Ýslam Kavramlarý M-Z
Pages: 1
Musadere By: armi Date: 09 Mart 2010, 13:51:20

MUSÂDERE




Yasak edilen bir þeyin kanun gereði elden alýnmasý, resmen zaptedilmesi; zulüm ve cebir. Sudûr kökünden "mufâale" vezninde bir mastar. Çoðulu musâderât´týr. Devlet görevlilerinin hediye adý altýnda aldýklarý þeylere veya kaçak silâhlara yetkili makamlarca el konulmasý gibi.

Musâdere terimi tarihte, bazý devlet büyüklerinin veya ülke zenginlerinin ecelleriyle ölmeleri veya suçlu bulunup idam edilmeleri sonucunda geride býraktýklarý mallarýna, kimi zaman da saðlýklarýnda mevcut servetlerine devlet tarafýndan el konulmasý anlamýnda kullanýlmýþtýr. Musadere usûlü zaman zaman kötüye kullanýlan, zulüm ve iþkence aracý yapýlan, hatta devletin malî kriz geçirdiði dönemlerde baþvurulan bir gelir yolu gibi tarihe geçmiþtir. Bu yüzden önce Ýslâmî açýdan musadere yöntemi üzerinde durmak gerekir.

Ýslâm´da meþrû yoldan kazanýlan servetler koruma altýna alýnmýþtýr. Hattâ Ashab-ý Kiram ilk Ýslâm´a giriþlerinde, daha önce müþriklik döneminde kazandýklarý servetlerini de muhafaza etmiþlerdir. Hz. Peygamber; "Müslümanýn müslümana kaný, malý ve ýrzý haramdýr" (Müslim, Birr, 32; Ahmed b. Hanbel, III, 491) buyurmuþtur. Ýslâm toplumunun adaletli olarak uygulanan zekât, öþür, harac, cizye vb. vergi ve ibadet yükümlülüklerini yerine getirmesine karþýlýk, devlet de onun malýný korumak ve zulümden kaçýrmak zorundadýr.

Hz. Peygamber (s.a.s)´in bir zekât memuruna yaptýðý þu muâmele meþrû musaderenin ölçüsünü belirlemektedir. Rasulullah (s.a.s), Ezd kabilesinden Ýbnü´l-Ýstebiyye adlý bir adamý zekât memuru olarak görevlendirmiþti. Memur, görevini yapýp dönünce, mallarý bir yana koyarak, Hz. Peygamber´e; "Bunlar size ait, þunlar da bana hediye olarak verildi" dedi. Bunun üzerine Allah´ýn elçisi, ayaða kalktý ve Allah´a hamd ve senadan sonra þöyle buyurdu: "Ben sizden birinizi, Allah´ýn bana verdiði yetki ile bir iþe görevlendiriyorum. Dönünce; "Bu sizindir, þu da bana hediye verilmiþtir" diyor. Bu adam doðru olsaydý, ana babasýnýn evinde oturmakta kendisine hediye verilip verilmeyeceðini görmeli deðil miydi? Allah´a yemin ederim ki, sizden kim haksýz yere bir þey alýrsa kýyamet günü haksýz olarak aldýðý þeyi yüklenerek gelecektir. Kýyamet günü Allah´ýn huzurunda birinizin baðýran bir deveyi, böðüren bir ineði veya meleyen bir koyunu yüklenerek geldiðini sakýn görmeyeyim ". Sonra koltuk altlarýnýn beyazlýðý görülecek kadar ellerini kaldýrdý ve þöyle buyurdu; "Allahým teblið ettim mi? Bunu üç defa tekrar etti" (Buhârî, Hibe, 17).

Hz. Ömer devrinde çeþitli musadere uygulamalarý görülür. Bunlardan birisi Ebû Hureyre ile ilgilidir. Halîfe Hz. Ömer (r.a) Ebû Hureyre´yi Bahreyn bölgesine devlet adýna hizmet yapmak üzere göndermiþ, bazý þüpheler üzerine daha sonra kendisini azletmiþ ve Ebû Hureyre´den on iki bin dirhemi musadere edip almýþtýr.

Ebû Hureyre olayý þöyle anlatýr: "Ömer beni Bahreyn´e görevlendirdi, daha sonra azletti. On iki bin dirhemi de bana ödetti. Bütün bunlardan sonra beni yeniden göreve çaðýrdý, ama ben kabul etmedim, Ömer, niçin kabul etmiyorsun? Senden daha hayýrlý olan Hz. Yusuf bile kendiliðinden göreve lyin edilmesini istemiþtir" dediðinde, ben; "Yûsuf (a.s) Peygamber oðludur, dedesi de, onun babasý da peygamberdir. Ben Ümeyye´nin oðluyum, bilmeden bir þey söylerim korkusu içindeyim. Yine bilmeden bir fetva verecek olursam, dayak yemekten korkarým, þerefim lekelenir, elimden malým da alýnýr" dedim" (Ýbn Âbidîn, Reddü´l-Muhtâr, Terc. Mehmet Savaþ, Ýstanbul 1985, XII, 36).

