Nass By: armi Date: 12 Mart 2010, 16:18:27
NASS
Belirlemek, sýnýrlandýrmak; yukarý kaldýrmak; üst üste koymak; teþvik ve tahrik; müellifin kaleminden çýkan asýl ve metin; anlamý açýk olan, ihtimalden uzak söz; son sýnýr; Kitap ve Sünnet.
Söz söyleyenin ifade ettiði mânâya, zahirde açýklýk kazandýran þey; ancak bir tek mânâya ihtimali olan söz, te´vîle ihtimali olmayan þey. "Kur´an´ýn nass´ý" veya "sünnetin nass´ý" sözleri ile, bu kaynaklardaki açýk (zahir) sözler ile ifade olunan hükümler anlaþýlýr (Ýbn Manzûr, Lisânül-Arab, Beyrut t.s., VII, 97, 98; et-Tehânevî, Keþþâfu Ýstilâhâti´l-Fünûn, Ýstanbul 1404/1984, II,1405 vd.; Taftazanî, et-Ta´rifât, Ýstanbul h.1283, s.163). Þâfiî, er-Risâle´sinde, kitabýn nass´ý, hükmün nass´ý gibi ifadeleri çokça kullanýr ve bununla Kur´an´ýn vazettiði hükümleri kasteder. Sünnetin nass´ý sözleriyle de bazý yerlerde hadis metnini ifade eder (er-Risâle, Kahire 1321, s. 7,16, 21, 24, 30, 50, 66).
Kelime, yukarýdaki mânâlar içinde geliþerek, ayrýca þu üç mânâyý da ifade edebilmektedir: a) Yazýlý olan veya olmayan bir kanunî hükmün metni; b) Mukaddes bir metnin zâhiri; c) Böyle bir metnin asýl mânâsý (A.J. Wensinck, Ýslâm Ansiklopedisi, "nass" mad.).
Ýslâm´da her türlü hüküm çýkarma temelde Kur´an ve Sünnet nass´larýna dayanýr. Þer´î deliller ikiye ayrýlýr: a) Âyet ve hadisler gibi nass olanlar; b) Kýyas, istihsan, toplum yaran ve kötülüðe giden yolu kapama (zerâyi) gibi nass olmayanlar. Bunlar da temelde nass´lara dayanan ve onlardan çýkarýlmýþ olan delillerdir.
Ayet ve hadislerden uygulanabilir prensipleri çýkarma metodlarý fýkýh usûlünün konusudur. Nass´lar, hûküm çýkarmada metin anlamlarýnýn açýk veya kapalý oluþuna göre ikiye ayrýlýr. Anlamý açýk olandan en açýk olana doðru yapýlan zâhir, nass, müfesser, muhkem dizisinde nass, ikinci sýrada yer alýr.
Hanefi metoduna göre, zahir lafýz, açýkça bir mânâya delâlet eden sözdür; fakat o söz bu mânâ için sevkedilmemiþtir. Nass ise sevkedildiði mânâya delâlet eden lafýzdýr. Zahir ve nass anlamlarý için þu ayet örnek verilebilir: "Fâiz yiyenler Kýyamet günü ancak þeytan çarpmýþ gibi kalkarlar. Bu, onlarýn, zaten faiz, alým-satým gibidir demelerindendir. Oysa Allah, alým satýmý helâl, faizi haram kýlmýþtýr" (el-Bakara, 2/275). Bu ayet, faizin haram oluþunu ve faiz ile alým-satým arasýndaki farký bildirmek için gönderilmiþtir. Ayetin nass anlamý budur. Kýyas için alým-satýmýn helal olduðunun bildirilmesi ise zahir anlamdýr. Çünkü ayetin gerçek iniþ sebebi bu son anlam deðildir.
Nass´ýn hükme delâleti, zahirden daha kuvvetlidir. Bu yüzden zahirle çatýþýrsa nass tercih edilir. Nass da, zahir gibi tahsîs ve te´vîli kabul eder. Neshi de kabul eder. Ancak nesih söz konusu olacaksa bu, Hz. Peygamber asrýnda sâbit olmalýdýr.
Nass´ýn, zahire tercih ediliþine þu ayetler örnek verilebilir: Ey iman edenler! içki, kumar, putlar fal oklarý, þüphesiz þeytan iþi pisliklerdir. Onun için bunlardan kaçýnýn ki felâha eresiniz" (el-Mâide, 5/90, 91). Bir nass anlamý taþýyan bu ayet aþaðýdaki ayetle çatýþmaz: "Ýman edip de güzel amellerde bulunanlar sakýndýklarý, imanda sebat ve iyi islere devam ettikleri, sonra inanýp sakýndýklarý ve sonra yine sakýnýp iyi iþler yaptýklarý takdirde tattýklarýnda (yiyip içtiklerinde) hiç bir günah yoktur. Allah iyi iþler yapanlarý sever" (el-Maide, 5/93). Bu ayet, her türlü yiyecek ve içeceðin helal olduðunu bildirmek için deðil, takvânýn derecesini açýklamak için nâzil olmuþtur. Böylece, birinci ayette nass anlamýyla sâbit olan içki yasaðý hükmü, ikinci ayette zâhir anlamýyla sâbit olan, her türlü yeme, içmenin helal olduðu prensibi ile çatýþmaktadýr. Bu durumda nass anlamý tercih edilerek içki yasaðý sâbit kalýr.
