Musahhaf hadis By: armi Date: 09 Mart 2010, 13:53:36
MUSAHHAF HADÎS
Metin veya isnadýnda bir kelime veya ravilerden birinin ismi hatalý olarak söylenmiþ ve bu hata ile rivayet edilmiþ hadis.
Musahhaf, kelimeyi yanlýþ okumak manasýna tashiften ism-i mef´ûl bir kelimedir. Tashif hadisin gerek metnindeki bir kelimenin veya gerekse isnadýndaki bir ravi isminin telaffuzunda meydana gelen hatâ, ya kelime veya ismin þekil ve hat yönünden deðiþmeden yalnýz bazý harflerdeki noktalarýn deðiþmesiyle yani noktalý bir harften noktanýn düþmesiyle, yahut noktasýz bir harfin noktalý olarak okunmasýyla kasdedilen husustur (Talat Koçyiðit, Hadis Istýlahlarý, Ankara 1980, s. 301).
Mütehassýs hadis hâfýzlan, metni ve isnadý tashîfe uðramýþ hadisleri tanýmak için büyük gayret göstermiþler ve bu tür hadisleri tamnmayý çok mühim bir vazife kabul ederek bu sahada yetiþenleri takdirle karþýlamýþlardýr. Zira hadislerin metin ve isnadlarýnda tashif olanlarý tanýyabilmek özel bir bilgi birikimi isteyen bir husustur. Hadis münekkidlerinin bu fevkalâde ilmî gayretleri, onlarýn hadislerin isnad ve metinlerini çok iyi tanýdýklarýný gösterdiði gibi, muhaddislerin hadis metinlerine gereken önemi vermedikleri þeklindeki iddialarý da çürütmektedir.
Eski hadis münekkidleri (mütekaddimûn) musahhaf ile muharref´i birbirinden ayýrmamýþlardýr. Bunlara göre, ister harfte yalnýz nokta deðiþikliði olsun, ister kelimede þekil deðiþikliði olsun, her ikisi de musahhaftýr; çünkü her ikisi de bir hatanýn sonucudur.
Fakat daha sonraki hadis münekkidleri (müteahhirûn) musahhaf ile muharref´i birbirinden ayýrmak istemiþlerdir. Bununla beraber yaptýklarý ayýrým lafýz ve þekil bakýmýndan olmuþtur. Ýbn Hacer, yazýlýþý ayný olmakla beraber, noktalarýn deðiþmesiyle meydana gelen harf veya harflerin deðiþikliðine musahhaf, þekil ile alâkalý olan deðiþikliðe muharref adýný vermiþtir (Ýbn Hacer, Nüzhetü´n-Nazar Þerhu-Nuhbeti´l fiker, Mýsýr, (t.y) s. 47).
Ýbn Hacer´in tarifine göre metin yönünden musahhaf olan hadise misal olarak þu hadis verilebilir: "Kim Ramazan orucunu tutar ve ardýndan da Þevvâl ayýnda altý (gün) oruç tutarsa, bütün sene oruç tutmuþ gibi olur" (Müslim, Siyâm, 204; Tirmizî, Savm, 52; Ýbn Mâce, Sýyâm, 33; Darimî, Savm, 44; Ahmed b. Hanbel V, 417-419). Darekûtnî´nin belirttiðine göre, yine Ebu Eyyûb tarîkiyle hadisi, nakleden Ebu Bekr es-Sûli, hadis metinde geçen sitten (altý) kelimesinde tashif yapmýþ ve "men same Ramadane sümme etbeahu þey´en" demiþtir (Ýbnü´s-Salah, Ulümu´l-Hadîs, Nþr. Nureddin Itr., Beyrut 1981, s. 255).
Muharref´in misali de, Câbir (r.a.)´ýn þu hadisidir. Rumiye Ebî yevme´l-ahzâb. Ahzâb muhârebesinde, Ubey omuzundan vuruldu. Rasulullah (s.a.s) de onu daðladý. Bu hadisteki "Übey" lafzýný Gunder tashîf ederek izâfetle "Ebî" hâline getirmiþtir. Halbuki "Übeyy"den maksat Ubeyy b. Kab´dir. Üstelik Câbir´in babasý da Ahzâb´dan önce Uhud´da þehîd düþtüðü için, "Ebî" olmasý mümkün deðildir (Ýbnü´s-Salah, a.g.e., s. 253).
