Neml suresi By: armi Date: 14 Mart 2010, 16:20:53
NEML SURESÝ
Kur´an-ý Kerim´in yirmi yedinci suresi. Doksan üç ayet, bin yüz dokuz kelime ve dört bin altý yüz doksan dokuz harften ibarettir. Ayetlerinin sayýsý, Basra ve Þamlýlara göre doksan dört, Hicazlýlara göre ise doksan beþtir. Mekkî surelerden olup, Þuara suresinden sonra nazil olmuþtur. Fasýlasý "mim" ve "nun" harfleridir. On sekizinci ayetinde Hz. Süleyman´ýn ordusuna yol veren karýncalardan bahsedildiði için sureye, karýnca anlamýnda "Neml" adý verilmiþtir.
Diðer Mekkî surelerde olduðu gibi bu sure de, insanlarý çarpýk inançlardan kurtarýp, onlara tevhidin gerçeðini kavratmayý hedef almaktadýr: Allah´a Ýman, yalnýz O´na ibadet, ahirete inanmak, vahye iman etmek, gaybýn bütünüyle Allah´a ait olduðunu ve O´ndan baþka kimsenin gayba muttali olamayacaðýný kabul etmek; Allah´ýn hem yaratýcý, hem rýzýk verici olduðuna, nimetleri O´nun ihsan ettiðine inanmak; herþeyi yürütüp deðiþtirme gücünün Allah´a has olduðuna, buna Allah´tan baþkasýnýn gücü yetmeyeceðine iman etmek gibi.
Surede, eski peygamberlerin kýssalarýna yer verilmekte, bununla da yalancýlarýn baþlarýna gelen kötü durumlarý göstererek müminlerin her zaman kazançlý olan taraf olacaklarýný müjdelemektedir.
Mukattaa harfleriyle baþlayan surenin ilk ayetinde, Kur´an´ýn bildirdiði talimat ve emirleri apaçýk ortaya koyan, hak ile batýlý açýkça ayýran ve onun ilâhi bir kitap oluþunda hiç bir þüphe olmayan bir kitap olduðu beyan ediliyor: "Tâ, sin. Bunlar, Kur´an´ýn ve apaçýk olan kitabýn ayetleridir" (1).
Kur´an ayetleri, inanan insanlar için ebedi kurtuluþa vesile olan birer hidayet ve müjdedirler: "Müminler kendilerine, Kur´an ayetlerini rehber edinerek dünya ve ahirette kurtuluþa ererler: Müminlere, doðruluk rehberi ve müjdedir" (2).
Kur´an´ýn, kendilerine bir rehber ve müjde olduðu haber verilen müminlerin, bir takým ayýrdedici özellikleri vardýr: "Onlar, Namazý dosdoðru kýlarlar, zekatý verirler ve onlar, ahirete kesin bilgiyle iman edenlerdir" (3).
Bunun hemen peþinden gelen ayette, kâfirlerin yaptýklarý isyanlarýna, kötülüklerine ve uslanmaz akýldýþý, inatçý tavýrlarýna karþý Allah Teâlâ, iþlemiþ olduklarý batýl amellerini onlara çekici kýlmýþ ve onlarý sapýklýðýn derinliklerine doðru sürüklemiþtir. Bu dünyada çeþitli þekillerde cezalandýrýlacaklarý gibi, ahirette de korkunç Cehennem azabý ile cezalandýrýlacaklardýr: Ahirete inanmayanlarýn amellerini kendilerine güzel göstermiþizdir. Bu yüzden þaþýrýp kalmýþlardýr. Bunlar öyle kimselerdir ki, kötü azap onlaradýr ve onlar ahirette de en büyük hüsrana uðrayanlardýr" (4-5).
Kur´an, doðrudan doðruya, Allah tarafýndan mükemmel olarak kulu Muhammed (s.a.s)´e indirilmiþtir. Onu indiren Allah Teâlâ öyle bir zattýr ki, her þeyi hikmetine göre yapmakta ve her þeyi sonsuz ilmine göre gerçekleþtirmektedir: Muhakkak ki sen, Kur´an´ý Alîm ve Hakîm olan Allah katýndan almaktasýn" (6).
Bu þekilde bir giriþ yapýldýktan sonra, sûrenin ilk bölümünü oluþturan, peygamberlerden bir kýsmýnýn tevhid mücadelesinin anlatýldýðý kýssalar yer alýyor.
