Nikah By: armi Date: 14 Mart 2010, 16:32:20
NÝKÂH
Evlenme, kocaya gitme, cinsî temasta bulunma, sarhoþ etme, evlenmeleri yasak olmayan bir erkekle bir kadýn arasýnda yapýlan ve müþterek hayat ve nesli sürdürmek için bir bað meydana getiren akit.
Tarih boyunca, çeþitli milletlerde ve hukuk sistemlerindeki evlilik anlayýþý ve tatbikatý ayný olmamýþtýr. ilâhî vahye dayanan semavî dinlerde erkekle kadýnýn ortak bir yuva kurmasý ancak nikâh akdiyle mümkün kýlýnmýþtýr.
Nikâh akdi eþlerin veya temsilcilerinin serbest iradesiyle oluþur. Karý kocadan meydana gelen aile yuvasýnda tarih boyunca, çeþitli topluluklarda üç usul uygulanmýþtýr.
I) Koca hakimiyetine dayanan evlilik:
Tarihin eski çaðlarýndan beri yaygýn olan evlilik þekli budur. Onsekiz ve ondokuzuncu yüzyýlda Avrupa´da meydana gelen çok önemli siyasî ve sosyal geliþmelere raðmen koca, evlilik birliði içinde hâkim rolünü bazý hukuk sistemlerinde korumuþtur. Meselâ, Fransýz Medeni Kanunu büyük ihtilalden sonra da evlilik birliðinde kocanýn hakimiyetini sürdürmüþtür. Eski Roma hukukunda evlilik tamamen kocanýn hakimiyetine dayanýyordu. Napolyon da bu sistemi devam ettirmiþtir.
2) Eþlerin eþitliði esasýna dayanan evlilik:
Ondokuz ve yirminci yüzyýllarda geliþen sosyal ve ekonomik þartlar, kadýnýn da ekonomik hayatta ve birçok idarî kademelerde görev almasýna yol açmýþtýr. Bunda üst üste geçirilen savaþlarýn da etkisi olmuþtur. Bazý ülkelerde "Koruma ve itaat prensibi" terkedilerek, karýkocanýn mutlak eþitliði esasý benimsenmiþtir. Meselâ, Rusya´da karý koca mutlak surette eþittir. Bu yüzden Rus kadýný, kocasýnýn soy adýný taþýmak zorunda olmadýðý gibi, ikametgâh deðiþikliði hâlinde isterse kocasýný takip etmeyebilir. Sonuç olarak orada, evlilik kadýnýn ehliyetine tesir etmez. Ýskandinav ülkelerinde de durum böyledir. Ancak bu kadar serbestlik, aile yuvasýný sarsmýþ, sýcak anne kucaðý görmeyen çocuklar bu ülkeler için problem halini almýþtýr.
3) Ortalama sistem: Bu sistemde karýkoca esas itibariyle eþit olmakla birlikte, evlilik birliðinin korunmasý ve devamý için erkeðe bazý hususlarda üstünlük tanýnmýþtýr. Bu cümleden olarak, erkek ailenin reisidir. Karý, kocanýn soyadýný taþýr ve onun rýzasý olmadan bir sanat ve meslekle iþtigal edemez. Ancak bu durum, kocaya her yönde bir hâkimiyet saðlamaz.
Ýslâm´daki duruma gelince; bu konuda genel bir prensip söylemek güçtür. Çünkü kadýn þahsi bakýmdan kocasýna tabi olmakla birlikte, kendisine ait bir mal üzerinde serbestçe tasarruf edebilmekte, her türlü hukukî muameleyi yapabilmektedir. O, her konuda dava açabilir. Bunun için kocasýnýn rýzasýna da muhtaç deðildir. Evlenme, kocaya karýsýnýn mallarý üzerinde hiçbir hak vermez. Serveti ne olursa olsun, kadýn evin masraflarýna katýlmak zorunda deðildir. Eþler arasýnda mal ayrýlýðý esasý uygulandýðý için boþanma veya ölüm halinde problem çýkmaz.
Mal varlýðý bakýmýndan bu þekilde geniþ hürriyete sahip olan kadýn, þahsî bakýmdan kocasýna tabidir. Bu sebeple ailenin reisi kocadýr. Çünkü o, daha güçlü ve hayat olaylarý karþýsýnda daha dayanýklýdýr.
Kur´an-ý Kerim´de þöyle buyurulur: "Erkekler kadýnlar üzerinde hakimdirler. O sebeple ki, ALLAH onlardan kimini (erkekleri) kiminden (kadýnlar) daha üstün kýlmýþtýr" (en-Nisâ´, 4/34).
"Erkekler kadýnlar üzerinde daha üstün bir dereceye sahiptirler" (el-Bakara, 2/228.
Ancak Ýslâm, kadýna, kocaya itaatý emrederken, kocaya da kadýna karþý bir takým ödevler yüklemiþtir. Nitekim, Bakara sûresinde yukarýdaki âyetin devamýnda: "Erkeklerin meþru þekilde kadýnlar üzerindeki haklarý gibi, kadýnlarýn da onlar üzerinde haklarý vardýr" buyurulur.
Nikâh teriminde erkeðin, kadýnýn cinsel yönlerinden yararlanma anlamý vardýr. Nitekim Hanefîlerin tarifi þöyledir: Nikâh; þer´an evlenme engeli bulunmayan bir kadýnýn cinsel yönlerindþn yararlanmayý erkeðe mübah kýlan bir akittir. Müteahhirûn fakihleri bunu þöyle formüle etmiþlerdir: Nikâh, kasten mülk-i mut´ayý ifade eden bir akittir (bk. Ýbnül-Hümâm, Fethul-Kadîr, vd., Bulab: 1315, II, 339 vd.; el-Meydânî, el-Lübâb, Ýstanbul (t.y.), III, 3; Ýbn Âbidîn, Reddül-Muhtâr, II, 355-357;eþ-Þirbinî, Muðnil-Muhtâc, lII,123; Ýbn Kudâme, el-Muðnî, Kahire (t.y.), VI, 445).
