Ýslam Kavramlarý M-Z
Pages: 1
Muhammed suresi By: armi Date: 08 Mart 2010, 15:44:13
MUHAMMED SÛRESÝ



Kur´an-ý Kerim´in kýrk yedinci sûresi. Otuz sekiz âyet, beþ yüz kýrk kelime ve iki bin üç yüz kýrk dokuz harften ibarettir. Fasýlasý "elif" ve "mim" harfleridir. Medenî sûrelerden olup Hadîd sûresinden sonra nazil olmuþtur. Adýný ikinci âyetinde geçen, Peygamber Efendimiz´in adýndan almaktadýr. Ayný zamanda Kýtal (savaþ) Sûresi adýyla da anýlmaktadýr. Bu isim de, savaþtan söz eden, yirminci âyetten alýnmýþtýr.

Bu sûre nazil olduðunda, müslümanlar büyük sýkýntýlar içerisinde idiler. Onlar, sürekli iþkence ve zulüm altýnda yaþadýklarý Mekke´den, kendilerini toparlayabilecekleri ve rahat bir nefes alabilecekleri Medine´ye her taraftan hicret etmeye baþlamýþlardý. Ancak, müslümanlara rahat vermemek ve onlarý yok etmek için kararlý olan Mekkeli müþrikler, Medine´yi her taraftan kuþatma altýna almýþlardý. Müslümanlarý ortadan kaldýrmak için fýrsat kolluyorlardý. Müslümanlar için, savaþmaktan baþka çare kalmamýþtý. Ya dinlerinden dönecekler (ki, bu muhaldir) ya da, Allah Teâlâ´nýn takdir ettiði çizgide yürüyerek küfre karþý müslümanlarýn kýyâmete kadar vereceði savaþýn ilk adýmýný atacaklardý.

Zaman dolmuþtu; hak ile batýlýn arasýný kýlýç ayýracaktý. Artýk Ýslâm için yeni bir dönem baþlýyordu. Hedef; Allah´ýn dininin yeryüzünde hakim olmasýný engelleyen güçleri tasfiye edip, insanlýðý ilâhî rahmetle yüzyüze getirmek ve beþeriyeti onun nûrunun aydýnlýðý ile baþbaþa býrakmaktý. Savaþý kaçýnýlamaz yapan, Ýslâm´ýn mahiyeti deðil, kâfirlerin ve müþriklerin Ýslâm´a karþý olan tavýrlarýdýr.

Mekke dönemi, Ýslâm nüvesinin oluþma devresi idi. Bunun için Allah Teâlâ orada kýtale, maslahata uygun olarak, izin vermemiþti. Hicretle birlikte; kýyamete kadar sürecek olan bu yeni dönemin baþlangýcýnda Allah Teâlâ, müslümanlarýn, kâfirlerle ne þekilde mücadele vermesi gerektiðini ve bu mücadele esnasýnda uymalarý gereken kurallarý tek tek bildirmeye baþladý.

Ýslâm savaþ hukukunun temelleri, bu sûre ile atýlmaya baþlamýþtýr. Allah Teâlâ, savaþta ve sonrasýnda müslümanlarýn davranýþlarýný þekillendirecek kurallarý serdederken, ayný zamanda, Ýslâm´ýn savaþa bakýþý ve Allah Teâlâ´nýn kâfirlere karþý savaþ ilan ediþinin hikmeti de insanlýða teblið edilir. Savaþ, Ýslâm tebliðinin insanlýða ulaþtýrýlmasý yolunda karþýlaþýlan engellerin kaldýrýlmasý için bir vasýta olmakla beraber, gerçek mü´minleri öteki insanlardan net bir þekilde ayýran, zorluklarla dolu bir imtihandýr.

Sûreye mü´minlerin kâfirlere karþý her durumda, üstün kýlýndýðý zikredilerek baþlanýyor.

