Mukayyed By: armi Date: 09 Mart 2010, 13:36:35
MUKAYYED
Herhangi bir vasýfla kayýtlanmakla beraber, kendi cinsi içinde umumi manâya delalet eden söz anlamýnda bir fýkýh terimi. "Mü´min köle", "Iraklý adam" sözlerinde olduðu gibi... Bu, bir vasýf, hal, gaye veya þart kaydýna baðlý olarak, mahiyete delâlet eder. Baþka bir tabirle; mukayyed, sayý dikkate alýnmaksýzýn herhangi bir kayda baðlý olan lafýzdýr. Meselâ: "Mü´min bir köle âzad etmek..." (en-Nisa, 4/92) âyetindeki köle, mü´minlik vasfýyla mukayyeddir. Þartla mukayyede misal: "... Bulamazsa üç gün oruç tutsun..." (el-Mâide, 5/89) âyetindeki "üç gün oruç tutsun" sözü, köle azad etme, on kiþiyi doyurma veya giydirme imkâný bulamama þartý ile mukayyeddir. Gaye ile takyide misal: "...Sonra geceye kadar orucu tamamlayýn..." (el-Bakara, 2/187) âyetinde orucun tamamlanmasý, "geceye kadar" kaydýyla mukayyeddir. Buna göre, akþam olduktan sonra, iftar etmeksizin, ertesi günkü oruca devam etmek caiz deðildir (Muhammed Ebu Zehra, Ýslâm Hukuku Metodolojisi (trc. Abdulkâdir Þener), s. 169; Abdulkerim Zeydan, Fýkýh Usûlü (trc. Ruhi Özcan), s. 364),
Mukayyed sözün hükmü: Mutlak olarak zikredilen sözlerde olduðu gibi, mukayyed sözün hükmü de kayýtlandýrýlmýþ olarak olduðu gibi býrakýlmaktýr. Mukayyed sözün hükmü ile amel etmek vaciptir. Herhangi bir delil bilmeksizin mukayyed sözün hükmünün kaldýrýlmasý sahih deðildir. Hanefîlere göre meþhur Sünnet, Kitâb´ýn mutlak olarak zikredilen sözünün hükmünü kayýtlandýrabilir. Fakat Cumhur´a muhâlif olarak âhad Sünnet, Hanefilerce, Kitab´ýn mutlak ifadesini kayýtlandýramaz (Sadru eþ-Þerîa, et-Tavzih, I, 121: Zeydan, a.g.e., s. 365-369; Ebu Zehra, a.g.e., s. 170-172),
Mukayyed ile ilgili tatbikî örnekler: 1- Namazýn farz oluþu; "Namazý kýlýn..." (el-Bakara, 2/43) âyetindeki "ekîmû"(kýlýn) emri ile sâbittir. Bu emir mutlak olup vakit ile kayýtlandýrýlmamýþtýr. Mutlak olan bu namaz kýlma emri ancak, "Þüphesiz namaz, mü´minlere vakitli olarak farz kýlýnmýþtýr" (en-Nisâ, 4/103) âyeti ile kayýtlandýrýlmýþtýr. Bu sebeple vakit tekrarlandýkça sorumlu müslümanlar için namazýn farziyeti de tekrarlanmaktadýr. Yine mutlak olan namaz kýlma emrinin günde beþ vakte inhisar etmesi âyetlerin iþaretiyle sâbit olup kayýtlandýrýlmýþtýr. Bir âyette þöyle buyurulmuþtur: "Öyle ise akþama girdiðiniz (akþam ve yatsý namazlarýný kýldýðýnýz) ve sabaha erdiðiniz zaman, gündüzün sonunda ikindi vaktinde öðle namazý vaktinde Allah-ý -ki göklerde ve yerde hamd O´na mahsustur- tesbih edin (namaz kýlýn)" (er-Rûm, 30/17-18). Diðer bir âyette de: "Namazlara ve orta namaza devam edin..." (el-Bakara, 2/238) buyurulmuþtur. Birinci âyette namazýn dört vakti belirlenmiþtir. Ýkinci âyette ise, orta namazdan kasdedilen manâ ikindi namazýdýr. Akþam namazýnýn farz olduðuna delil ise: "Güneþin batýya yönelmesinden gecenin kararmasýna kadar namaz kýl..." (el-Ýsrâ, 17/78) âyetidir. Ayrýca: "Gündüzün iki ucunda ve gecenin gündüze yakýn zamanlarýnda namaz kýl..." (Hûd, 11/114) âyeti, sabah namazý ile akþam namazýna delil teþkil eder.
