Ýslam Kavramlarý M-Z
Pages: 1
Nefs By: armi Date: 14 Mart 2010, 16:10:05

NEFS




Cahiliye dönemi Arap þiirinde daha çok birþeyin özünü, kendisini belirten zamir olarak kullanýlan nefs kelimesi zamanla yirmiyi aþkýn anlamý dile getirecek biçimde kullanýlmaya baþlandý. Ruh, can, kan, benlik, kalb, iç, kimse, büyüklük, yücelik, cevher, nefret, irade, kem göz, nefs kelimesinin dile getirdiði baþlýca anlamlar arasýndadýr. Kur´an´da zamir biçiminden baþka, ruh, can, iç ve kalb anlamlarýnda kullanýldýðý da görülür. Felsefi düþüncenin yaygýnlaþmaya baþlamasýndan sonra kelime daha çok ruh karþýlýðýnda kullanýlmaya baþlandý; kelami, tasavvufi ve felsefi nazariyelerin konusu durumuna geldi.

Kur´an´da nefs kelimesi çoðulu olan enfüs ve nüfûs biçimleriyle birlikte genellikle çeþitli varlýklarýn kendilerini belirtmek üzere kullanýlýr. Ama zaman zaman hayat ilkesi anlamýnda ruh, kalb ve iç anlamlarýnda kullanýldýðý da görülür. Sözgelimi,

"Gelin... kendimizi (enfüsena) ve kendinizi (enfüseküm) çaðýralým... (Âli Ýmran, 3/61) ayetinde "kendimiz=lenfüsena" Hz. Peygamber´i, "kendiniz=lenfüseküm" ise Hz. Ýsa hakkýnda tartýþmaya kalkýþan Hristiyanlarý dile getirilmektedir. Kelime, "...sen benim nefsimde olaný bilirsin, ben senin nefsinde (nefsike) olaný bilmem..." (el-Maide, 5/I 16) örneðinde olduðu gibi altý ayette Allah´ý, bir ayette (el-Furkan, 25/3) ilahlarý, bir ayette de (el-En´am, 6/130) insan ve cin topluluðunu belirtmek üzere kullanýlýr. "Haydi canlarýnýzý, ruhlarýnýzý (enfüseküm) çýkarýn..." (el-En´am, 6/93) ayetinde insan ruhunu karþýlayan nefs kelimesi, diðer bazý ayetlerde "kötülüðü emreden" (emmâre) (Yusuf, 12/53), "kýnayan/levvame" (el-Kýyamet, 75/2) ve "huzura eren/mutmainne" (el-Fecr, 89/27) nitelikleriyle kullanýlýr. " ... Yusuf bunu içinde (nefsihi) sakladý..." (Yusuf,12/77)þ ve "...Allah içinizden (enfüseküm) geçeni bilir..." (el-Bakara, 2/235) örneklerindeki gibi kelime iç ve kalp anlamlarýný karþýlayacak biçimde de kullanýlmaktadýr.

Kur´an´daki kullanýlýþýnýn da etkisiyle Emeviler döneminden itibaren nefs kelimesi yaygýn biçimde ruh anlamýnda kullanýlmaya baþlandý. Ama ashab, tabiun ve bunlarýn izleyicisi olan selef bilginleri nefsin mahiyeti, nitelikleri gibi konularda Kur´an ve sünnette verilenle yetinerek susmayý yeðliyorlardý. Kur´an ve sünnette geçtiði kadarýna inanmayý ilke edinen selefe göre nefsin mahiyetinin kavranmasý imkansýzdý ve bu konuda tartýþmaya girmek gereksizdi.

Hicrî ikinci yüzyýldan itibaren Müslüman bilgin ve düþünürler, özellikle Yunan felsefe metinlerinin Arapçaya çevrilmesinden sonra nefs konusunda tartýþmaya ve çeþitli düþünceler ileri sürmeye baþladýlar. Aristo felsefesinin Yeni Eflatuncular tarafýndan yorumlanan biçiminin aðýr etkisini taþýyan bu tartýþmalar sýrasýnda nefsin mahiyeti, nitelikleri, kadim olup olmadýðý, ölümden sonraki durumu gibi konularda çok sayýda düþünce ve nazariyeler ortaya çýktý.