Ýlk önce, Hz. Musa (a.s)´nýn ilk vahyi alýþý, ona verilen mucizeler ve Firavun kavminin ona karþý aldýðý tavýr; Allah´ýn yüceliði, tevhidin gerçekliði ve peygamberlere iman edip tabi olmanýn öneminin anlaþýlmasý için örnek olarak gösteriliyor.
Allah´ýn ayetleri hangi kavme geldiyse, o kavmin anlayacaðý dille, içinde hiç bir þüpheye yer kalmayan açýklýkla gelmiþti. Yani bu, akýl sahibi insanlarýn þüphe etmesinin düþünülemeyeceði bir netlikti. Ama inkarcýlar, peygamberlere karþý her zaman takýndýklarý tavrýn aynýný takýnarak, Mûsâ (a.s)´ý yalanlamýþlardý: Ayetlerimiz, böyle parlak olarak onlara gelince: "Bu apaçýk bir büyüdür" dediler" (13).
Bunun peþinden, ilim ve hikmetin kaynaðýnýn Allah Teâlâ olduðu ve gerçek üstünlüðün O´nun belirlemesi ile olduðunu bildiren Davud (a.s) ile oðlu Süleyman (a.s)´ýn kýssasý anlatýlýyor: "Andolsun, Biz Davud´a ve Süleyman´a bir ilim verdik. Bizi inanmýþ kullarýndan bir çoðuna üstün kýlan Allah´a hamdolsun dediler" (15). Süleyman (a.s)´a, yeryüzünde hiç kimseye verilmeyen bir saltanat verilmiþ ve yine sadece ona has kýlýnan diðer bir takým mucizelerle donatýlmýþtý. O, kuþlarla konuþabiliyor, cinlerden, insanlardan ve kuþlardan oluþan çok büyük ve karmaþýk ordular toplayabiliyor ve istediði gibi sevkedebiliyordu: "Süleyman´ýn cinlerden, insanlardan ve kuþlardan ordularý toplandý. Bunlarýn hepsi bölükler halinde daðýtýldý" (17).
Allah Teâlâ´nýn yüce hikmeti, insanlarýn dýþýnda cinleri ve hayvanlarý da onun emrine amade kýlmýþtý. Bunlarýn hepsi, onun emirlerine boyun eðmek zorunda býrakýlmýþtý. Süleyman (a.s), güneþe tapan bir topluluk olan, Sebe´ melikesinin idare ettiði kavmin üzerine giderken, karýnca vadisinde, karýncalar onun ordusuyla geliþinden ürkerek ezilmemek için yuvalarýna girmiþlerdi: "Nihayet, karýnca vadisine geldiklerinde, bir diþi karýnca dedi ki: "Ey karýnca topluluðu, yuvalarýnýza girin, Süleyman ve ordularý, farkýnda olmadan sizi ezip geçmesin" (18). Daha sonra gelen ayetle birlikte mütalaa edildiðinde Süleyman (a.s) ile hayvanlar arasýnda mükemmel bir iletiþimin varlýðý açýkça anlaþýlýr.
Daha sonra, kýssanýn Sebe´ melikesi ile olan kýsmý anlatýlarak, Allah Teâlâ´nýn dilediði kimseyi mucizelerle nasýl donattýðý gözler önüne seriliyor. Farklý bir yapýsý olan Hüdhüd adýndaki bir kuþ, ona uzak diyarlardan bilgi getiriyor ve gördüðü topluluðun bu günde geçerli olan nedenlerden dolayý sapýklýða düþtüðünü ona haber veriyordu: "Ora halkýna hükmeden ve her þeyden bolca verilmiþ olan büyük bir tahta sahip bir kadýn buldum. Onun ve kavminin Allah´ý býrakýp güneþe secde eder olduklarýný gördüm. Þeytan onlarýn yaptýklarýný güzel göstermiþ ve onlarý doðru yoldan alýkoymuþtur. Bu yüzden onlar, doðru yolu bulamazlar" (24).
Süleyman (a.s), Hüdhüd´ün söylediklerini tahkik etmek ve o kavme ilâhi tevhid akidesinin tebliði için bir elçi gönderdi ve ona; "Þu yazýmý götür kendilerine býrak. Sonra bir yana çekil bak neye döneceklerdir" (28) dedi.
