Mevla By: armi Date: 06 Mart 2010, 17:35:17
MEVLÂ
Dost, malik, sahib, efendi, yardýmcý, koruyucu; bir iþi idare edip yürüten; ihsan eden ve iyilik yapan, kendisine iyilik yapýlan; köle, köle azad eden, azad edilmiþ köle; müttefik ve andlaþmalý; komþu, misafir; akraba, oðul (evlad), amca, amca oðlu, kýz kardeþin oðlu, damad, eniþte, veli, tâbi, zahid, yaraþan, yakýþan ve layýk olan kimse gibi sözlük anlamlarýný taþýyan bir terim. Mevlâ kelimesi Ve-leye fiillerinden türetilmiþ bir isimdir. Çoðulu mevâli gelir.
Kur´an-ý Kerim´de; Rabb, sahib, hâmi (koruyucu) yardýmcý,dost, yâr lütuf ve ihsanda bulunan, iyilik yapan anlamlarýnda Yüce Allah´a Mevlâ denilmiþtir: "Bilin ki Allah sizin mevlânýzdýr (sahibiniz, hâminiz, yardýmcýnýzdýr). O, ne güzel Mevlâ ve ne güzel yardýmcýdýr" (el-Enfâl, 8/40).
"Bunun sebebi Þudur. Çünkü Allah þüphesiz iman edenlerin mevlâsýdýr (velisi ve yardýmcýsýdýr). Kâfirlere gelince, onlarýn mevlasý (dost ve yardýmcýsý) yoktur" (Muhammed, 47l/11; el-Hacc, 22/78; ÂI-u Ýmran, 3i 150; el-Bakara, 2/286; el-En´âm, 6/62; et-Tevbe, 9/51; Yûnus, 10/30; et-Tahrim, 66/2, 4) âyetlerinde Mevlâ kelimesi bu manada, özellikle Rabb anlamýnda kula mevlâ kelimesi Allah Teâlâ kasd edilerek bu anlamlarda kullanýlmýþtýr. Hadiste bu manada, özellikle Rabb anlamýnda kula mevlâ denilmesi yasaklanmýþtýr: "... Ve kimse de efendisine Mevlâm (Rabbim ve Sahibim) diye hitab etmesin. Lakin efendim desin... Çünkü sizin Mevlânýz Aziz ve Celil olan Allah´týr" (Müslim, el-Elfâz mine´l-Edeb, 3). Þu âyette, yaraþan ve lâyýk olan anlâmýnadýr: "Münafýklar ve kâfirler. Sizin sýðýnacaðýnýz yer ateþtir. Size yaraþan ve layýk olan (mevlâküm), odur. O ne kötü gidiþ yeridir" el-Hadid,57/15. en-Nahl sûresi 16/76. âyette Nisâ´ sûresinin 33.âyetinde mevlâ, mevâli þeklinde çoðul yapýlarak mirascý, varis anlamýnda kullanýlmýþtýr:
"Anne, baba ve akrabanýn býraktýðý mallarýn her biri için mirasçýlar (mevâli) kýldýk." Meryem sûresinin beþinci âyetinde akraba veya amcazade anlamýna gelir. Hz. Zekeriyya´nýn duasýndan: "Doðrusu ben arkamdan gelecek akrabamdan (amcazadelirimden) (el-mevâliden) endiþe ettim..." Ahzab beþinci âyet ise ed-Duhân kýrk birinci âyette dost ve yâr anlamýndadýr. "O gün, dost (mevlâ) bile yârine (dostuna mevlasýna) hiçbir þeyle fayda vermez, dostunun azabýný önleyemez" (ed-Duhân, 44/41).
Ýslâma göre aralarýnda yardýmlaþma ve dostluk cari olacaðý için kölesini azâd eden efendiye de azad edilen köleye de mevlâ denilir. Aralarýný ayýrmak için azad edene "Mevlây-ý Âla" azad edilene de "Mevlây-ý Esfel" denilir. Mevlay-ý esfel, mevali þeklinde çoðul yapýlýr ve daha ziyade bu þekilde kullanýlýrdý.
Ýslâm hukukunda baþlýca iki türlü mevlâ geçer:
1) Mevla´l-Itâka: Azad edilen kölenin eski sahibi veya köleyi azad eden kimsedir. Azad edilen köleye Türkçe´de azadlý denir. Köleyi azad eden zat ile, azad edildikten sonra azadlý arasýnda velâ (bir dostluk ve yardým baðý) kalýr. Eðer, ölünce azadlýnýn mirascýsý yoksa, eski efendisi ona mirascý olurdu.
Ýslâm gelince, yeryüzünün her tarafýnda kölelik yayýlmýþ durumdaydý. Ýslâm dini kesin bir emirle köleliði birdenbire kaldýrmamýþ, fakat hikmet gereði tedricen kaldýrmayý amaç edinmiþti. Çünkü müslümanlar ile gayr-i müslimler arasýnda savaþlar oluyor ve birbirlerinden esir alýyor ve bunlarý köle yapýyorlardý. Köleliði tek taraflý kaldýrma hikmete uygun düþmezdi. Müslüman olmayanlar, müslümanlardan esir alýr ve köle yaparlar da, müslümanlarýn bunlara bu þekilde hiç bir karþýlýk vermemesi, kendilerine bir çeþit zulüm olurdu. "Eðer herhangi bir ceza ile mukabele edecek olursanýz, ancak size yapýlan cezanýn benzeri bir cezâ verin. Andolsun ki sabr ederseniz, elbette bu, sabredenler için daha hayýrlýdýr" (en-Nahl, 16/126). Kur´an-ý Kerim hiçbir yerinde köle almayý tavsiye etmemiþ, köleleri ýslah etmeyi, onlara insanca muamele etmeyi ve onlarý en kýsa zamanda azâd etmeyi tavsiye etmiþtir. Ýþte bu sebeple de yardýmcý ve dost anlamýnda köleye "mevlâ" denilmiþtir.