Evliliðin meþrûluðu Kitap, Sünnet ve Ýcmâ delillerine dayanýr.
Kur´an-ý Kerîm´de þöyle buyurulur:
"Size helal olan kadýnlardan ikiþer, üçer ve dörder tane nikâh edin" (en-Nisâ, 4/3); "Sizden bekârlarý ve kölelerinizle cariyelerinizden salih olanlarý evlendirin. Eðer onlar yoksul iseler, ALLAH onlarý fazlu kereminden zenginletir. ALLAH her þeye gücü yeten ve her þeyi bilendir" (en-Nûr, 24/32).
Evlilik konusunda pek çok hadis-i þerifler nakledilmiþtir: ALLAH elçisi, gençlere hitaben þöyle buyurmuþtur: "Ey gençler topluluðu! Sizden kimin evlilik yükümlülüklerine gücü yeterse evlensin. Çünkü evlilik gözü daha çok öne eðer ve iffeti daha fazla korur. Kimin evlenmeðe gücü yetmezse, oruca devam etsin. Çünkü oruç onun için bir kalkandýr" (Buhârî, Savm,10, Nikâh, II, III; Müslim, Nikâh,I, III; Ebû Dâvud, I; Tirmizî, Nikâh, I; Nesâî, Sýyâm, 43, Nikâh, III; Ýbn Mâce, Nikâh, I; Dârimî, Nikâh, II; Ahmed b. Hanbel, I, 378; 424, 425).
Üç kiþi ALLAH Elçisinin eþlerine onun gece ibadetini sormuþlar; belki azýmsayarak birincisi "Sürekli gece namazý kýlmaya", ikincisi "sürekli oruç tutmaya", üçüncüsü de "kadýnlardan sürekli ayrý kalmaya ve hiç evlenmemeye" karar verir. Bunu iþiten Hz. Peygamber þöyle buyurur: "Bazý kimselere ne oluyor ki þöyle þöyle demiþler. Fakat ben hem namaz kýlýyorum, hem uyuyorum; oruç tutuyorum, tutmadýðým da oluyor; kadýnlarla da evleniyorum. Kim benim sünnetimi terkederse, o benden deðildir" (Müslim, Nikâh, 5; Nesâî, Nikâh, 4; Dârimî, Nikâh, 3; Ahmed b. Hanbel, II, 158, III, 341, 359, V, 409).
Mümin, ALLAH korkusundan ve O´na itaattan sonra, iyi bir kadýndan yararlandýðý kadar hiç birþeyden yararlanmamýþtýr. Çünkü ona emretse sözünü dinler, yüzüne baksa kendisini sevindirir, üzerine yemin etse, yeminini doðru çýkarýr, baþka tarafa gitse, kendisinin bulunmadýðý sýrada namusunu ve malýný korur" (Ýbn Mâce, Nikâh, 5).
Evlenmenin meþrûluðu üzerinde bütün ümmetin görüþ birliði vardýr.
Evlenmenin hükmü:
Evleneceklerin durumuna göre nikâhýn hükmü farz, vacib, sünnet, haram, mekruh veya mübah kýsýmlarýna ayrýlýr:
1. Evlenmediði taktirde zinaya düþeceði kesin olan kimsenin -mehri verecek ve eþinin geçimini saðlayacak durumda ise- evlenmesi farzdýr.
2. Yine evlenmezse zinaya düþme tehlikesi bulunan kimsenin -mehir ve nafakayý saðlayacak durumda ise- evlenmesi vacibtir. Hanefiler dýþýndaki çoðunluk farz ve vacib arasýnda bir ayýrým yapmaz (Ýbnül-Hümâm, a.g.e., II, 342; el-Kâsânî, el-Bedâyî´, II, 260 vd.).
3. Evlenince, eþine zulüm yapacaðýna kesin gözüyle bakýlan kimsenin evlenmesi haramdýr. Hem zinaya düþme, hem de eþine zulüm yapma korkusu bulunan kimsede haramlýk yönü tercih edilir. Çünkü bir konuda helâl ve haram birleþince, prensip olarak haram üstün tutulur ve ondan kaçýnmak gerekir. Nitekim ayet-i kerimede, "Evlenmeye güç yetiremeyenler, ALLAH kendilerine fazlu kereminden zenginletinceye kadar iffetlerini korusunlar" (en-Nûr, 24/33) buyurulur.
4. Eþine zulüm yapacaðýndan korkulan kimsenin evlenmesi mekruhtur (el-Mevsýlî, el-Ýhtiyâr, III, 82).
5. Cinsel bakýmdan itidal halde bulunanlarýn evlenmesi sünnettir. Ýtidal; evlenmezse zinaya düþeceðinden korkulmayan, evlenirse de eþine zulüm yapacaðýndan endiþe duyulmayan kimsenin halidir. Toplumda çoðunluðun bu durumda olmasý asýldýr. Yukarýda zikrettiðimiz, evlenemeyen gençlere oruç tutmayý tavsiye eden, evlilik konusunda aþýrý çekimser kalmaða karar veren üç sahabeyi uyaran hadisler bunun delilidir.
Diðer yandan Hz. Peygamber ve Ashab-ý kiram evlenmiþler ve onlara uyanlar da bu sünneti sürdürmüþlerdir. Tercih edilen görüþ budur (bk. el-Fetâvâl-Hindiyye, I, 267).