Kâfirler, insanlarýn Ýslâm´a girmelerini önlemek için engeller oluþturmaya çalýþýrlar. Fakat Allah, onlarýn bütün iþlerini geçersiz kýlmýþ ve neticesiz býrakmýþtýr. Hz. Muhammed´e iman edenler ve salih amel iþleyenlerse, her halleriyle diðer insanlardan üstün kýlýnmýþlardýr: "Bu, böyledir. Çünkü küfredenler bâtýla uymuþlar; iman edenler ise Rablerinden gelen hakka uymuþlardýr..." (3). Ýman edenle, küfreden arasýndaki fark böylece izah edildikten sonra, Ýslâm´ýn gidiþatýnda yeni bir dönemi açan emirler gelmeye baþlýyor. Savaþa dair hükümleri ve bu savaþýn hikmetini Allah Tealâ, müslümanlara þu þekilde bildirmektedir: "Küfredenlerle (savaþta) karþýlaþtýðýnýz vakit, boyunlarýný vurun. Nihayet onlara üstün geldiðiniz zaman da esir alýn. Savaþ sona erince de onlarý ya karþýlýksýz veya fidye mukabili salýverin. Ta ki savaþ(cýlar) silahlarýný býraksýnlar. Size emredilen budur. Allah dileseydi (savaþsýz da) onlardan intikam alýrdý. Fakat Allah, savaþý emretmekle sizi imtihan ediyor. Allah yolunda öldürülenin amelleri hiç bir zaman boþa gitmeyecektir" (4).

Allah Teâlâ; "Artýk saldýrýya uðrayan mü´minlere; zulmedildikleri için cihad etme izni verildi" (el-Hac, 22/39) âyetiyle müþriklere karþý savaþarak mücadele verme yolunu açtý. Bu savaþ izni verildiði zaman, Medine´de daha önce savaþmak için can atan görüntüsü veren münâfýklar baygýnlýk geçirmeðe baþlamýþtý. Ýþte Allah Teâlâ, savaþý münafýk ile müslümanýn birbirinden ayrýlmasý için bir imtihan vesilesi kýldýðýný da beyan etmektedir: "Fakat Allah, savaþý emretmekle sizi imtihan ediyor"

Bu âyet, Ýslam savaþ hukukuna giriþ mahiyetindedir. Bilhassa esirlerin göreceði muameleler bakýmýndan önem arzetmektedir. Bazý alimler bu âyete istinaden savaþ esirlerinin öldürülemeyeceði neticesini çýkarmýþlardýr. Diðer bazýlarý ise esirlerin, karþýlýksýz veya fidye ile serbest býrakýlmalarý bahsinin kýtal âyetleriyle neshedildiði görüþünde olup, harbî hükmünde olan müþriklerin her durumda öldürülmeleri gerektiðini ileri sürmüþlerdir (Bu konu ile alakalý deðiþik görüþler için bk. el-Kurtubî, el-Cami li Ahkâmi´l-Kur´an, Beyrut 1967, XVI, 225 vd; Ayrýca bk. Esir md).

Bu âyetlerle Allah Teâlâ, mü´minleri dünyevî menfaat duygularýndan arýndýrýp, onlara gerçek yüceliðe ulaþmanýn yollarýný açýyor. Beþerî istek, duygu ve zaaflarýn bir tarafa býrakýlarak, inanýlan yüce deðerler uðrunda savaþmayý, öldürmeyi ve ölmeyi öðretiyor. Bu, mü´minin inandýðý davadan vazgeçmemesi ve hak bildiðini yaþayabilmesi için Allah Teâlâ´nýn koyduðu ilâhî bir kanundur. Ýnsanlar isteklerinin hepsini bir tarafa, cihad davetini de bir tarafa koyduðu zaman, cihad tarafý aðýr basýnca Allah, o insanlarýn hareketlerinden hiç birinin mükafatsýz kalmayacaðýný haber veriyor ve onlarý dünya hayatýnda hidayet üzere bulundurup, ahirette de, vaadettiði Cennetin sakinleri yapacaðýný bildiriyor: "Allah kendi yolunda öldürülenlerin amellerini asla boþa çýkartmaz; onlarý hidayete iletecek ve durumlarýný ýslah edip düzeltecektir. Onlarý kendilerine tanýttýðý cennetine koyacaktýr" (5-6).