Ancak burada Ebû Hureyre´nin doðrudan rüþvete tevessül ettiði söylenemez. Akla bile getirilemez. Çalýþan kiþilerin alacaðý hediyeleri Ebû Hureyre "câiz" sanmýþtýr. Hz. Ömer ise, tüm devlet memurlarýnýn görevleriyle ilgili olarak alacaklarý hediyelerin "rüþvet" sayýlacaðý görüþünde idi. Bu yüzden Ebû Hureyre´nin bir kýsým malýný musadere etmiþtir.

Hz. Ömer´in bu uygulamasýna dayanarak Ýslâm fakihleri "Devlet memurlarýnýn kýsa zamanda sebebi bilinmeden artan malýna yetkililer el koyabilir" demiþlerdir. Ancak bu el koyma; mallarýn sahipleri bilinir, onlara iade etmek veya beytülmâle koymak amacýyla olursa caizdir. Yöneticiler musadereyi kendi israf, lüks ve debdebelerine harcamak veya kiþisel servetlerine katmak için yaparlarsa bu caiz deðildir. Bir de musadere edilecek malýn, haksýz olarak ve devletin koyduðu yasaklar çiðnenerek edinilmiþ olmasý da þarttýr (bk. Ýbn Âbidîn, a.g.e., XII, 34 vd.). Ömer b. Abdilaziz´in, hilâfet makamýna geçince, daha önce haksýzlýkla ve zorla alýnan bir takým beytülmal mallarýný sahiplerini tespit ettirerek geri verdiði bilinmektedir. Ýkinci Ömer´in, devlet memurlarýnýn aldýðý hediyelerle ilgili þu sözü meþhurdur: "Rasûlüllah (s.a.s) devrinde "hediye" adýný alan þey, günümüzde "rüþvet" niteliðine bürünmüþtür" (Buhârî, Hibe, 17; Ýbn Kesîr, el-Bidâye ve´n-Nihâye, Beyrut 1966, IX, 202-203; Ahmed Aðýrakça, Ömer b. Abdilaziz, Ýstanbul 1984 s. 153).

Abbasilerin çöküþ devrelerinde, el-Müktedir ve el-Mutevekkil gibi bazý halifeler tarafýndan uygulanan müsadere usûlü ile devlet zararýna zenginleþmiþ olan nâzýr ve diðer memurlardan kendileri ve beytülmal için para temin edilmiþtir (Taberî, Tarihu´l-Umem, III,1374). Bu para cezasý kimi zaman iþkence ile birlikte uygulanýr ve toplum böyle bir davranýþý yadýrgamazdý. Bu þekilde görevinden uzaklaþtýrýlarý bazý devlet memurlarýna yeniden görev verilmesi bunu gösterir. Meselâ; Gazneli Mes´ud devrinde, Yýnal-Tiðin olayýnda büyük bir para cezasýyla görevinden uzaklaþtýrýlan bu hazinedar sonralarý vali olarak Hindistan´a gönderilmiþtir. Buna benzer þeylerin günlük olaylardan olduðu anlaþýlmaktadýr. Hatta IIIlIX. yüzyýlda "Divânü´l-musâderât" adýyla bir kamu kuruluþu teþkil edilmiþ ve baþýna diðer divanlarda olduðu gibi bir nâzýr getirilmiþti (Gardizî, Zeynü´l-Ahbâr, nþr Nazim, s. 97).

Osmanlý Ýmparatorluðunda musadere uygulamasý Fatih Sultan Mehmed zamanýnda baþlamýþtýr. Mallarý ilk musadere olunan vezir-i Âzam Çandarlý Halil paþa ile Yakup ve Mehmet paþalardýr. Daha sonralarý musadere usûlü sýrf parasýna tamamen deðerli devlet adamlarýnýn ve dürüst kiþilerin de yok edilmesine sebep olmuþ ve bir zulüm aracý haline gelmiþtir.

Sultan II. Mustafa da, savaþ harcamalarýný karþýlamak üzere zenginlerin mallarýný musaderede bir sakýnca görmemiþtir. Merkezi yönetimin bu uygulamasý, taþra teþkilâtýna, beylerbeyi ve mirlivalara cesaret vermiþ, onlar tarafýndan da kendi eyaletlerindeki zenginlerin malýna konmak için birçok adamlar öldürülmüþtür.

Musadere, gayr-i müslim ülkelerde de, uygulanmýþ; bazý suçlularýn para ve mallarýna el konulmuþtur þeklinde ortaya çýkan musadere cezasý eski Yunan´da, Roma´da ve Orta Çað Avrupasýnda, çeþitli sebep ve þekillerde tek baþýna veya baþka bir ceza ile birlikte ortaya çýkmýþtýr. Meselâ; Fransa´da kral Philippe´le Bel dinsizlik ve ahlâksýzlýk ile suçlandýrdýðý Templierleri, büyük servetlerine tamah ederek imha etmiþ ve musadere uygulamýþtýr. Yine XIV. yüzyýlda mâliye bakaný, N. Fouquet´yi mahkeme ettirerek, mallarýný musâdere ettirmiþ idi. Fransýz ihtilâlinde bazan ilga edilen ve bazan iade edilen ve sýk sýk rastlanan bu ceza 1810 yýlýnda çýkarýlan bir kanunla, yalnýz devletin güvenliðini ihlâl ve kalpazanlýk suçlarýnýn cezasý haline getirilmiþ, restoration devrinde, ilk iþ olarak musadere ortadan kaldýrýlmýþtýr (1814).