Ýmam Þâfiî´ye göre ise, bu durumda evlenmek mubahtýr. Evlenmek veya bekâr kalmak caiz olur. O´na göre, vakitlerini ibadete ayýrmak ve ilimle uðraþmak evlilikten daha üstündür. Dayandýðý deliller þunlardýr: Cenab-ý Hak Yahyâ peygamberi þu sözlerle övmüþtür: "...efendi, nefsine hakim, iffetli" (Âl-i Ýmrân, 3/39). Ayetteki hasûr ifadesi; gücü yettiði halde kadýnla cinsel temas kurmayan kimse anlamýna gelir. Evlilik daha üstün olsaydý, bunu terketmek övülmezdi. Çoðunluk fakihler bu örneðin daha önceki þeriat uygulamasý olduðunu, Ýslâm ümmetini baðlamadýðýný söylemiþlerdir.
Ýmam Þâfiî´nin diðer bir delili þu ayettir: "Haram olanlar dýþýndaki kadýnlar, onlarý mallarýnýzdan harcayarak almak, onlarla evlenmek ve zinâ etmemek þartýyla size helal kýlýndý" (en-Nisâ, 4/24). Bir þeyin helal olmasý mübah olmasý demektir. Çünkü bu iki kelime birbirinin eþ anlamlýsýdýr. Diðer yandan evlilik, kiþiye cinsel yönden yarar saðlar. Yararýna olan bir iþi yapmak ise bir kimseye vacib olmaz. Böylece evlilik yeme, içme, alýþ-veriþ gibi mübah olan muamelelerdendir (ez-Zühaylî, el Fýkhu´l-Ýslâmî ve Edilletüh, Dimaþk 1405/1985, VII, 33, 34; Ýbn Hacer el-Askalânî, Bülûðul-Merâm min Edilletil-Ahkâm, Terc. Ahmed Davudoðlu, Ýstanbul 1967, II, 228 vd.; Hamdi Döndüren, Delilleriyle Ýslâm Hukuku, Ýstanbul 1983, s. 183, 184).
Eþ seçimi Evlilikte eþ seçimi önemlidir. Yuvayý yapacak, çocuklarý eðitecek, erkeðe ömür boyu iyi veya kötü günde destek ve mutluluk verecek olan eþi seçerken güzelliðinden, soyundan ve malýndan çok, dindarlýðýna ve iyi ahlâk sahibi olmasýna dikkat edilmelidir. Hz. Peygamber þöyle buyurmuþtur:
"Kadýnla dört þeyden dolayý evlenilir: Malý, soyu, güzelliði ve dindarlýðý. Sen dindar olaný seç, mutlu olursun? (Buhârî, Nikâh, 15; Ebû Dâvud, Nikâh, 2; Nesâî, Nikâh, 13; Ýbn Mâce, Nikâh, 6; Mâlik, Muvatta´, Nikâh, 21).
Ýslâm hukukuna göre nikâh akdi hem medenî bir muâmele, hem de bir ibadettir. Çünkü nikâhýn rükûn ve þartlarýný Ýslâm belirler ve evlilik sebebiyle eþlerin pek büyük ecirlere ulaþacaklarý açýklanýr. Bu konuda Ýbnül-Hümâm (ö. 861/1457) þöyle der: "Nikâh, ibadetlere daha yakýndýr. Hattâ evlenmek, sýrf ibadet niyetiyle bekâr kalmaktan daha faziletlidir" (Ýbnül-Hümâm, Fethu´l-Kadîr, Bulak 1315, II, 340). Son devir hukukçularýndan Ýbn Abidîn (ö. 1252/1836), Reddül-Muhtar adlý ünlü eserinde nikâh konusuna þu cümlelerle baþlar: "Bizim için Hz. Adem devrinden bugüne kadar meþrû olmuþ, sonra Cennette de devam edecek, nikâh ile imandan baþka ibadet yoktur" (Ýbn Abidîn, a.g.e., II, 258). Nikâhýn cami içinde aktedilmesi ve mümkünse cuma gününe rastlatýlmasý müstehaptýr. Bu da onun ibadet yönünü güçlendirir (el-Askalânî, a.g.e., III, 229).
Þâfiîlere göre, evlilik satým akdi gibi dünyaya ait iþlerden olup, bir ibadet deðildir. Dayandýðý delil, gayri müslimlerin nikâhýnýn da Ýslâm nazarýnda geçerli sayýlmasýdýr. Eðer ibadet olsaydý, bu nikâhlarýn geçersiz olmasý gerekirdi. Nikâhtan amaç, kiþinin þehvetini teskin etmesidir. Ýbadet yapmak ise ALLAH için bir iþ yapmaktýr. Bu nedenle ALLAH için iþ yapmak, kendi nefsi için iþ yapmaktan daha faziletlidir.
Þâfiîlerin bu görüþüne çoðunluk fakihler karþý çýkmýþtýr. Çoðunluða göre nikâhýn mümin veya gayri müslim için geçerli olmasý dünyada toplum düzeni ile ilgilidir. Nitekim mescit, yol yapýmý ve benzeri hayýr iþleri müslüman için bir ibadet olduðu halde, gayri müslim için bir ibadet sayýlmaz. Genel anlamda ALLAH´ýn hoþnut ve razý olduðu her iþ müslüman için ibadettir. Ýslâmî esaslara göre kurulan ve buna göre yürütülen evlilik de ibadet kabilindendir. Çünkü nikâh akdi ile, nefsi haramlardan korumak ve nesli sürdürmek gibi bir çok toplum maslahatlarý gerçekleþir. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s) "Sizden birinizin evliliðinde sadaka sevabý vardýr" (Müslim, Zekât, 52; Ebû Dâvud, Tatavvu´, 12, Edeb, 160; Ahmed b. Hanbel, V, 167, 168) buyurmuþtur.
Ýslâm´da nikâh akdi sýrasýnda evlenecek erkekle kadýnýn veya hukukî temsilcilerinin ve þahitlerin dýþýnda dinî veya resmî bir görevlinin bulunmasý zorunlu deðildir. Bu durum onun dinî niteliði ve ibadet yönü için bir engel teþkil etmez. Çünkü bir Ýslâm âliminin nikâh meclisini yönetmesi, gerekli soru ve cevaplarý almasý nikâhýn rükün veya þartlarýndan deðildir.