Bu âyetlerde Allah Teâlâ, Ýslâm´ý yeryüzünde hâkim kýlmak uðrunda þehid düþenlere âhirette özel bir muamele gösterileceðinin ipuçlarýný vermektedir. Rasulullah (s.a.s)´in þehidler hakkýndaki þu sözü bunu açýklamaktadýr: "Þehide altý haslet verilir: Daha kaný damlar damlamaz bütün hatalarý baðýþlanýr. Cennetteki yeri gösterilir. Yetmiþ iki huri ile evlendirilir. Büyük dehþet gününün (kýyamet) sarsýntýsýndan ve kabir azabýndan emin olur. Baþýna dünya ve içindekilerden daha deðerli olan vakar tacý giydirilir ve yakýnlarýndan yetmiþ kiþiye þefaat eder" (Tirmizi, Fedâil-Cihad, 25).

Allah yolunda can verenlerin ulaþtýðý yücelik ve göreceði mükâfatlar zikredildikten sonra, iman edenleri fedakârlýða ve kendi hayat nizamýný hâkim kýlmak için gayret göstermeye teþvik eden âyetler geliyor. Allah Teâlâ, Ýslâm´ýn hakimiyetini gerçekleþtirmek için çalýþan mü´minleri küfür sistemleri karþýsýnda güçlü kýlacaðýný, kâfirlerin onlarý mevzilerinden söküp atmasýnýn imkansýz olacaðýný vaadediyor: "Ey iman edenler! Eðer siz, Allah´ýn dinine yardým ederseniz Allah´da size yardým eder ve ayaklarýnýzý sabit kýlar" (7).

Bu sebat ve zafer vermenin ardýndan; Ýslâm´a baþ kaldýran inkarcýlarýn dünya ve ahirette büyük bir hezimete uðrayýp, rezil ve rüsvay olacaklarýný bildirmektedir: "Înkar edenlere gelince; yüz üstü sürünsün onlar. Allah, onlarýn amellerini de boþa çýkarmýþtýr" (8).

Demek ki, müslümanlar, Allah´a karþý sorumluluklarýný yerine getirip, i´lâ-i kelimetullah için varlýklarýný ortaya koyduklarýnda, dünya ve âhirette izzetli ve þerefli makamlarýn sahibi olacaklardýr. Müslümanlar, sorumluluklarýný yerine getirmeye güçlerince gayret gösterdikleri vakit, Allah Teâlâ, maddî olarak kat kat güçlü olsalar bile, inkarcýlar topluluðunu darmadaðýn edecektir. Bu gerçek, geçmiþ olaylar örnek gösterilerek, Kur´an-ý Kerim´de þöyle zikredilir: "...Allah´a kesinlikle kavuþacaklarýna inananlar da: Nice az topluluklar vardýr ki, nice çok sayýdaki topluluklara Allah´ýn izniyle galip gelmiþlerdir. Allah sabredenlerle beraberdir dediler. Mü´minler Câlût ve ordusuyla karþýlaþtýklarýnda þöyle dediler: Ey Rabbýmýz! Üzerimize sabýr yaðdýr. Ayaklarýmýza kuvvet ve sebat ver. Kâfir topluluðuna karþý bize yardým et"(el Bakara, 2/249-250).

Müslüman bu gerçekleri bildiði için, küfrün hiç bir tehdidinden korkmaz. Allah Teâlâ´ya tam bir teslimiyetle, günümüzde de örneklerini gördüðümüz gibi, kâfirler güruhunun üzerine aslanlar gibi atýlýr. Ve imanýn yumruðu þimþek gibi dünya zorbalarýnýn kafalarýna iner. Allah Teâlâ, inkarcýlara, küfürlerinde atalarý olan geçmiþ topluluklara bakarak, onlarýn helâklerinden ibret almalarý gerektiðini, aksi halde sonlarýnýn onlardan farksýz olmayacaðýný bildirir.

