Rakabe By: armi Date: 15 Mart 2010, 19:06:46
RAKABE
Boyun, köle, cariye, boyunun arka tarafýndan kökü; keman veya ud kulpu; gayri menkuller hakkýnda kuru mülkiyet. Çoðulu "rikâb", "rakab", "erkub" ve "rakabât"týr. Kur´an-ý Kerim´de çeþitli vesilelerle köle azadý teþvik edilmiþtir (bk. "köle" mad.). Bir mümini yanlýþlýkla öldürenin cezasý ayette þöyle belirlenir. Bir müminin diðer bir mümini yanlýþlýk dýþýnda öldürmesi yakýþmaz. Kim bir mümini yanlýþlýkla öldürürse mümin bir köleyi azad etmesi ve ölenin ailesine teslim edilecek bir diyet vermesi gerekir. Eðer onlar bu diyeti sadaka olarak baðýþlarlarsa bu durum müstesnadýr. Eðer öldürülen bir mümin olmakla birlikte size düþman bir topluluktan ise, o zaman öldürenin mümin bir köle azat etmesi gerekir. Eðer kendileriyle aranýzda bir antlaþma olan bir kavimden ise, o zaman mirasçýlarýna bir diyet vermek ve bir de mümin bir köle azat etmek vardýr" (en-Nisâ, 4/92).
Yemininden dönen kimsenin kefâretinde de köle azadý söz konusudur: Allah sizi bilinçsiz dil alýþkanlýðý olarak yaptýðýnýz yeminlerinizden dolayý (laðv yemini) sorumlu tutmaz, fakat bilinçli yaptýðýnýz yeminler yüzünden sorumlu tutar. Bunun da keffareti ailenize yedirmekte olduðunuzun ortalamasýndan on yoksulu doyurmak veya onlarý giydirmek yahut bir köle azat etmektir. Fakat kim bunlarý bulamazsa üç gün oruç tutmasý gerekir" (el-Mâide, 5/8; bk. el-Bakara, 2/225).
Zýhâr keffâreti olarak da köle azadý ön görülmüþtür: "Kadýnlarýnýzdan zýhar ile ayrýlmak isteyip de sonra dediklerini geri alacaklar için, birbiriyle cinsel birleþmeden önce bir köle azat etmek vardýr" (el-Mücâdele, 58/3; bk. Keffaret? ; "Zýhâr" maddeleri).
Köle azadýnýn, insaný özgürlüðüne kavuþturmanýn önemine þöyle iþaret edilir: "Biz insana hayýr ve þer iki yol gösterdik. Fakat o, sarp yokuþu aþýp geçemedi. Bu sarp yokuþun ne olduðunu sana hangi þey bildirdi? O, köle azat etmek veya bir açlýk gününde yemek yedirmek, yakýnlýðý olan bir yetime veya toprakta sürünen bir yoksula. Sonra da iman edenlerden birbirlerine sabrý tavsiye ve merhameti tavsiye edenlerden olmaktýr. Ýþte bunlar saðcýlardýr. Ayetlerimizi inkâr edenler ise solcularýn ta kendileridir" (el-Beled, 90/10-19).
Kendilerine zekâtýn verileceði sekiz sýnýftan beþincisi köle azadýdýr (bk. et-Tevbe, 9/60; el-Bakara, 2/ 177).
Þu ayette de "rakabe´nin çoðulu rikâb, boyun anlamýnda kullanýlmýþtýr: "Bu yüzden o münkirlerle savaþta karþýlaþtýðýnýz vakit boyunlarýný vurun! Sonunda onlarý güçsüz bir hale getirdiðiniz zaman artýk baðý sýký tutun" (Muhammed, 47/4).
