Nurdan Damlalar
Pages: 1
Musibetler neden umuma gelir? By: armi Date: 09 Mart 2010, 14:57:05

Bismillahirrahmanirrahim

Beþinci Suâl:
Âdil ve Rahîm, Kadîr ve Hakîm, neden hususi hatâlara hususi ceza vermeyip, koca bir unsuru musallat eder. Bu hal cemâl-i rahmetine ve þümûl-ü kudretine nasýl muvâfýk düþer?

Elcevap: Kadîr-i Zülcelâl, herbir unsura çok vazifeler vermiþ ve herbir vazifede çok neticeler verdiriyor. Bir unsurun birtek vazifesinde, birtek neticesi çirkin ve þer ve musîbet olsa da, sâir güzel neticeler, bu neticeyi de güzel hükmüne getirir.

Eðer, bu tek çirkin netice vücuda gelmemek için, insana karþý hiddete gelmiþ o unsur, o vazifeden men edilse; o vakit o güzel neticeler adedince hayýrlar terk edilir ve lüzumlu bir hayrý yapmamak, þer olmasý haysiyetiyle, o hayýrlar adedince þerler yapýlýr. Tâ birtek þer gelmesin gibi; gayet çirkin ve hilâf-ý hikmet ve hilâf-ý hakikat ve kusurdur. Kudret ve hikmet ve hakikat kusurdan münezzehtirler.

Mâdem bir kýsým hatâlar, unsurlarý ve arzý hiddete getirecek derecede bir þümûllü isyandýr ve çok mahlûkatýn hukukuna bir tahkirli tecavüzdür. Elbette o cinâyetin fevkalâde çirkinliðini göstermek için, koca bir unsura, küllî vazifesi içinde "Onlarý terbiye et" diye emir verilmesi ayn-ý hikmettir ve adâlettir ve mazlumlara ayn-ý rahmettir.

Altýncý Suâl: Zelzele, küre-i arzýn içinde inkýlâbât-ý mâdeniyenin neticesi olduðunu ehl-i gaflet iþâa edip, âdetâ tesadüfî ve tabii ve maksadsýz bir hâdise nazarýyla bakarlar. Bu hâdisenin mânevî esbâbýný ve neticelerini görmüyorlar; tâ ki intibâha gelsinler. Bunlarýn istinad ettiði maddenin bir hakikati var mýdýr?

Elcevap: Dalâletten baþka hiçbir hakikati yoktur. Çünkü, her sene elli milyondan ziyâde münakkaþ, muntazam gömlekleri giyen ve deðiþtiren küre-i arzýn üstünde binler envâýn birtek nevi olan, meselâ, sinek tâifesinden hadsiz efrâdýndan birtek ferdin yüzer âzâsýndan birtek uzvu olan kanadýnýn kasd ve irâde ve meþîet ve hikmet cilvesine mazhariyeti ve ona lâkayd kalmamasý ve baþýboþ býrakmamasý gösteriyor ki, deðil hadsiz zîþuurun beþiði ve anasý ve mercîi ve hâmisi olan koca küre-i arzýn ehemmiyetli ef'âl ve ahvâli, belki hiçbir þeyi, cüz'î olsun küllî olsun, irâde ve ihtiyâr ve kasd-ý Ýlâhî haricinde olmaz. Fakat, Kadîr-i Mutlak, hikmetinin muktezâsýyla, zâhir esbâbý tasarrufâtýna perde ediyor.

Zelzeleyi irâde ettiði vakit, bâzan da bir mâdeni harekete emredip, ateþlendiriyor. Haydi mâdenî inkýlâbât dahi olsa, yine emir ve hikmet-i Ýlâhî ile olur; baþka olamaz.

Meselâ, bir adam, bir tüfek ile birisini vurdu. Vuran adama hiç bakýlmasa, yalnýz fiþekteki barutun ateþ almasý noktasýna hasr-ý nazar edip, bîçare maktûlün büsbütün hukukunu zâyi etmek, ne derece belâhet ve divâneliktir; aynen öyle de, Kadîr-i Zülcelâlin musahhar bir memuru, belki bir gemisi, bir tayyâresi olan küre-i arzýn içinde bulunan ve hikmet ve irâde ile iddihar edilen bir bombayý, ehl-i gaflet ve tuðyâný uyandýrmak için, "Ateþlendir!" diye olan emr-i Rabbânîyi unutmak ve tabiata sapmak, hamakâtýn en eþneidir.

