Siyer-i Nebi
Pages: 1
Dereceler By: rabia Date: 08 Mart 2010, 14:11:48
Dereceler

Yeni dine girme sýrasýnda insanlarý yönlendiren ruh­sal dürtüler artýk çok zayýflamýþtý. Bu nedenle þu âyet nazil oldu.

«Bedeviler» dedi ki: «iman ettik» De ki: «Siz iman etmedi­niz, ancak ´islâm (müslüman veya teslim) olduk´ deyin. îman he­nüz kalblerinize girmiþ deðildir. Eðer Allah´a ve Rasulüne itaat ederseniz, O, sizin emellerinizden hiçbirini eksiltmez.» (Hucurat: 14)

Bu âyet iman etmeden teslim olmayý en aþaðý derece olarak kabul ederek Ýslâm hiyerarþisini tamamlýyordu. Da­ha yüksek dereceler, Hudeybiye anlaþmasýndan birkaç ay önce Peygamber (s.a.v.)´e nazil olan Nur Sûresinin konu­sunu daha doðrusu konularýndan birini teþkil ediyor­du. Kur´an´da nur, iman anlamýna gelir ve aþaðýda bu nu­run (aydýnlanmanýn) dört derecesi belirtilmiþtir:

«Allah, göklerin ve yerin nurudur. O´nun nurunun misali, için­de çerað bulunan bir kandil gibidir; çerað bir sýrça içerisindedir; sýrça sanki incimsi bir yýldýzdýr ki. doðuya da battya da ait olma­yan kutlu bir zeytin aðacýndan yakýlýr; (bu öyle bir aðaç ki) nere­deyse ateþ ona dokunmasa da yaðý tþtk verir. (Bu) Nur üstüne nur­dur. Allah, kimi dilerse onu kendi nuruna yöneltip-ilettr. Allah insanlar için örnekler vermektedir. Allah, herþeyi bilendir.» (Nur: 35)

En alt derecede, aydýnlatýlan fakat kendisi ýþýk saçma­yan kandil vardýr. Daha sonra sýrça gelir, onun üstünde de kutlu zeytin aðacý yer alýr. Bu sembollerin anýlmasý insana. «Allah insanlara örnekler verir» diye baþlayan ve sebebi­ni belirterek: «belki düþünürler» (Haþr: 21) diye biten baþ­ka ayetleri hatýrlatýyor. Nur ayetinin tümü insaný düþün­meye çaðýrýr. Fakat derecelere gelince Kur´an bu konuyu burada imalý bir þekilde anlatýr. Halbuki ilk nazil olan ayetlerde imanýn dereceleri daha açýk bir þekilde anlaþýl­mýþtýr. Bunlardan birinde (Vakýa: 7-40) insanlar üç gruba ayrýlmýþtýr, «Ashabý Meymene» (ahirette amel defteri sað­dan verilen ya da sað yanda olanlar), «Ashab-ý Meþ´eme» (ahirette defterleri soldan verilenler, ya da sol yanda olan­lar) ve «Yarýþýp öne geçmiþ öncüler.» «Ashab-ý Meymene» kurtulanlar, «Ashab-ý Meþ´eme» de cezalandýrýlanlar. «Ön­cüler ise en üst derecededirler ve onlara Allah´ýn Kullarý[1] denilir.. Baþ melekleri diðer meleklerden ayýrmak için kul­lanýlan Allah´a yaklaþtýrýlmýþ (mukarrebûn) deyimi bun­lar Ýçin kullanýlýr. Ýlk nazil olan sûrelerden bazýlarýnda mü´min kategorisinde, «öncüler»le (sabikûn) «Ashab-ý Mey­mene» arasýnda yeralan «iyiler» (ebrâr diye bir sýnýftan da bahsedilir. Bu üçü arasýndaki iliþki Kur´an´m bu üç grubun Cennette ki durumlarýyla ilgili anlattýklarýndan çýkarýlabilir. Ashab-ý Meymene»ye içmek için «saf su» ve­rilirken, en yüce kaynaklar sadece «öncülerde verilir. «Ýyi­lerde ise, onlarýn «Öncüler» in ayak izlerine uyanlar olduðu­nu belirtir, bir þekilde iki farklý kaynaðýn karýþýmý verilir (insan: 5) (Mutaffifin: 27)