Hz. Peygamber´in sünnetinde köle ve cariye ile ilgili çeþitli haklar ve düzenlemeler yer almýþtýr. Ban ibadetlerin bozulmasý halinde köle azadý keffâret olarak belirlenmiþtir. Orucun keffaretinde bunu görmekteyiz. Ebû Hureyre´den þöyle dediði nakledilmiþtir: "Bir adam Hz. Peygamber´e gelerek; "Mahvoldum", dedi Hz. Peygamber´in; "Seni mahveden þey nedir?" diye sormasý üzerine; "Ramazanda eþimle cinsel iliþkide bulundum" dedi. Bunun üzerine Allah elçisi; "Köle azat edecek kadar mal bulabilir misin " dedi. Adam; "Hayýr" dedi. Hz. Peygamber´in "Peþpeþe altmýþ gün oruç tutabilir misin?" sorusuna; "Hayýr" cevabýný verdi. Bu sýrada Resulullah (s.a.s)´a getirilen bir sepet hurmayý, bu adama verdi ve yoksullara daðýtmasýný bildirdi. Adam yörede kendilerinden daha yoksul birisinin bulunmadýðýný söyleyince de; "Git bunlarý ailenle ye" buyurdular (Buhârî, Savm, 30, Hibe 20, Nafakât, 13, Keffârat, 2-4; Müslim, Sýyâm, 81; Ebû Davûd Tahâre,123, Savm, 37).
Rakabe sözcüðü bir eþyanýn maddi varlýðýna yani aynýna mâlik olmayý, yani bizzat kendisine sahip olmayý ifade eder. Buna "kuru mülkiyet" de denilebilir. Mülk sahibinin, kendi mülkünden Ýslâmi ölçüler içinde yararlanma hakký vardýr. Ancak bazý durumlarda eþyadan yararlanma hakký baþkasýna süreli veya süresiz olarak devredilebilir. Bu takdirde rakabe ile yararlanma haklarý ayrý kiþilerde bulunur. Bir kimsenin hem mülke hem de yararlanma hakkýna sahip olmasý halinde böyle mülkiyete tam mülkiyet denir. Kiþinin bir mülk üzerinde yalnýz rakabe (kuru mülkiyet) veya yalnýz yararlanma hakkýna sahip olmasý halinde ise eksik, mülkiyet söz konusu olur. Ancak çýplak mülkiyet er geç, menfaat mülkiyeti ile bütünleþme özelliðine sahiptir.
Vasiyet yoluyla kuru mülkiyet þu þekilde ortaya çýkabilir:
1. Bir kimse bir gayri menkulden yararlanma hakkýný bir þahsa belli bir süre için veya ölümüne kadar vasiyet etse; bu mülk sahibinin ölümü halinde, gayri menkulün çýplak mülkiyeti mirasçýlara intikal eder. Lehine vasiyet yapýlan vasiyeti kabul edince, belirlenen sürede veya ölünceye kadar yararlanma hakký bulunur. Süre bitince veya ölüm vukû bulunca, bu gayri menkulün yararlanma hakký da çýplak mülkiyet hakký sahiplerine döner.
2. Mal sahibi, malýn kökünü bir þahsa, yararlanma hakkýný baþka bir þahsa vasiyet etse; kendisinin ölümü halinde bu kimseler vasiyet edilen haklara sahip olurlar. Önce yararlanma hakký kullanýlýr. Süre bitince veya ölüm halinde yararlanma hakký, çýplak mülkiyet hakký sahibine döner. Böyle iki eksik hak, tam mülk mülkiyet hakkýna dönüþür.
Kuru Mülkiyetin Özellikleri:
1. Çýplak mülkiyet sahibi, maldan yararlanamaz ve bu malý yararlanma hakký sahibinden baþkasýna satamaz. Hanefiler dýþýndaki müctehidlere göre ise, baþkasýna menfaat hakký yükümlülüðü ile birlikte satabilir.
2. Çýplak mülkiyet hakký sahibi ölünce, bu hak mirasçýlarýna geçer. Baþkasýna temlik veya mal zayi olmadýkça kuru mülkiyet sona ermez.
3. Çýplak mülkiyet sahibi malý telef ederse, menfaat mâlikine menfaat tazmin ile yükümlü olur.
