Mudarebe By: armi Date: 07 Mart 2010, 18:24:54
MUDÂREBE
Arapça "durb" kökünden mufâale vezninde bir mastar olup, kök anlamý; gitmek, uzaklaþmak, rýzýk peþinde koþmak demektir. Bir terim olarak; bir taraftan sermaye, diðer taraftan iþletme olmak üzere oluþturulan emek-sermaye ortaklýðýný ifade eder. Sermaye sahibine"rabbü´l-mâl", iþletmeciye ise "mudarib" denir.
Asr-ý saadette Ýslâmî ticaret ortaklýklarý kurum hâlini alýrken, Irak ekolü emek-sermaye ortaklýðýna Kur´ân´daki kök anlamý (el-Müzzemmil, 73/20) ve medaribi esas alarak "mudarebe"; Hicaz ekolü ise sermayenin iþletmecinin tasarrufuna havale edilmesine bakarak "mukaraza" veya "kýrâz" adýný vermiþtir (es-Serahsî- el-Mebsût, Beyrut, t.y., XXII, 17, 21, 24; el-Kâsânî, Bedâyiu´s-Sanâyi´, Beyrut 1394/1974, VI, 79, 80; Mecelle, Madde, 1404).
Ýslâm´da mudarebe ortaklýðý uzun veya kýsâ vadeli her çeþit krediyi saðlamak için elveriþli bir yöntemdir. Toplumda, elinde büyük meblaðlara ulaþan nakit parasý olan bir çok kimse bunu iþletmek, ticarî bir iþte kullanmak ister. Ancak bilgisi, tecrübesi veya saðlýðý elveriþli olmadýðý için bu arzusunu gerçekleþtiremez. Yine toplumda bilgili, yetenekli ve ticaret iþine yatkýn bir çok kimse de sermaye yokluðundan dolayý ticarete atýlamaz. Ýþte, mudarebe, birbirine muhtaç olan bu iki unsuru bir araya getirir ve iki taraf da bundan kârlý çýkar. Toplumda muattal kalan sermayeler ve iþ bulamayan kabiliyetler deðerlenmiþ olur. Bu çeþit ortaklýk güvene dayanýr.
Mudarebe; Kitap, Sünnet ve Ýcmâ delillerine dayanýr.
Kur´ân´da þöyle buyurulur: "Allah diðer bir kýsým insanlarýn yeryüzünde kendi lütfundan rýzýk aramak üzere yolculuk yapacaklarýnr bilir" (el-Müzzemmil, 73/20); "Cum´a namazý kýlýndýðý zaman, yeryüzünde daðýlýnýz ve Allah´ýn lütfundan rýzýk arayýnýz" (el-Cum´a, 62/10); "Hac mevsiminde, ticaret yaparak Rabbinizin lütfundan rýzýk istemenizde size bir sakýnca yoktur" (el-Bakara, 2/198). Bu âyetlerin genel anlamý sermayenin mudarebe yoluyla iþletilmesini de kapsamýna alýr.
Abdullah b. Abbas (r.a)´ýn þöyle dediði nakledilmektedir; "Efendimiz Abbas b. Abdulmuttalib (ö.32/652) mudarebe için sennaye verdiði zaman, iþletmeciye bu sermaye ile deniz yolculuðuna çýkmayý, bir vâdide konaklamayý ve canlý hayvan ticareti yapmayý yasaklardý. Eðer bu þartlara uymazsa ana parayý tazmin edecekti. O´nun mudarebe sözleþmesine koyduðu bu þartlar Hz. Peygamber´e ulaþmýþ ve O, buna icazet vermiþtir" (el-Heysemî, Mecmau´z-Zevâid IV,161). Hz. Muhammed´e risâlet gelince, toplumda mudarebe uygulamasý devam ediyordu. O, bu uygulamayý takrir buyurdu (es-Serahsî, a.g.e., XXII, 19).
