Ýslam Kavramlarý M-Z
Pages: 1
Putperestlik By: armi Date: 15 Mart 2010, 15:58:57

PUTPERESTLÝK




Ýnsanlarýn, Allah Teâlâya yapmalarý gereken ibadet, göstermeleri gereken saygý, sevgi ve korkuyu, Onun dýþýnda herhangi bir mahluku mabud kabul ederek ona yöneltmeleri hali. Put, ayet ve hadislerde "sanem? ve "vesen? þeklinde de isimlendirilmektedir. "Asnâm-putlar?, "sanem? kelimesinin çoðuludur. Ýbnul-Esîr, en-Nihâye, adlý kitabýnda "sanem" kelimesini; "Allah´dan baþka ilâh edinilen þey" diye tanýmlamaktadýr. Bu da müþriklerin taptýklarý putlar anlamýna geldiði gibi, Allah´ýn nizamýna ve hâkimiyetine engel olan tüm taðutlar manasýnadýr. Allah´ýn nizamýna ne þekilde olursa olsun engel olan ve bu manada putlara, heykellere ve büstlere deðer veren kimseler de aynen putperest müþrikler gibidirler. Namaz kýlsalar, oruç tutsalar, hac yapsalar da, onlardan hiçbir farklarý kalmaz.

Yine Ýbnül-Esîr, þöyle demektedir: "vesen" ile "sanem" arasýnda fark bulunmaktadýr. Vesen; insan sureti ve þekli gibi taþtan, aðaçtan ya da topraðýn her hangi bir madeninden yapýlan cüsseli þeydir ki; bir yere dikilir, müþrikler tarafýndan buna tapýnýlýr, ibadet olunur. Sanem ise; cüssesiz þekilden ibarettir. Kimi lügatçýlar ise bu iki kelime arasýnda her hangi bir ayýrým gözetmeyip her iki kelimeyi ayný anlamda ve birbirlerinin yerinde kullanmaktadýrlar.

Allah Teâlâ insanlýðýn babasý Adem (a.s)´ý eþi ile birlikte yeryüzüne indirdikten sonra, Adem´in nesli çoðalýp artmýþtý. Bu ilk nesil, tek bir ümmet olup, ayný dine ve ayrý ma´buda tabi olarak, doðruluk ve istikamet üzere idiler. Allah Teâlâ þöyle buyurmaktadýr: "Ýnsanlar tek bir ümmetti. Allah Peygamberi müjdeci ve uyarýcý olarak gönderdi. Ýnsanlarýn ayrýlýða düþecekleri hususlarda aralarýnda hüküm vermek için onlarla birlikte hak kitaplar indirdi? (el-Bakara, 2/213). Ýbn Abas (r.a)´dan rivayet edilen bir hadiste þöyle denilmektedir: "Âdem ile Nûh arasýnda on asýr vardýr. Bu zaman içinde insanlar Allahýn þeriatý üzerinde idiler. Ýhtilafa düþtükleri anda Allah müjdeleyiciler ve uyarýcýlar olmak üzere peygamberler gönderdi" (Ýbn Cerir et-Taberî, Tefsir, II,194). Ýkrime´den nakledilen diðer bir hadiste de; Âdem´le Nûh arasýnda herkesin Ýslâm üzere bulunduðu on asýr vardýr" (a.g.e, XXlX, 162) denilmektedir.

Düþman (þeytan) insanoðluyla sürekli uðraþtý. Onlarý kâfirler ve müminler þeklinde iki gruba ayýrana kadar mücadelesine devam etti. Öldükten sonra dirilmeyi inkâr ettirip putperest bir toplum yapýncaya kadar savaþýný sürdürdü. Allah Teâlâ, Nûh kavminin durumunu þöyle anlatmaktadýr; "Ýnsanlara, sakýn tanrýlarýnýzý býrakmayýn. Ved, Suva, Yaðus, Yeûk ve Nesr putlarýndan asla vazgeçmeyin? dediler" (Nûh, 71/23). Ýbn Abbas þöyle demektedir: Bu isimler Nûh kavminin salih kimselerinin isimleridir. Onlar öldüklerinde þeytan bu kavme oturduklarý yerlere onlarýn hatýrasýný canlý tutmak için putlarýný dikmeleri fikrini verdi. Onlar bunu yaptýlar, ancak onlara hiç bir zaman tapýnmadýlar. Bu ilk nesil geçtikten sonra gelenler, dikiliþ gayelerini unutup onlara tapýnmaya baþladýlar (Buharî, Tefsir, 71).

