu alanýn fazileti ile ilgili olarak Allah Resulu þöyle buyurur: "Evimle minberim arasý, Cennet bahçelerinden bir bahçedir" (Tecrid-i Sarih Tercümesi, IV, 268.
Medine´de bulunan Mescid-i Nebi´nin fazileti hakkýnda Allah elçisi þöyle buyurur: "Fazla sevap umarak, içinde namaz ve ibadet için þu üç mescid dýþýnda hiç bir mescid için yolculuk yapmak uygun olmaz: Mescid-i Haram, Mescid-i Nebî ve Mescid-i Aksâ" (Tecrid, IV,199); Benim þu mescidimde kýlýnan bir namaz, Mescid-i Haram dýþýnda, diðer mescidlerde kýlýnan bin namazdan (sevap yönüyle) daha hayýrlýdýr" (Tecrid, IV, 249). Zikredilen faziletleri bünyesinde bulunduran mescidde, Hz. Muhammed (s.a.s)´in medfûn bulunduðu "Hücre-i Saadet", Kâbe dahil yeryüzünün her noktasýndan, göklerden ve arþtan daha üstün ve þerefli kabul edilmiþtir (Tecrid, IV 258). Kabr-i saadetlerini ziyaretin faziletiyle ilgili olarak þu iki hadis zikredilir: "Kabrimi ziyaret edene þefaatim sabit bir hak olur" ; Kim ki, beni vefatýmdan sonra ziyaret ederse, hayatýmda ziyaret etmiþ gibidir" (Acluni, Keþful-Hafâ, Beyrut 1351, II, 250). Bu hadisler göz önüne alýnýnca, Medine´de Hz. Peygamber (s.a.s)´in kabrini ziyaret etmenin ve bu Mescid´de namaz kýlmanýn sevabý kendiliðinden ortaya çýkar. Bundan dolayý müslümanlar, gerek hac ve gerekse umre için yaptýklarý seyahatlarda bu mübarek yerin ziyaretine çok önem verir. Bu mescid ve kabri ziyaret, Ýslam âlimlerince mendûb bir amel olarak kabul edilmiþtir. Öte yandan Hanefi bilginleri, mâlî durumlarý elveriþli olan kimseler için bu ziyareti vâcib derecesinde saymýþlar; bir zaruret olmaksýzýn terkedilmesini büyük bir gaflet ve katý yüreklilik olarak kabul etmiþlerdir.
Mescid-i Nebî ve kabr-i saadetin hac ibadetinden önce veya sonra ziyaret edilmesi caizdir. Ancak Medine-i Münevvere, hacýnýn yolu üzerinde bulunmadýðý takdirde yapýlan hac farz ise, merkad-i saadetin hacdan sonra ziyaret edilmesi daha uygun görülmüþtür. Böylece günahlardan arýnýlmýþ halde Hz. Peygamber (s.a.s)´in huzuruna çýkýlmýþ olur. Fakat Medine, Mekke´ye giderken hacýnýn yol uðraðý ise, önce Resulullah´ýn kabr-i þerifini ziyaret etmek gerekir. Bu durumda kabr-i saadetin ziyaretini hacdan sonraya býrakmak, kiþinin katý yürekli olduðuna iþarettir. Eðer yapýlan hac nafile ise, kabr-i saadetin hacdan önce veya sonra ziyareti arasýnda fark yoktur. Her hacý kendi durumuna göre hareket etme serbestisine sahiptir.
Hac veya umre yapmak amacýyla Medine´ye gelen kiþi, temiz elbiseler giyer, güzel kokular sürünür, salavât-ý þerife getirerek Mescid-i Nebi´ye "Bâbü´s-Selâm" veya "Bâb-ý Cibril" denilen kapýlarýn birinden girer. Ýki rekât "Tahýyyetül-Mescid" kýlar. Eðer namazý imkan bulursa Resulullah (s.a.s)´ýn mihrabý yanýnda, mümkün olmazsa minber veya mihraba yakýn bir yerde, bu da mümkün deðilse "Ravza-i Mutahhara" denilen kabr-ý saadet ile minber arasýnda kalan kýsýmda kýlar. Burada yer bulunamadýðý takdirde Hz. Peygamber (s.a.s) zamanýnda yapýlan Mescidin herhangi bir yerinde kýlmak efdaldir. Bu da mümkün olamýyorsa, Mescidin sonradan geniþletilen kýsýmlarýnda uygun bir yerde kýlýnabilir.
Tahiyettül-mescidden sonra, bu saadete eriþmesi sebebiyle iki rekât da "þükür namazý" kýlar ve istediði dualarý yapar. Sonra da tevâzu ve âdâbýna uygun olarak Hz. Muhammed (s.a.s)´in kabr-i saadetine yaklaþýp baþý hizasýnda durarak, Resulullah´ýn kendisini gördüðünü ve sözlerini duyduðunu düþünerek selâm verip dua okur.
Ravza-i Mutahhara adý verilen alan içinde "Ebu Lübâbe" ve "Hannâne" adýnda direkler vardýr. Bu direklerin neye iþaret olduðunu þöyle anlatmak mümkündür: Ebu Lübâbe, Ensardan ve Evs kabilesindendir. Kureyzaoðullarý savaþýnda, düþmana, teslim olmalarý halinde kendilerine verilecek cezanýn ölüm olacaðýný iþaret etmiþ olduðundan kendisini, suçluluk psikolojisi içinde Mescid-i Nebî´de bir sütuna baðlattý. Tövbesi kabul edilip Hz. Peygamber (s.a.s) tarafýndan çözülmedikçe baðýný hiç kimseye çözdürmeyeceðine ve bir þey yiyip içmeyeceðine yemin etmiþti. Yedi gün baðlý kaldýktan sonra tövbesi kabul edilmiþ ve baðýný Resulullah (s.a.s) çözmüþtür. Ebu Lübâbe´nin kendisini baðlattýðý direðin yerindeki sütuna hâlen "Üstüvâne-i Ebu Lübâbe" denilmektedir.
Üstüvâne-i Hannâne, Mescid-i Nebi´de minber yapýlmadan önce Hz. Peygamber (s.a.s)´in dayanarak hutbe okuduðu hurma kütüðüdür. Daha sonra minber yapýlýp Resul-u Ekrem oradan ayrýlýnca ve hutbeyi minberde okumaya baþlayýnca bu hurma kütüðü aðlar gibi ses çýkardý. Hz. Peygamber minberden inip mübarek eli ile onu mesh ettikten sonra sesi kesilmiþti. Bu kütüðün bulunduðu yerdeki sütuna "Üstüvâne-i Hannâne" (Aðlayan sütün) adý verilmektedir (Abbas Kerrâre, Mekke - Medine Tarihi, çev. Abdullah Öz, Ýstanbul 1982, s. 247-253; M. Asým Köksal, Hz. Muhammed ve Ýslamiyet, Ýstanbul, 1982, V, 339-343; Mahmud Esad, Tarih-i Din-i Ýslâm sad. A.L.-Kazancý - O. Kazancý, Ýstanbul 1983, s. 693; Hüseyin Algül, Ýslâm Tarihi, Ýstanbul 1986, I, 416).
radyobeyan