4. Mülkten yararlanmak için gerekli masraflar ve malla ilgili vergiler menfaat mâlikine aittir.
Osmanlý Ýmparatorluðu uygulamasýnda rakabe mülkiyeti miri arazilerde olmuþtur. Çýplak mülkiyeti Ýslâm devletinde býrakýlýp, yararlanma hakký þahýslara verilen toprak türüne "miri veya memleket arazisi" denilmiþtir. Miri arazilerin büyük bölümünü, fethedilen, fakat müslüman veya gayri müslimlere temlik edilmeyip beytülmal için alýkonulan topraklar teþkil etmektedir. Topraklarýn fetih sonrasý gayri müslimlere temlik edilerek harac vergisine baðlanmasý yöntemi þu gerekçe ile terk edilmiþtir: Bu takdirde arazinin mâlikleri öldükçe toprak mirasçýlara intikal ederek bölünecek; giderek her malikin elinde haraca baðlanmasý güç, hatta imkânsýz olan küçük parçalar kalacaktýr. Ýþte bu yüzden bazý topraklarýn beytülmal için alýkonulmasý uygun görülmüþtür (Ebu Yusuf, Kitabül-Harâc s. 24 vd; Ali Haydar, Þerh-i Cedîd fi Kanunil-Arazî, Ýstanbul 1321, s. 35, 3. maddenin þerhi).
Mirî veya memleket arazisi statüsünün ortaya çýkýþý þu þekilde olur. Bir ülke fethedilince arazileri savaþa katýlanlara verilmeyip, beytülmal için alýkonulan veya fetih sýrasýnda ne þekilde iþlem yapýldýðý bilinmeyen, yahut mülk araziden yani öþür veya haraç arazisi iken maliklerinin mirasçý býrakmaksýzýn ölümüyle devlete geçen ve yine mülk arazide iken zaman aþýmý ile malikleri meçhul kalan veyahut rakabe ve mülkiyeti devlette kalmak üzere ihya olunan araziler miri arazidir (Ali Himmet Berki, Miras ve Tatbikat, Ýstanbul 1947, s. 132,164; Ali Þafak, Ýslâm Arazi Hukuku ve Tatbikatý, Ýstanbul 1977; Hamdi Döndüren, Delilleriyle Ýslâm Hukuku, Ýstanbul 1983, s. 567).
Yine, týmar ve zeâmet sahiplerinin ve bir aralýk mültezim ve muhassýllarýn izin ve tefvîziyle tasarruf olunurken; týmar ve zeâmetlerin H. 1255´te laðvedilmesi ile, devlet tarafýndan bu iþ için yetkili kýlýnan kimselerin izin ve tefvizleriyle tasarruf olunup; mutasarrýflarýnýn ellerine tapu senedi verilen araziler de bu niteliktedir. Bu araziler, devletin yetki verdiði kimselere, önce toplu bir bedel, sonra da yýllýk bedel ödemek suretiyle onlardan teslim alýnýr ve tasarruf edilirdi.
1274/1848 tarihli arazi konunu, daha önceki toprak statülerindeki deðiþikler dikkate alýnarak tasarruf edenlerin eline üstü mühürlü tapu senetleri verilmesi esasýný getirmiþtir (madde,III). Ýslâm fakihlerinin "fasit icare akdi" olarak niteledikleri bu temlik ve tefvîz iþlemi, biri peþin ödenen diðeri de çeþitli zamanlarda "çift akçesi, öþür, toprak kirasý, mukattaâ" gibi adlarla ödenen yýllýk ücret karþýlýðýnda yapýlýrdý. Bu tapu bedeli de gerçekte ya peþin ödenen veya çýkan ürünün bir bölümü ile ödenen haraç niteliðindedir. Ýslam hukukçularýnýn miri arazinin bu ilk tahsis iþlemine "fasit icare akdi" demeleri, kira süresinin belirsiz olmasý yüzündendir. Ancak burada arazi sahibi, araziyi üç yýl boþ býrakmadýkça akit feshedilip toprak elinden alýnamaz.
Bu çeþit arazilerin mirasçýlara intikali, devletin çýkaracaðý arazi kanunlarýna göre olur. Tasarruf hakký sahibi topraðýn çýplak mülkiyetine sahip olmadýðý için, sadece yararlanma hakkýný bir bedel karþýlýðýnda baþkasýna satabilir. Bu, kiracýnýn, kiralanan üzerindeki yararlanma hakkýný kira süresince baþkasýna devretmesi niteliðindedir (Ali Haydar, a.g.e., s. 36 vd.; Hayrettin Karaman, Mukayeseli Ýslam Hukuku, Ýstanbul 1991, III, 74, 75 vd.).
radyobeyan