2- Keza Ramazan orucunun farziyeti: Oruç, "Sizden öncekilere farz kýlýndýðý gibi, sakýnasýnýz diye, size sayýlý günlerde farz kýlýndý " (el-Bakara, 2/183-184) âyeti ile sabittir. Âyette geçen "kütibe" (farz kýlýndý) kelimesi, emir manâsýnda mazi sîgasýdýr ve mutlaktýr. Hangi ayda ve ne kadar oruç tutulacaðýný tayin etmediði için, mutlaktýr. Oruç tutmanýn farz olduðuna ikinci delil: "Sizden her kim bu ayý idrak ederse, onda oruç tutsun..." (el-Bakara, 2/185) âyetidir. Bu âyet, yukarýda orucun farz olduðunu bildiren âyetin mutlak olan hükmünü "ay" ile kayýtlandýrmýþtýr. Ancak, tutulacak orucun günün hangi vaktinde olacaðýný belirtmemesi bakýmýndan yine mutlaktýr. Gece mi, gündüz mü oruç tutulacak? Bu husus açýklanmamýþtýr. Bu âyet de, "Tan yerinde, beyaz iplik siyah iplikten sizce ayýrdedilinceye kadar, yiyin için, sonra orucu geceye kadar tamamlayýn..." (el-Bakara, 2/187) âyeti ile kayýtlandýrýlmýþtýr.
Mutlakýn mukayyede hamli: Konu ve hüküm ayný olursa, alimlerin ittifakýna göre mutlak, mukayyed üzerine hamledilir. Meselâ: "Leþ, kan, domuz eti... size haram kýlýndý" (el-Mâide, 5/3) âyetinde "kan", mutlak olarak zikredilmiþtir. Öte yandan: "...De ki: Bana vahyolunanda, leþ, akýtýlmýþ kan, domuz eti -ki pistir- ve günah iþlenerek Allah´tan baþkasý adýna kesilen hayvandan baþkasýný yemenin haram olduðuna dâir bir emir bulamýyorum..." (el-En´âm, 6/145) âyetinde ise, "akýtýlmýþ olan kan" þeklinde mukayyed olarak geçmektedir. Her iki âyette de konu "kan" ve hüküm de, bunun haram kýlýnýþýdýr. O halde birinci âyetteki mutlak kan, ikinci âyetteki mukayyed kan´a hamledilir.
Eðer mutlak ile mukayyed arasýnda hüküm veya sebep bakýmýndan bir ayrýlýk varsa, Ebu Hanife ve arkadaþlarýna göre mutlak, mukayyed üzerine hamledilmez. Yine, mutlak ile mukayyed, hüküm bakýmýndan ayrýldýðý halde, sebep bakýmýndan birleþirse; baþka müstakil bir delil bulunmadýkça, mutlak, mukayyed üzerine hamledilmez. Ancak, sebep deðiþik, hüküm ayný olduðu zaman mutlakýn mukayyed üzerine hamledilip edilmemesinde fakihler ayrý görüþler belirtmiþlerdir. Fakihlerin çoðunluðuna göre ise, bu durumda mutlak, mukayyed üzerine hamledilir. Fakat hüküm ayný ve sebep deðiþik olduðu zaman, Hanefiler, mutlak-ý mukayyed üzerine hamletmezler, Onlarýn bu konudaki delillerinin esasý þudur: Þer´î nass´lar kendi baþlarýna birer huccettir. Bunlarý, âyet veya hadis gibi bir delil bulunmaksýzýn kayýtlandýrmak, Þâri´in (Allah´ýn) emri olmadan konuyu daraltmaktýr. Üstelik mutlak-ý mukayyed üzerine hamletmek, her ikisinin de nüzûl ve tarih bakýmýndan ayný olmasýný gerektirir; tâ ki mukayyed, mutlakýn tefsiri mahiyetinde olsun... Cumhur ise, hüküm ayný ve sebep deðiþik olursa, mutlak-ý mukayyed üzerine hamleder. Bunlarýn delilleri de þunlardýr: Kur´an´ýn vahdeti, i´câz ve vecizliði, onu indirenin birliði böyle icabeder. Kur´ân´da bir kelime herhangi bir hükmü açýklamýþsa, bu kelimenin geçtiði her yerde hükmün ayný olmasý kaçýnýlmazdýr. Meselâ; Kur´ân´da âzad edilmesi istenilen "köle"nin, bütün Kur´ân nasslarýnda cins ve vasýf bakýmýndan ayný olmasý gerekir. Eðer bu, bir yerde herhangi bir kayýdla mukayyed ise, diðer yerlerde de ayný kayda tâbi olmalýdýr ki, cezanýn ve Kur´ân´ý indirenin birliði anlaþýlsýn, hükümlerde birlik ve âhenk kurulmuþ olsun... (bk. Þevkâni, Ýrþâdü´l-Fühul, s. 145; Ebu Zehra, a.g.e., s. 169-172; Zeydan, a.g.e., s. 366-369).
radyobeyan