Ýslam Kavramlarý M-Z
Pages: 1
Mezheb By: armi Date: 06 Mart 2010, 17:47:43

MEZHEB




Sözlük anlamý gitmek, izlemek, gidilen yol demektir. Mecazi olarak kiþisel görüþ, inanç ve doktrin karþýlýðýnda da kullanýlýr. Terim olarak bir müctehidin, dinin ayrýntýlarýna iliþkin, kendine özgü kural ve yöntemlerle oluþturduðu inanç ya da hukuk sistemini dile getirir.

Ýslâm tarihinde, mezheb kelimesi genel olarak itikadi, siyasi ve fýkhi görüþlerin hepsi için kullanýlmýþtýr. Buna karþýlýk siyasi ve itikadi mezhepler daha çok Fýrka, Nihle, Makale kelimeleriyle ifade edilmiþtir. Fýrka (çoðulu fýrak), farklý görüþlere sahib insan topluluðu demektir. Nihle (çoðulu nihal), görüþ, inanýþ ve kabul ediþ tarzý demektir. Makale (çoðulu makalat), fikir, inanýþ, görüþ ve söz demektir. Çeþitli dinleri belirtmek için de Milel (tekili mille) kelimesi kullanýlmýþtýr.

Bazý mezheb tarihçileri, Ýslâm mezheblerini Hz. Peygamber´den rivayet edilen bir hadise göre taksim etmiþlerdir. Bu hadiste Yahudilerin yetmiþ bir, Hristiyanlarýn yetmiþ iki, fýrkaya ayrýldýðý, Ýslâm ümmetinin ise yetmiþ üç fýrkaya ayrýlacaðý, müslümanlardan Cehennem´den kurtulacaklarýn Rasulullah´ýn ve ashabýnýn yolunu takib eden fýrka (baþka bir rivayette de birlik ve beraberlikten ayrýlmayan cemaat) olduðu beyan edilmektedir (Tirmizi, Ýman, 18; Ebu Davud, Sünnet, 1; Ýbn Mace, Fiten 17; ed-Dârimî, Siyer, 75. Bu hadisin çeþitli rivayetleri için bk. Abdulkahir el-Baðdadi, el-Fark beynel-Fýrak, Kahire, t.y. s. 4-10.).

Bazý mezheb tarihçileri bu hadiste söylenen rakamýn çokluktan kinaye olmayýp hakiki sayý olduðuna inanarak yazdýklarý eserlerde ana mezhebleri tesbit etmiþ ve bunlarý da kendi aralarýnda kollara ayýrarak mezheblerin sayýsýný yetmiþ üçe ulaþtýrmýþlardýr. Yetmiþ üç sayýsýný doldurmak isteyen bu âlimler, ne ana fýrkalarýn, ne de kollarýnýn sayýsýnda ittifak edebilmiþlerdir. Abdulkahir el-Baðdâdî (v. 429/1037) "el-Fark beynel-Fýrak" isimli eserini, Ebul-Muzaffer el-Esferayînî (v.471/1078) "et-Tabsir fi´d-Din"isinýli eserini bu þekilde yazmýþlardý. Bazý âlimler de hadiste bildirilen rakamýn yalnýzca çokluðu ifade ettiðini kabul ederek, eserlerini mezheblerin sayýsýna önem vermeden yazmýþlardýr. Ebul-Hasen el-Eþ´arî (v.324/936) "Makalatü´l-Ýslamiyyin"i, Fahrettin er-Râzî (v.606/1210) "Ýtikadatü Fýrakýl-Müslimîn vel-Müþrikîn"i bu tarzda yazmýþlardýr. Ýbn Hazm da (v. 456/1064) sahih olmadýðýný iddia ederek bu hadisi reddetmiþ ve "el-Fasl fil-Milel ve Ehvai ve´n-Nihal" isimli eserinde tesbit edebildiði mezhebleri yazmýþtýr.

Ýslâm Tarihinde Mezheblerin Çýkýþ Sebebleri

Müslümanlar arasýnda mezheblerin çýkýþýný etkileyen baþlýca sebepler þunlardýr:

1- Ýnsanlarýn anlayýþ ve idrak seviyelerinin farklý oluþu, arzu ve isteklerinin uyuþmazlýðý.

