Anlamak veya Anlamamak By: rabia Date: 09 Mart 2010, 19:04:49
Anlamak veya Anlamamak

Yazýlan ve konuþulanlarýn anlayaamamasýnda pek çok sebepler olabilir. “Kavrama”yý inceleyen (kognitif) psikolojide yapýlan araþtýrmaalara göre idrak; metnin yapýsýnýn, sosyal baðlamýn ve özellikle muhatabýn bilgi, uzmanlýk, tecrübe, merak, motivasyon gibi özelliklerinin bir fonksiyonudur. Meselâ, Sýzýntý okurlaarýndan gelen tepkilere göre teorik fizik, týp, zooloji, genetik gibi uzmanlýk gerektiren sahalarda, “anlama” nisbetinde bir düþüþ tesbit etmek mümkündür. Hâlbuki ayný þey içtimaî ve edebî yazýlar için geçerli deðildir. Sýzýntý okurlarýnýn ortaokul öðrencilerinden profesörlere kadar geniþ bir yelpazeyi kapladýðý göz önünde tutulursa, bu farklýlýðýn gayet normal olduðu görülecektir, zira muhatap kitlenin büyük bir kýsmýnýn genel dünya bilgisi, uzmanlýk gerektiren sahalarýn terminolojisini kolaylýkla anlayabilecek seviyede deðildir. Bu kitlenin çoðunluðu, ancak “somut” beyanlarý, yani benzetmeler, mecazlar, anekdotlar ve müþahhas misallerle süslü metinleri kolayca idrak edebilir. O hâlde uzman müellifler, ihtisas sahalarýnýn soyutluðunu somutlaþtýrýp, ünsiyet peyda edilen örneklerle meseleleri tasvir edip, aðýr terimleri izahlarla hafifleþtirip teliflerini genel okuyucu seviyesine indirmelidirler ki, genele, en azýndan geniþ kitlelere hitap edebilsinler. Tabiî bu da onlarýn ilmî donanýmlarýna, vukufiyetlerine, pedagojik istidatlarýna, maksatlarýna, üslûp ve beyan kabiliyetlerine baðlýdýr. Buna baðlý olarak, zooloji ve genetikte bile açýk ve akýcý, edebiyat ve tarihte bile muðlâk ve yorucu yazýlar yazýlabilmektedir.
Tecrübeli öðretmenler, öðrencilerinin bir metni anlayýp anlamadýklarýný hemen fark ederler, zira metni idrak eden öðrencilerin, genellikle, muhtevayla ilgili sorularý cevaplandýrabildiklerini, kendi ifadeleriyle metni yeniden telif edip özetleyebildiklerini bilmektedirler. Ezoterik (kiþinin iç dünyasýna yönelik, enfüsî) metinleri, açýk bir üslûp ve anlaþýlýr bir dille kaleme alýnmýþ ve müþahhas mevzularý iþleyen yazýlardan ayýran en önemli özellik, bu metinlerin rahatlýkla, tekrar ifade edilip özetlenememesidir. Yani bu metinlerde geçen olaylar, þahýslar, durumlar ve nesnelere ait zihinde oluþan temsilin, “ne hakkýnda” olduðuna kolay kolay karar verilememektedir. Buna karþýlýk, metinle ilgili açýk bir zihnî model inþa edildikten sonra, mânâ ve mesajlarý, þahsî tabirlerle beyan ve hülasa etmek hiç de zor olmamaktadýr.
Bunun dýþýnda, piyasada, binlerce kiþiye ulaþan menkîbevâri eserler olduðu gibi, birkaç yüz entelektüelin birbirleriyle mektuplaþýr gibi neþrettikleri yayýnlarda mevcuttur. Asýl mesele, “anlaþýlmazcýlýk” temsilcisi olup küçük bir kliðe hitap etmek deðil, muhtevadan taviz vermeden olabildiðince geniþ bir kitleyle sohbet etmektir. Tabiî bu hiç de kolay deðildir. ‘Felsefe’ yapmadan, meseleleri özet hâlinde damýtarak sunmak, vukuf gerektirir. Sahasýna vâkýf müelliflerin eserleri anlaþýlamama talihsizliðine uðruyorsa, bu daha çok muhataplarýn performanslarýndan kaynaklanmaktadýr. Yazarýn “tenezzül” etmesi gerekliyse, okurun da en az o kadar “terakki” etmesi gereklidir.
Her bir ihtisas ehli, kendi sahasýnda, hür düþünce, baþarýlý bir sentez kabiliyeti ve engin bir kritik anlayýþýyla, malumu îlam (bilineni tekrar belirtmek) etme sýkýntýsý çekmeden, derin eserler verme imkânýný elde edinceye ve okuyucu da seviyesini yükseltinceye dek “anlaþýlmazlýk” problemi, gündemde kalacaða benzemektedir.
Yakup Velioðlu