Araplarýn dini inançlarýna þirki ilk sokan kimse Amr bin Luheyy´dir. Resulullah (s.a.s); "Âmr Ýbn Âmir el-Huzâ´îyi Cehennemde baðýrsaklarýný sürürken gördüm. Bu adam ilk saibe býrakan adamdýr" (Müslim, Cennet, 13; Buhârî, Menakýb, 9) demiþtir.

Baþka bir rivâyette de; "Araplarý putlara tapmaya yönelten ilk kimsedir" (Ahmed Ýbn Hanbel, III, 353) denilmektedir. Peþinden her Arap kabilesi için yücelttikleri, sýðýndýklarý, kurban kestikleri, þefaat diledikleri putlar ortaya çýktý. Ýbn Cüreyc´in de dediði gibi; Lât, Sakif kabilesinden yaðla kavut´u karýþtýran bir kimse idi ve öldüðü zaman mezarýna bir put dikmiþlerdi. Resulullah (s.a.s), Mekke´yi fethettiðinde, Beytullah´ýn etrafýnda üçyüz altmýþ put bulmuþtu. Resulullah (s.a.s), yayýnýn ucuyla bu putlarýn yüzlerine, gözlerine vurarak onlarý itiyor ve yere yuvarlýyordu. Sonra da Lât´ýn dýþarý çýkarýlmasýný ve yakýlmasýný emretti.

Bu putlarýn aslýnýn bazý salih ve veli kimselerinin suretleri olduðu ortaya çýkmýþtýr. Müþrikler, onlarýn Allah´ýn indinde büyük bir makama sahip olduklarýna inanýyorlardý. Onlarý, Allah Teâlâ ile kendi aralarýnda aracýlar ve þefaatçýlar edindiler. Onlara göre Allah Teâlâ, ancak bu putlarýn aracýlýðý ve þefaati ile halký rýzýklandýrýyor, hidayet ediyor, fayda saðlýyor ve zarara uðramalarýný engelliyordu. Onlar bu putlarý o salih kimselerin hatýralarýný canlý tutmak, bu vesile ile ibadet ve dualarýný daha bir þevkle yapabilmek için edinmiþlerdi. Bu putlara tapýnýrken, aslýnda bu salih kimselere tapýnýyorlardý. Ýbadetleri kendi elleriyle yaptýklarý putlara deðildi. Nitekim Allah Teâlâ, putperest bir kavimden bahsederken onlarýn meleklere, cinlere ve peygamberlere tapýndýklarýný bildirmekte olup, bunlarýn tamamý Kur´an-ý Kerim´de mevcuttur. Bu müþrikler, tapýndýklarý ilahlarýn yarattýðýna, rýzýklandýrdýðýna, diriltip öldürdüðüne inanýyor deðillerdi. Allah Teâlâ onlarýn bu durumlarýný hikâye ederek þöyle buyurmaktadýr:

"Yemin olsun ki, eðer onlara; gökleri ve yeri yaratan, güneþi ve ay´ý hizmete amade kýlan kimdir?" diye sorsan, mutlaka; Allah´týr" derler" (el-Ankebut, 29/61); yemin olsun ki, eðer onlara; gökten su indirip onunla yeryüzüne öldükten sonra tekrar hayat veren kimdir?" diye sorsan, mutlaka; "Allah´týr" derler" (el-Ankebut, 29/63). Kur´an-ý Kerim´de bu tip misaller çoktur.

Müþrikler telbiyelerinde þöyle derlerdi: "Yalnýz bir þerik (ortak) müstesna, o sen´in þerikindir. Sen, ona ve onun sahip olduðu her þeye maliksin" (Müslim, Hac, 3/22).