2- Metod ve ölçülerin farklý oluþu. Mesela; Mu´tezile aklý esas almýþ ve nakli buna tabi kýlmýþ, Ehl-i Sünnet nakli esas almýþ ve aklý bunu destekleyici mahiyette kullanmýþ, Ýslâm filozoflarý sadece aklý esas almýþlardýr.

3-Arab ýrkçýlýðý. Hz. Peygamber zamanýnda ortadan kalkan Hz. Osman´ýn hilafetinin son yýllarýnda yeniden açýk bir þekilde ortaya çýkarak anlaþmazlýklar üzerinde etkili oldu.

4- Hilafet münakaþalarý ve bunun neticesinde ortaya çýkan fitne ve iç savaþlar. Bu savaþlarda müslümanlardan ölenlerin ve öldürülenlerin durumu, öldürme (katl), büyük günah iþleyenlerin (mürtekib-i kebirenin) durumu meselesi, büyük günah iþleyenin kâfir olup olmamasý, kader, cebir ve kulun iradesi meselesi, bu iç savaþlarda kaderin rolü, gibi meseleler müslümanlar arasýnda farklý görüþlerin ortaya çýkmasýna neden olmuþtur.

5- Karþýlaþýlan eski kültür ve inançlarýn etkisi. Fethedilen ülkelerin deðiþik kültür ve dinlere mensub halkýnýn bir kýsmý samimi olarak ve bir kýsmý da zahiren müslüman olmuþlardý. Bunlar eski din ve inanýþlarýnýn etkileri altýnda cebir, ihtiyar, Allahýn sýfatlarý hakkýnda fikirlerini ortaya koþmuþlar ve bir kýsým müslümanlarý da tesirleri altýna almýþlardý. Selef alimlerinin bunlara cevap vermekte yetersiz kalmasý sebebiyle Mutezile mezhebi ortaya çýktý. Bu mezhebin salikleri de akaidde akla önem veren bir metod geliþtirmiþlerdi.

6- Eski Yunan, Hind ve Ýran felsefesinin Arapçaya tercüme edilmesi. Eski felsefenin pek çok hükümleri Ýslam akaidi ile uyuþmuyordu. Bazý müslümanlar Ýslam Akaidini felsefenin tesiri altýnda kalarak mütalaa etmiþler ve çeþitli görüþ ayrýlýklarýna sebep olmuþlardýr. Mutezile, felsefe ile meþgul olmuþ, Ýslam akaidini açýklamada felsefi metodlarý uygulamýþlardýr.

7- Bir takým kýssacý ve hikayeciler, Ýslamla uyuþmayan asýlsýz hikayeleri nakletmiþler ve müslümanlar arasýnda yaymýþlardýr. Ýsrailiyat denilen ve Ýslâmla baðdaþmayan bu hikayeler tefsirlere ve Ýslâm tarihlerine girmiþ ve bu da müslümanlar arasýnda ihtilaflara yol açmýþtýr.

8- Ýslâmýn tanýdýðý fikir hürriyeti. Hicri I. asrýn sonlarýndan itibaren herkes istediði gibi düþünür ve görüþünü söylerdi. Açýkça zarurat-ý diniyyeden birini veya birkaçýný inkâr etmek hâriç, fikirler ve kanâatler üzerinde baský yoktu. Ýlim adamlarý ortaya atýlan meseleler üzerinde deliliyle birlikte hakikati arar, fikir ve kanaatýný serbestçe beyan ederdi.

9- Nasslarýn karakteri. Kuranda muhkem ve müteþahih ayetlerin bulunmasý. Müteþabih naslarýn belirlenmesi ve bunlarýn tefsir ve te´villeri ihtilafa yol açmýþtýr.

10- Hadislerin, zabt edilme ve senedi konusunda konulan þartlar sebebiyle sahih, hasen ve zayýf kýsýmlarýna ayrýlmasý, zayýf hadisle amel edilip edilemeyeceði de ihtilaflara yol açmýþtýr.

11- Arabçanýn gramer ve belâgatýný bütün incelikleriyle bilememek. Ýslâmýn maksadýný anlamamak, hüküm çýkarýrken cehalet sebebiyle Kur´ân´ýn bütünlüðüne riayet edememek.

12- Heva ve nefse uymak, arzulara tabi olarak delilsiz hüküm vermek, baþkalarýný delilsiz taklid etmek.

