Namaz By: armi Date: 12 Mart 2010, 16:09:47
NAMAZ
Dua, hayýrla dua; müslümanlarýn yaptýklarý, bazý hareketleri de kapsayan bir ibadet türü. Arapçasý "salât" olup, çoðulu "salavât"týr.
Namaz, tekbir ile baþlayýp selâm ile son bulan, belli fiil ve sözleri içine alan bir ibadettir. Allah´a karþý tesbîh, ta´zîm ve þükrün ifadesidir.
Namaz, Kur´an´da doksandan fazla ayette zikredilir. Önceki þeriatlerde beþ vakit namaz yoktu. Ancak vakitleri belirsiz genel anlamda namaz vardý. Namaz, hicretten bir buçuk yýl kadar önce Mi´rac (Ýsrâ) gecesinde farz kýlýnmýþtýr. Enes b. Mâlik´ten rivâyete göre özet olarak þöyle demiþtir:
"Hz. Peygamber (s.a.s)´e Ýsrâ gecesi, namaz elli vakit olarak farz kýlýndý. Sonra azaltýldý ve beþ vakte düþürüldü. Sonra þöyle seslenildi: Ey Muhammed, þüphesiz bizim nezdimizdeki söz bir deðiþikliðe uðramaz. Senin için bu beþ vakit namaz, elli vakit namazýn karþýlýðýdýr" (Buhâri, Salat, 76, Enbiya, 5; Müslim, Ýman, 263; Ahmed b. Hanbel, V,122,143). Her güzel amele on katý ecir verileceði þu ayetle sabittir: "Kim bir iyilik yaparsa, ona bunun on katý ecir vardýr" (el Enam, 6/160; ayrýca bk. en-Neml, 27/89; el-Kasas, 28/84). Beþ vakit namaz farz kýlýnmadan önce, Hz. Peygamber´in ibadet tarzý Cenâb-ý Hakk´ýn yaratýklarýný düþünmek, Allah´ýn yüceliðini tefekkür etmek þeklinde idi. Sabah ve akþam ikiþer rekat hâlinde namaz kýldýðý da nakledilir. Daha önceki ümmetlerin de namaz ibadeti vardýr. Kur´an-ý Kerim´de Lokman aleyhisselâmýn oðluna namazý emretmesi (Lokman, 31/17), Hz. Ýbrahim´in Hicaz´ýn güvenliði için dua ederken namazdan söz etmesi (Ýbrâhim,14/37), Yüce Allâh´ýn, Tur daðýnda ilk vahiy sýrasýnda Hz. Mûsa´dan namaz kýlmasýný istemesi (Tahâ, 20/14) örnek verilebilir.
Ýslâmda namazýn meþrûluðu Kitap, Sünnet ve Ýcmâ´ya dayanýr.
Kur´an-ý Kerim´in birçok yerinde; namazý kýlýnýz ve zekâtý veriniz" buyurulur. "Bütün namazlarý ve orta namazý muhafaza edin" (el-Bakara, 2/238). "Þüphesiz namaz, müminlere, vakitle belirlenmiþ olarak fon kýlýnmýþtýr" (en-Nisa, 4/103).
"Oysa onlar, tevhid inancýna yönelerek, dini yalnýz Allah´a tahsis ederek O´na kulluk etmek, namazý kýlmak ve zekatý vermekle emr olunmuþlardýr. Ýþte doðru din budur" (el-Beyyine, 98/5). "Namazý kýlýn, zekâtý verin ve Allah´a samimiyetle baðlanýn. O, sizin mevlânýzdýr. O, ne güzel mevlâ ve ne güzel yardýmcýdýr" (el-Hacc, 22/78).
Sünnetten delil: Bu konuda rivâyet edilmiþ çok sayýda hadis vardýr. Bu hadislerden bazýlarý þunlardýr: "Ýbn Ömer (r.a)´den rivayet edildiðine göre, Hz. Peygamber (s.a.s) þöyle buyurmuþtur: "Ýslâm beþ temel üzerine kurulmuþtur: Allah´tan baþka bir ilâh bulunmadýðýna, Hz. Muhammed´in Allah´ýn elçisi olduðuna þehadet etmek, namaz kýlmak, zekât vermek, haccetmek ve Ramazan orucunu tutmaktýr" (Buhârî, Ýman,1, 2; Müslim, Ýmân, 19-22).
Hz. Peygamber (s.a.s), Muaz b. Cebel (r.a)´i Yemen´e gönderirken ona þöyle buyurmuþtur: "Sen ehli kitap olan bir topluma gidiyorsun. Onlarý ilk önce Allah´a kulluk etmeðe çaðýr. Allah´ý tanýrlarsa, Allah´ýn onlara gecede ve gündüzde beþ vakit namazý farz kýldýðýný söyle. Namazý kýlanlarsa; Allahýn onlara, zenginlerinden alýnýp yoksullara verilmek üzere zekâtý farz kýldýðýný söyle. Ýtaat ederlerse, bunu onlardan al, insanlarýn mallarýnýn en iyisini alma, mazlumun bedduasýndan sakýn. Çünkü onun duasýyla Allah arasýnda perde yoktur" (Buhârî, Zekât, 41, 63, Meðâzî, 60, Tevhîd, 1; Nesâî, Zekât, 1; Dârimî, Zekât, I ).
Diðer yandan Ýslâm ümmeti, bir gün ve gecede beþ vakit namazýn farz olduðu konusunda görüþ birliði içindedir.
Namaz ergenlik çaðýna gelmiþ, akýllý her müslümanýn üzerine farzdýr. Fakat yedi yaþýna gelmiþ olan çocuklar da namaz kýlmakla emredilir. On yaþýna geldikleri halde namaz kýlmazlarsa el ile hafifçe dövülebilirler. Hz. Peygamber þöyle buyurmuþtur: "Çocuklarýnýza yedi yaþýnda namaz kýlmalarýný emredin, on yaþýna girince bundan dolayý dövün ve o yaþta yataklarýný ayýrýn" (Ebû Dâvûd Salât, 26; Ahmed b. Hanbel, II, 180, 187).