Ýmam Þehristanî bu konuda þöyle demektedir: "Onlar ne zaman putlara yönelmek üzere ellerinde bir hüccet, delil, izin veya Allah Teâlâ tarafýndan bir emir olmadýðý halde gayret gösteriyor, ihtiyaçlarýnýn giderilmesini onlara baðlýyorlarsa, onlarýn bu hareketleri bir ibadet olmuþ oluyor. Onlarýn bu putlardan ihtiyaçlarýnýn giderilmesini taleb etmeleri, onda bir ilâhlýk bulunduðuna inandýklarýný isbat etmektedir. Bundan dolayýdýr ki onlar; Biz onlara tapýnmýyoruz. Onlar bizi sadece Allah´a yaklaþtýrýyor" (ez-Zümer, 39/3) derler.

Bu durum, Allah Teâlâ´ya olan ibâdeti hakkýyla yerine getirmenin; sevgi, boyun eðme, korkma, sýðýnma, tevekkül, korku ve ümit, kurban adama, namaz, dua vb. Ýbadet türlerinin tamamýnda hiç bir þeyi ortak koþmadan ona hasretmeden ibaret olduðunu ortaya koymaktadýr. Ýbadet türlerinden her hangi birinde melek, nebi, salih kimse, taþ, aðaç gibi þeylere yönelen bir kimse müþrik ve kâfirdir. Geçmiþ müþriklerin þirkleri de bu idi. Fakat, ibadet ve þirkin anlamýný bildikleri zaman, Allah´tan baþkasýna dua etmenin ve bir þey istemenin ne anlama geldiðini bilirler.

Bundan dolayýdýr ki, ilâhlar edinip, onlara ibadet ederek Allah Teâlâ´ya ortak koþtular; bunlarýn ilâhlar olduklarýný açýkça ortaya koydular ve Allah´tan baþkasýna tapýndýklarýný gizlemediler. Fakat çaðdaþ müþrikler ibadet, tevhid ve þirkin hangi anlama geldiðini bilmediklerinden; velilere, salih kimselere ve nebilere, tapýnmanýn her çeþidi ile tapýndýklarý halde, kendilerinin müslümanlar olduklarýnda ýsrar edip duruyorlar. Bunun sebebi, onlarýn bu yaptýklarýný"ibadet" olarak isimlendirmemeleridir. Ayrýca ilâh edindikleri þeyleri de ilâhlar olarak isimlendirmemektedirler. Fakat böyle yapmalarý onlara ne fayda saðlar ne de putperestlikten kurtarýr. Hanbeli imamlarýnýn büyüklerinden olan Ýbn Akil; "Cahil ve bayaðý insanlara dinî sorumluluklar aðýr gelmeye baþlayýnca, þerîatýn koymuþ olduðu prensiplerden yüz çevirerek nefisleri için uydurmuþ olduklarý prensipleri yüceltmeye yöneldiler. Bu onlara çok kolay gelir ve böylece baþkalarýnýn emri altýna girmemiþ olurlar" diyerek þöyle devam etmektedir: "Anlayýþýma göre onlar kabirlere tazim etmek, þeriatýn nehyettiði halde ateþ yakarak onlara saygý göstermek, kýble edinmek ve özel bir temizliðe tabi tutmak, mezardaki ölüye ihtiyaçlarý arzetmek, "ey mevlam benim için þunu þunu yap" þeklinde kâðýt yazmak, hayýr ve iyilik getirmesi dileðiyle topraðýndan almak, kabirlerin üzerine güzel kokular atmak, sýrf onlarý ziyaret etmek için yolculuða çýkmak sureti ile kâfir olmaktadýrlar".