Ýslâm ahkâmýnýn hakim olmasý için çalýþanlarýn üstün gelecekleri mukadder olduðu gibi; küfürlerinde inad edip, müslümanlara eziyet edenlerinde zilletleri mukadderdir: "Bu böyledir, çünkü Allah, iman edenlerin koruyucusudur. Kafirlerin ise koruyucularý yoktur" (11). Uhud Savaþý´nda, bir yamaçta siperlenen Hz. Peygamber´e, Ebu Sufyan´ýn "bizim Uzza´mýz var. sizin ise Uzza´nýz yok" demesi üzerine, Peygamber (s.a.s) bu âyet ile ayný anlama gelen bir cevap vermiþti.

Bütün bunlar, çok büyük ilâhi gerçekleri açýklamakta ve mü´min ferde, yaþayýþýnda yol göstermektedir. Kâfir zorbalar ne kadar güçlü olurlarsa olsunlar, müslümanýn, inandýðý gerçekleri, Allah´ýn ona emrettiði þekilde teblið etmesi, kâfirlerin zulmünü yok etmeye çalýþmasý gerekmektedir. O, hiç kimseden korkmaz. Çünkü o bilir ki Allah Teâlâ, kendisini korumaktadýr ve ayný zamanda þeytan dostlarýnýn gücünün Allah Teâlâ´ya karþý hiç bir þey ifade etmeyeceðini de bilir. Bunun bilincinde olduðu için yeryüzünde tek müslüman sadece kendisi kalsa bile, kafirlerin tahakkümüne boyun eðmez.

Surede daha sonra, münâfýklarýn durumundan söz edilir ve savaþ emrinin indirilmesinde maksadýn, iman iddiasýnda bulunanlarýn sýnanmasý olduðu vurgulanarak, Ýslâm´da savaþýn gayesi izah edilir. Ayrýca, nifak içerisinde olanlarýn mü´minlerce hal, hareket ve tavýrlarýndan tanýnabileceði; "Þüphesiz sen, onlarý sözlerinin edasýndan tanýrsýn..." (30) ayetiyle bildirilmektedir.

Müslümanlarýn, Allah tarafýndan desteklenip, gözetildikleri halde kâfirlere karþý onlarýn kalabalýk ve maddi güçlerine bakarak, zayýflýk gösterip savaþtan çekilmek istemeleri inananlara yakýþýr bir davranýþ biçimi deðildir: "Sakýn gevþeklik göstermeyin. Sizler üstün olduðunuz halde düþmanlarýnýz karþýsýnda gevþek davranýp da barýþ istemek zorunda kalmayýn. Allah sizinle beraberdir" (35).

Sûrenin sonunda, insanoðlunun yer yüzünde bulunduruluþunun gayesi ve onun Allah Teâlâ´ya karþý konumu çarpýcý bir uslûbla dile getirilmektedir. Ýnsanýn vermekte en çok zorlandýðý deðerlerinden biri olan malýný, Allah´ýn istediði nizamý gerçekleþtirmek için sýkýlmadan harcayabilmesinin imânî bir ölçü olduðu dile getiriliyor. Ýnsanoðlu, kendisine gösterilen yolda yürürse, iyiliði ve faydasý sadece kendisinedir. Sûre, Allah´ýn yer yüzündeki halifeliðini, gevþeklik gösterilip yüklenmekten kaçýnýlýrsa, Allah Teâlâ´nýn Ýslâm´la yaþama þerefini ona hakkýyla sahip çýkacak baþka bir topluluða devredeceðini bildirmesiyle son buluyor: "Ýþte siz o kimselersiniz ki. Allah yolunda harcamaya davet olunuyorsunuz da yine içinizden kimileri cimrilik ediyor. Kim cimrilik ederse, kendisine cimrilik etmiþ olur. Allah herþeyin sahibidir. Siz ise yoksullarsýnýz. Eðer Allah´a itaatten yüz çevirirseniz, sizin yerinize sizin gibi olmayacak baþka bir kavim getirir" (38).


radyobeyan