Üstünlük derecelerine Kur´an´da kalbten bahsederken de deðinilir. Kur´an çoðunluktan bahsederken:

«Gerçek þu ki, gözler kâr olmaz, ancak sinelerdeki kalbler kö­relir» (Hac. 46)
der. Diðer taraftan Peygamber (s.a.v.) tüm diðer Peygam­berler gibi, kalbinin devamh uyanýk olduðunu, yani kalb gözünün açýk olduðunu söylemiþtir. Kur´an bunun belli öl­çülerde baþkalarý tarafýndan da paylaþýlabileceðini belir­tir, çünkü bazen sadece «temiz akýl sahipleri»ne (ulü´l-el-bab) (Yusuf: ili, Ra´d: 19) hitap eder.

Peygamber (s.a.v.)´in Ebu Bekir hakkýnda þöyle söyle­diði rivayet edilir: «O sizi çok oruç tutmakla ve çok na­maz kýlmakla geçmedi, fakat o sizi kalbinde sabit olan bir þey sayesinde geçti.»[2]

Peygamber (s.a.v.) sýk sýk Ashabdan bazýlarýnýn diðer­lerinden üstün olduðunu belirtirdi. Mekke´nin fethi sýrasýn­da Peygamber (s.a.v.)´in yanýnda Halid kendisini azarla­yan Abdurrahman îbn Avf´a sinirlenip karþý çýkýnca Pey­gamber (s.a.v.): «Arkadaþlarýma (Ashabýma) nazik dav­ran Halid, çünkü senin Uhud daðý büyüklüðünde altýnýn olsa ve bunu Allah yolunda harcasan, yine de arkadaþla­rýmdan hiçbirinin faziletine ulaþamazsýn»[3] dedi.

Kur´an´a göre bir derece ile diðeri arasýndaki fark ahirette, bu dünyadakinden daha büyüktür.

«Onlardan bir kýsmým bir kýsmýna nasýl üstün tuttuðumuzu gör. Muhakkak ahiret dereceler bakýmýndan daha büyüktür, üstün­lük bakýmýndan da daha büyüktür» (Ýsra: 21)

Peygamber (s.a.v.) de þöyle demiþtir: «Cennet ehli ken­di üstlerindeki yüce yerin, þimdi en parlak gezegeni (venüs) doðu veya batý ufkunda gördükleri yükseklik kadar yukarýda olduðunu görecekler»[4] Ýnsanlar arasýndaki eþitsizlikler onun öðretme þekline de yansýmýþtýr, öðrettikle­rinin bazýlarýný sadece anlayabileceklerini umduðu belirli bazý kiþilere hasretmiþtir. Ebu Hureyre: «Hafýzama Rasulullah (s.a.v.)´tan öðrendiðim iki tür bilgi depoladun. Bir kýsmýný açýkladým; eðer diðer kýsmýný da açýklarsam bu gýrtlaðý kesersiniz»[5] diyerek boðazýna iþaret etmiþtir.

Mekke ve Huneyn zaferlerinden sonra dönüþ yolculuðu sýrasýnda Peygamber (s.a.v.) arkadaþlarýndan bazýlarýna-«Küçük cihaddan, büyük cihada dönüyoruz» dedi. Ýçlerin­den biri: «Ey Allah´ýn Rasulü, büyük cihad nedir? diye so­runca: «Nefse karþý cihad»[6]cevabýný verdi. însan nefsi iki bölüme ayrýlmýþtýr. Onun aþaðý bölümü hakkýnda Kur´an:

«Gerçekten nefis var gücüyle kötülüðü emredendir» (Yusuf: 53) der. Þuur da denen iyi bölümüne de:

«Kendini kýnayýp duran nefis» (Kýyamet: 2)

adýný verir. Ýþte alçak nefse karþý ruhun yardýmýyla cihadý yüklenen bu kýsmýdýr.