Bir günle gece içinde farz olan namazlarýn sayýsý beþtir. Yalnýzcada, vitir veya bayram namazlarý vacib hükmündedir. Bir bedevi ile ilgili olarak rivayet edilen þu hadis beþ vakit farz namaza delildir: "Bir gün bir gecede farz olan namazlar beþtir " Bedevî; "Benim üzerimde bundan baþka bir borç var mýdýr?" diye sorunca, Allah´ýn Resulu þöyle cevap vermiþtir:
"Hayýr kendiliðinden nafile olarak kýlarsan bu müstesnadýr". Bunun üzerine bedevî: "Seni hak olarak gönderen Allah´a yemin olsun ki, bundan ne fazla ne de eksik yaparým" dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.s) þöyle buyurdu: "Eðer doðru söylüyorsa bu adam kurtulmuþtur" (Buhârî, Ýmân, 34, Þehâdât, 26; Müslim, Ýmân, 8,10,15,17,18; Ebû Dâvûd, Salât, 1).
Namazý Terketmenin Hükmü
Namazýn akýllý, büluð çaðýna girmiþ, hayýz ve nifastan temizlenmiþ her müslümana farz olduðu konusunda görüþ birliði vardýr. Namaz ve oruç gibi bedenî ibadetlerde vekâlet ve niyabet geçerli deðildir. Namazýn farz olduðunu inkâr eden dinden çýkar. Çünkü namaz kesin ayet, hadis ve icma delilleriyle sabittir. Tembellik veya umursamazlýk sebebiyle namazý terkeden âsî ve fasýk olur.
Namazý kýlmamak dünya ve âhirette azaba sebep olur. Âhiretteki azapla ilgili olarak Allah Teâlâ þöyle buyurur: "Onlar suçlulara sorarlar: Sizi Sakar cehennemine sürükleyen nedir? Suçlular þöyle cevap verirler: "Biz namaz kýlanlardan deðildik? (el-Müddessir, 74/40-43). "Onlardan sonra öyle bir nesil geldi ki, namazý terkettiler, heva ve heveslerine uydular. Onlar bu taþkýnlýklarýnýn cezasýný yakýnda göreceklerdir. Fakat tövbe edip, iman eden ve salih amel iþleyen bunun dýþýndadýr" (Meryem, 19/59, 60). "Vay o namaz kýlanlarýn haline ki, onlar kýldýklarý namazdan habersizdirler" (el-Mâûn, 107/4-5). Hz. Peygamber (s.a.s)´de þöyle buyurmuþtur: Bilerek namazý terkeden kimseden Allah ve Resulunün zimmeti kalkar" (Ahmed b. Hanbel, IV, 238, VI, 461). Kim ikindi namazýný terkederse ameli boþa gitmiþ olur" (Buhârî, Mevâkît,13, 34; Nesâî, Salât,15). Kim, önemsemeyerek üç cuma namazýný terkederse, Allah Teâlâ onun kalbine mühür vurur" (Nesâî, Cumâ, 2; Tirmizî, Cuma 7; Ýbn Mâce, Ýkâme, 93).
Hanefilere göre, tembellik yüzünden namazýný terkeden kimse, namazý inkâr etmediði sürece dinden çýkmaz, ancak günahkâr, fasýk olur. Kendisi bu konuda uyarýlarak tevbeye , kötü örnek olmamasý için toplumdan tecrid edilir ve te´dib amacýyla dövülür. Ramazan orucunu terkeden kimse de bunun gibidir (Ýbn Abidîn, Reddül-Muhtâr, Mýsýr, t.y., I, 326; eþ-Þürünbülâlî, Merâkýl-Felâh, Mýsýr 1315, s. 60; ez-Zühaylî, el-Fýkhul-Ýslâmî ve Edilletuh, Dimaþk 1985, I, 503).
Hanefiler dýþýndaki mezhep imamlarýna göre ise, namazýný özürsüz olarak terkeden kimse, mürted´de olduðu gibi Ýslâm toplumuna karþý gelmiþ sayýlýr ve tövbe etmezse en aðýr þekilde cezalandýrýlýr (Ýbn Rüþd, Bidâyetül-Müctehid, Mýsýr t.y., I, 87; eþ-Þirâzî, el-Muhezzeb, el-Nalebî tab´ý, I, 51; Ýbn Kudâme, el-Muðnî, 3. baský, Kahire t.y., II, 442-447; ez-Zühaylî, a.g.e., I.503, 504; Krþ. et-Tevbe, 9/5; Buhârî, Diyât, 6; Müslim, Kasâme, 25, 26).
Namazýný unutarak, uyanamayarak veya tembellik yüzünden zamanýnda kýlamayan bunu kaza eder. Hadis-i þerifte; Kim uyuyarak veya unutmak suretiyle namazýný kýlmamýþ olursa, hatýrladýðýnda hemen kýlsýn " (Ebû Davûd, Salât,11; Ýbn Mâce, Salât,10; Nesaî, Mevakît, 53) buyurulur. Fakihlerin büyük çoðunluðuna göre; uyumak veya unutmak gibi bir özür sebebiyle namazým vaktinde kýlamayanýn kaza etmesi gerekince, özürsüz olarak, tembellik yüzünden kýlmayana öncelikle kaza gerekir. Namazý vaktinde kýlamadýðýndan dolayý da Allah´a ayrýca tevbe ve istiðfar etmesi gereklidir. Cenab-ý Hak, kendisine ortak koþmanýn dýþýnda kalan günahlarý affedebilir. Namazý da içine alabilen bu affýn kapsamýyla ilgili çeþitli nasslar vardýr. ,
Kur´an-ý Kerim´de þöyle buyurulur:
"Þüphesiz Allah, kendisine ortak koþulmasýný affetmez. Bunun dýþýnda dilediði kimseyi affeder" (en-Nisâ, 4/48).