Bediüzzaman Said Nursi

SÖZLER:

AHVÂL : Haller, durumlar.
ÂZÂ : Üye; organ, bedenin her bir uzvu.
BELÂHET : Ahmaklýk, düþüncesizlik, ne yaptýðýný iyi bilememek.
CEMÂL-Ý RAHMET : Rahmet ve þefkat güzelliði, Ýlâhî rahmetteki güzellik.
DALÂLET : Hak ve hakîkatten, dinden sapma, ayrýlma; azma.
EF'ÂL : Fiiller, hareketler.
EFRÂD : Fertler, þahýslar.
EHL-Ý GAFLET : Gaflete dalanlar, habersiz ve dikkatsiz olanlar, Allah'a ve emirlerinde aldýrýþ etmeyenler.
ENVÂ : Çeþitler, türler, cinsler, nevîler.
ESBÂB : Sebepler.
EÞNE : Çirkinin en çirkini.
HAMAKAT : Ahmaklýk. Anlayýþsýzlýk. Budalalýk.
HÂMÝ : Koruyan, himâye eden.
HASR-I NAZAR : Nazarý belli bir noktaya sarf etme, sadece bir þeye bakýp dikkat etmek.
HAYIR : Ýyilik. Faydalý iþ.
HAYSÝYET : Ýtibâr, deðer, þeref, kýymet, derece, mertebe; cihet, bakým.
HÝKMET : Felsefe, ilim; gayeli olma, faydalýlýk.
HÝLÂF-I HAKÝKAT : Gerçeðe zýt.
HÝLÂF-I HÝKMET : Hikmete zýt.Bilime zýt.
ÝDDÝHAR : Biriktimek, toplamak, depolamak.
ÝNKILÂBÂT : Ýnkýlâplar, deðiþiklikler.
ÝNKILÂBAT-I MÂDENÝYE : Madenlerin deðiþmesi.
ÝNTÝBÂH : Uyanýklýk, hassasiyet.
ÝRÂDE : Ýsteme, arzu etme, bir þeyi yapmak veya yapmamak için olan iktidar, güç.
ÝSTÝNAD : Dayanma, güvenme.
ÝÞÂA : Bir haberi yayma, duyurma.
KADÎR-Ý MUTLAK : Kudreti mutlak olan ve herþeye gücü yeten, sonsuz kudret sahibi Allah.
KADÎR-Ý ZÜLCELÂL : Büyüklük sahibi ve herþeye gücü yeten Allah.
KÜLLÎ : Bütüne mensup parçalardan ve fertlerden meydana gelen, umumî, bütün.
KÜRE-Ý ARZ : Yerküre; dünya.
LÂKAYD : Karýþmayan, kýymet ve ehemmiyet vermeyen, ilgisiz.
MAKTUL : Öldürülmüþ, katledilmiþ olan.
MAZHARÝYET : Sahip ve nâil olma, elde etme, baþarý; bir þeyin göründüðü yer oluþ.
MERCÎ : Baþvurulacak yer, dönülecek yer, merkez, kaynak.
MEÞÎET : Dilemek, irâde, arzu, matlûb, murad, istek.
MUKTEZÂ : Gereken, lâzým gelen, îcap eden.
MUNTAZAM : Düzene girmiþ, intizamlý.
MUSAHHAR : Emre verilmiþ, itaatkâr, fethedilmiþ, birine baðlanmýþ.
MUSALLAT : Rahatsýz eden, sataþan.
MUSÎBET : Belâ, felâket, hastalýk, dert, sýkýntý, ezâ, baþa gelen acý durumlar.
MUVÂFIK : Uygun olan, uyan, kabullenen.
MÜNAKKAÞ : Nakýþlý, nakýþlanmýþ. Ýþlemeli.
MÜNEZZEH : Kusur ve noksanlýktan uzak olan, hiçbir þeye muhtaç olmayan, pâk, kusursuz.
NEV : Çeþit, sýnýf, cins, tür.
ÞERR : Kötülük, günahkârlýk.
ÞÜMÛL : Kaplamak, içine almak.
ÞÜMÛL : Kaplamak, içine almak.
TAHKÝR : Hakaret etme, horlamak, aþaðýlamak.
TASARRUFÂT : Tasarruflar, idare etmeler, idâreyle kullanmalar.
TAYYÂRE : Uçak.
TECÂVÜZ : Haddini aþma; söz veya hareketle ileri gitme, saldýrma.
UNSUR : Birþeyin parçasý; kök, esas madde, element.
ZELZELE : Sarsýntý. Deprem.
 

Ynt: Musibetler neden umuma gelir? By: neslinur Date: 23 Mart 2010, 15:11:57
Elhamdulillah ne güzel Risale-i Nur ,hakikatleri anlayacaðýmýz tarzda idrakimize sunuyor
Allah c.c. razý olsun...

radyobeyan