Bir sahabe topluluðu yetimlere ait nakit paralarý mudarebeye verip iþletmiþlerdir. Hz. Ömer (ö. 23/643). Hz. Osman (ö. 35/655). Ýbn Ömer (ö. 73/692) ve Ýbn Mes´ud (ö.32/652) bunlardandýr. Kendi devrinde, bunlara karþý çýkan olmadýðý için, bu konuda icma meydana gelmiþtir (el-Kâsânî, a.g.e., VI, 79; el-Bâcî, el-Müntekâ, V, 151; ez-Zeylâî,Nasbu´r-Râye,IV,113). Diðer yandan Hz. Ömer devrinde Irak´tan beytü´l-mâl´e ait paranýn Hicaz´a mudarebe yoluyla gönderildiði bilinmektedir (es-Serahsî, a.g.e., XXI, 18; el-Kâsânî, a.g.e., VI, 60).
Kasým b. Muhammed (ö.102/720) þöyle demiþtir: Bizim Hz. Aiþe nezdinde bir sermayemiz vardý. O, bunu mudarebe yoluyla iþletmeye verirdi. Allah O´nun gayreti sebebiyle sermayemizi bereketli kýlýyordu (es-Serâhsî, a.g.e., XXI, 18).
Mudarebenin rükünleri icab ve kabuldür. Bu akit "mudarebe, mukaraza, kýrâz, muâmele" veya bu anlamý ifade eden sözcüklerle meydana gelir. "Þu sermayeyi al, mudarebe yoluyla iþlet, kârý aramýzda þu þekilde paylaþýrýz" teklifini, mudâribin kabul etmesiyle akit oluþur. Sermaye mudâribin elinde nakit para olarak bulundukça emânet sayýlýr. Mala yatýrým yapýlýnca, mudarible sermaye sahibi (rabbul-mâl) arasýnda vekâlet iliþkisi doðar; kâr meydana gelince de, kâr üzerinde ortaklýk söz konusu olur (es-Serahsî, a.g.e., XXI, 19; el-Mevsýlî, el-Ýhtiyâr, III, 19, 20; el-Kâsânî, a.g.e., VI, 87; Mecelle, mad. 1405, 1413).
Mudarebe çeþitleri:
Mudarabe ortaklýðý, taraflarýn özel þartlar koyup koymamasýna göre, mutlak ve mukayyed olmak üzere ikiye ayrýlýr.
1) Mutlak mudarebe: Sermaye sahibinin ana parayý, mudaribe verirken, onu ticaret iþinde serbest býrakmasý, sadece kârýn paylaþýlma þeklini belirlemekle yetinmesidir. "Þu sermayeyi al, yýl sonunda kârý yarý yarýya paylaþmak üzere mudarebe yoluyla çalýþtýr" sözleriyle bu ortaklýk doðar. Burada mudarib (iþletmeci), sermayeyi çalýþtýrýrken, Ýslâmi hükümlere uymayý da üstlenmiþ olur. Kasýt, kusur veya ihmali bulunmadýkça, meydana gelecek zarara, sadece emeðinin karþýlýðýný alma þeklinde katlanýr. Çünkü güvenilen (emîn) kimsedir (el-Kâsânî a.g.e., VI, 87; Mecelle, mad.1406).
2) Mukayyed mudarebe: Sermaye sahibi, ana parayý mudareb´e verirken özel bir takým þartlar koyabilir. Abbas b. Abdülmuttalib´in mudareb´e koyduðu bazý þartlarý Hz. Peygamber´in tasvip ettiðini yukarýda belirtmiþtik. Hz. Ömer´in yetim mallarýný, Hakim b. Hýzâm´ýn kendi mallarýný mudarebe´ye verirken de, özel þartlar öne sürdükleri nakledilmektedir (es-Serahsî, a.g.e., XXI,18). Diðer yandan Nebi (s.a.s): Müslümanlar kendi aralarýnda belirledikleri þartlara uyarlar. Ancak helâlý haram, haramý helâl kýlan þart müstesnadýr" buyurmuþtur (Buhârî, Ýcâre, 14; Tirmizî, Ahkâm, 17; Ebû Dâvud, Akdiye, 12). Taraflarýn düzenleme yapmadýklarý hususlarda örf varsa, ona uyulur. Mecelle´de þu kaideler bunu ifade eder: "Örfen ma´ruf olan, þart kýlýnmýþ gibidir" (mad. 43). "Beynettüccâr ma´ruf olan þey beynlerinde meþrût gibidir" (mad. 44). "Örf ile tayin nass ile tayin gibidir" (mad. 45).