Nefs konusuyla uðraþan bilgin ve düþünürler, insan gerçekliðinin belirlenmesinde, o zamanlar baþlýca yöntem olan mantýki ihtimalleri göz önünde bulundurarak, düþüncelerini bu ihtimallerden birisine dayandýrmýþlardýr. Buna göre, sözgelimi bir insan "düþündüm", "yaptým" dediðinde, buradaki "ben"le anlatýlmak istenilen ya cisim (beden), ya cisimsel birþey (araz ya da kuvvet), ya da cisimle cisimsel olanýn toplamýndan oluþabilir. Diðer bir seçenek de bu þeyin ne cisim, ne de cisimsel olmamasýdýr. Düþüncelerini bu ihtimaller üzerine kuran Müslüman düþünürler öncelikle iki ana fýrkaya ayrýldýlar. Birinci fýrkaya göre nefs cisim ya da cisimsel olmayan soyut bir varlýktýr. Ýkinci fýrka ise nefsin soyutluðunu kabul etmeyerek cisim ya da cisimsel bir varlýk olduðunu savunmuþtur.

Nefsin soyut bir varlýk olmadýðýný savunan düþünürler, nefsin mahiyeti konusunda birbirinden farklý çeþitli görüþler öne sürmüþlerdir. Bunlarýn baþlýcalarý þöyle özetlenebilir:

1. Nefs bir atomdur. Ýbn el-Ravendi´nin savunduðu bu görüþe göre soyut mümkünlerin olmasý imkansýzdýr. Nefs ya da ruh, kendi özüyle varolan bir cevherdir. Bu cevher basit varlýklarý kavrar. Yeri kalptir. Bu nefs insanýn özünü oluþturur.

2. Nefs, bedenle birlikte onaya çýkan canlýlýktýr. Nazzam tarafýndan savunulan bu görüþe göre insan, bedenle birlikte varolan bu hayattan ibarettir. Ýnsanda, beden dýþýnda birþey yoktur.

3. Nefs, beyinde güç, kalpte fiildir.

4. Nefs üç ayrý cisimden oluþan bir bileþiktir. Eski Müslüman hekimlerin savunduðu bu görüþe göre nefsi oluþturan bileþiklerden birisi buhar gibi sýcak ve latif bir cisimdir. Yeri kalptir. Hayvan bu nefsle varlýk kazandýðý için nefs-i hayvani ya da ruh-ý hayvani adý verilir. Ýkincisi, yine latif, buhar gibi bir cisimdir. Bunun yeri karaciðerdir. Buna da nefs-i tabii ya da ruh-ý tabii denir. Üçüncüsü de yine buhar gibi latif bir cisimdir. Yeri beyindir. Buna da nefs-i insani ya da ruh-ý insani adý verilir.

5. Ýnsanýn gerçekliðini oluþturan nefs, insanýn maddi bedenidir. Bazý kelamcýlar bu görüþü benimsemiþlerdir.

6. Nefs, kemiyet ve keyfiyet bakýmýndan dört sývýnýn mutedil ölçüdeki bileþiminden oluþur. Bu görüþ de eski hekimler arasýnda yayýlmýþtýr.

7. Nefs, mutedil ölçüdeki kandýr.

8. Nefs, mahiyet bakýmýndan maddi bedene muhalif, ama gül suyunun gülde, zeytin yaðýnýn zeytinde yayýlmasý gibi bedene yayýlan nurani, yüce, diri ve hareketli bir cisimdir. Bu cisim ayrýþmaz, deðiþmez, parçalanmaz. Maddi beden oluþarak kendisine yetenek kazandýðý zaman bu nurani latif cisim bedene nüfuz eder, yayýlýr. Beden bu yayýlmaya uygun olduðu sürece canlý kalýr; yayýlmaya engel olan bir durum belirirse, nefsin yayýlmasý sona erer ve ölüm ortaya çýkar. Birçok büyük kelamcý bu görüþü benimsemiþ, Ýbn Kayyim el-Cevzî ve Ýmam Þarânî nefse iliþkin olarak yazdýklarý müstakil eserlerde bu görüþü savunmuþ, Fahreddin er-Râzî bu görüþün güçlülüðünü belirtmiþtir.