Teblið mektubu eline geçen Sebe´ melikesi, onun bir Allah resulü olan Süleyman´dan geldiðini anladý ve ne yapýlmasý gerektiðini, her zaman krallarýný ve halklarýný sapýtan ve resullere baþ kaldýrtarak onlarýn risaletini yok etmeye çalýþan mele´ (ileri gelenler) sine danýþtý. Çünkü Süleyman (a.s) onlarý müslüman olarak kendisine tabi olmaya çaðýrýyordu; Dedi ki; ey önde gelenler (Mele´ ) bu iþimde bana görüþ belirtin, sizinle istiþare etmedikçe ben hiçbir iþte kesin karar vermek istemem" (32).
Mele´ bu duruma karþý, Sebe´ melikesine yetki vererek, onun vereceði kararlan uygulayacaklarýný bildirdiler. Sebe´ melikesi, Süleyman (a.s)´ýn bir peygamber olduðunu ve bir peygamberin savaþtan maksadýnýn Ýslam´ý teblið etmek olduðunu bilmediðinden, ona hediyeler göndererek ülkesini korumak istemiþti: "Ben onlara bir hediye göndereyim de; bir bakayým elçiler neyle dönerler" (35).
Süleyman (a.s), gerçek anlamda deðer verilmesi gereken þeyin mal ve dünya ziyneti olmadýðýný, bir müslümanýn dünya dolusu kýymetli þeyleri olsa bile, Allah´ýn verdiði ve vereceðini vadettiðini tercih etmesi gerektiðinin örneðini vererek, Ýslâmýn hakikatýný, karþý tarafa teblið etmeye çalýþmýþtý: "Elçiler, Süleyman´a geldiði zaman: "Sizler bana mal ile yardýmda mý bulunmak istiyorsunuz? Allah´ýn bana vermekte olduðu, size verdiðinden daha fazladýr. Belki siz hediyenizle sevinip övünebilirsiniz" (36).
Süleyman (a.s)´ýn kýssasý, Sebe´ melikesinin tahtýnýn mucizevî bir þekilde, Süleyman (a.s)´a takdim ediliþi ve Sebe´ melikesinin gelip ona boyun eðiþiyle son bulmaktadýr. Bu kýssa, toplumlarý idare eden zümrelerin idare ettikleri insanlarý yönlendirmedeki önemini açýða çýkarmaktadýr. Taðutlar ve mele´leri imandan kaçýnýnca, toplumlarý da onlarýn peþlerinden giderek helak oluyorlardý. Ancak Sebe´ melikesi istisnaî denecek bir tavýr sergilemiþ, batýl dinlerini terkederek Ýslam´a tabi olmuþlardý.
Daha sonra, Hz. Salih´in gönderildiði Semud kavminin, peygamberlerine karþý düþmanca tutumu konu ediliyor ve her toplumda olduðu gibi, toplumun önde gelen kiþilerinin statükoyu korumak için nasýl iþbirliðine girip, komplolar ve hileler kurduklarý izah edildikten sonra; "Ýþte zulmetmelerinden dolayý enkaza dönüþmüþ ýpýssýz evleri. Þüphesiz, bilmekte olan bir kavim için bunda bir ayet vardýr. Ýman edenleri ve korkup sakýnanlarý da kurtardýk" (52-53) buyuruluyor.
Semud kavminin akýbetinden sonra, Lût kavminin baþýna gelenleri açýklayan daha sonraki ayetlerde;
"Siz, gerçekten, kadýnlarý býrakýp þehvetle erkeklere mi yaklaþýyorsunuz. Hayýr, siz bilmeyen bir kavimsiniz" (55) uyarýsýnda bulunan Hz. Lût´a düþman kesilip; "Lût ailesini kendi þehrinizden çýkarýn. Temiz kalmak isteyen insanlarmýþ" (56) diye meydan okuyan bu sapkýn kavim, yerle bir edilerek cezalandýrýlýrken Lût ve inananlarýn kurtulduklarý haber veriliyor.