Mudarebe þu noktalarda özel þartlara baðlanabilir:
Ebû Hanife (ö.150/767) ve Ahmed b. Hanbel´e (ö. 241/855) göre:
a) Yer sýnýrlamasý: Ana paranýn belirli bir beldede iþletilmesi þart koþulabilir. Ýþ yerinin Bursa´da açýlmasý gibi... Sermaye sahibi, iþi kontrolü altýnda tutmak için bu sýnýrlamayý getirebilir (Mecelle, mad. 1407).
b) Ticaret çeþidini belirleme: Yalnýz sarraflýk veya gýda maddeleri ticareti yapmak gibi...
c) Mudarebe süresini belirleme: Bir yýl süreyle sýnýrlamak gibi... Ancak bu taktirde uygun ticaret çeþidini seçmek gerekir. Yýl sonunda sermaye nakde dönüþmemiþ olursa, ya mal taksimi yoluna gidilir veya malýn nakde dönüþmesi için mudaribe ek süre verilmesi gereklidir.
d) Malýn kimden alýnýp kime satýlacaðý belirlenebilir: Bu; pazarlama, acenta., þube vb. ticaret faaliyetlerinin kârdan pay alma kârþýlýðýnda yapýlabileceðini gösterir.
e) Mudarebeyi gelecek zamana izafe etmek mümkündür. Sözleþme yapýldýktan altý ay sonra, ticaret faaliyetinin baþlamasýný þart koþmak gibi...
Ýmam Þâfiî ve Mâlikîlere göre son üç madde, yani mudârebe süresini belirlemek, mal alýnýp satýlacak kimseleri tesbit etmek veya akdi gelecek zamana izafe etmek geçerli deðildir (el-Kâsânî, a.g.e., VI, 86; Ýbn Kudâme, el-Muðnî, V, 62, 63; eþ-Þîrâzî, el-Mühezzeb, I, 386; el-Heysemî, Mecmau´z-Zevâid, IV, 161.)
Mudaribin ana parada tasarrufta bulunmadan önce kendisinin veya sermaye sahibinin mudarebe akdini feshedebileceði konusunda görüþ birliði vardýr. Ana parada tasarrufta bulunduktan sonra, akdin baðlayýcý olup olmadýðý ise ihtilaflýdýr.
Ýmam Ebû Hanîfe (ö.150/767), Ýmam Þafiî (ö. 204/819) ve Ýmam Ahmed b. Hanbel (ö. 241/855)´e göre mudârebe akdi baðlayýcý (lâzým) deðildir. Taraftarlardan her biri tek yanlý iradesiyle bu akdi feshedebilir. Çünkü sermayedâr vekâlet veren; mudârib ise vekil durumundadýr. Ancak fesih sýrasýnda ana paranýn nakit para halinde olmasý ve karþý tarafýn feshi öðrenmesi de þarttýr. Ana para menkul veya gayri merkul mal halinde ise, ya aynî taksim yapýlýr veya mudaribe ek süre vermek yoluna gidilir.
Ýmâm Mâlik (ö. 179/795)´e göre, Mudârib ana parada tasarrufta bulunduktan sonra mudâribe sözleþmesi baðlayýcý (lâzým) olur ve miras yoluyla da intikal eder. Mudâribten sonra çocuklarý veya güvenilir kiþiler sermayeyi iþletir (el-Kâsânî, a.g.e., VI, 109; Ýbn Rüþd, Bidâyetü´l-Müctehid, II, 237).