Ýslâmda köle yalnýz ve sadece müslüman olmayan harb esirlerinden edinilirdi. Müslüman hükümdar veya ulü´l-emr, müslümanlarla savaþan kâfirleri cezalandýrmayý ve onlarýn kuvvetlerini azaltmayý uygun görürse, yalnýz müslüman olmayan harb esirlerinden köle olabilirdi. Bu þekilde harb esirlerinden köle almak Allah´ýn emri deðildi. Sadece buna dair bir ruhsat verilmiþti. Bununla beraber Ýslâm dini köteleri azad etmeye teþvik etmiþtir.
a) Ýslâm dini köleleri serbest býrakmayý iyiliklerin en baþýnda ve en sevablý bir iþ saymýþ ve bunu Allah´a yaklaþmaya bir vesile saymýþtýr: "Ve Biz insana iki yol (hayýr ve Þer yollarýný) gösterdik. Fakat o (yüksek gayeye ermek için çýkýlmasý lazým gelen) o sarp iyilik yokuþuna müþkilatýný yenerek atýlmadý. Bildin mi (o çýkýlmasý büyük bir iyilik ve yüksek bir iþ olan) o sarp yokuþ nedir? O, köle azad etmektir" (el-Beled 90/10-13).
b) Allah bir kýsým günahlara keffâret olarak en baþta köle âzâd etmeyi emretmiþtir.
c) Ýslâm devletlerinde zekât gelirlerinin bir kýsmý kölelerin azad edilmesine tahsis edilmiþti.
d) Ýslâm, sahibinden kölesini, kazanýp taksitle ödeyeceði bir mal karþýlýðýnda serbest býrakmasýný istemiþtir (en-Nûr, 24l33).
e) Ýslâm, efendilerin yaptýðý bir dövme eziyet karþýlýðýnda kölelerini azat etmelerini gerekli görmüþtür.
f) Bir köleyi gördüðü mühim bir hizmetten, yaptýðý bir iyilikten dolayý azad etmek âdet idi.
Hulefâ-i Raþidin ve Emeviler devrinde mevâfinin (azadhlarýn) sayýsý oldukça çoðalmýþtý. Emeviler devrinde daha fazla riyaset ve siyaset iþleriyle Araplar uðraþýr, sinai, zirai, dini ve ilmi iþlerde de daha çok mevâlî çalýþýrdý. Bu devirlerde, muhaddis, fakih, kurrâ´ þâir ve kâtiblerin çoðunluðu mevâlidendi. Mevâlinin zengin olanlarýndan bir kýsmý köleler satýn alarak azad ettikleri için, bunlarýn da azadlýlarý bulunurdu. Ýþte bu þekilde bir adam, bir mevlânýn, mevlasýnýn mevlasý... (bir azadlýnýn azadlýsýnýn azadlýsý) veya daha çok mevla silsilesinin mevlasý olurdu. Arap ýrkçýlýðý yaptýklarýndan dolayý Emevileri, mevâlî sevmezdi. Emevilere karþý ayaklanan kimselerin çoðunluðunu mevâlî teþkil ederdi. Osmanlý Devletinin son devirlerinde mevlâlýk ve kölelik tarihe karýþmýþtýr. Zaten Ýslâmýn hedefi de bu idi.
2) Mevla´l-Muvâlât: Bu türlü mevlalýk, akid ve dostluk mevlâlýðýdýr. Akrabasý olmayan bir þahsýn, nüfuzlu bir kimseye gelerek kendisine yardým etmesi, cinayet iþlediðinde diyetini ödemesi karþýlýðýnda, o kimsenin de bu þahýs öldüðünde mirasçýsý olmak üzere anlaþmalarýyla meydana gelen münasebete muvâlât akdi, bu þekilde anlaþmayý kabul eden nüfuzlu kimseye de "mevla´l-muvâlât" (akid ve dostluk mevlâsý) denilirdi. Ýslâm âlimlerinin çoðunluðuna göre böyle bir münasebet Ýslâmdan sonra hukukiliðini kaybetmiþtir. Hanefilere göre böyle bir muvâlât (dostluk) sözleþmesi câizdir. Mevla´l-muvâlât´ýn varis olabilmesi için akidleþtiði kimsenin karýsý hariç, baþka mirasçýsýnýn olmamasý lâzýmdýr.
Ayrýca Ýslâm âleminin bir çok bölgelerinde, özellikle Hindistan ve Afganistan´da dost, efendi ve muhterem anlamýnda; âlim ve salih kimselere "mevlâ, mevlâye, mevlânâ" lakaplarý verilirdi. Anadolu´da Celâleddin Rûmi´ye "Mevlânâ" denilmiþtir. Kuzey Afrika´da da salih kimseler için de ayný anlamda gelen Mevlânâ, mevla kelimelerinin kullanýldýðý görülmektedir (Ýbnu´l-Esir, el-Kamil fi´t-Tarih, Beyrut 1965-1967; Alaüddin Ebubekr b. Mes´ûd el-Kasânî, Bedâyiu´s-Sanayî´ Mýsýr 1328; Ýbnü´l-Hümam Kemaleddin Muhammed b. Abdulvahid Fethu´l-Kadir, Bulak,1317; Ýbni Âbidin Muhammed b. Emin Abidin, Reddü´l Muhtâr Alâ Þ´erhi´d-Dürri´l-muhtâr, Kâhire 1307).
radyobeyan