Surenin bundan sonraki ayetlerinde, müþriklerin hakka teslim olmalarýna engel olan yanlýþ inançlarýnýn üzerine gidiliyor; sahte ilahlarla, herþeye hakim olan Allah karþýlaþtýrýlarak, onlarýn tapmakta olduklarý ilâhlarýn hiçbir güce sahip olmadýklarý delillerle ortaya konuluyor. Allah soruyor:
"(Onlar mý), yoksa, gökleri ve yeri yaratan ve size gökten su indiren mi? Ki onunla gönül alýcý bahçeler bitiriverdik, sizin içinse onun bir aðacýný bitirmek (bile) mümkün deðildir. Allah ile beraber baþka bir ilâh mý? Hayýr, onlar sapýklýkta devam etmekte olan bir kavimdir" (60). Devam eden ayetlerde ýrmaklar, daðlar, denizler, kara ve deniz yollarý, yaðmur getiren rüzgarlar hatýrlatýlarak, sýkýntý ve ihtiyaç anýnda yalnýzca kendisine dua edilen Allah´ýn yanýnda sahte ilahlara tapmanýn ne kadar saçma olduðu gözler önüne seriliyor. Ahiret hayatým mümkün görmeyenlerin; "Andolsun, bu (azab ve diriltme tehdidi), bize ve daha önce atalarýmýza vadolunmuþtur. Bu, olsa olsa geçmiþlerin uydurma masallarýndan baþkasý deðildir" (68) þeklindeki yalanlamalarýna karþýn, yeryüzünde kalýntýlarý halâ görülebilen eski topluluklarýn cezalandýrýlýþlarý hatýrlatýlarak, ayný akýbetin kendi baþlarýna da gelebileceði bildiriliyor. Onlarýn bu inatlarýndan üzüntü duyan Hz. Muhammed ise, teselli ediliyor:
"Þüphesiz senin Rabbin, onlarýn aralarýnda kendi hükmünü verecektir. O, güçlü ve üstün olandýr, bilendir. Sen artýk Allah´a tevekkül et; çünkü sen apaçýk olan hak üzerindesin. Çünkü sen, ölülere (söz dinletemezsin ve arkasýný dönüp kaçmakta olan saðýrlara da çaðrýyý iþittiremezsin. Ve sen, körleri düþtükleri sapýklýktan çekip hidayete erdirici deðilsin. Sen ancak, ayetlerimize iman edenlere (söz) dinletebilirsin. Ýþte müslümanlar bunlardýr" (78-81).
Surenin baþýndan beri güçlü delillerle hakka çaðrýlan müþrikler, buradan itibaren ahiretteki þiddetli azabla korkutuluyorlar. Kýyamet yaklaþtýðýnda yerden, "Dabbetül-arz" adýnda bir canlýnýn çýkarýlacaðý da surede haber verilen bir gerçektir. "Nihayet (bize) geldikleri zaman (Allah) der ki: "Siz benim ayetlerimi, bilgi bakýmýndan kavramadýðýnýz halde yalanladýnýz ha..." (84) sorusu karþýsýnda susup kalacaklarý gün gelmeden önce akýllarýný kullanmaya çaðrýlan müþriklere yol da gösteriliyor. "Görmediler mi, biz geceyi onda sükûn bulmalarý için, gündüzü de aydýnlýk olarak yarattýk. Hiç þüphe yok, iman etmekte olan bir kavim için bunda ayetler vardýr" (86), "Daðlarý görürsün de, onlarý donmuþ sanýrsýn, oysa onlar bulutlarýn sürüklenmesi gibi sürüklenirler. Herþeyi sapasaðlam ve yerinde yapan Allah´ýn sanatýdýr (bu). Hiç þüphe yok O, iþlemekte olduklarýnýzdan haberdar olandýr" (88).
Bu kadar uyarýdan sonra herkesin iman edip etmemekte hür olduðu, ama ahirette yapýlanlarýn hesabýnýn mutlaka sorulacaðý, þu cümlelerle haber verilerek sure sona eriyor: "...Artýk kim hidayete gelirse, kendi nefsi için hidayete gelmiþtir; kim de saparsa, sen de de ki: "Ben yalnýzca uyarýcý korkutuculardaným. " Ve de ki:
"Allaha hamdolsun, o size ayetlerini gösterecektir; siz de onlarý bilip tanýyacaksýnýz?" Senin Rabbin, yapmakta olduklarýnýzdan gafil deðildir" (92-93).
radyobeyan