Hristiyan toplumlarýnda nikâhýn dinî veya medenî niteliði uzun süre tartýþma konusu olmuþ; kimi ülkelerde nikâh tamamen kiliselerde akdedilirken, kimi ülkelerde de medenî nikâh esasý benimsenmiþtir.
Fransa´da 1787 Kasýmýnda çýkarýlmýþ olan bir kral buyruðu ile Katolik olmayanlarýn evlenmelerini dilerlerse ikametgâhlarýnýn bulunduðu yer kilisesinde, dilerlerse ayný mahallin hakimi önünde akdedebilecekleri kabul edilmiþtir. Birincisi dinî, ikincisi medenî nikâh niteliðindedir.
Osmanlý Devleti uygulamasýnda 1917 tarihli "Hukuk-ý Aile Kararnamesi" Hristiyanlar için kýsmen dinî ve kýsmen medenî bir evlenme usulü getirmiþtir. Buna göre, Ýsevîlerin nikâhý, dinî ayinler çerçevesinde rûhânî memurlarca akdedilir. Ancak rûhânî memur, en az yirmi dört saat önce mahallî mahkemeye haber verir. Hakim, belirtilen saatte nikâh meclisine özel bir memur gönderip kýyýlan nikâhý deftere kayýt ve tescil ettirir (Hukuk-ý Aile Kararnamesi, madde, 40-44).
Bazý hristiyan ülkeler sonradan medenî evlenmeyi kabul etmekle birlikte, önce dinî nikâhýn akdedilmesini þart koþmuþlardýr. Meselâ; Yunanistan ve Romanya, medenî nikâhtan önce dinî nikâhýn akdedilmesi esasýný benimsemiþlerdir (Halil Cin, Ýslam ve Osmanlý Hukukunda Evlenme, Ankara 1974, s. 133).
A.B.D.´de, Ýngiltere´de ve Ýskandinav ülkelerinde ise toplum dinî veya medenî nikâhtan dilediðini seçme hakkýna sahiptir. Eþlerin tercihine göre kilisede veya resmî nikâh memuru önünde akdedilen nikâhla ilgili belgeler nüfus kütüklerinde birleþmiþ olur.
Bazý ülkelerde medenî evlenme þekli zorunlu hale getirilmiþtir. Hollanda, Ýsviçre ve Türkiye gibi ülkeler bunlar arasýndadýr. Bu gibi ülkelerde resmî memur önünde kýyýlmayan nikâh yok hükmünde sayýlmaktadýr (Halil Cin, a.g.e., s. 134; Hamdi Döndüren, a.g.e., s. 244, 245; T.M.K. mad.108).
Nikâh´ýn Rükünleri Bir þeyin varlýðý kendi varlýðýna baðlý olan ve onun yapýsýndan bir parça teþkil eden ana unsura "rükün" denir. Evlilik akdi için "icap ve kabul" bir rükündür. Çünkü evlenme akdinin varlýðý, icap ve kabulün varlýðýna baðlýdýr ve bu akdin bir parçasýdýr. Bir þeyin varlýðý kendi varlýðýna baðlý olmakla birlikte, onun yapýsýndan bir parça teþkil etmeyen iþ veya niteliðe ise "þart" denir. Meselâ, namaz iþin abdest bir þarttýr. Abdestsiz namazýn varlýðýndan söz edilemez, fakat bununla birlikte abdest, namazýn niteliðinden bir parça deðildir. Evlilik akdinde þahitlerin bulunmasý, akdin þartýdýr.
Hanefîlere göre evlilik akdinin rükünleri icap ve kabulden ibarettir. Çoðunluk müctehitlere göre ise evliliðin rükünleri dört tane olup; sîyga (icap ve kabul), kadýn, koca ve veli´dir.
Akdin konusu; eþlerin evlilikten amaçladýklarý birbirinin cinsel yönlerinden yararlanmadýr. Bu nedenle, yalnýz ev hizmetlerini görmek üzere yapýlacak bir akit bir iþ akdi olabilir. Nikâh akdinde karý koca hayatý yaþamý asýldýr. Mehir, akdin kendisine baðlý olduðu bir unsur deðil; nafaka gibi evliliðin hükümlerindendir.
Ýcap, evlenme akdi taraflarýndan birisinin ilk olarak yaptýðý tekliftir.
"Benimle þu anda evlenmeyi kabul ediyor musun?" teklifine, diðer tarafýn "Kabul ettim" þeklindeki cevabý "kabul" niteliðindedir. Burada ilk teklifin karý veya koca tarafýndan yapýlmasý sonucu etkilemez. Ýlk teklif icap, ikincisi kabul niteliðindedir.
Çoðunluk Ýslâm fakihlerine göre icap, kadýnýn velisi veya vekili tarafýndan erkeðe yapýlan evlendirme teklifidir. Kabul ise, kocanýn bu teklife verdiði olumlu cevaptan ibarettir (el-Kâsânî, el-Bedâyi´, II, 229 vd., V, 133; Ýbn Manzûr, Lisânül-Arab, XIII,185; Hamdi Döndüren, a.g.e., s. 187, 188).
Ýcap ve Kabulde Bulunurken Uyulacak Þartlar
1. Taraflar evlenme iradelerini nikâh meclisinde açýklamalý ve icapla kabul hemen birbirini izlemelidir. Taraflardan birisi normal konuþma iþitilemeyecek þekilde diðerinden uzaklaþmýþsa, nikâh meclisi terkedilmiþ sayýlýr. Ebû Yusuf´a bir taraf nikâh meclisinde hazýr deðilken, diðer taraf þahitlerin önünde icapta bulunsa, akit, bulunmayan tarafýn icazetine baðlý olarak meydana gelir. Karþý taraf bunu öðrenince olumlu cevap verirse akit kesinleþir; aksi halde ortadan kalkar (el-Kâsânî, a.g.e., II, 232, 233; el-Cezîrî, Kitabül-Fýkh Alel-Mezâhibil-Erbaa, Mýsýr 1969, IV,14 vd.)