Ýçki içen bir kimse Hz. Ömer´in huzuruna getirilince, Halîfe ona, niçin içki içtiðini sormuþ; o da, yukarýdaki ikinci ayeti, yaptýðý iþin mübah oluþuna delil getirmiþtir. Hz. Ömer, bunun üzerine ona ceza olarak vurulan deðneðin sayýsýný arttýrmýþ ve "Bu fazlasý senin kötü te´vilin içindir; eðer sen, Allah´tan sakýnsaydýn içki içmezdin" demiþtir. Çünkü takvâ sahibi kimse birinci âyetin içki yasaðý hükmüne uyacak, yeme, içme konusunda getirilen sýnýrlamalara riâyet edecektir (et-Tehânevî, a.g.e., II,1406 vd.; Fethî ed-Düreynî, el-Menâhicü´l-Usüliyye, Dýmaþk 1395/1975, s. 51 vd.; Ebû Zehra, Usulül-Fýkh, s. 119-122).
Nass´ýn Delâleti
Fýkýh usûlünde ayet ve hadis metinlerini ifade eden nass, önce ibâresiyle bir hükme delâlet eder. Bu hüküm baþka bir olaya da tam olarak uygulanabilirse, nass´ýn bu ikinci hükmü ifadesine "nass´ýn delâleti" denir. Buna "mefhûm-i muvâfakat (uygun düþen mânâ)" adý verildiði gibi "delâlet-i evlâ" da denir. Bazý fakîhler de nass´ýn delâletine "celî kýyas" demiþlerdir.
"Ana babaya öf bile deme" (el-Ýsrâ,17/23) ayeti ibâresiyle ana babaya öf demenin haramlýðýna delâlet etmektedir. Öf demekle ana babaya eziyet verilmiþ olur. Eziyet verme, yasaðýn illetidir. Onlara öf demek haram olursa, onlarý dövmek, onlara sövmek öncelikle haram olur. Çünkü sövmek ve dövmekte de daha aðýr ezâ bulunmaktadýr. O halde onlar da haramdýr. Konu açýk olduðu için bu ayeti iþiten herkes, ictihad ve araþtýrmaya ihtiyaç duymadan, ana babaya sövmenin ve onlarý dövmenin de haram olduðu hükmüne varabilir.
Nass´ýn delâleti ile kýyas arasýnda fark vardýr. Kýyasta, hakkýnda nass bulunan hüküm ile, hakkýnda nass bulunmayan meseleyi birleþtiren illet, ancak ciddî araþtýrma sonucu tesbit edilir. Nass´ýn delaletinde ise araþtýrmaya gerek olmaksýzýn bilinir. Kimi zaman bunu hukukçu olmayan kimseler bile anlar. Kaza hükümlerin çoðu bu türlü delâlete dayanýr. Çünkü bu, uygulanacak prensiplerin maksat ve ruhundan anlaþýlmaktadýr. Böylece prensibin lafzýna bir þey eklenmiþ olmaz, sadece anlamý uygulanmýþ olur (ed-Düreynî, el-Menâhicül-Usüliyye, Dýmaþk 1395/1975, s. 307 vd.; Ebû Zehra, Usûlül-Fýkh, s. 141-144).
Nassýn Ýbâresi
Nass, ayet ve hadislerin metni, bu metinlerin açýk sözlerinden çýkan hüküm, sevkedildiði mânâya delâlet eden lafýzlar. Ýbâre ise, ifade, lafýz ve yorum demektir.
Nass´larýn lafýzlarý delâlet bakýmýndan ikiye ayrýlýr: Anlamý apaçýk olanlar ve anlamý kapalý olanlar. Zâhir, nass, müfesser ve muhkem, anlamý açýk; hafî, müþkil, mücmel ve müteþâbih ise anlamý kapalý olan lafýzlara örnektir. Lafýzlar mânâya delâlet kuvveti bakýmýndan da dörde ayrýlýr: Nass´ýn ibâresi, nass´ýn iþareti, nass´ýn delâleti ve nass´ýn iktizasý. Hanefîler dýþýndaki çoðunluk Ýslâm hukukçularý buna mefhûm-ý muhâlefet´i de eklerler.
Bu dizide, nass´ýn ibâresi en kuvvetli delâleti gösterir, ayet ve hadislerin lafzýndan anlaþýlan mânâyý ifade eder. Bu lafýz; zahir, nass, müfesser veya muhkem çeþidine giren anlamlardan birini taþýyabilir. Lafzýn, kendisi için konulan mânâya veya bu mânânýn bir bölümüne yahut geri kalan bir lâzimesine, þâriin veya sözü söyleyenin bu mânâyý kasdetmesi ve sözün de bu amaç için söylenmesi þartýyla delâlet etmesi, ibârenin delâletidir. Bu delâlet, lafýzdaki vuzuh kuvvetine göre derecelere ayrýlýr. Nass´ýn sevkedildiði mânâya delâleti, zahirin sevkedilmediði mânâya delâletinden kuvvetlidir. Meselâ; Allah alým satýmý helâl ve faizi haram kýldý? (el-Bakara, 2/275) ayetinin uygun iki mânâsý vardýr. Malý malla mübâaelenin mübah, ribânýn ise haram oluþu. Nass´ýn ifadelerinde yer alan bu mânâ, nass´ýn lafýzlarýnýn dýþýnda kalan baþka bir mânâyý akla getirir. Bu da, alýþ-veriþle ribâ arasýnda bir farkýn olduðunu veya bu iki muâmelenin gerçekte farklý bulunduðunu vurgulamaktýr.Ayet, helallýk ve haramlýk konusunda zahir, bu ikisi arasýndaki fark konusunda ise nass´týr. Ayette her ikisi de kastedilmiþtir. Bu duruma göre ayet, ilk iki mânâya ibaresiyle; alým-satýmla riba muâmelesinin farklý olduðu prensibine ise akýl yoluyla delalet etmektedir (ed-Düreynî, Usûlü´t-Teþrîil-Ýslâmi, Dýmaþk 1397/1977, s. 321, 326; Ebü Zehra, Usülü´l-Fýkh, s. 140).
radyobeyan