Ubâde b. es-Sâmit´in naklettiði bir hadiste þöyle buyurulur: Kullarýna farz kýldýðý beþ vakit namazý, küçümsemeden hakkýný vererek, eksiksiz olarak kýlan kimseyi, Allah Teâlâ cennetine sokmaya söz vermiþtir. Fakat bu namazlarý yerine getirmeyenler için böyle bir sözü yoktur. Dilerse azap eder, dilerse baðýþlar" (Ebû Dâvûd, Vitr, 2; Nesâî, Salât, 6; Dârimî, Salât, 208; Mâlik, Muvatta´, Salâtül-Leyl, 14). Ebû Hureyre (r.a)´ýn naklettiði bir hadiste de þöyle buyurulur: "Kýyamet gününde kulun ilk hesaba çekileceði þey farz namazdýr. Eðer bu namazý tam olarak yerine getirmiþse ne güzel. Aksi halde þöyle denilir: Bakýn bakalým, bunun nafile namazý var mýdýr?" Eðer nafile namazlarý varsa, farzlarýn eksiði bu nafilelerle tamamlanýr. Sonra diðer farzlar için de ayný þeyler yapýlýr? (Tirmizî, Salât, 188; Ebû Dâvûd, Salât, 145; Nesaî, Salât, 9, Tahrîm, 2; Ýbn Mâce, Ýkame, 202).
Bu duruma göre, farz namazlarýn eksisini sünnet ve diðer nafile namazlar tamamlamaktadýr. Farz, vacib veya sünnet ayýrýmý yapýlmaksýzýn ibadetlerin yerine getirilmesi müminin gayesi olmalýdýr. Çünkü bu, dünyevî huzur ve mânevî mutluluk kaynaðý olmasý yanýnda, ahiret için de en büyük hazýrlýktýr.
Namaz Vakitleri: Farz namazlar ile bunlarýn sünnetleri, vitr, teravih ve bayram namazlarý için vakit þarttýr. Farz namazlar; sabah, öðle, ikindi, akþam ve yatsý namazlarýndan ibarettir. Cuma namazý da öðle namazý yerine geçer. Namazýn yükümlüye gerekli olmasý ve kýlýndýðýnda da geçerli sayýlmasý kendisine baðlý olan "namaz vakitleri"ni bilmeyi gerektirir. Bu vakitler Kitap ve Sünnetle belirlenmiþtir:
1) Sabah Namazýnýn Vakti:
Ýkinci fecrin doðmasýndan güneþin doðmasýna kadar olan süre, sabah namazýnýn vaktidir. Ýkinci fecir; sabaha karþý doðu ufkunda yayýlmaya baþlayan bir aydýnlýktan ibarettir. Bununla sabah vakti girmiþ, yatsý namazýnýn vakti çýkmýþ ve oruç tutacaklar için bu ibadet baþlamýþ olur. Bu yüzden buna "fecr-i sadýk" denir. Bunun karþýtý, birinci fecirdir. Bu, doðu ufkunun ortasýnda yükseklere doðru, iki tarafý karanlýk ve uzunlamasýna bir hat þeklinde yayýlan bir beyazlýktýr. Bu beyazlýk kýsa bir süre sonra kaybolur ve kendisini bir karanlýk izler. Bundan sonra ikinci fecir doðar. Bu birinci fecre, sabahýn gerçekten girdiðini göstermemesi ve yalancý bir aydýnlýk olmasý yüzünden "fecr-i kâzib" adý verilmiþtir. Bu fecir gece hükmündedir. Bununla ne yatsý namazý çýkmýþ ve ne de sabah namazý vakti girmiþ olmaz. Oruç tutacaklarýn bu süre içinde yiyip içmeleri de caizdir.
Zira Hz. Peygamber (s.a.s) þöyle buyurmuþtur: Fecir (þafak) iki tanedir. Birincisi yemeyi içmeyi haram kýlan ve kendisinde namaz kýlmayý helal kýlan fecirdir. Ýkincisi ise, sabah namazýný kýlmak caiz olmayan, fakat yemek içmek helal olan fecr-i kâzibtir" (es-San´ânî, Sübülüs-Selâm, 2. baský, t.y., I,115). "Sabah namazýnýn vakti ikinci fecrin doðmasýndan, güneþin doðuþuna kadardýr" (Buhârî, Mevâkît, 27; Ebû Dâvûd Salât, 2; Ýbn Mâce, Salât, 2; Nesâî, Mevâkît,15; Ahmed Ýbn Hanbel, II, 210, 213, 223).
2) Öðle Namazýnýn Vakti: Öðle vakti, güneþin gökyüzünde çýktýðý en yüksek noktadan batýya doðru meyletmesiyle baþlar ve her þeyin gölgesinin bir misli uzamasýna kadar devam eder. Cisimlerin, güneþ tam tepe noktada iken yere düþen gölgesi (fey-i zeval), bunun dýþýndadýr. Öðlenin bu vaktine "asr-ý evvel" denir. Bu, Ebû Yusuf, Ýmam Muhammed, Þâfiî, Mâlik ve Ahmed b. Hanbel´in görüþüdür. Ebû Hanîfe´ye göre ise, öðlenin vakti, fey-i zeval dýþýnda, cisimlerin gölgesi, iki misli uzayýncaya kadar devam eder. Bununla öðle namazý vakti çýkmýþ, ikindi vakti girmiþ olur. Buna "asr-ý sânî" denir.
Hac farizasýný yerine getirmek için dünyanýn her tarafýndan Mekke ye gelen müslümanlar, namazlarýný Harem-i Þerifte kýlmaya özen gösterirler.
