Mushaf By: armi Date: 09 Mart 2010, 13:58:05
MUSHAF
Ýslâm´ýn mukaddes kitabý Kur´ân-ý Kerim´in isimlerinden biri iki kapak arasýnda toplanan sayfalardan oluþan kitap. Theodor Nöldeke bu kelimenin Habeþçe´den alýndýðýný söylüyorsa da (Mushaf maddesi ÝA.) aslýnda Arapçadýr ve Ýslâm öncesi þairlerin þiirlerinde de ayný manada kullanýlmýþtýr (Arthur Jeffery, The Foreign Vocobulary of the Kur´ân, Baroda 1938, s. 193-194). Kur´ân-ý Kerim´e, Hz. Peygamber hayatta iken vahyin nüzûlü devam ettiði ve iki kapak arasýnda toplanmýþ tam bir kitap haline gelmediði için Mushaf adý verilmemiþti. Bu ad ona ancak, Hz. Ebu Bekir´in halifeliði sýrasýnda Kur´ân-ý Kerim bir kitap halinde toplandýktan sonra verilmiþtir (Suyûtî, el-Ýtkân fi Ulûmi´l-Kur´ân, Kahire 1978, I, 69).
Hz. Ebu Bekr´in emriyle Zeyd ibn Sâbit (Ö1. 54/674) tarafýndan toplanýp tertip olunan bu mushaftan baþka Sahabeden Übeyy ibn Ka´b, Abdullah ibn Mes´ûd, Ali ibn Ebî Talib, Abdullah ibn Abbâs ve Cafer-i Sâdýk´ýn da Kur´ân-ý Kerim´i ayrý mushaflarda topladýklarýna dair bazý rivayetler vardýr. Ýbnu´n-Nedîm, el-Fihrist´inde bu mushaflar hakkýnda kýsa bilgiler vermektedir (Ýbnu´n-Nedîm, el-Fihrist, Lübnan (t.y.), s. 39-42).
Bunlardan Übeyy ibn Ka´b´ýn mushafýnda fazladan "Sûratu´l-Hal´ ve Sûratu´l-Hafd" adýyla iki sûre bulunmaktadýr ki bunlar aslýnda kunut dualarýdýr. Herhalde Übeyy bu. dualarý teberrüken mushafýnýn sonuna yazmýþ, daha sonra gelenler ise bunlarýn sûre olduklarýný zannetmiþ olmalýdýr. Ayrýca Fîl ve Kureyþ sûreleri bir, Duhâ ve Ýnþirâh sûreleri de bir sûre olarak kaydedilmiþtir ki böylece sûrelerin sayýsý yine 114 olarak kaydedilmiþtir.
Abdullah ibn Mes´ûd´a izafe edilen mushafta ise Fâtiha, Felak ve Nâs sûrelerinin eksik olduðu söylenmektedir. Ali ibn Ebî Talib ile Abdullah ibn Abbâs ve Cafer-i Sâdýk´ýn mushaflarýnda sûrelerin nüzûl sýrasýna göre tertib edilmiþ olduðu nakledilmektedir.
Ancak bu mushaflar ile Hz. Osman zamanýnda teksir edilen ve "el-Mushafu´l-Ýmam"adý verilen mushaf arasýndaki farklar son derece az, önemsiz ve asýl metinle ilgili olmayan farklardýr. Bu mushaflar arasýndaki farklar daha ziyade Ýmam Mushaf´ta olduðu halde bunlarda bulunmayan sûreler olarak ortaya çýkmaktadýr ki bu da Ýmam Mushaf´ýn teksiri ve muhtelif bölgelere gönderilmesinden sonra diðerlerinin imhasýnýn emredilmiþ olmasýnýn sebebini açýkça ortaya koymaktatýr. Öte yandan Hz. Ali´nin mushafýnda bulunduðu ileri sürülen ve "Velâyet sûresi", "Nûreyn Sûresi" adlarý verilen iki sûrenin ise uydurma olduklarý Kur´ân-ý Kerim´in üslûbuyla hiç baðdaþmayan üslûblarýndan kolayca anlaþýlmakta olup Ýmâmiyye mezhebi mensuplarý ve meþhur Þîa âlimleri de zaten bunlarý kabul etmemektedirler.
Bu mushaflardan bütün Sahabenin icmaý ile kabul edilen mushaf -ki el-Mushafu´l-Ýmam adý verildiðini belirtmiþtik - Hz. Ebu Bekr tarafýndan toplanmýþtýr.
Kur´ân-ý Kerim âyetlerinin bir "mushaf"ta toplanmasý düþüncesi ilk olarak Hz. Ömer tarafýndan -Yermûk ve Yemâme savaþlarýnda çok sayýda Kur´ân hafýzýnýn þehid olmasý dolayýsýyla Kur´ân-ý Kerim´in kaybolacaðý endiþesiyle- ortaya atýlmýþ, Hz. Ebu Bekr de buna kâni olarak Kur´ân âyetlerinin tamamýnýn bir mushafta toplanmasý iþi ile Zeyd ibn Sâbit´i görevlendirmiþti. Zeyd, Hz. Peygamber´in vahy kâtibi ve Kur´ân hâfýzý olmasý yanýnda Hz. Peygamber´in son senesinde vukubulan arza-i ahîrada da hazýr bulunmuþtu.
Bu görevlendirmeden sonra bütün Sahabeye, yanlarýnda bulunan -gerek ezberlerinde olan gerekse herhangi bir yazý malzemesinde yazýlý haldeki âyetleri Zeyd ibn Sâbit´e getirmeleri duyuruldu ve bunlarýn Kur´ân âyetleri olduðuna bizzat Hz. Peygamber´den Kur´ân âyeti olarak duyup ezberlediðine veya Hz. Peygamber´in huzurunda Kur´ân âyeti olarak yazýldýðýna dair en az iki þahit getirmeleri þart koþuldu. Böylece bütün Kur´ân âyetleri büyük bir titizlik ve itina ile bir araya toplanýp yazýldý. Yazýda Kureyþ lehçesi esas alýndý.