13- Örf ve âdetlerin deðiþik olmasý da mezheblerin çýkýþ sebeplerinden birisidir.

Mezheplerin Çýkýþý

Hz. Peygamber (s.a.s), hayatta iken sahabiler arasýnda herhangi bir ihtilaf´ yoktu. Dinin usul ve füruunda sahabilerden bazýsýnýn anlamadýðý bir mesele çýkarsa, Hz. Peygamber´e sorar, o da açýklardý. Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer devirleri ile Hz. Osman´ýn hilafetinin ilk yýllarýnda da herhangi bir ihtilaf çýkmamýþtý. Sahabe ve tabiin devirlerinde akaidde bir mesele çýkarsa, hemen güvenilir alimlere müracaat olunur, hükmü alýnýr, ihtilafýn çýkmasýna fýrsat verilmezdi. Akaid konularýnda vukua geldiði zaman ihtilaf ve çekiþme ümmet için zararlý olur. Sahabe ve tabiin zamanlarýnda Ferâiz meseleleri gibi amele ait bazý ayrýntýlarda görüþ ayrýlýklarý olmuþsa da ameli sahadaki ihtilafýn, çekiþmeye sebep olmasý þöyle dursun Ýslâm toplumu için bir rahmet olmuþtur. Hz. Osman´ýn þehadetinden sonra tehlikeli olan siyasi ihtilaflar çýkmaya baþladý. Özellikle hakem olayýndan sonra Ýslâm´da ilk siyâsî ayrýlýk ve bid´at mezhebleri kendilerini gösterdiler. Ýlk çýkan mezhebler siyasý mahiyette olup bunlar dini bir kisveye bürünmüþlerdi.

Müslümanlar arasýnda zuhur eden iç savaþlarda Hz. Ali´nin yanýnda yer alan sahabe ve tabiine Þia-i ûlâ denilmiþti. Daha sonra ortaya çýkan Hz. Ali taraftarý mutaassýb grublarýn da Þia diye anýlmalarý sebebiyle Þia-i Ûla´ya bu "Ehl-i Sünnet vel-Cemaat" denilmiþtir.

Hakem olayýna itiraz edip Hz. Ali´nin ordusundan ayrýlanlara Havâric (hariciler) veya Marika veyahut Muhakkime-i Ülâ denilirdi. Diðer taraftan Hz. Osman´ýn katillerinin yakalanýp kýsas yapýlmasýný isteyenlere Þia-i Osman denilmiþti. Hz. Osman´a sevgi besleyip Muaviye tarafýný tutanlara da Nasýba deniliyordu. Emeviler devletinin yýkýlmasýndan sonra Nasýba tamamen silinip gitmiþtir.

Hz. Ali´nin vefatýndan (40/660) sonra Ýbn Ömer, Ýbn Abbas gibi daha bir kýsým sahabe hayatta iken akaidde meydana gelen ilk bid´at mezhebi, Kaderiyye olmuþtur. Kader kulun ihtiyar ve iradesi hakkýnda ilk konuþan, Ma´bed el-Cüheni (80/699), sonra bunun görüþlerini yayan Gaylan ed Dýmeþki (126/743) olmuþtur. Ma´bed, kulun tam ve mutlak bir iradesi olduðunu, kaderin bulunmadýðý fikrini ortaya atýnca, o zaman hayatta olan Ýbn Ömer ve Ýbn Abbas, bu fikirlere karþý çýkarak onu þiddetle kýnamýþlardý. Sonra Ca´d b. Dirhem (v. 118/726 cebir fikrini ortaya atmýþ, talebesi Cehm b. Safvan (v. 128/745) Ermenilere karþý bir ayaklanmaya katýldýðý için öldürülünceye kadar bu fikrin yanýnda Allah´ýn sýfatlarý hakkýnda görüþlerini yaymýþtý.

Hz. Ali´nin þehid edilmesinden (40/660) sonra, ashabýn yolunda giden Ehl-i Sünnetin karþýsýnda olan beþ ayrý ana bid´at mezhebi ortaya çýkmýþtýr ki bunlar ileride zuhur edecek diðer bid´at mezheplerine kaynaklýk etmiþlerdir. Bu beþ ana bid´at mezhebi Havaric, Kaderiyye, Cebriyye (Cehmiyye), Þia (Keysaniyye, Zeydiyye, Ýmamiyye) ve Mürcie´dir.