Cisimlerin gölgesinin mislini hesaplamada, zeval vaktinde bu cisimlerin sahip olduklarý gölge, uzunluðu itibar etmede uzayan gölgeye ilâve edilir.
Çoðunluk fakihlerin delili þu hadistir: Cebrail aleyhisselâm, Hz. Peygamber´e namaz vakitlerini öðretirken, ikinci gün her þeyin gölgesi bir misli olduðu zaman öðle namazýný kýldýrmýþtýr (Ebû Dâvûd, Salât, 2; Tirmizî, Mevâkît,1; Nesâî, Mevâkît, 6, 10,15; Ýbn Hanbel, I, 383, III, 330; Mâlik, Muvatta´, Salât, 9).
Ebû Hanîfe´nin delili ise, Hz. Peygamber´in þu hadisidir: "Öðle namazýný hava serinlediði zaman kýlýnýz. Çünkü öðle vaktindeki sýcaklýðýn þiddeti, cehennemin sýcaklýðýný andýrýr" (Buhârî, Mevâkît, 9, 10, Ezân, 18). Arabistan yöresinde sýcaðýn en þiddetli olduðu zaman, her þeyin gölgesinin bir misli olduðu zamandýr. Bu yüzden öðleyi yazýn serine býrakmak (ibrâd) müstehap sayýlmýþtýr (el-Mevsilî, el-Ýhtiyâr, I, 38, 39; Zühaylî, a.g.e., I, 508).
Cuma namazýnýn vakti de, tam öðle namazýnýn vakti gibidir.
3) Ýkindi Namazýnýn Vakti: Ýkindi vakti, öðle vaktinin çýktýðý andan itibaren baþlar ve güneþin batmasý ile son bulur. Ýkindi vakti; çoðunluk müctehidlere göre, her þeyin gölgesinin bir misli, Ebû Hanîfe´ye göre ise, iki misli olduðu andan itibaren baþlar ve ittifakla güneþin battýðý zamana kadar devam eder. Zira Hz. Peygamber (s.a.s) þöyle buyurmuþtur: "Güneþ batmadan önce, ikindi namazýndan bir rekata yetiþen kimse, ikindi namazýna yetiþmiþtir" (Malik, Muvatta´, Vükût, 5; Ebû Dâvûd Salât, 5; Ýbn Mâce, Salât, 2; Ýbn Hanbel, II, 236, 254).
Çoðunluk müctehidlere göre, ikindi namazýný güneþin sararma vaktine kadar geciktirmek mekruhtur. Çünkü Resulullah (s.a.s) þöyle buyurmuþtur: "Bu vakitte kýlýnan namaz münafýklarýn namazýdýr. Münafýk oturup güneþi bekler. Güneþ þeytanýn iki boynuzu arasýna girdiði (batmaya yüz tuttuðu) zaman, çabuk olarak ikindiyi dört rekat kýlar, Allah´ý çok az anar" (Mâlik, Muvatta´, Kurân, 46).
Ýslâm âlimlerinin büyük çoðunluðuna göre Kur´an-ý Kerim´de sözü edilen "orta namaz", ikindi namazýdýr. Delil, Hz. Âiþe (r.anhâ)´nin naklettiði þu hadistir: "Hz. Peygamber (s.a.s); "Namazlara devam edin, orta namaza da devam edin" (el-Bakara, 2/238) ayetini okudu. "orta namaz ise ikindi namazýdýr" buyurdu (Ebû Dâvûd Salât, 5; Ýbn Hanbel, V, 8; Ýbn Kesîr, Muhtasaru Tefsirî Ýbn Kesîr. thk. M. Ali es-Sâbûnî, Beyrut 1981, I, 218). Ýkindi namazýna "orta namaz" denmesi iki adet geceye ait, iki adet de gündüze ait namazýn arasýnda bulunmasý yüzündendir.
4) Akþam Namazýnýn Vakti: Akþam namazýnýn vakti, güneþ yuvarlaðýnýn tam olarak batmasýyla baþlar ve þafaðýn kaybolmasý ile sona erer. Ebû Hanîfe´ye göre, þafak, akþamleyin batý ufkundaki kýzartýdan sonra meydana gelen beyazlýktýr. Ebû Yusuf, Ýmam Muhammed ve Hanefiler dýþýndaki diðer üç mezhep ile Ebû Hanîfe´den baþka bir rivayete göre ise þafak, ufukta meydana gelen kýzýllýktan ibarettir. Bu kýzýllýk gidince, akþam namazýnýn vakti çýkmýþ olur. Delil, Ýbn Ömer´in; "Þafak, ufuktaki kýrmýzýlýktýr" (es-San´ânî, Sûbûtüs-Selâm, I, 106) sözüdür. Hanefilerde fetvaya esas olan görüþ Ebû Yusuf ve Ýmam Muhammed´in görüþüdür.
5) Yatsý Namazýnýn Vakti:
Yatsýnýn vakti, kýrmýzý þafaðýn kaybolduðu andan itibaren baþlar ve ikinci fecrin doðmasýna kadar devam eder. Ýkinci fecir doðunca yatsýnýn vakti çýkmýþ olur. Delil, Ýbn Ömer (r.a)´den rivayet edilen þu hadistir: "Þafak kýrmýzýlýktýr. Þafak kaybolunca namaz kýlmak farz olur" (es-Sanânî, a.g.e., I,114). Baþka bir delil, Ebû Katade hadisidir: "Uyku halinde kusur yoktur. Kusur ancak, diðer namazýn vakti gelinceye kadar namazý kýlmayandadýr" (Müslim, Mesâcid, 311).
Yatsý namazýný gecenin üçte birine kadar geciktirmek müstehaptýr. Gecenin yarýsýna kadar geciktirmek mübah, bir özür bulunmadýkça ikinci fecre kadar geciktirmek ise mekruhtur. Çünkü bu durumda namazý kaçýrmaktan korkulur.