Ýki kapak arasýnda toplanýp yazýlan bu mushaf Hz. Ebu Bekr´e teslim edildi (Abdullah ibn Ebî Davud es-Sicistanî, Kitâbu´l-Mesâhif, Mýsýr 1936, s. 5-10; Buhârî, Fedâilu´l-Kur´ân, 3). Vefatýna kadar da onun yanýnda kaldý. Hz. Ebu Bekr´in ölümünden sonra bu mushaf Hz. Ömer´e, ondan da kýzý Hz. Hafsa´ya geçti.
Hz. Osman´ýn halifeliði zamanýndaki Azerbaycan ve Ermenistan savaþlarýna katýlan Sahabe arasýndaki kýrâat ihtilâflarý üzerine, Huzeyfe ibn el-Yemân tarafýndan Ýmam Mushaf´ýn çoðaltýlmasý fikri ortaya atýlýnca Halifenin emriyle Hz. Hafsa nezdinde muhafaza edilmekte olan esas nüsha ondan alýnarak yine Zeyd ibn Sâbit´in baþkanlýðýnda Abdullah ibn ez-Zübeyr, Saîd ibn el-Âs ve Abdurrahman ibn el-Hâris ibn Hiþâm´dan müteþekkil bir heyet kuruldu ve bu heyet tarafýndan Ýmam Mushaf´tan altý adet çoðaltýldýktan sonra esas nüsha tekrar Hz. Hafsa´ya iade edildi. Bir rivayete göre bu nüsha Emevi hükümdarý Mervan b. el-Hakem zamanýna kadar Hz. Hafsa´da kaldý. Mervan bu nüshayý ondan aldýrarak yaktýrdý (ibn Ebî Davud, K. el-Mesâhif, s. 10).
Ýmam Mushaf´tan çoðaltýlan nüshalar o samanýn önde gelen merkezlerinden Mekke, Basra, Kufe ve Dýmaþk (Þam)´a gönderildi. Bir nüshasý da Medine´de býrakýldý. Bir rivayete göre de iki nüshasý Yemen ve Bahreyn´e gönderildi. Bütün Sahabenin icmâý ile kabul edilen bu mushaflar dýþýnda kalan bütün mushaflarýn, cüzlerin ve Kur´ân âyetlerinin yazýlý bulunduðu sayfalarýn imhasý -bir rivayete göre de yakýlmasý- emredildi. Bu altý mushaftan sadece Þam, Basra ve Medine nüshalarý hakkýnda tarih kitaplarýnda bilgi bulunmakta, diðerleri hakkýnda bilgi verilmemektedir.
Bütün müslümanlarca manâsý yanýnda lafzý da mukaddes kabul edilen Kur´ân-ý Kerim´in yazýldýðý kitab olan Mushaf her asýr ve beldede büyük bir hürmetle karþýlanmýþ ve abdestsiz olarak dokunulmasýna bile müsaade edilmemiþtir. Buna da "O´na ancak çok çok temizlenmiþ olanlar dokunabilir" (el- Vâkýa, 56/79) âyeti delil getirilmiþtir. Buna göre Cünüb olanlarla hayýz ve nifas halinde olan kadýnlar Mushaf´a dokunamazlar, Mushafý yüzünden okuyamazlar. Ancak bu konuda mezhebler arasýnda farklý görüþler ortaya çýkmýþtýr. Hanefi, Þafiî ve Hanbelî fýkýhçýlarý yukarýdaki âyet-i kerimeyi delil kabul ederek bu durumdaki kadýnlarýn Mushafa dokunmalarýný haram sayarken, Malikîler tam tersine kadýnýn hayýz ve nifas halinde Mushaftan uzak kalmamasýný daha uygun görerek ona dokunabileceðini, okuyabileceðini kabul etmiþlerdir.
Bu meyanda baþlangýçta savaþa giden müslüman askerler tarafýndan yanlarýna alýnan Mushaflarýn, kâfirlerin eline geçer de hakarete uðrar endiþesiyle alýnmasýna ve yanlarýnda bulundurulmasýna müsaade edilmemiþtir.
Mushaflarýn bir mal gibi alýnýp satýlmasý, yazýlmasý, öðretilmesi ve okutulmasý karþýlýðýnda ücret alýnmasý gibi meseleler fýkýh âlimleri arasýnda tartýþmalý konulardandýr. Selef âlimleri Sahabeye uyarak Mushafýn satýlmasý, yazýlmasý, okutulmasý ve öðretilmesi karþýlýðýnda ücret alýnmasýný doðru görmemiþlerdir. Daha sonralarý ise zaruretten dolayý bunlara cevaz verilmiþtir. Bazý selef âlimleri de Mushafýn satýlmasýný kâðýdýnýn ve yazýlmasýnda çekilen emeðin karþýlýðý olduðu gerekçesiyle caiz görmüþlerdir ki, doðrusu da budur (geniþ bilgi için bk. Suyûtî, el-Ýtkân, II, 220).
Mushaflar, Mushaflarýn imlâsý, bazý âyetlerdeki imlâ farklarý gibi meselelerle ilgili olarak kaleme alýnan eserlere genelde Kitâbu´l-Mesâhif adý verilmiþ olup bunlarýn en meþhuru olan Ebu Bekr Abdullah ibn Ebî Davud es-Sicistânî (Öl. 316/928)´nin Arthur Jeffery tarafýndan Mýsýr´da 1355/1936´da neþredilmiþtir.
radyobeyan