Ýbrahim (a.s)´ýn kavmi yýldýzlara tapýnmakta idi. Onlarýn inançlarý þöyleydi: "Alem için, yaratan, idare eden, ona hükmeden, bir varlýk vardýr. Bizim üzerimize düþen yükümlülük ise, onun yüce varlýðýna ulaþmaktaki aczimizin bilincinde olmaktýr. O´na ancak, O´nun yakýnlarý olan aracýlarla yaklaþýlabilir. Bu aracýlar ise, fiil, hal ve cevher olarak takdis edilip temiz kýlýnan ruhanîlerdir. Ýcad etmede, yaratmada ve iþleri bir halden diðer hale sokmada, yaratýklarý baþlangýçtan kemale erdirmede sebep olan aracýlar bu kimselerdir.

Onlar bu iþleri yüce, mukaddes, ilâhî zattan dileyerek aldýklarý kuvveti, süflî varlýklar üzerine yayarak yerine getirirler; yedi gezegenin yörüngeleri içerisindeki hareketlerini düzenlerler. Bu gezegenlerden her biri bu ruhanîlerden birinin heykelidir. Yani her ruhânî için bir heykel vardýr ve her heykelin de bir gök tabakasý vardýr. Ruhanînin bir heykel´e nisbeti, ruhun cesede nisbeti gibidir. Yani o ruh onun rabbidir. Ýdareci ve yönlendiricisidir. Ancak aracýnýn görülüyor olmasý kaçýnýlmazdýr ki, ona yönelmek ve ona yaklaþmak ve ondan istifade etmek mümkün olabilsin". Böylece onlar yedi gezegenden oluþan bu heykellere sýðýndýlar; onlarýn menzillerini, doðuþ ve batýþ yerlerini iyice öðrendiler; gündüzleri, geceleri ve saatleri ona göre bir taksimata tabi tuttular; her heykel için özel bir efsun yaptýlar; bir takým efsunlu sözler ve dualar öðrendiler; ayrýca her gezegen için bir gün tayin ettiler. Meselâ, Zühal için cumartesi gibi... Bu günde befirli bir saati gözetleyerek o saatte bu gezegenin hey´eti, yapýsý ve þekli üzerine yapýlmýþ dualarla ona has elbiseler giyiyor, ona ait tütsü ile tütsüleniyor, o heykele ait dualarýný okuyarak ondan ihtiyaçlarýný gidermesini istiyorlardý. Bu, diðer gezegenler için de ayný þekilde tekrarlanýyordu. Onlar bu gezeðenleri ilâhlar ve rabler olarak adlandýrmakta idiler. Allah ise, rablerin rabbi, ilâhlarýn ilâhý idi. Onlar, heykellere yaklaþarak ruhanilere yaklaþmýþ oluyor; ruhanilere yaklaþmakla da Allah Teâlâ´ya yaklaþtýklarýný kabul ediyorlardý.

Sonra yýldýzlara tapýnmak için tuhaf þeyler ürettiler. Bunlar, sihir ve kehanet kitaplarýnda zikredilen týlsýmlar, efsunlar ve insanlarýn yakalarýna takýlan diðer þeylerdir. Bunlarýn tamamý üzerinde tam bir bilgi sahibiydiler.

Peþinden onlardan bir grup þöyle dedi: "Kendisiyle tevessülde bulunulan bir aracýnýn, kendisiyle þefâat dilenilen bir þefâatçinin ve ruhanîlerin varlýðý kaçýnýlmazdýr. Madem ki vesileler bunlardýr ve biz onlarý gözle görüp hitap edemiyoruz; o halde heykelleri olmadan onlara yaklaþmamýz gerçekleþmez. Fakat heykeller (yýldýzlar) bazý vakitler görülür, diðer bazý vakitlerde de gözükmezler. Çünkü onlar doðarlar ve batarlar. Dolayýsýyla bizim için yaklaþma olayý tamamlanmýþ olmaz. Öyleyse, bu þahýslarýn putlarýný sürekli gözümüzün önünde olacak þekilde dikmemiz kaçýnýlmazdýr. Böylece biz onlara baðlanýr, onlarla heykellere ulaþýr ve bu heykellerle de ruhanîlere yaklaþmýþ oluruz. Ruhanilere ulaþmakla da onlar vasýtasýyla Allah Teâlâya yaklaþýrýz ve Allah Teâlâya yaklaþmak için onlara ibadet ederiz; onlar bize Allah yanýnda þefaatçi olurlar. Onlar yedi heykeli temsil eden, insan suretinde putlar edindiler. Her put bir heykel (gezegen)´e karþýlýktý. Bunun için onlarý heykel´in aslý olarak gözettiler; onlar için tapýnaklar yaptýlar, bekçilik ve hizmetçilik gibi görevler ihdas ettiler; onlara ibadet kastýyla ziyaretlerde bulundular ve onlar için kurban kestiler. Bu putperestlikler eski çaðlarda olduðu gibi yeni çaðlarda da sürekli var olmuþtur.