Mudarebenin þartlarý:
1) Ýnancýn mudarebeye etkisi: Mudarebede taraflarýn müslüman olmasý þart deðildir. Ýslâm ülkesinde, (dâru´l-Ýslâm) müslümanla zimmî (gayri müslim teba) veya harbî müste´men (pasaportlu yabancý) arasýnda emek sermaye (mudarebe) ortaklýðý kurulabilir. Dârul-harpte bulunan pasaportlu müslüman bir gayri müslimin sermayesini mudarebe yöntemiyle iþletebilir. Böyle bir durumda, aralarýnda ülke farký, kalmamýþ olur (el-Kâsânî, a.g.e., VI, 81, 82).
2) Ana para ile ilgili þartlar: Ebû Hanîfe ve Ebû Yusuf´a göre, mudârebede ana paranýn altýn (dinar) veya gümüþ (dirhem) para kabilinden olmasý gereklidir. Bu iki çeþit para, piyasada gerçek maden deðeri ile dolaþýr ve satýn alma gücünü korur. Faiz yasaðý, bunlarda nominal (itibarî) deðer oluþmasýna engel teþkil eder. Ýmam Muhammed ise, altýn ve gümüþ dýþýndaki madenî paralar (fülûs)´ýn da mudârabe sermayesi olabileceði prensibini benimser. Felsler, maden deðeri dýþýnda nominal deðerle dolaþýr. Günümüzdeki kaðýt paralar daha çok fels (çoðulu fiilûs) benzeri nakit paralardýr. Ýbn Ebi Leylâ ve el-Evzâi´ye göre misli (standard) ticaret eþyasý da ortaklýkta sermaye olabilir. Buðday, arpa gibi. Bu son görüþü, çoðunluk hukukçular, kâr hesaplama zorluðu yüzünden kabul etmezler.
Ana paranýn miktarýnýn belirlenmiþ olmasý yanýnda, onun mevcut bir para olmasý, alacak (deyn) kabilinden bulunmamasý gerekir. Ana paranýn mudârib´e teslim edilmiþ olmasý da gereklidir (es-Serahsî, a.g.e., XXI, 21; el-Kâsânî, a.g.e., VI, 82, 85; Ýbnü´l-Hümâm, Fethu´l-Kadîr, VII, 59; Ýbn Rüþd, a.g.e., II; Ýbn Kudâme, elmuðnî, V, 68 vd; el-Felevâ´l-Hidiyye, Bulak 1310, IV, 286; eþ-Þîrâzî, I, 385; Mecelle, mad, 1338, 1342, 1409).
3) Kârla ilgili þartlar: Kâr miktarýnýn belirlenebilir olmasý gerekir. Sadece kârýn bölüþülmesinden söz edilmiþ olursa, prensip olarak yarý yarýya bölüþülür (en-Nisâ, 4/12). Diðer yandan kârýn þâyi´ bir cüz olmasý da gereklidir; 1/2, 1/3, 1/4 gibi... Mudârebede maktû (miktarý belirlenmiþ) bir kârýn þart koþulmasý geçerli deðildir. Böyle bir þart mudarabeyi fâsit kýlar. Çünkü yalnýz maktû kâr kadar veya daha az kazanç saðlanmasý hâlinde karþý târaf bir þey alamaz ve bu yüzden kârda ortaklýk gerçekleþmez; mudarabe akdi fasit olur. Mudarib yalnýz ecr-i misil kadar iþçilik ücreti alýrken, meydana gelecek tüm kârý sermaye sahibine ait olur. Zarar olursa buna da sermayedar katlanýr (es-Serâhsî, a.g.e., XXII, 27; el-Kâsânî, a.g.e., VI, 85 vd).