Ýslamda Mezheplerin Hükmü

Usul-i dinde (akaidde) ihtilaf zararlýdýr. Akaidde ihtilaf, bid´at ve sapýklýða götürür. Sapýklýk da büyüdüðü zaman küfre kadar iletir. Akaidde ihtilaf, Ýslam ümmetinin birliðini bozar, dinde tefrika doðurur. Bu sebeple, sahabe ve bunlara güzellikle tabi olan selef alimleri Usul-i dinde (akaidde) ihtilafý haram saymlþ1ar ve buna asla cevaz vermemiþ1erdir. Çünkü ümmetin birlik ve dayanýþmasýný ayný iman esaslarý etrafýnda ittifak etmek saðlar. Kamil imanýn mü´minleri birbirleriyle birleþtirdiði kadar baþka hiç bir þey birleþtiremez: "Ve (Allah) onlarýn gönüllerini (iman ve Allah sevgisiyle birleþtirendir. Sen yeryüzünde bulunan her þeyi harcamaz olsaydýn yine onlarýn (müslümanlarýn) gönüllerini bu derece kaynaþtýramazdýn Çünkü Allah onlarýn aralarýný (iman ile) birleþtirip kaynaþtýrdý. Çünkü O mutlak galibtir, yegane hüküm ve hikmet sahibidir" (el-Enfal, 8/63).

Ýslam birliðini parçalayýcý nitelikteki akide ayrýlýklarýnýn haram olduðuna delalet eden ayetler çoktur: "Hepiniz toptan Allah´ýn ipine sarýlýnýz. Ayrýlýp parçalanmayýnýz." "Siz kendilerine apaçýk deliller geldikten sonra ihtilaf ederek daðýlýp parçalananlar gibi olmayýn"(Alu Ýmran, 3/103,105). Hz. Peygamber´in Allah tarafýndan´ getirmiþ olduðu kesin delillerle sabit olan bir hükmün kendisi ihtilaf konusu yapýlamaz. Dinden olduðu kesin delillerle bilinen esaslardan (zarurâtý diniyyeden) birini veya birkaçýný inkâr eden bir mezhebin Ýslâm ile alakasý kesilir.

Fýkýhtaki ihtilaflar, itikattaki ihtilaflar gibi bid´at ve delâlete götürmez. Usul-i din ile füru-ý dindeki (amelî hükümdeki) ihtilaf arasýnda büyük fark vardýr. Ýslâm dininin akaidinde kesin delilsiz ihtilaf haram, bid´at ve dalalet sayýlýrken fýkhi meselelerde içtihadlarýn farklýlýðý rahmet sayýlmýþtýr. Böylece zaman ve mekânlara göre Muhammed ümmetine geniþ imkânlar saðlanmýþ olur. Hz. Peygamber (s.a.s.) Muaz Ýbn Cebel´i (v.19/640) Yemen´e vali olarak gönderirken ona sordu. "Ne ile hükmedeceksin?" O da "Allah´ýn kitabýyla" "-Onda bulamazsan." Muaz: "Rasulullah´ýn sünnetiyle hükmederim" dedi- "Bunlarýn herikisinde de bulamazsan ne yaparsýn." diye sorunca, Muaz: "O zaman re´yimle içtihad ederim." dedi. Rasulullah bu cevaptan memnun kalarak

"Rasulünün elçisini, rasulünün razý olacaðý bir þeye muvaffak kýlan Allah´a hamdolsun " dedi (Ebû Dâvûd, el-Akdiye, 11; Ahmed b. Hanbel,Müsned, V, 230, 236). Böylece Rasulullah Kitab ve Sünnet´te hükmü bulunmayan meseleler hakkýnda ictihad etmesine izin verdi. Fakih sahabiler de Muaz b. Cebel´in yolunu takip ettiler.

Yalnýz "mevrid-i nas´da içtihada mesað yoktur" yani Kitab ve Sünnet´te hükmü bulunan bir mesele içtihad konusu olamaz. Nasslardaki hükmü ne ise onunla hüküm verilir. Hadisler mütevatir, meþhur, ahad, muttasýl, munkatý, mürsel gibi kýsýmlara ayrýlýr. Mütevatir (bunun sayýsý çok azdýr) ve meþhur hadisi her müctehid delil olarak alýr. Hanefiler hadis hususunda titiz davrandýklarý için çoðu zaman ahad haberi delil olarak kabul etmezlerdi. Þâfiî, ahad haberi kýyasa tercih ederdi.