2. Ýcap ve kabul her bakýmdan birbirine uygun bulunmalýdýr. Ýcap ve kabul arasýnda yanýlma, hile yüzünden bir ayrýlýk varsa evlenme meydana gelmez.
3. Ýcap ve kabul taraflarca iþitilmeli ve anlaþýlmalýdýr. Ancak saðýr ve dilsizler özel iþaretleriyle irade beyanýnda bulunabilecekleri gibi, Ýslâm hukukunda mektupla evlilik akdi yapma kolaylýðý da getirilmiþtir. Mektup diðer taraf ve þahitler huzurunda okunur, bu tarafýn da kabulü ile nikâh akdi tamamlanýr. Burada nikâh meclisi hükmen bir sayýlýr (el-Kâsânî, a.g.e., II, 231; el-Cezîrî, a.g.e., IV, 16).
4. Ýcap ve kabul için kullanýlan sözler açýk veya kinayeli olur. Yalnýz evlilik akdi meydana getirmede kullanýlan "inkâh" ve "tezvîc" sözcükleri ile bunlarýn baþka dildeki karþýlýklarý açýk sözlerdir. "Tezevvüc ettim, nikâhladým, nikâh ettim, nikâhla aldým, nikâhla verdim, tezvic ettim, evlendim, evlendirdim" sözcükleri gibi (en-Nisâ, 4,´22; el-Ahzâb, 33/37). Buna karþýlýk mülkiyetin nakli sonucunu doðuran satýþ, hibe, sadaka ve temlik gibi sözler de, nikâh konusunda mecâz olarak icap ve kabul için kullanýlabilir. "Kendimi sana þu kadar mehir karþýlýðýnda hibe ettim" diye icapta bulunmak gibi. Burada mehrin zikredilmesi, þahitlerin hazýr bulunmasý, meclisin bir nikâh meclisi olmasý taraflarýn gayelerinin evlenmek olduðunu açýkça gösterir. Buna karþýlýk kira, rehin, ibra, vedia gibi deyimler evlenmede icap ve kabul için kullanýlmaya elveriþli deðildir. Çünkü bunlar mülkiyetin nakli sonucunu doðurmayan terimlerdir (el-Cezîrî, a.g.e., IV, 14 vd.; ez-Zühaylî, a.g.e., VII, 39; Ýbn Âbidîn, a.g.e., II, 364, 365, 369 vd.).
Þâfiî ve Hanbelîlere göre ise evlilik akdi yalnýz nikâh ve tezvic sözcükleri ile meydana gelir. Delil, Kur´an-ý Kerim´de bu akit için yalnýz belirtilen sözcüklerin kullanýlmasýdýr (bk. en-Nisâ, 4/22; el-Ahzâb, 33/37; Ýbn Rüþd, Bidâyetül-Müctehid, Kahire (t.y.), II, 4,5).
5. Ýcap ve kabulün þarta baðlanmamasý ve kullanýlan siyganýn da "gelecek zaman" olmasý gerekir.
Evlilik akdinin geçmiþ zaman siygasiyle oluþmasý konusunda görüþ birliði vardýr. Kadýnýn "þu kadar mehirle kendimi sana nikâhladým" icabýna, kocanýn; "Kabul ettim" diye cevap vermesi gibi. Çünkü bu siyganýn anlamý, akdi o anda meydana getirmektir. Bununla akit bir niyet ve karineye ihtiyaç olmaksýzýn o anda meydana gelir.
Þimdiki zaman siygasý ise Hanefi ve Mâlikîlere göre akdi o anda meydana getirmeye delâlet eden bir karînenin bulunmasý halinde evlilik akdi meydana getirmeye elveriþli sayýlýr. Erkek kadýna, "Þu kadar mehirle seni kendime nikâhlýyorum" dese, kadýn da, "Kabul ediyorum" veya "Razý oluyorum" diye cevap verse, bu geleceðe ait bir va´d olmamasý ve bir nikâh meclisi bulunmasý þartýyla akit meydana gelir. Ancak nikâh meclisi olmaz ve akdin o anda yapýldýðýný gösteren bir karine de bulunmazsa bu bir nikâh deðil, geleceðe ait bir "söz verme" niteliðindedir.
Evlilik akdinde emir siygasý da kullanýlabilir. Erkek kadýna "Beni kendine nikâhla" dese ve bununla o anda evlilik akdi yapmayý kasdetse; kadýn "Sana kendimi nikâhladým" diye cevap verince akit tamam olur. Hanefîlere göre buradaki emir siygasý ile erkek kadýna evlenme için vekâlet vermiþ olur. Böylece kadýn kendisinden asîl, erkekten vekil sýfatýyla icap ve kabulde bulunmuþ olur. Mâlikîlere göre ise burada emir siygasý icap niteliðindedir.
Soru siygasý icap sayýlmaz, belki icaba çaðrý niteliðindedir (bk. el-Kâsânî, a.g.e., II, 231; Ýbnül-Hümâm, Fethul-Kadîr, II, 344, 345; Ýbn Abidîn, Reddül-Muhtâr, II, 371; Ýbn Kudâme, el-Muðnî, VI, 532-534; Hamdi Döndüren, a.g.e., s. 188,189).
Evlilik Akdinde Velînin Rolü: Akýllý ve ergin erkek, velisi olmaksýzýn kendi irade beyaný ile evlenebilir. Onun bir vekil aracýlýðý ile evlenmesi de mümkündür. Hanefîlere göre hür, akýllý ve ergin kadýn da evlenme akdinde bizzat taraf olabilir. Çünkü burada velinin bulunmasý evliliðin sýhhat þartlarýndan deðildir.