Mudârabe akdinde, mudâribin yýl sonunda elde edilecek kâra mahsûben belli ücreti avans olarak almasý kararlaþtýrýlabilir. Ýslâm hukukçularýnýn çoðunluðu, mudaribin özellikle þirketle ilgili dýþ seyahatlarýndaki yeme, içme, nakliye, giyim, otel, iþçi, hamal ücreti gibi masraflarýný da ortaktan alabileceði görünüþünü benimsemiþtir; Þâfiî ve Hanbelîlere göre ise, aksi kararlaþtýrýlmadýkça, bu gibi þahsî masraflar prensip olarak mudaribe aittir. Bunun anlamý, bu masraflarýn mudâribin kâr payýndan karþýlanmasýdýr. Bu prensip, mudâribi kiþisel harcamalarýnda dikkate alarak daha fazla kâr isteyebilir (el-Kâsânî, a.g.e., VI, 105; Ýbnü´l-Hümâm, Fethu´l-Kadîr, V, 81; es-Serâhsî, a.g.e., XXII, 63; Ýbnü´l-Hümâm, Fethu´sl-Müctehid, II, 238; Mecelle, mad. 1419).
Mudâribin Hukuki Tasarruflarý
Mudârabe sözleþmesinde özel hükümler bulunmadýkça, mudârib ticaret sayýlan her muameleyi genel esaslar çerçevesinde yapabilir. Ana parayla mal alýr, satar. Çünkü mudârabeden amaç, kâr elde etmektir. Kâr da alým-satýmla meydana gelebilir. Ancak o, mal alýmlarýnda "maruf" ile baðlýdýr. Bu da, mudârebe için alýnan malýn rayiç bedelle veya insanlarýn aldanma saydýðý sýnýfýn altýnda (gabn-i yesîr kadar fazla) bir fiyatla alýnmasýný gerektirir. Mudârib, vekil olduðu için, onun alýmlarý "muteâref" ile sýnýrlýdýr. Fahiþ gabinle alacaðý malý, kendisi için almýþ sayýlýr.
Müdâribin satýþlarý ise, satýma vekil olan kimsenin satýþý gibidir. Ebû Hanîfe´ye göre, mudârib peþin, vadeli ve fâhiþ gabinle satýþa mâlik olur. O, tüccar, örfü kadar vâde tanýyabilir.
Ebû Yusuf (ö. I82/796) ve Ýmam Muhammed (ö.189/805)´e göre, mudârib yetkili kýlýnmadýkça vadeli veya fâhiþ gabin ölçüsündeki farkla satýþ yapamaz. O, bu konuda "muteâref" ile sýnýrlýdýr. Tercih edilen görüþ budur. Þâfýî, Mâlikî ve Hanbeli mezheplerinin görüþü de böyledir. Yalnýz Hanbelîler Ebû Hanîfe gibi peþin ve vadeli satýþý caiz görürler.
Mudârib, ana parayý meccânen çalýþtýrmak isteyen kimseye (müstebdi´) bidâa yoluyla verebilir; kýsaca, ticâretin gereði olan veya tüccar örfünde bulunan diðer tasarruflarý yapabilir. Ana parayý rehin veya redîa olarak verme, iþletme için iþçi çalýþtýrma, iþyeri kiralama, ana parayla yolculuða çýkma gibi, özel yetki verilmedikçe ana para alt mudarabecikler yoluyla iþletilemez (es-Serahsî, a.g.e., XXII, 38, 98; el-Kâsânî, a.g.e., VI, 87, 88, 96; Ýbnü´l-Hümâm, a.g.e., VII, 63, 70, 79; Ýbn Kudâme, el-Muðnî, V, 25, 35, 38; Ýbn Rüþd, a.g.e.,II, 236; Ýbn Abidîn, Reddül-Muhtar, Beyrut, t.y. 1V, 487, 489; ez-Zühaylî, el-Fýkhu´l Ýslâmî ve Edilletuh, IV, 855, 856; Mecelle, mad. 1414).
Hanefilere göre, mudârabede ilk akit sýrasýnda veya ana paranýn nakit para kabilinden elde bulunduðu dönemlerde konulabilecek özel þartlarýn taraflar için yararlý (mütîd) olmasý gereklidir. Eðer özel þart, malý peþin parayla satma yasaðý gibi yararsýz (gayri müfid) sýkýcý þartlardansa geçerli olmaz (Ýbn-Âbidin, a.g.e., IV, 508).