Tabiin ve Tebe-i Tabiin devrinde Hicaz´da hadis bilenler çok olduðu için Hicaz fukahasýna "Ehlül-Hadis" denmiþtir. Irak´ta daha çok rey, kýyas ve içtihad yoluyla hüküm verildiði için, Irak fakihlerine de "Ehl-i Rey" denilmiþtir.

Hicri I. asrýn sonlarýndan itibaren mezheblerin kurucularý, akaid ve fýkýhtaki görüþlerini beyan ederler, meselelerin hükümlerini açýklarlardý. Bunlardan okuyanlar ve yazanlar, sözlerini ve içtihadlarýný duyan insanlar, bunlarýn görüþ ve açýklamalarýna uyarlardý. Böylece bu zatlarýn görüþ ve içtihadlarý halkýn anlayýþlarýnda bir mezheb olarak yerleþir kalýr. Mezheb sahibi olan bu büyük âlim ve imamlar hiç bir zaman, biz bir mezheb kuruyoruz, bize uyunuz, diye halký görüþlerine uymaya çaðýrmazlardý. Hükümdar, emir gibi kimselerin davet ve emriyle de bir mezheb kurmaya yeltenmemiþlerdi.

Fýkhi ihtilafýn cevazýyla beraber mezhebi içtihadýn Kur´ân´ýn ruhuna uygun olmasý gereklidir. Yani içtihat tevhid, mahlukata þefkat, baþkalarýnýn can, namus ve mal haklarýna hürmet, iffet, adalet, eþitlik, istikamet, emanet ve vazifelere riayet, iyilik ve bunda yardýmlaþma esaslarýna aykýrý olmamalýdýr. Peygamberimiz, müctehidin içtihadýnda isabet ederse, iki sevab, iyi niyetle Allah rýzasý için yaptýðý içtihadýnda hata ederse, bir sevab alacaðýný söylemiþtir (Buhari, el-Ý´tisam, 21; Müslim, el-Akdýye, 6).

Bid´at Mezheplerinin Özellikleri

Bid´at; bazý kimselerin dinde olmayan bir þeyi sonradan ortaya atýp bunu þer´î imiþ gibi göstermeleri ve bununla Allah´a ibadeti kasdetmeleridir. Bid´atlar, küfre götüren ve küfre iletmeyen olarak iki kýsýmdýr. Mesela; Bahaîlerin Hz. Muhammed´in son peygamber olmayýp ondan sonra rasullerin geleceðini iddia etmeleri. Nusayrîlerin Hz. Ali´ye ulûhiyyet isnad etmeleri küfürdür. Mu´tezile´nin Kelâmullah´ýn mahlûk olduðu görüþünde olmalarý ise, küfre götürmeyen bir bid´attir.

Acaba akaidde hangi ihtilaf sünnet dairesinde, yani Rasulullah ile ashabýnýn takib ettiði yola uygun, hangisi Rasulullah´ýn akide sünnetinin dýþýndadýr. Küfre giren bir mezhebi tesbit etmek kolaydýr. Fakat akaid sahasýnda ortaya atýlan bütün bid´atlarý tesbit etmek, imkânsýz deðilse de çok zordur. Bid´at mezheblerinin bütün alâmetlerini tam olarak vermek zor ise de bunlarýn açýk ve genel özellikleri þöyle sýralanabilir.

1- Müslümanlarýn büyük kalabalýðýndan, ehl-i Ýslâmýn büyük çoðunluðundan ayrýlmak. Sahabiler ve büyük müçtehid imamlarýn yolundan gidenler, müslümanlarýn büyük kalabalýðýný teþkil ederler. Bunlara da sünnîler denilir.

2- Kendi heva ve heveslerine tabi olmak. Delilsiz takib edilen yollar eðridir ve bid´at yoludur.

3-Mütevatir hadisten baþkasýný kabul etmemek küfre götürmezse de sahih hadisleri kabul etmemek eðrilik ve sapýklýða götürür.