Osmanlý devrinde önceleri, devlet malýný zimmete geçirenler ve asiler hakkýnda uygulanan musadere cezasý, sonralarý, beytülmal´in para darlýðýna karþý mâli bir önlem haline getirilmek suretiyle kötüye kullanýlmýþtýr. Temelde Ýslâm fakihleri, beytülmal´den gayri meþru þekilde iktisap edilmiþ bir servetin, askere ve sefere tahsis edilmek üzere musaderesine fetva vermiþlerdir (Ýbn Âbidîn, a.g.e., XII, 34 vd.; Feyzullah Efendinin fetvasý için bk. Sahaflar Þeyhizâde Es´ad Efendi, Üss-i Zafer, Ýstanbul 1241, s. 126). Ancak bu uygulama daha ilk zamanlarýndan itibaren kötüye kullanýlmaya baþlanmýþtýr. Meselâ; Musa Çelebi´nin Rumeli beylerinden bazýlarýný öldürüp, mallarýný aldýðý, hatta zengin bey ve paþalardan birini görünce "filori kokar" diyerek talepte bulunduðu bilinmektedir (Neþri Cihannümâ, Ankara 1957, II, 481). Bedreddin Simavî´ye baðlý olan Börklüce Mustafa´nýn Karaburun´daki isyaný Bayezid paþa tarafýndan bastýrýldýktan sonra, o vilâyetin týmar olarak askere daðýtýlmasýna karar verildiði görülür (Hoca Sâdeddin Efendi, Tâcu´t-Tevârîh, Ýstanbul 1279, I, 298). Bu çeþit muamelelerde ulemânýn görüþüne baþvurulduðuna, örnek olmak üzere, Mevlânâ Haydar Herevî´den "Bedreddin´in katli helâl, malý haramdýr" þeklinde bir fetva alýndýðýný örnek gösterilebilir (Neþrî, a.g.e., II, 546).

Musadere, zulüm ve irtikabýndan þüphe edilen veya serveti ile dikkati çeken devlet büyükleri hakkýnda uygulanýrken, sonralarý böyle bir töhmet söz konusu olmaksýzýn eceli ile veya idam yoluyla ölenler hakkýnda da kullanýlmaya baþlandý. Musadereye maruz kalan memur önce teftiþ edilir, paralarýn yerini söyletmek için bazan hapis ve zorlama gibi yollara baþvurulurdu. El konulan para veya mallarýn bedeli beytülmale intikal ettirilir; böylece mirasçýlar bu servetten mahrum býrakýlýrdý.

944/1586´da defterdar Burhaneddin Efendi, birden zengin olduðu için, Çavuþbaþý Hýzýr Aða´nýn teftiþi ile, 25 yük akçelik bir musadereye uðramýþ, 995/1587´de vefat eden Kapudânýderya Kýlýç Ali Paþa´nýn büyük serveti, Defterdar Ýbrahim Efendi´nin yazýmý ile, hazineye alýnmýþ idi. Bu musaderede satýþý uzun süren eþyanýn bedeli savaþ harcamalarýna tahsis olunduðu gibi, beþyüzbin altýn nakdi de hazineye mâl edilmiþtir (J. V.Hammer, VII, 249; M. Cavid Baysun, "Musadere" maddesi, ÝA).

Sonunda bütün bu musadere uygulamalarýnýn toplum üzerinde uyandýrdýðý olumsuz etkiler dikkate alýnarak, batý dünyasýný iyi tanýyan ve o sýrada hariciye nezaretini idare etmekte olan Mustafa Reþid Paþa 1838´de Bâbýâli´de vekillerle görüþtükten sonra önemli bir teþebbüse giriþti. Önce vergi adaletini saðladý. Rüþvet, angarya ve musaderenin kaldýrýlmasýný içeren önemli bir takým esaslar belirledi. Örnek ve tecrübe olarak Bursa ve Gelibolu´da emlâkler tahrire (yazým) baðlandý. Böyle bir islahat projesinden hoþnut kalmayan II. Mahmud, rivayete göre, dahiliye nazýrý Âkif Paþa´nýn teþviki ile, teþebbüsü durdurup, Reþid Paþa´yý Londra elçiliðine gönderdi. Reþid Paþa, II. Mahmud´u istihlâf ederek, tahta çýkan Abdülmecid´in geniþ ölçüde güvenirliðini kazanarak reform konusunda, onu ikna etmeyi baþarmýþ ve bu sayede tanzimat fermanýný kaleme alýp; mal, can, ýrz ve nâmus güvenirliðinin tesis edildiðini ilân etmiþtir (Abdurrahman Þeref, Tarih Musahabeleri, Ýstanbul 1939, 43; C. Baysun Mustafa Reþid Paþa, Tanzimat, Ýstanbul 1940, I, 723-756).

Þâmil ÝA



radyobeyan