Fâsit Mudarebenin Hükümleri
Mudarabe akdi, sýhhat þartlarýnýn bulunmamasý yüzünden fâsit olursa, fâsit icâre (iþ ve hizmet) akdine dönüþür. Sözleþmede taraflardan birisi lehine, miktarý önceden tesbit edilmiþ maktû bir kâr belirleme gibi sermaye sahibi için, ana para ve %50 (yüzde elli) fazlasýný iade etme taahhüdü böyledir. Bu takdirde mudârib, mudârabe süresince emsal iþçilik ücreti almaya hak kazanýr. Çünkü verilecek ücret veya maaþ belirlenmeden yapýlacak bir iþ akdi fasid olur ve iþçi ecr-i misil alýr. Ancak ecr-i misil, mudârabe akdi sýrasýnda þart koþulan miktarý aþamaz ve kâr (ribh) yoksa ecr-i misle dahi hak kazanamaz (Mecelle, mad. 1426).
Fâsit mudarabede kârýn tümü sermaye sahibinin olur. Çünkü kâr, onun mülkünün nemâsýdýr. Mudârabe malý, yine mudâribin elinde emânet hükümlerine tâbi olur. Bu da mudârib ortak iþçi (el-ecîrul-müþterek) sayýlýr. Çünkü o, baþka kimselerden de sermaye alýp çalýþtýrabilir. Ebû Hanîfe´ye göre, ortak iþçi kusuru bulunmadýkça zarara katlanmaz. Ebû Yusuf ve Ýmam Muhammed´e göre ise, ortak iþçi, kaçýnýlmasý mümkün olan bir zarara sebep olmuþsa, ana parayý tazmin etmesi gerekir. Fasit mudarebede de hüküm böyledir. (es-Serahsî, a.g.e., XXII, 22, 23, 27; el-Kâsânî, a.g.e., VI, 85, 108; Ýbnü´l-Hümâm, a.g.e., VII, 60, 78; Ýbn Kudâme, a.g.e., V, 65; e,z-Zühaylî, a.g.e., IV, 851, 852).
Mudarebeye Zararýn Tazmini
Sermaye, mudaribin elinde emânet (vedîa) hükümlerine tabidir. Çünkü onu mâlikinin izniyle kabzetmiþtir. Mudarib, mudarabe sözleþmesindeki þartlara uymaz veya kusurlu yahut kasýtlý davranýþlarýyla sermayenin telef olmasýna neden olursa, tazmin etmesi gerekir.
Sermaye, mudâribin elinde kusuru olmaksýzýn teleften olursa tazmin etmesi gerekmez. Çünkü o tasarruflarýnda sermaye sahibinin naibidir. Kusuru olmayýnca teleften dolayý, vedîada olduðu gibi sorumluluðu bulunmaz.
Dönem sonunda zarar ortaya çýksa, bu önce kârdan karþýlanýr. Kâr yeterli olmazsa ana paradan ödeme yapýlýr. Bu taktirde mudarib, emeði karþýlýðýnda bir þey almamakla zarara katýlmýþ olur.
Hanefî ve Hanbelîlere göre, mudarabede zararýn kýsmen veya tamamen mudâribe ait olacaðý þart koþulsa, bu þart bâtýl; mudarabe sözleþmesi ise, sahih olur. Þâfiî ve Mâlikîlere göre ise, bu durumda mudârabe sözleþmesi fâsit olur. Çünkü bu þart akdin tabiatýna zýt bir karar olarak eklenmiþtir (es-Serahsî, a.g.e., XXII,19; el-Kâsânî, a.g.e., VI, 87; Ýbnü´l Hümam, a.g.e., V, 58; Ýbn Rüþd, a.g.e., I, 234, 236; eþ-Þîrâzî, a.g.e., I, 388; Ýbn Kudâme, a.g.e., V, 25, 69; ez-Zühaylî, a.g.e., I, 669; Mecelle, mad. 1426, 1428).