Musahhaf daha çok hadis metinlerinde, bazan da isnadlardaki isimlerde vuku bulur. Metin yönünden musahhaf olan hadîse misâl þudur:
Muhammed b. Yahyâ ez-Zühelî öldüðü zaman hadis anlatmak (tahdîs) için Mahmiþ diye bilinen bir þeyh vazîfelendirildi. Mahmiþ, Hz. Peygamber (s.a.s)´in "Yâ Ebâ Umeyr mâ feala´l-baîr..." (Ey Ebû Umeyr devecik ne yapýyor.) buyurduðunu rivâyet etti. Halbuki doðrusu "Mâ feale´n-nuðeyr" (Serçecik ne yapýyor) þeklindedir (Hakim, Marifetu Ulumil hadis, Nþr. Seyyid Muazzam Hüseyin, Beyrut 1980, s. 146).
Hz. Peygamber tarafýndan sadaka âmili (memuru) olarak gönderilen Esd (Ezd) kabîlesinden Ýbnu´l-Lutbiyye isminde biri, dönüþünde, topladýðý vergileri getirip "bunlar sizin" diyerek Hz. Peygamber´e teslim etmiþ, bazý þeyleri de yanýnda alýkoyup "bunlar da benim bana hediye edildi" demiþti. Bunun üzerine Hz. Peygamber, mescidde minbere çýkarak memurlarýn hediye kabul etmelerinin doðru olmadýðýný bildiren bir konuþma yapmýþ ve hediye alanlarýn, aldýklarýný (deve, inek ve koyun cinsinden olursa, her biri kendi sesleriyle baðýrýr olduklarý halde) boyunlarýnda taþýyacaklarýný haber vermiþtir (Buharî, Ahkâm, 24; Müslim, Ýmâret 26).
Bu hadiste "ev þâtun tey´ýný (tey´aru) "eðer bir koyun ise meler" ibâresi yer almýþtýr. Ýbnü´s-Salah´ýn Dârekutnî´den naklen bildirdiðine göre, Ebû Musâ Muhammed b. Müsennâ bu ibâreyi tashîf ederek "ev þâtun ten´ýru" þeklinde rivâyet etmiþtir (Ýbnü´s-Salah, Ulümu´l hadîs, s. 253).
Ýsnadda vâki olan tashîfe örnek de Kur´an-ý Kerîm kârî´lerinden Muhammed b. Abdülkuddûs´ün bir þeyhten rivayet ettiði þu sözlerdir: "Baðdat´ta bir þeyh bize rivâyet ederken dedi ki: An Süfyân es-Sevrîan Celed el-Cedâ, ani´l-Cisr... Halbuki demek istediðinin doðrusu þöyledir: An Süfyân es-Sevrî, an Hâlid el-Hazza, ani´l-Hasen" (Hakim, a.g.e., s. 152).
Hangi çeþidiyle olursa olsun metindeki tashifler, çoðu zaman manâyý deðiþtirir ve gerçekleri çirkinleþtirir (Subhî es-Sâlih, Hadis Ýlimleri ve Had"ýs Istýlahlarý, Terc. M. Yaþar Kandemir Ankara 1981, s. 222).
Musahhaf´ýn hemen hemen bütün çeþitlerinde göze çarpan zayýflýða raðmen, "sahîh-hasen-zayýf hadisler arasýnda müþterek olan ýstýlahlar" kýsmýnda zikredilmesi, bir çoklarýnca acâib karþýlanacaktýr. Araþtýrýcý, onâ "mevzû" damgasý vurulmasa bile, tamamen zayýf olarak kabul edilmesi gerektiðini zannedecektir.
Bu zannýn hatalý olduðu, daha iþin baþýnda bellidir. Zira bu zan, fâsit bir kanâate dayanmaktadýr. Kýsaca bu kanâate göre, tashifcilerin sahîh ve hasen hadisleri tahrif etmeleri yasaklanmýþ ve son derece zayýf rivayetlerle istedikleri gibi oynamalarýna da müsâade edilmiþtir. Gerçekler ise bu kanaati yalanlamaktadýr. Zîra tashifçiler bütün hadîs ne´vilerini tahrîfe yeltenmekle kalmamýþlar; hatta bâzýlarýnýn hayâsýzlýðý, Allah´ýn Kitabý´nda bile tashîf yapacak kadar aþýrý bir hadde varmýþtýr. Mütevâtir olan Kur´ân-ý Kerim´in, bu tashiflerden berî olduðu ve onda katiyyen tashif yapýlmadýðý gibi, sahîh, hasen ve zayýf hadisi þerifler dahi bu tashiflerden uzak kalmýþtýr.
Tashîf yapýlan hadisler hakkýnda þu ifâdeler kullanýlýr: Bu hadis sahihtir; fakat onu falan tashîf etmiþtir. Bu hasendir; ona tashif yapýlmýþtýr. Nitekim zayýf hadis için de, ister tashîf edilsin, ister edilmesin, bu hadîs zayýftýr, denir (Subhî es-Sâlih, a.g.e., s. 223).
radyobeyan