4-Kitab ve Sünnet´te bulunmayan bir kavli veya bir fiili þer´î ve dini olarak ortaya attýklarýnda, halký bunu kabul etmeye zorlamak, halký buna uymasý için baský yapmak.

5- Kur´an´ýn muhkemini býrakýp müteþabihlerine tabi 6lmak ve muhkem âyetleri de delilsiz keyfi olarak te´vil etmek.

6- Hüküm çýkarýrken Kur´anýn bütünlüðüne riayet etmemek. Halbuki Kur´an´ýn birbirleriyle çeliþen hiç bir âyeti yoktur. "Eðer o (Kur´an) Allah´tan baþkasý tarafýndan olsaydý, elbette içinde birbirini tutmayan pek çok þeyler bulurlardý" (en-Nisa, 4/82).

7- Zarurat-ý diniyyeden birini veya bir kaçýný inkâr etmek, iman esaslarýnýn zýddý olan bir takým inançlar taþýmalarý sebebiyle bazý mezhebler küfre düþmüþlerdir.

Mezheblerin genel tasnifi

slâm tarihinde zuhur etmiþ mezhebler baþlýca üç kýsýmdýr:

A) Siyasi mezhebler: Bunlar önceleri siyasi bir maksatla ortaya çýkmýþ, sonralarý itikadî bir kisveye bürünmüþlerdir. Ýlk önce zuhur eden siyâsî mezhebler üçtür. Nasýba: Hz. Osman ve Muaviye taraftarlarý, Þia: Hz. Ali taraftarlarý; Havaricde: Hz. Ali ve Muaviye´ye karþý çýkanlardýr.

B) Ýtikadi Mezhebler (akaid mezhebleri): Ýkiye ayrýlýr:

1- Ehl-i Sünnet mezhebleri: Bunlar da ikiye ayrýlýr: a) Eh1-i Sünnet-i hassa denilen Selefiyye. Selefiyye´nin mütekaddimini ve müteahhirini vardýr. b) Eh1-i Sünnet-i amme: Matüridiyye, Eþ´ariyye. Bunlara Halefiyye de denir.

2- Ehl-i Bid´at: Ehl-i Bid´at mezhebleri de ikiye ayrýlýr:

a) Küfre düþmeyenler. Ýki kolu dýþýnda Hariciye, Kaderiyye, Mutezile, Cebriyye (sorumluluk yoktur diyenleri hariç), Zeydiyye, Ýmamiyye (Ýsna Aþeriyye), Kerramiyye, Naccariye, Haseviyye.

b) Küfre düþen bid´at mezhebleri: Haricilerden Acâride´nin Meymuniyye kolu, Yezidiyye, Batýniyye-i Nizariyye (ki bu mezheb hicri 5. asrýn sonlarýna doðru Hassan Sabbah tarafýndan kurulmuþtur), Nusayriyye, Dürziyye (Dürzilik), Babilik ve Behailik (Behaiyye).

C) Fýkhî mezhepler: Fýkýh mezheblerinin hepsi de Kur´an ve Sünneti esas alýrlar. Bunlar da ikiye ayrýlýr:

1- Bugün tabileri bulunan mezhebler: Hanefiyye, Þafüyye, Malikiyye, Hanbeliyye, Caferiye, Zeydiye ve Zahiriyyedir. Bu sonuncusunun müntesibi pek az kalmýþtýr. Hindistan taraflarýnda Zahiri mezhebine baðlanan pek az kimse vardýr.

2- Tabileri kalmamýþ olanlar: Bugün tabi ve müntesibleri kalmamýþ ve fýkýh tarihine geçmiþ olan mezheblerin imamlarý þunlardýr: Abdullah b. Þübrüme (v.h. 144), Abdurrahman el-Evzai (v. 157), Süfyan es-Sevri (v. 161), Muhammed b. Abdurrahman b. Ebi Leyla (v. 148), Ýshak bin Rahuye (Raheveyh, v. 238), Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi (v. 310), Leys b. Sa´d (v.175), Müzeni (v. 264), Ebu Sevr Ýbrahim b. Halid Muhammed b. Ýshak b. Huzeyme (v. 311).