Muhakkik kelamcýlarla Ýslâm filozoflarý ve mutasavvýflarýnýn bir bölümü de nefsin soyut bir cevher olduðunu savunmuþlardýr. Bunlara göre insanýn mahiyeti ne cisimdir, ne de cisimseldir. Nefs, maddeden ayrýk bir cevherdir. Ne var ki bunlar da kendi içlerinde iki fýrkaya ayrýlmýþlardýr. Muhakkik kelamcýlara göre insan, bu nefs cevheriyle bedenin birleþmesinden oluþur. Ýkinci fýrkayý oluþturan filozoflarla mutasavvýflara göre ise, nefs bedene iliþtiðinde onunla birleþir. Nefs bedenin, beden de nefsin aynýsý olur. Birleþmelerinden sonra ikisinin toplamý insaný oluþturur. Ölümle bu birlik bozulur. Nefs kalýr, beden ise yok olur.

Tüm Ýslam fýrkalarý nefsin kadim olmadýðýnda, sonradan yaratýldýðýnda görüþ birliði içindedirler. Buna karþýlýk nefsin bedenden önce yaratýlýp yaratýlmadýðý konusu görüþ ayrýlýklarýna neden olmuþtur. Ýslam filozoflarý olarak bilinen Meþþâîler, nefsin bedenden sonra, yani ceninin ana rahmindeki oluþumundan sonra yaratýldýðýný savunmuþlardýr. Bazý ifadeleri Gazalî´nin de bu görüþü benimsediðini göstermektedir. Ne var ki, Gazâlînin nefsin bedenden önce yaratýldýðýný kabul ettiðini gösteren ifadeleri de bulunmaktadýr. Kelamcýlarla mutasavvýflarýn büyük çoðunluðu ise nefsin bedenden önce yaratýldýðýný kabul etmektedir.

Nefsin mahiyeti konusundaki düþüncelerinde Yunan felsefesinin yoðun etkisinde kalan Müslüman düþünürler, özellikle Aristoteles´in izinden giderek nefsin üç türü, derecesi ya da durumu olduðunu kabul etmiþlerdir. Buna göre nefs nebatî, hayvani ve insani nefs olmak üzere üçe ayrýlýr. Tüm bitki, hayvan ve insanlarda ortak olan nebatî nefsin üç gücü vardýr. el-Kuvvetü´t-tegazziye (beslenme gücü), el-kuvvetü´t-tenmiye (büyüme gücü) ve el-kuvvetü´t-tevellüdiyye (üreme gücü) denilen bu güçler yardýmýyla canlýlar, varlýklarýný ve türlerinin devamýný saðlar. Hayvan ve insanlarda ortak olan hayvani nefsin de kendine özgü güçleri vardýr. Bunlar hareket ve algý güçleridir. Hareket gücü, el-kuvvetül-baise (harekete geçiren güç) ve el-kuvvetül-fâile (etkin güç) olmak üzere ikiye ayrýlýr. el-Kuvvetül-baise, yararlý þeyleri çeker, zararlý þeyleri defeder. el-Kuvvetül-fâile ise çeþitli hareketleri meydana getirmek üzere sinir ve kaslara yayýlmýþtýr; görevi, sinir ve kaslarý gerip gevþeterek hareketi saðlamaktýr. Algý güçleri de el-havasul-zahire (dýþ algý güçleri) ve el-havasul-batýnýye (iç algý güçleri) olarak ikiye ayrýlýr. el-Havasul-zahire beþ duyudan oluþur. el-Havasul-batýnýye de hiss-i müþterek (ortak duyu), musavvýra (tasarlama gücü), mütehayyile (hayal gücü), vehim (sezgi gücü) ve hafýzadan (hatýrlama gücü) meydana gelir. Yalnýz insanlara özgü olan insani nefsin de kendine özgü güçleri vardýr. Bunlar el-kuvvetül atime (bilici güç) ve el-kuvvetül-amile (yapýcý güç) adlarýný taþýr. Nefs-i natýka (düþünen, konuþan nefs) ya da nefs-i akli (akli nefs) denen insani nefs bedenin düþünceye ait fiilleri akletmesi ve genel iþleri algýlamasý bakýmýndan ilk olgunluðudur.

Hemen hemen tüm kelamcýlar, mutasavvýflar ve filozoflarca benimsenen bu nefs nazariyesi Ýslâm dünyasýnda geliþen psikolojinin (ilmü´n-nefs) temellerini oluþturur. Ama bu nazariye kelamcýlar, mutasavvýflar ve filozoflarca farklý biçimde ifade edilmiþ, özellikle Ýbn Sina, Gazalî, Ýbnül-Arabî ve er-Râzî gibi doktrin sahibi büyük düþünürlerce farklý biçimlerde yorumlanarak kendi sistemleri içine yerleþtirilmiþtir.


radyobeyan