Vitir namazýnýn vaktinin baþlangýcý, yatsý namazýndan sonradýr. Vitrin sonu ise, ikinci fecrin doðmasýndan biraz önceye kadardýr.
Vitir namazýný, uyanacaðýndan emin olmayan kimse için uyumadan önce kýlmak, uyanacaðýndan emin olan kimse için ise, gecenin sonuna kadar geciktirmek daha faziletlidir.
Teravih namazýnýn vakti, tercih edilen görüþe göre, yatsý namazýndan sonradýr, sabah namazýnýn vaktine kadar devam eder. Teravih, vitir namazýndan önce de, sonra da kýlýnabilir. Ancak yatsý namazý kýlýnmadan önce teravih namazý kýlýnsa, iadesi gerekir. Bayram namazlarýnýn vakti, güneþ doðup, kerahet vakti çýktýktan sonra baþlar, güneþin gökyüzünde en yüksek noktaya çýkýþýna (istivâ) kadar devam eder. Ramazan bayramý namazý, bir özür sebebiyle birinci gün istivâ zamanýndan önce kýlýnamazsa, ikinci gün istivâ zamanýna kadar kýlýnýr, artýk özür bulunmasa da üçüncü gün kýlýnamaz. Kurban bayramý namazý ise, bir özür sebebiyle, birinci gün kýlýnamazsa ikinci gün kýlýnýr. Ýkinci gün de bir özür sebebiyle kýlýnamazsa üçüncü gün istivâ zamanýna kadar kýlýnýr. Bu namazlarý bir özür bulunmaksýzýn böyle ikinci veya üçüncü güne býrakmak ise çirkin bir ameldir. Bu bayram namazlarý, istivâ zamanýndan veya zeval vaktinden sonra ise hiç bir halde kýlýnamaz. Kazalarý da caiz deðildir (namaz vakitleri için bk. Ýbnül-Hümâm, Fethul-Kadîr, I, 151-160; Ýbn Âbidîn, Reddül-Muhtâr, I, 321-342; el-Meydânî, el-Lübâb, I, 59-62; eþ-Þîrâzî, el-Mûhezzeb, I, 51-54; Ýbn Kudâme, el-Muðnî, I, 370-395; ez-Zühaylî, a.g.e., I, 506 vd.).
6) Kutuplarda Namaz Vakitleri:
Bu konuda iki görüþ vardýr. a. Vakit, namazýn bir þartý olduðu gibi, farz olmasýnýn da sebebidir. Bu yüzden bir yerde, namaz vakitlerinden bir veya ikisi gerçekleþmezse, o vakitlere ait namazlar, o yer halkýna farz olmamýþ olur.
Meselâ, bazý yerlerde, yýlýn bir mevsiminde daha akþam namazýnýn vakti çýkmadan sabahýn ikinci fecri doðarak sabah namazýnýn vakti girmektedir. Artýk bu gibi yerlerde yatsý namazý düþmüþ olur. Bu konuda, abdest organlarýndan bir veya ikisini kaybeden kimsenin bu organlarý yýkama yükümlülüðünün düþmesine kýyas yapýlarak namazýn da düþeceðine fetva verilmiþtir.
b. Araþtýrmacý bazý fakihlere göre, bu gibi yerlerdeki müslümanlar da beþ vakit namazla yükümlüdürler. Bulunduklarý yerde bu namazlardan herhangi birinin vakti gerçekleþmezse, o namazý kaza olarak kýlarlar veya o beldeye en yakýn olup, beþ vakit namazlarýn vakitleri tam olarak gerçekleþen beldenin vakitlerine göre, takdir ederek namazlarý edaya çalýþýrlar. Her ne kadar vakit, namazýn bir þartý ve bir sebebi ise de, namazýn asýl sebebi Allah´ýn emri oluþudur. Bu yüzden bütün müslümanlar, bu beþ vakit namazý kýlmakla yükümlüdürler.
Ýmam Þâfiî´nin görüþü de bu þekilde olup, ihtiyata uygun olan da budur.
Güneþin uzun süre doðmadýðý veya batmadýðý kutup bölgeleri ve yakýnlarýnda da yukarýdaki esaslara göre amel edilir. Bu gibi yerlerde yaþayan müslümanlarýn, oruç ve zekâtlarý konusunda da bu þekilde bir takdir uygun düþer (Ýki namazý bir vakitte kýlmak için bk. "Cem´i Takdim ve Cem´i Tehir" mad.).
Namaz Çeþitleri: Namaz dört kýsma ayrýlýr.
1. Farz-ý ayn olan namazlar. Beþ vakit namaz ve cuma namazý gibi. Bunlarýn her yükümlü için bizzat yerine getirilmesi gerekir.
2. Farz-ý kifâye olan namaz. Cenâze namazý gibi. Bu, topluluk tarafýndan yapýlmasý istenilen bir emirdir. Topluluktan bir kýsmý bunu yerine getirince, diðerlerinden sorumluluk kalkar. Eðer bunu hiç kimse yerine getirmezse hepsi günahkâr olur. Allah yolunda cihad, iyiliði emir kötülüðü yasak etme, müslümanlar arasýnda bir halife seçme de bu çeþit farzlardandýr (Þâfiî, er-Risâle, Kahire 1960, s. 54, 55, 363, 364; Ebû Zehra, Usûlül-Fýkh, Terc. Abdulkadir Þener, Ankara 1986, s. 37-39).
3. Vacib olan namazlar. Vitir namazý, bayram namazlarý gibi. Sübut yönünden kesin, fakat delâlet bakýmýndan zannî olan delile dayalý emirler vâcib hükmündedir. Bu, Hanefilerin benimsediði bir prensiptir. Diðer mezheplerde farz ile vacib ayný anlamda kullanýlýr. Onlara göre bir þey farz deðilse sünnettir. Vacibin iþlenmesine sevap, terkine azap vardýr. Ancak vacibi inkâr eden dinden çýkmaz.