ALLAH Teâlâ þöyle buyurur: "Eðer mümin bir kadýn kendisini Peygamber´e hibe edip de, Peygamber de onu nikâhla almak isterse..." (el-Ahzâb, 33/50). Bu ayet-i kerime kadýnýn nikâh akdinde bizzat taraf olabileceðini gösterir. Hulle bildiren ayette de ayný anlamý görmek mümkündür: "Yine erkek, karýsýný (üçüncü defa olarak) boþarsa; ondan sonra kadýn, kendinden baþka bir erkeðe nikâhlanýp varýncaya kadar ona helâl olmaz" (el-Bakara, 2/230). Bu ayette de, baþka bir erkekle evlenmede kadýn taraf olarak gösterilmiþtir. Hz. Peygamber´in þu hadisleri de yukarýdaki ayetlerin açýklamasý niteliðindedir. "Dul kadýn hakkýnda velinin yapabileceði bir iþ yoktur" (Ebû Dâvud, Nikâh, 25; Ahmed b. Hanbel, I, 334). "Bekâr kadýn, kendisi hakkýnda velisinden daha fazla hak sahibidir" (Ebû Dâvud? Nikâh, 25; Tirmizî, Nikâh, 18; Ýbn Mâce, Nikâh, 11; Dârimî, Nikâh,13).
Ýmam Þâfiî, Mâlik ve Ahmed b. Hanbel´e göre, kadýn için nikâhta erkek bir velinin bulunmasý þarttýr. Veli, kadýnýn asabesinden en yakýn olan erkektir (bk. "Asabe" mad.). Kadýnýn nikâhta doðrudan taraf olmasý caiz deðildir. Yaþýnýn küçük veya büyük olmasý, kendisinin dul veya bâkire bulunmasý, sonucu deðiþtirmez. Bu müctehitlere göre kadýnýn kadýný evlendirmesi de caiz deðildir. Dayandýklarý deliller þunlardýr:
Kur´an-ý Kerim´de þöyle buyurulur: "Kadýnlarýn kendilerini, kocalarýna nikâh etmelerine engel olmayýn" (el Bakara, 2/232). Burada velilerin, boþanan kadýnýn yeniden evlenmesine engel olmamasý istenmektedir. Eðer kadýnýn bizzat evlenmeye yetkisi olsaydý, velisine böyle bir yasak koymanýn anlamý kalmazdý. "Ýçinizden bekârlarý evlendirin..." (en-Nûr, 24/32) ve Ýslâm´ý kabul etmedikçe (mümin kadýnlarý) Allaha ortak koþan erkeklere nikâhlamayýnýz" (el-Bakara, 2/221) ayetlerinde de erkeklere hitap edilmekte ve velâyet yetkisi onlara verilmektedir.
Çoðunluk hukukçular bu konuda bazý hadis-i þeriflere de dayanmýþlardýr. Ezcümle Herhangi bir kadýn, velisinin izni olmadan evlenirse, onun nikâhý batýldýr, batýldýr, batýldýr" (Ebû Dâvud Nikâh,19; Tirmizî, Nikâh, 14; Dârimî, Nikâh, 11; Ahmed b. Hanbel, VI, 166). "Kadýn kadýný evlendiremez, kadýn bizzat kendisini de evlendiremez" (Ýbn Mâce, Nikâh, 15). "Nikâh ancak veli ile olur" (Buhârî, Nikâh, 36; Ebû Dâvud, Nikâh, 19; Tirmizî, Nikâh, 14).
Hanefiler çoðunluðun bu görüþünü ve delillerini þu þekilde eleþtirmiþlerdir:
Yukarýda zikredilen el-Bakara, 232. ayet, nikâh fiilini kadýna isnat eder. Çünkü bu ayet Sahabe´den Ma´kýl b. Yesar (r.a)´ýn, dul kýz kardeþinin yeniden eski kocasýyla evlenmesine karþý çýkmasý üzerine inmiþtir. Ayet baþ tarafý ile bir bütün olarak ele alýnýnca; böyle bir kadýnýn velinin müdahalesi olmaksýzýn serbestçe evlenebilmesi anlamý ortaya çýkar. Bekârlarý evlendirmeyi emreden âyetler ise yalnýz velilere deðil Ýslâm toplumuna hitap etmektedir. Hanefiler velisiz nikâh olmayacaðýný bildiren hadislerin zayýf, hattâ bazýsýnýn mürsel olduðunu ortaya koymuþ ve velisiz evlenme konusunda "Bekâr kadýnýn kendini evlendirme hususunda velisinden daha fazla hak sahibi olduðunu" bildiren Ebû Dâvud hadisine dayanmýþlardýr. Çoðunluðun delil olarak aldýðý hadisleri sahih kabul etsek bile, bunlarýn nedb´e (bk. "müstehap", "mendub" maddeleri) de ihtimali vardýr. Onun için akýllý ve ergin kadýnýn evlenmesinde velinin bulunmasý vacib deðil mendub hükmündedir.
Evliliðin Tek Kiþi Tarafýndan Akdedilmesi:
Evlilikte tek kiþinin asîl veli veya vekil sýfatýyla iki tarafý birlikte temsil ederek, þahitlerin önünde akdi meydana getirmesi mümkün ve caizdir. Þu durumlarda temsil tek kiþide toplanýr:
1. Bir kimsenin her iki tarafýn velisi olarak hareket etmesiyle akit oluþur. Bir dedenin veli olarak oðlunun küçük yaþtaki oðlunu, diðer oðlunun yine küçük yaþtaki kýzý ile evlendirmesi gibi.