Alt mudarabe
Mudaribin sermayeyi bizzat iþletmesi þart deðildir. Ýþleri yürütürken baþkalarýný çalýþtýrmasý mümkün olduðu gibi, sermayeyi çalýþtýracak baþka birisine vermesi de mümkündür. Böylece alt mudârebe meydana gelmiþ olur. Sermaye sahibine karþý ilk mudârib muhatap olacaðý için onun menfaatý haleldar olmaz. Belki daha iyi iþletme yüzünden kâr marjý artabilir (es-Serâhsî, a.g.e., XXII, 98; el-Kâsânî, a.g.e., VI, 96; Ýbnü´l-Hümâm, a.g.e., V, 70 vd.).
Mudâribin yaptýðý iþi daha düzenli ve geniþ ölçüde bir giriþimci iþletme yapabilir. Bu iþletme birçok kimsenin tasarruflarýný mudarabe yönetimiyle iþletmek üzere teslim alýrsa vadelerine göre ayrý fonlarda toplar. Bunlarý ticaret iþlerinde biýzat iþletebileceði gibi. Mudârabe akitleriyle piyasada dürüst iþ yapan yetenekli iþletmecilere de aktarabilir. Böylece; mevduata daha fazla devir saðlayarak kâr marjýný yükseltebilir.
Kýsaca, kâr-zarar ortaklýðý biçiminde çalýþan bir finans kurumuna yatýrýlan tüm vadeli mevdûat, vadelerine göre kâr-zarar katýlma hesaplarýnda iþletilir. Bu, ya murâbaha (peþin alýp vadeli, satmak) veya mudârebe (bir taraf emeðini, diðer taraf sermayesini koyduðu ortaklýk) yahut muþâreke (sermaye ortaklýðý) yönetimleriyle iþletme þekillerinde olur.
Mudarabede, mudaribin iyi niyetten ayrýlmadýðý sürece rizikosu bulunmadýðý ve tüm risk, sermaye sahibine ait olduðu için, mudarabe sermayesine "risk sermayesi" denilebilir. Risk sermayesi (mudârabe) uygulamasý 1970´li yýllardan bu yana özellikle Amerika Birleþik Devletlerinde çok büyük boyutlara ulaþan ve en son teknolojik yeniliklere yönelip bu tip projelerin finansmanýný saðlayan bir finansman yöntemi olmuþtur. Az ihtimalle büyük kâr büyük ihtimalle küçük zararýn sentez edildiði bir finansman türü olarak tarif edilir. Risk sermayesi ABD, Ýngiltere, Japonya, Kanada ve Almanya gibi ülkelerde ileri teknolojiyi geliþtiren itici bir güç olmuþtur. Büyük kâr marjý olan uzun vadeli projelerin faizli kredilerle desteklenmesi halinde henüz proje sonuçlanmadan kredilerin vadesinin dolmasý, giriþimcileri çekingenliðe itmiþtir. Risk sermayesinde ise, giriþimci (mudârib)nin rizikosunun bulunmamasý, onu uýun vadeli projelerin finansmaný olarak kullanýlýr hale getirmiþtir. Proje sahibi bilim adamý giriþimci, projesini sermaye sahibine para karþýlýðýnda satmak yerine projenin uygulanmasýyla elde edilecek gelirden sürekli olarak kâr payý almakta, baþka bir deyimle mudarabede mudarib olarak fonksiyonunu ifa etmektedir.
Sonuç olarak, ileri ekonomilerde geniþ uygulama alaný olan risk sermayesi þirketleriyle mudarabe arasýnda büyük bir benzerlik vardýr. Risk sermayesi þirketi kamu veya özel sektörden saðladýðý sermayeyi titizlikle seçeceði projelere yatýrýr. Buna göre, risk sermayesi þirketi mudârib; proje sahibi giriþimci þirket, mudareb; finansman saðlayan kamu kuruluþu veya özel sektör de rabbül-mal (sermayedar) durumundadýr. Buna göre, Ýslâmi mudarabenin Avrupa´ya 10. yy dan itibaren "Commenda" adý altýnda adapte edilmesinin ardýndan, mudarabenin Avrupa ticaret hukukuna (Lex mercatoria) girdiði, buradan tüm Avrupa´ya yayýlýp standardize edildiði bilinmektedir. Bunun sonucunda iþ ortaklýklarý daha çok giriþimci ve tasarrufçuyu bünyesinde toplamýþtýr.