Akaid mezheblerin muhtelif açýlardan taksimi:

A) Allah´ýn sýfatlarý. Allah´ýn sýfatlarýný, zat-ý Bari ile kaim, hakiki ve vücudi olarak kabul edenlere Sýfatiyye denilir. Ehl-i Sünnet mezheblerinin hepsi, Hiþâmiyye ve Kerramiye gibi. Yalnýz Hiþamiyye ve Kerramiyye Mücessime (Allah´a cismiyet isnad edenler) ve Müþebbihe´den (Allah´ý baþkalarýna benzetenlerden) idi.

Allah´ýn zatýndan baþka sýfatlarý yoktur, O´nun sýfatlarý zatýnýn aynýdýr, zatýnýn tealluk ettiði þeylere göre bir durumudur diyenler; Cehmiyye ve Mu´tezile´dir. Bunlar, Allah bilir, âlimdir ama onun zâtýna zaid hakiki bir ilim sýfatý yoktur, zatýnýn bilme hali (alimiyyet = biliciliði) vardýr, derler. Allah´ýn sýfatlarýný zatýnýn ayný kabul edenlere, sýfatlarý nefy ettikleri için "muattýla" denilir.

B) Ýmanýn hakikatý konusunda mezhebler. Ýman edilecek konular mü´menün bih veya imanýn müteallaký denilir. Mü´menün bih, Hz. Peygamber´in Allah tarafýndan getirip teblið etmiþ olduðu kesinlikle bilinen esas ve hükümlerdir. Bunlara zarurat-ý diniyye de denilir. Namaz kýlmak, zinadan kaçýnmak gibi zarurat-ý diniyyenin neler olduðunda -bunlar hem subutu, hem de manaya delaleti kat´i nasslar ile sabit olduðu için, küfre düþen mezhebler hariç- bütün Ýslâm mezhebleri ittifak etmiþtir. Mü´menun bihe inanmak keyfiyetine imanýn hakikatý denilir. Ýmanýn hakikatý konusunda baþlýca 5 mezheb vardýr:

1- Cumhur-ý Muhakkikin. Bunlar Matüridiyye´nin çoðunluðu ve Eþ´ariyye´nin bir kýsmýdýr. Bunlara göre; irnan kalb ile tasdiktir. Mü´menün bihi kalbiyle kabul edip doðrulamaktýr. Bir kimseye diliyle ikrar, müslüman olduðunun bilinip ona Ýslâm muamelesinin uygulanmasý için lazýmdýr.

2- Kavl-i Meþhurcular. Bunlar Þemsül-Eimmeti´s-Serahsi, Muhammed Pezdevi gibi bir takým Hanefiyye fukahasýna uyanlardýr. Bunlara göre iman, kalb ile tasdik ve dil ile ikrardýr. Bunlar, "öldürülmek veya evinin yakýlmasý korkusu gibi bir mazereti olmadan diliyle de ikrar etmeyen, mü´min olmaz" diyenlerdir.

3- Hariciler, Mu´tezile, Zeydiyye. Bunlara göre, iman kalb ile tasdik, dil ile ikrar, farzlarý ile ifa etmek ve haramlardan kaçýnmaktýr. Büyük günahýna tevbe etmeden ölen kimsenin ebediyyen cehennemde kalacaðýna inandýklarý için bu mezheblere baðlý bulunan kimselere Va´idiyye de denilmiþtir.

4- Kerramiyye. Ýman sadece dil ile ikrardýr, diyenlerdir. Bu mezheb zamanla ortadan kalkmýþtýr.

5- Mürcie. "Ýman Allah´ý bilmektir. Kâfire yaptýðý iyilik fayda vermediði gibi mü´mine de günah zarar vermez. Günahkâr mü´min cehenneme girmez, hasenâtý kabul edilir, seyyiâtý affedilir" diyenlerdir. Böyle diyenlere, mezhebler tarihinde "Mürcie-i ehl-i dalal" da denilir. Bu mezheb de zamanla yok olmuþtur.

C- Kulun ihtiyarý ve kader konusunda çýkmýþ olan baþlýca üç mezheb vardýr.

1- Cebriyye: Kulun ihtiyar ve iradesinin olmadýðýný iddia edenlerdir.

2- Kaderiyye ve Mu´tezile: Kulun mutlak hür olduðunu ve iþini kendisi dinleyip yarattýðýný iddia edenlerdir.

3- Ehl-i Sünnet mezhebleri: Kulun hür olduðunu kabul etmekle beraber kadere de saygýlý olan kimselerin mezhebidir.


radyobeyan