4. Nâfile namazlar. Farz ve vacipten fazla olarak kýlýnan namazlara nâfile denir. Cenâb-ý Hakk´ýn rýzasýný kazanmak, amacýyla kendiliðinden kýlýndýðý için bunlara "tatavvu"da denir. Sünnetler de nâfile içine girer. Her sünnet nâfiledir, fakat her nafile sünnet deðildir. Peygamberimizin kýldýðý nâfile namazlar sünnettir.
Namazlarýn Rekâtlarý:
Namazlarýn rekatlarýný þu þekilde sýralayabiliriz: Sabah namazýnýn iki rek´at sünneti, iki rek´at da farzý vardýr. Öðle namazýnýn dört rek´at ilk sünneti, dört rek´at farzý, iki rek´at da son sünneti vardýr. Ýkindi namazýnýn dört rek´at sünneti, dört rek´at da farz vardýr. Akþam namazýnýn üç rek´at farzý, iki rek´at da sünneti vardýr.
Yatsý namazýnýn dört rekat ilk sünneti, dört rekat farzý, iki rekat da son sünneti.
Vitir namazý üç rekattýr. Bayram namazlarý ise ikiþer rekattan ibarettir. Teravih namazý yirmi rekattýr. Diðer nafile namazlar da en az ikiþer rekat olur.
Namazýn þartlarý:
Namazýn geçerli olmasý için bazý þartlarýn ve rükünlerin bulunmasý gereklidir. Þart, sözlükte alâmet demektir. Bir terim olarak þart; varlýðý kendisinin varlýðýna baðlý bulunan, fakat onun gerçek varlýðýndan ve mâhiyetinden ayrý olan þeydir. Rükün ise, sözlükte; en kuvvetli taraf demektir. Bir terim olarak rükün; bir þeyin varlýðý kendisine baðlý bulunan ve o þeyin esas unsur ve parçalarýný teþkil eden esaslardýr. Þer´i hüküm olarak þart ve rükne farz vasfý verilir. Bunlarýn her ikisi de farzdýr. Bu yüzden bazý fakihler bu konuya "namazýn farzlarý? baþlýðýný koymuþlardýr. Bir de namazýn farz olmasýnýn þartlarý vardýr. Bunlar müslüman olmak, büluð çaðýna ulaþmak ve akýllý olmak üzere üç tanedir (Þürünbülâlî, Merakul-Felah, s. 28; eþ-Þirazî, el-Muhezzeb, 1, 53; Ýbn Kudâme, el-Muðni, I, 396-401; ez-Zühâylî, el-Fýkhuul-Ýslâmî ve Edilletüh, Dimaþk 1405/1985, I, 563 vd)
Namazýn farzlarý on ikidir. Bunlardan altýsý daha namaza baþlamadan bulunmasý gereken farzlar olup þunlardýr:
1) Hadesten temizlenme 2) Necasetten temizlenme, 3) Avret yerini örtmek, 4) Kýbleye yönelmek, 5) Vakit, 6) Niyet. Bunlara, "namazýn þartlarý" denir.
Diðer altýsý da namaza baþladýktan sonra bulunmasý gereken farzlar olup þunlardýr: 1) Ýftitah tekbiri, 2) Kýyam, 3) Kýraat, 4) Rükû, 5) Sücûd, 6) Son oturuþta "et-Tehiyyâtü"yü okuyacak kadar bir süre oturmak. Bunlara da "namazýn rükünleri" denir. Bunlardan baþka ta´dîl-i erkân ve namazdan kendi isteði ile çýkmak gibi baþka rükünler de vardýr. Ýleride bunlarý açýklayacaðýz.
Burada, önce namazýn þartlarý üzerinde duracaðýz:
1) Hadesten Temizlenme: Abdestsizlik, cünüplük, hayýz veya lohusa hallerinde bulunmaya "hades hâli" denir. Abdestsizlik küçük hades, diðerleri büyük hadestir. Küçük veya büyük hadeslerden temizlenmek abdest almak, yýkanmak veya teyemmüm etmekle olur. Allah Teâlâ þöyle buyurur: "Ey iman edenler! Namaza kalktýðýnýz zaman yüzlerinizi, dirseklerle birlikte ellerinizi yýkayýn. Baþýnýzýn bir bölümünü meshedin. Topuklarla birlikte ayaklarýnýzý da (yýkayýn) Eðer cünüp iseniz iyice temizlenin " (el-Maide, 5/6).
Hz. Peygamber de þöyle buyurmuþtur: Abdest bozan kimse, abdest almadýkça Allah Teâlâ sizden birinizin namazýný kabul etmez" (Buhârî, Vüdû ; 2; Müslim, Tahâre, 2; Ahmed b. Hanbel, II, 30. Allah Teâlâ temizlenilmeksizin hiç bir namazý kabul etmez" (Buhârî, Vüdû ; 2; Müslim, Tahâre, 1; Tirmizî, Tahâre, 1; Darimî, Vüdû´, 21; Ahmed Ýbn Hanbel, II, 39).
Farz, vacib, sünnet veya nâfile tam namaz veya tilâvet yahut þükür secdesi gibi eksik namaz için hadesten temizlenmiþ olmak þarttýr. Abdestsiz kýlýnacak bir namaz sahih olmaz.
Namaz kýlarken herhangi bir sebeple abdest bozulsa, namaz da bozulmuþ olur. Hz. Peygamber (s.a.s) þöyle buyurmuþtur: "Sizden birisi, namazda yellendiði zaman, namazdan ayrýlýp abdest alsýn ve namazýný iade etsin " (Ebû Dâvûd, Tahâre, 81, Salât, 187; Tirmizî, Raciâ, 12).