Mudarabe Sözleþmesinin Sona Ermesi:
l) Taraflarýn tek yanlý iradesiyle fesih: Ýþletmeci veya sermaye sahibi, süresi belirlenmemiþ olan mudarabeyi diledikleri zaman feshetme yetkisine sahiptir. Mudârib vekil, sermayedar vekâlet veren durumunda olduðu için, taraflarýn bu vekâlet iliþkisini sona erdirme imkâný vardýr. Ancak fesih tasarrufunun geçerli olmasý için karþý tarafýn bunu öðrenmesi, ayrýca ana paranýn nakit para kabilinden elde bulunmasý da gereklidir. Aksi halde ya mal taksimi yapýlýr, ya da malýn paraya dönüþmesi için mudâribe ek süre verilir (el-Kâsânî, a.g.e., VI, 112; Ýbnü´l-Hümâm, a.g.e., VII, 74 vd.).
2) Taraflardan birisinin ölümü: Ýslâm hukukçularýnýn çoðunluðuna göre mudârib veya sermayedâr ölünce mudârabe sona erer. Çünkü ölüm, vekâlet iliþkisiýýi sona erdirir. Karþý tarafýn ölümü öðrenmesi de þart deðildir. Mâlikîlere göre ölüm, mudarebe akdini sonra erdirmez. Bu hak mirasçýlara intikal eder.
3) Akýl hastalýðý: Taraflardan birisi akýl hastasý olunca mudarabe sona erer. Prensip olarak vekâlet iliþkisini sona erdiren þeyler mudarabeyi de sona erdirir.
4) Dinden çýkmak: Ebû Hanîfe´ye göre, sermaye sahibi Ýslâm´ý terkettiði ve bu hâliyle öldüðü veya öldürüldüðü, yahut düþman ülkesine (dârulharb) sýðýndýðý zaman, irtidat tarihinden geçerli olmak üzere mudarabe akdi sona ermiþ sayýlýr. Ancak bunun aksine mudâribin dinden çýkmasý mudarabe akdini etkilemez. Bu konuda görüþ birliði vardýr. Mudaribin, sermaye sahibinin irtidadinden sonra yapacaðý alýþ-veriþ mevkuftur (askýdadýr). Sermayedar Ýslâm´a dönerse geçerli olur. Aksi halde, mudarib ana para nakit halinde iken mal almýþsa, bu mallar ve kârý kendisine ait olur. Mudarebe malý eþya kabilindense, bunlarý nakde çevirmeye devam etme hakký vardýr. Ebû Yusuf ve Ýmam Muhammed´e göre ise irtidat, mudarabeyi doðrudan etkilemez. Ancak sermayedar bu sebeple ölür veya öldürülür yahut, düþman ülkesine sýðýndýðý karara baðlanýrsa, ölümle ilgili hükümler cereyan eder (es-Serahsî, a.g.e., XXII,104, XXI, 86; el Kâsânî, a.g.e., VI, 112; Ýbnü´l-Hümâm age, XXI, 74 vd),
5) Ana paranýn helak olmasý: Ana para mudâribin elinde mal almadan önce helâk olsa mudarebe akdi ortadan kalkar. Mudâribin sermayeyi istihlâký veya izinsiz olarak tasadduku yahut baþkasýna vermesi ve bunun da sermayeyi istihlâký halleri de akdi sona erdirir. Mudâribin yetki sýnýrlarýný aþarak yapacaðý bu gibi tasarruflardan sorumluluðu söz konusu olur (el-Kâsânî, a.g.e., VI, 113; ez-Zühaylî, a.g.e., IV, 874).
radyobeyan