Bunlarýn bir grubu güneþe taparlardý. Þeriatleri, ona tapýnma üzerine kurulmuþtur. Onlar güneþ için bir put edinmiþlerdir. Onun bir elinde ateþ renginde bir maden parçasý vardýr. Adýna inþa ettikleri bir de özel tapýnak vardýr. Bu tapýnakta, puta hizmet eden ve onu bekleyen görevliler bulunmaktadýr. Bu mabede gelerek tapýnýyor, dua ediyor, dilekte bulunuyorlar. Güneþ doðduðu vakit hepsi secdeye kapanýyorlar. Ayný þekilde öðlen vakti tepe noktasýna geldiði ve akþam battýðý vakit de secdeye gidiyorlar. Bu üç vakitte tapýnmaya gitmeleri için þeytan onlarý dürtü ile harekete geçiriyor. Bunun içindir ki Resulullah (s.a.s), görünüþ itibariyle olsa bile, kâfirlere benzememek için bu vakitlerde namaz kýlmaktan kaçýnýlmasýný emretmiþtir.

Bunun gibi baþka bir topluluk aya, diðeri Zuhal gezegenine ve baþkalarý da buna benzer þeylere tapýnýyorlardý. Putlarýn yapýlmasýnýn asýl sebebi, ilahlarýnýn ortada olmayýþýdýr. Böylece, onun þeklinde ve görünüþünde bir put yaparak onu ilahlarýnýn vekili ve makamým dolduran varlýk olarak kabul ediyorlardý. Akýllý bir kimse eliyle yaptýðý tahtadan veya taþtan bir nesnenin ilâh olamayacaðýný bilir.

Ölülere ve kabirlere saygý göstermek, þirkin çeþitlerindendir. Cenab-ý Allah kabirlerin üzerlerinde mescidler edinilmesini yasaklamýþ, bunu yapaný da lânetlemiþtir. Ancak, özellikle kastedilen bir yer olarak seçilmediði zaman, bunda bir mahzur yoktur. Ayný þekilde mezarlarýn bayram yeri edinilmesini de yasaklamýþtýr. Bayram, Arapça "tekrarlama, geri dönme" (el-Muavede) ve alýþkanlýk haline getirme (el-Ý´tiyâd) kelimelerinden alýnmýþtýr. Bu bir yere isim olarak verildiði zaman ondan, bu yerin toplanma yeri olduðu kastedilir. Tapýnma veya baþka þeyler için sürekli gidilen bir yer olur. Böyle bir yerde namaz kýlmak, onu tavaf etmek, kýble edinmek, istilam etmek, topraðý üzerine çizgiler çizmek, üzerine bina yapmak, üstüne mum yakýp koymak ve buna benzer bir çok uygulama yasaklanmýþtýr. Bütün bunlar Resulullah (s.a.s)´ýn ümmetine, önceki kavimleri helâk eden þirke düþmelerini önlemek için bir rahmettir. Bir çok ülkede kabirlerin üzerine yapýlan binalar (türbe) görülmekte; insanlar onlara tazimde bulunmakta, uzaktan yakýndan onlara yakarmakta, Allah´ýn evlerinde ve seher vakitlerinde yapmadýklarý ibadetleri orada içtenlikle yerine getirmektedirler. Bir kýsmý, onlar için secde etmekte, çoðunluðu ise namazýn bereketini onlarýn yanýnda dilemekte, mescidlerde yapmadýklarý dua ve niyazlarý yapmaktadýrlar. Bunlarýn tamamý, bu kabirleri put edinmek ve Allah´dan baþka bir ilâhâ tapýnmaktýr. Resulullah (s.a.s) þöyle buyurmaktadýr: "Allahým! Kabrimi tapýnýlan bir put kýlma" (Muvatta, Sefer, 85; Ahmed b. Hanbel, II, 246).