Hadesten temizlenme, namazýn diðer þartlarý gibi sýhhat þartlarýndandýr (bk. el-Kâsânî, Bedâyiu´s-Sanâyî´, I, 114 vd.; Ýbnül-Hümam, Fethul-Kadîr, I, 179 vd.).
2) Necasetten Temizlenme: Namazdan önce bedende, elbisede veya namaz kýlýnacak yerde bulunan pisliði temizlemek gerekir. Bu temizlik namazýn geçerli olmasý için ön þarttýr. Elbisede ve namaz kýlýnan yerde, ayak, el ve dizler ile saðlam görüþe göre alnýn konulacaðý yerde dört gramdan (1 miskal) fazla insan dýþkýsý gibi katý yahut avuç içinden daha geniþ alana yayýlan insan sidiði veya þarap gibi sývý pisliðin bulunmasý namazýn sýhhatine engel teþkil eder. Eti yenen hayvanlarýn veya atlarýn sidiði ve dýþkýsý ise bulaþtýðý bedenin veya elbisenin dörtte bir bölümünden az miktarý namaza engel olmaz, affedilmiþ sayýlýr. Bundan fazlasýný ise, temizlemeye güç yetince namazýn sýhhatine engel olur.
Allah Teâlâ; "Elbiseni temizle" (el-Müddessir, 74/4) buyurmuþtur. Ýbn Sîrin, bu temizlemenin elbisedeki pisliðin su ile temizlemek olduðunu söylemiþtir. Hz. Peygamber Fâtýma binti Ebî Hubeyþ (r.anhâ)´nýn özür kanýnýn (istihâza) hükmünü sormasý üzerine þu cevabý vermiþtir: "Bu, kanama yapan bir damardýr. Ay baþý deðildir. Âdet zamanýn geldiðinde, namazý býrak. Âdetin kadar bir süre geçtikten sonra kanýný yýka, guslet ve namaz kýl" (Buhârî, Vüdû´, 63; Hayz, 24; Müslim, Hayz, 62, 63; Ebû Dâvud, Tahâre, 107). Mescidin içinde küçük abdest bozan bedevî için Resulullah (s.a.s); "Bu bedevinin iþediði yere kova ile su dökün " (Buhârý, Vüdû´, 58, Edeb, 35, 80; Müslim, Tahâre, 98-100) buyurmuþtur. Yukarýdaki ayet elbiseyi temizlemenin, ilk hadis bedeni, ikinci hadis ise namaz kýlýnacak yeri temizlemenin farz olduðuna delâlet eder.
3) Avret Yerini Örtmek:
Avret sözlükte; eksiklik, kusur, düþmanýn sýzmasýndan korkulan zayýf mevzi, örtülmesi gereken yer ve kadýn gibi anlamlara gelir. Þer´î bir terim olarak; bakýlmasý haram olup, örtülmesi farý bulunan uzuvlara "avret yeri" denir. Hanefîlere göre, insanlarýn huzurunda avret yerinin örtülmesi icma ile farzdýr. Saðlam olan görüþe göre, tenhada örtmek de farzdýr. Bir kimse karanlýk bir evde bile olsa, temiz elbisesi bulunduðu halde çýplak olarak namaz kýlsa, bu namaz sahih olmaz (Ýbn Âbidîn, a.g.e., I, 375).
Yýkanma, tabiî ihtiyaç, taharetlenme gibi ihtiyaçlar dýþýnda, tenha bir yerde de bulunulsa, namazda veya namaz dýþýnda avret yerlerinin örtülmesi farzdýr. Bunun delili Kitap ve Sünnettir. Allah Teâlâ þöyle buyurur: Ey Âdemoðullarý! Her mescide geliþinizde güzel elbiselerinizi giyerek gelin" (el-A´râf, 7/31). Ýbn Abbas (r.a)´a göre; bundan kastedilen namazda giyilen temiz elbiselerdir.
Hz. Peygamber þöyle buyurur:
"Allah Teâlâ büluða ermiþ kadýnýn namazýný baþörtüsüz kabul etmez" (Ýbn Mâce, Tahâre,132; Tirmizî, Salât, 160; Ahmed b. Hanbel, VI,151, 218, 259). Ey Esma! Kadýn büluð çaðýna ulaþýnca, onun þu ve þu uzuvlarýndan baþkasýnýn görünmesi helâl ve caiz olmaz". Hz. Peygamber bu sözleri söylerken, elleri ile yüzünü iþaret etmiþti" (Ebû Dâvûd, Libâs, 31).
Erkeklerin avret yeri sayýlan uzuvlarý; göbekleri altýndan dizleri altýna kadar olan kýsýmdýr. Saðlam görüþe göre diz kapaðý da uyluktan olup avret yeri sayýlýr. Delil, Hz. Peygamber´in þu hadisidir: "Erkeðin avret yeri, göbeði ile diz kapaðý arasýdýr", "Göbeðinden aþaðýsý diz kapaklarýný geçinceye kadar olan kýsýmdýr" (Ahmed b. Hanbel, II, 187). Baþka bir delil de Darekutnî´den rivayet edilen, Diz kapaðý avret yerlerindendir" (Zeylâi, Nasbur-Râye, I, 297) anlamýndaki zayýf hadistir.
Hür kadýnlarýn yüzleriyle ellerinden baþka, sarkan saçlarý dahil bütün bedenleri avrettir. Yüzleriyle elleri ise ne namazda, ne de bir fitne korkusu bulunmadýkça namaz dýþýnda avret deðildir. Ayaklarý konusunda ise görüþ ayrýlýðý vardýr. Daha saðlam görülen görüþe göre, ayaklarý da avret deðildir. Çünkü ayaklarla yolda yürüme zarûreti vardýr. Özellikle bunlarý örtmek yoksullar için güçtür. Baþka bir görüþe göre, bir kadýnýn namazý, ayaðýnýn dörtte biri nisbetinde açýk bulunmasýyla bozulur, diðer bir görüþe göre ise, ayaklarý namaza göre avret yeri sayýlmazsa da namaz dýþýnda avret yeri sayýlýr. Bu görüþ ayrýlýðýndan kurtulmak için ayaklarýn örtülmesi daha uygun görülmüþtür. Saðlam görüþe göre, hür kadýnlarýn kollarý ile kulaklarý ve salýverilmiþ saçlarý da avrettir.