2. Asil ve veli sýfatýnýn tek kiþide toplanmasý. Veli durumunda amca oðlunun, amcasýnýn kýzýný kendisine nikâhlamasý gibi.
3. Ýki tarafýn vekâletinin tek kiþide toplanmasý mümkündür. Ukbe b. Âmir (r.a)´den rivayete göre, Hz. Peygamber bir adama "Seni filanca kadýnla evlendirmeme razý mýsýn?" diye sordu. Adam "Evet" dedi. Kadýna da "Seni filanca erkekle evlendirmeme razý mýsýn?" diye sordu. Kadýn da; "Evet" deyince, onlarý birbiri ile evlendirdi (Ebû Dâvud Nikâh, 31).
4. Asil ve vekil sýfatlarýnýn tek kiþide toplanmasý mümkündür. Abdurrahman b. Avf (r.a), Ümmü Hakîm (r.anhâ)´ya "Evlenmek için bana yetki veriyor musun?" diye sordu. Kadýn "Evet" deyince de; "Seni kendime nikâhladým" dedi (Buhârî, Nikâh, 37).
Þâfiîler yalnýz iki tarafýn velisi sýfatýyla, bir kiþinin iki tarafý temsil edebileceðini söylerler (eþ-Þirbînî, Muðnîl-Muhtâc, Mýsýr (t.y.), III,168; el-Kâsânî, a.g.e., II, 231; el-Mevsýlî, el-Ýhtiyâr li Ta´lîlil-Muhtâr, III, 97 vd.).
Nikâh Akdinde Özel Þartlar Belirlemek:
Evlilik akdi yapýlýrken eþlerden birisi diðerini yük altýna sokacak bir þart öne sürse ve karþý taraf da bunu kabul etse, böyle bir þart baðlayýcý olur mu?
1. Akdin niteliði ile baðdaþan ve þer´î hükümlerle çeliþmeyen sahih þart, nikâh akdinde karþý tarafý baðlar. Meselâ kadýnýn, koca evinde, kocasýnýn ailesi veya kuma olmaksýzýn oturmayý, yahut kadýnýn ailesi izin vermedikçe sefer mesafesinden uzak beldeye göç edilmemesini þart koþmasý, kocayý baðlar. Çünkü bu gibi þartlarla evlilik akdi baðdaþýr niteliktedir.
2. Akdin niteliði ile baðdaþmayan veya þer´î hükümlerle çeliþen fasit bir þart belirlenmiþse, evlilik akdi geçerli olur. Fakat yalnýz þart batýl olur. Eþlerden birisi için muhayyerliði þart koþmak gibi.
Þartla ilgili bir yasak bulunursa, böyle bir þartý yerine getirmek mekruh olur. Evleneceði erkeðin, ilk eþini boþamasýný þart koþmak gibi. Hz. Peygamber (s.a.s) bu konuda þöyle buyurmuþtur: "Bir kadýn için, kocasýndan kumasýný boþamayý istemesi helal deðildir" (Ebû Dâvud, Talâk, 2).
Evliliðin hükümlerinden olan, eþlerin birbirinin cinsel yönlerinden yararlanmasý ve kadýnýn nafaka hakký gibi vazgeçilmez özlük haklarýný ihlâl eden þartlar da geçersizdir. Sadece ev hizmetlerini yürütmek veya kadýnýn maiþetini saðlamamak þartýyla evlenmek gibi (bk. Ýbnül-Hümâm, a.g.e., III, 107 vd.; Zeylaî, Tebyînül-Hakâik, II, 148; Ýbn Âbidîn, a.g.e., II, 405; ez-Zühaylî, el-Fýkhul-Ýslâmî ve Edilletüh, Dimaþk 1405/1985, VII, 45).
Evliliðin Sýhhat Þartlarý: Evliliðin geçerli olmasý için þu þartlarýn gerçekleþmesi gerekir:
1. Eþler arasýnda sürekli veya geçici bir evlenme engeli bulunmamalýdýr. Bain talâkla boþanýp iddet beklemekte olan kadýný nikâhlamak, biri kadýn diðeri erkek olduðu takdirde birbirine haram olacak derecedeki iki hýsýmý bir nikâh altýnda toplamak gibi. Bu durumlarda nikâh fasit olur. Eðer kadýn erkeðe ebedî olarak haram olan hýsýmlardan ise, akit ittifakla batýl olur. Artýk bu bir meydana gelme þartý sayýlýr. Kýz, kýz kardeþ, hala veya teyze ile evlenmek gibi. Buna göre, haramlýk kesin ise; bu, butlan sebebi olur. Eðer zannî olursa fesat sebebi olur.
2. Ýcap ve kabul siygasý geçici deðil, süreklilik bildiren bir uslûbla ifade edilmelidir. Evlilik belli bir süre için yapýlmýþsa akit batýl olur. Erkeðin kadýna "Bir ay süreyle senin cinsel yönlerinden yararlanayým" veya seni bir ay veya bir yýl yahut bu beldede oturduðu sürece kendime nikâhladým" dese, kadýn bu teklifi kabul edince birincisi "mut´a", ikincisi "muvakkat nikâh" adýný alýr (bk. "Mut´a" nikâhý).
3. Evlilik akdi sýrasýnda iki þahidin bulunmasý sýhhat þartýdýr. Veli dýþýnda iki þahit bulunmadýkça akit geçerli olmaz.
Delil þu hadislerdir: Hz. Âiþe (r.anhâ), Hz. Peygamber (s.a.s)´in þöyle buyurduðunu nakletmiþtir: "Bir veli ve iki adaletli þahit olmadýkça nikâh olmaz" (Ebû Dâvud, Nikâh, 19; Dârimî, Nikâh, 11); "Þahitler bulunmadýkça nikâh olmaz" (Buhârî, Þehâdât, 8
; Dört kimsenin hazýr bulunmadýðý evlilik ancak fuhuþtur. Bunlar; evlenecek olan erkek, kýzýn velisi ve iki þahittir" (eþ-Þîrâzî, el-Mühezzeb, II, 42). Akit sýrasýnda þahit bulundurulmasýný bildiren ayet evlilik akdini de kapsamýna alýr (el-Bakara, 2/282).