En sonunda da savaþý sona ermiþ ve artýk içinde bir ayrýlýk taþýmayan «mutmain (tatmin olmuþ) nefis» vardýr. Öncüler' in (sabikûn), «Allah´ýn kullananýn ve «Allah´a yaklaþtýrýlmýþ olanlardýn (mukarrebûn) nefisleri iþte böy­ledir. Kur´an bu kemâle ermiþ olan nefse þöyle hitap eder:

«Ey mutmain (tatmin olmuþ) nefis. Rabbine, hoþnut edici ve hoþnut edilmiþ olarak dön[7] . Artýk kullarýmýn arasýna gir. Cenne­time gir.» (Fecr: 27-30)

Bu lütuflardaki ikili doða, Kur´an´ýn kutsanmýþ nefis için verdiði iki Cennet va´dini ve Peygamber (s.a.v.)´in kendi nihai durumunu anlatmak için söylediði «Rabbimle

ve Cennetle buluþma» sözünü hatýrlatýyor. «Mutmain ne­fis- için, «Cennetime gir» sözü -Rabbimle buluþma» sözü­ne tekabül ediyor; «Kullarýmýn arasýna gir sözü de «Cen­net» e tekabül eder. Yüksek Cennet (Cennet ´ül-a´la), yani ?Rabbimle buluþma» Rýdvan´dan baþka birþey deðildir. Aþa­ðýdaki âyet bu sýralarda nazil olmuþtu:

«Alîah, mü´min erkeklere ve mü´min kadýnlara Ýçinde ebedi kalmak üzere, altýndan ýrmaklar akan cennetler ve And cennetle­rinde güzel meskenler vadetmiþtir. Allah´tan olan hoþnutluk (Rýd­van) ise en büyüktür. Ýþte büyük ´kurtuluþ ve mutluluk´ da budur.» (Tevbe- 72)

Peygamber (s.a.v.) bu dünyada iken ulaþýlabilecek en yüksek dereceden de bahsetmiþtir. Kutsi hadislerden bi­rinde þöyle denir: «Kulum gönüllü (nafile) ibadetieriyle bana yaklaþmayý ben onu sevinceye kadar devam ettirir; ben onu sevdiðimde, onun duyan kulaðý, gören gözü, tutan eli ve yürüyen ayaðý olurum»[8].

Gönüllü ibadetlerin en baþýnda «Allah´ý anmak veya Allah´ý çaðýrmak» anlamýna gelebilecek olan zikr Allah gelir. Ýlk inen âyetlerden birinde Peygamber (s.a.v.) þöyle bir emirle karþýlaþmýþtý:

«Rabbinin ismini zikret ve her þeyden kendini çekerek yal­nýzca O´na yönel» (Müzemmil: 5)

Daha sonralarý nazil olan bir âyette de þöyle deniyor, du:

«Hiç þüphe yok namaz, çirkince-utanmazltklardan ve kötülük­lerden vazgeçirir. Allah´ý zikretmek ise muhakkak en büyüktür» (Ankebût: 45)

Kalb ve kalbin körlüðüyle ilgili olarak Peygamber (s.a.v.): «Herþeyin pasýný silen bir cilasý vardýr, kalbin ci­lasý ise Allah´ý zikretmektir»[9], demiþtir. Mahþer gününde

Allah katýnda kimin en yüksek dereceye sahip olacaðý so­rulduðunda ise «Allah´ý en çok zikreden kadýn ve erkekler» cevabýný vermiþtir. Bunlarýn, Allah yolunda savaþanlardan da yüksek bir derecede olup olmadýklarý sorulduðunda ise cevabý þu olmuþtur:

«Kiþi müþrik ve putperestlere karþý kýlýcý kana bulanýp kýrýlýncaya kadar savaþsa bile, Allah´ý zikretmek ondan daha yüksek bir dereceye sahip olacaktýr»[10].

[1] Tahrim t 6, Fecr; 29:/Kur´an kul kelimesini Ýki anlamda kul­lanýn bîri herþeyi Ýçine alan -hatta þeytaný bile kulu olarak gören diðeri iso yukarýdaki gibi âyetlerde hususi anlamda. Þeytana hitaben söylenen þu sözlerde de bu kelime husus; anlamda kullanýlmýþtýr: «Btimm kullarým; senin onlar uzo-rinde hiçbir zorlayýcý gücün (hakimiyetin) yoktur.» (îsra: 65)

[2] El Hakim et-Tirmýzý, Nevadiru´1-Üsûl,

[3] I. i, 853

[4] M. U. 4

[5] B. III, 42.

[6] B´eyhâki, Zûd.

[7] Yani karþýlýklý Rýdvan ýlc. (bk. böl. XXX),

[8] B. LXXXI, 37.

[9] Beyhakî, Da´vet.

[10] Tir. XLV.


radyobeyan