Allah Teâlâ þöyle buyurmuþtur:
"Kadýnlar, kendiliðinden görünen dýþýnda, ziynetlerini göstermesinler" (en-Nûr, 24/31). Bundan kastedilen ziynetlerin takýldýðý yerlerdir. Kadýnýn kendiliðinden görünen yerleri ise elleri ile yüzdür. Hz. Peygamber þöyle buyurmuþtur: "Kadýn avrettir. Dýþarý çýktýðý zaman þeytan ona gözünü diker" (Tirmizî, Radâ´, 18). Diðer yandan Allah elçisi, Esmâ (r.anhâ)´ya büluð çaðýndan sonra el ile yüz ve avuçlarýna iþaret ederek, bu yerlerin dýþýndaki kýsýmlarýn örtülmesini bildirmiþtir (Ebû Dâvud Libâs, 31). Hz. Âiþe´den nakledilen; "Allah Teâlâ büluð çaðýna ulaþan kadýnýn namazýný baþörtüsüz kabul etmez" (Ýbn Mâce, Tahâre, 132; Tirmizî, Salât,160) hadisi de, saçlarý örtünme kapsamýna almaktadýr.
Müstehcen avret yerleri olan ön ve arka uzuvlar ile hafif avret yeri sayýlan, bu iki yer dýþýndaki uzuvlardan birinin tamamý veya en az dörtte biri açýk bulunur ve bu durum kasýtsýz olarak iki rükün eda edecek kadar devam ederse namaz bozulur. Çünkü bir þeyin dörtte biri tamamý hükmündedir.
Cildin rengini gösterecek derecede ince olan elbise ile avret yeri örtülmüþ sayýlmaz. Bu yüzden derinin rengini belli edecek þekilde bulunan, dolayýsýyla derinin beyazlýðý veya kýrmýzýlýðý belli olan elbise ile namaz sahih olmaz. Çünkü bununla örtünme gerçekleþmemektedir. Eðer elbise kalýn olmakla birlikte uzvu belli ederse ve hacmi ortaya koyarsa bu, zemmedilmiþ olmakla birlikte namaz sahih olur. Çünkü bundan kaçýnmak mümkün deðildir (bk. Ýbn Âbidîn, a.g.e, I, 375 vd.; Zeylaî, Tebyînül-Hakâik, I, 95 vd.; Ýbn Kudame, el-Muðnî, I, 599; Ýbn Rüþd Bidâyetül-Müctehid I,111; Bilmen, B. Ýslâm Ýlmihali,109).
4) Kýbleye Yönelmek: Namazý kýbleye doðru yönelerek kýlmak þarttýr. Mekke döneminde ve Medine döneminin ilk günlerinde müslümanlarýn kýblesi Kudüsteki Mescid-i Aksa idi. Medine döneminde inen þu ayet-i kerime ilk kýble, Mekke´deki Ka´be-i Muazzama´ya çevrildi: "Yüzünü Mescid-i Haram tarafýna çevir. Siz de olduðunuz yerde, yüzünüzü onun tarafýna döndürünüz" (el-Bakara" 2/144). Kâbe, Mekke´deki bilinen binadan ibaret deðildir. Ancak bu binanýn yerini ifade eder. Nitekim bu kutsal yerin göklere kadar üst tarafý ve topraðýn derinliklerine kadar alt tarafý kýble yönüdür. Bu yüzden Kâbe-i Muazzamanýn yanýnda veya içinde bulunanlar, bunun herhangi bir tarafýna yönelerek namazlarýný kýlabilirler. Cemaatle namazda imamýn önüne geçmemek þartýyla, cemaat Kâbe´nin çevresinde halka olur ve hepsi imamla birlikte namaz kýlarlar.
Hz. Peygamber (s.a.s)´in Mekke fethedildiði gün, Kâbe´ye bir kere girip içinde namaz kýldýðý nakledilir. Abdullah b. Ömer, Bilâl (r.a)´e, Allah elçisinin Kâbe´ye girdiði zaman namaz kýlýp kýlmadýðýný sormuþ, Bilâl þu cevabý vermiþtir: "Evet Kâbe´ye girince sol taraftaki iki direk arasýnda namaz kýldýktan sonra çýktý ve Kâbe´nin yönüne doðru iki rek´at namaz kýldý" (Buhârî, Salât, 30; Nesâî, Menâsik, 127; Dârimî, Menâsik, 43; Ahmed Ýbn Hanbel, II, 75, III, 410, VI, 12, 13, 14).
Kâbe-i Muazzamadan uzakta bulunanlarýn tam Kâbe´ye yönelerek namaz kýlmalarý farz deðildir, Kâbe tarafýna yönelmeleri farz olup, bu yeterlidir (bk. Ýbn Âbidîn, a.g.e., I, 397 vd.; el-Meydânî, el-Lübâb, I, 67; eþ-Þürünbülâlî, a.g.e., s. 34; Zeylaî, Tebyinül-Hakâik, I,100 vd.; Ýbn Kudâme, el-Muðnî, I, 431 vd.). Hz. Peygamber (s.a.s); "Doðu ile batý orasý kýbledir"´ (Tirmizî, Salât; 139; Nesâî, Sýyâm, 43; Ýbn Mâce, Ýkâme, 56) buyurmuþtur. Eðer kýblede Kâbe´nin kendisine isabet ettirmek farz olsaydý, bir mescidde uzun bir safýn sadece Kâbe´nin hizasýna rastlayan kýsýmdaki
radyobeyan