Bir baþka hadisinde Resulullah (s.a.s) þöyle demektedir: "Allah, Yahudilerle Hristiyanlara lânet etsin; onlar nebilerinin kabirlerini mescidler edindiler". Âiþe (r.anh), "Eðer bu (endiþe)olmasaydý, Peygamber (s.a.s)´ in kabri açýkta bulundurulacaktý" demiþtir (Müslim, Mesacid, III).

Bütün bunlar, onunla þirk tohumlarýnýn ekilmesini önlemek içindir. Resulullah (s.a.s), kabirlere tazim etmenin, onlarý put edinmenin Allah´dan baþkasýna ibadetin tohumlarýný ektiðini bildirmektedir.

Puta tapýcýlýk sadece Ýslâm öncesi Arap toplumuna has bir olay deðildir. Çaðýmýzda da putçuluk daha deðiþik görünümler altýnda varlýðýný sürdürmektedir. Putçuluk, yalnýzca sert bir taþtan yapýlmýþ heykel önünde eðilmek ve ona tazim göstermek olarak ele alýnýrsa, kuþkusuz büyük bir yanýlgý içine düþülür. Kaldý ki, müþrik Arap toplumunun elleriyle yaptýklarý putlara gösterdikleri saygýyý bu çaðda da görmek mümkündür. Hattâ bu tür putçuluk bu gün fazlasýyla hüküm sürmektedir. Put, putlaþtýrmak isteyenlerin arkasýna gizlendikleri birer iþaret ve alametten baþka bir þey deðildir. Yoksa putun mutlaka bir aðaçtan dikilmiþ yahut bir taþtan yontulmuþ olmasý zaruri deðildir. Allah´ýn dýþýnda tapýnýlan herþey puttur. "Allah"ý býrakýp da kendilerine kýyamete kadar cevap veremeyecek þeylere tapanlardan daha sapýk kimdir?" (el-Ahkaf, 46/5). Allah tarafýndan gönderilmiþ bir delil olmaksýzýn, O´ndan baþkasýna itaat eden, bir hükme sahip olduðuna inanan, O´ndan baþkasýna dua edip bir þey isteyen, Allah´a þirk koþmuþtur. Dolayýsýyla putçuluðun þirkle ve küfürle yakýndan baðlantýsý vardýr. Puta tapan bir kimse hem Allah´a þirk koþuyor, hem de küfre giriyor demektir. Göklerde ve yerde bütün otorite ve yetkilere sahip olan, ancak Allah´týr; yaratma O´na mahsustur; bütün nimetler O´nun kudret elindedir; bütün iþler yalnýzca ve yalnýzca O´na aittir; kuvvet ve çare O´nun hükmündedir; göklerde ve yerde olan her þey ister istemez O´na itaat etmeye, emrine boyun eðmeye mecburdur. Ýþte bunun için O´ndan baþka ilâh yoktur. Kur´an-ý Kerim, insanlarýn ibadet ettikleri þeylerin Allah´ýn kulu ve O´nun karþýsýnda aciz olduklarýný açýkladýktan sonra, insanlarý ve cinleri ibadet kelimesinin muhtelif manalarýyla yalnýz Allah´a ibadete, sadece O´na kulluk etmeye, ancak O´na itaatte bulunmaya, kiþinin O´ndan baþkasýný tanrý kabul etmemesine ve ibadetin hangi çeþidiyle olursa olsun O´ndan baþkasýna tapýlmamasýna çaðýrýyor: "Andolsun ki, biz her ümmete, Allah´a kulluk edin, putlara tapmaktan kaçýnýn diye bir elçi gönderdik..." (en-Nahl, 16/36).
 


radyobeyan