Akitlerde þahit, genellikle anlaþmazlýk halinde taraflarýn haklarýný korumada ispat kolaylýðý saðar. Evlenme akdi de eþlerin lehine ve aleyhine hukuki sonuçlar meydana getiren bir akittir. Mehir, nafaka yükümlülüðü, nesebin sabit olmasý, sihrî hýsýmlýðýn meydana gelmesi bunlar arasýndadýr. Diðer yandan evlilik akdinin alenen yapýlmasý ve akit sýrasýnda þahitlerin bulunmasý, eþleri zina töhmetinden korur.
Evlenme Þahidinde Aranan Nitelikler:
Evlenmede þahidin fonksiyonu, evlenmeye iliþkin icap ve kabulü iþitmek ve anlamaktan ibarettir. Bunun için þahitlerin ayný yerde ve birlikte bulunmalarý gerekir. Ayrý ayrý yerlerde veya ayný yerde olmakla birlikte, birbiri ardýndan evlenme iradelerine þahit olan kimselerin þahitlikleri geçerli sayýlmaz.
Þahitte aranan nitelikler þunlardýr:
a. Þahit akýllý ve ergin olmalýdýr. Akýl hastasý veya küçük çocuklarýn þahitliði yeterli deðildir.
b. Þahitlerin iki erkek veya bir erkek iki kadýn olmasý gerekir. Tek þahitle nikâh geçerli olmaz. Çünkü hadiste "Bir velî ve iki adaletli þahit olmadýkça nikâh olmaz" buyurulmuþtur (Ebû Dâvud Nikâh, 19). ALLAH Teâlâ þöyle buyurur: "Erkeklerinizden iki þahit tutun. Eðer iki erkek bulunmazsa, bu takdirde razý olacaðýnýz þahitlerden bir erkekle iki kadýn yeter" (el-Bakara, 2/282).
Ýmam Þâfiî´ye göre bu ayet nikâh akdini kapsamaz. Kýsasta ve diðer þer´î cezalarda olduðu gibi, nikâhta her iki þahidin erkek olmasý þarttýr. Hanbelî ve Mâlikîler de ayni görüþtedir.
Hanefîlere göre, kadýnlar nikâhta taraf olduklarý gibi, bir erkek için iki kadýn olmak üzere þahitlik yapabilirler. Bunlarýn þahitlikleri yalnýz had ve kýsas davalarýnda unutma ve gaflet sebebiyle kabul edilmez. Çünkü hadler þüphe ile düþer (bk. es-Serahsî el-Mebsût, Mýsýr 1324-1331/1906-1912, V, 32, 33; ez-Zühaylî, a.g.e., VII, 74, 75; Hamdi Döndüren, a.g.e., s. 208, 209).
c. Þahit hür olmalýdýr.
Hanbeliler dýþýndaki çoðunluk, þahitlerin hür olmasý gerektiðini söylerler. Hanbelîlere göre ise, köle diðer haklar konusunda þahitlik yapabildiði gibi nikâhta da þahit olabilir. Çünkü bunu yasaklayan bir ayet, hadis veya icma yoktur (ez-Zühaylî, a.g.e., VII, 75).
d. Müslüman olmalýdýr.
Ýki tarafýn müslüman olduðu bir evlenmede her iki þahidin de müslüman olmasý gerektiðinde görüþ birliði vardýr. Çünkü gayri müslimin müslüman üzerinde velayet hakký yoktur (bk. en-Nisâ, 4/141; el-Kâsânî, a.g.e., II, 253). Ebû Hanîfe ve Ebû Yusuf´a göre, iki taraf veya yalnýz kadýn ehl-i kitaptan olursa þahitler de ehl-i kitaptan olabilir.
e. Çoðunluk fakihlere göre, görme yeteneði þart olmayýp, iþitme ve anlama yeteneðinin bulunmasý þarttýr. Bu nedenle þahidin nikâh akdinde konuþulan sözleri anlamasý gerekir. Çünkü þahitliðin amacý budur. Aksi halde þahit, bir söz kesme veya niþan merasimini nikâh akdi sanabilir. Bu da toplumda yanlýþ anlamalara neden olur.
f. Þahitler evlenecek kimselerin usûl, fürû veya diðer hýsýmlarýndan olabilir. Buna göre, ana, baba, dede ve nine ile, eþlerin oðul veya kýzlarý nikâhta-yukarýda belirtilen niteliklere sahip iseler-þahit olabilirler. Çoðunluða göre bu hýsýmlardan birisi veli olarak akde katýlýyorsa þahit sayýlmaz (el-Kâsânî, a.g.e., II, 253, 254; el-Fetâvâl-Hindiyye, I, 267, 268).
g. Hanefîlere göre, þahitlerin adaletli olmasý þart deðildir. Ýki fasýk þahidin þahitliði de yeterlidir. Çünkü fasýk veli olmaya ehildir (bk. "Fasýk" maddesi). Ýmâmiyye Þîasý da bu görüþtedir. Hatta Ýmâmiyye mezhebine göre, nikâhta þahit bulundurma, akdin sýhhat þartý deðil, menduptur. Onlar sürekli nikâhta þahit bulundurma, ilân ve açýða vurmayý müstehap sayarlar. En saðlam görüþe göre, kadýn reþid, ergin olunca iki þahit ve velinin hazýr bulunmasý þart deðildir (bk. el-Muhtasaru´n-Nâfi´ fî Fýkhýl-Ýmamiyye, Dârul-Kitabil-Arabî, Mýsýr (t.y), s. 194).
radyobeyan