Ýslam Kavramlarý M-Z
Pages: 1
Mevize By: armi Date: 06 Mart 2010, 17:27:10


MEV´ÝZE





Dinî öðüt, nasihat, va´z. Çoðulu mevâ´iz´dir. Birisine öðüt, nasihat edip, kalbini yumuþatacak ve Allah´ýn vereceði cezadan sakýndýracak þeyleri hatýrlatmak anlamýnda bir tabir.

Mev´ize kelimesi ve fiil olarak türevleri, Kur´an-ý Kerîm´in çeþitli âyetlerinde "öðüt, nasihat, öðüt vermek ve nasihat etmek" anlamlarýnda kullanýlmýþtýr. Öðüdün metotlarýnýn belirlendiði bir âyette þöyle buyurulur: "Rabbinin yoluna hikmetle, güzel nasihatle çaðýr ve onlarla en güzel þekilde mücâdele et" (en-Nahl, 16/125). Faiz yasaðýný öðrenen mü´minin durumuyla ilgili olarak þöyle buyurulur: "Allah alýþ-veriþi helal, faizi (ribâ) haram kýlmýþtýr. Bundan böyle kim Rabbinden kendisine bir öðüt gelip de faizden vazgeçerse geçmiþi ona ve iþi de Allah´a aittir. Kim de tekrar faize dönerse onlar o ateþin yaranýdýrlar ki, orada onlar ebedî kalýcýdýrlar" (el-Bakara, 2/275).

Kur´an-ý Kerîm´in mü´minler, muttakîler için bir hidayet kaynaðý ve bir öðüt olduðunu bildiren âyetler bu konuda asýl öðüt kaynaðýnýn Kur´an olduðuna dikkati çeker (el-Bakara, 2/66; Âlu Ýmrân, 3/138; el-Mâide, 5/46; Hûd, I1/120; en-Nûr, 24/34).

Hz. Peygamber, dinin nasihatten ibaret olduðunu bildirmiþ ashab-ý kiramýn talim ve terbiyesi, gerek Mescid-i Nebevî´de, gerek evlerde ve gerekse dýþarýda yapýlan sohbet, mev´ize ve öðütlerle gerçekleþmiþtir. Düzenli bir eðitim kurumu olarak yalnýz "Ashâbu´s-Suffe" görülür. Burasý Medine´ye dýþarýdan gelmiþ, kimsesiz, yoksul, fakat ilim ve irfana talip sahabîlerin bir çeþit yatýlý okulu gibiydi. Bunlar gündüzleri mescidde ilim ve ibadetle meþgul olur, Suffe´yi yatakhane ve ilmî müzakere yeri olarak kullanýrdý. Öðretmenleri baþta Hz. Peygamber (s.a.s) olmak üzere, Abdullah b. Mes´ud, Ubey b. Ka´b, Muaz b. Cebel, Ebu´d-Derdâ, Ubâde b. es-Sâmit gibi bilgin sahabelerdi (Ebû Dâvud, Büyû´, 36; Kurtubi, el-Câmi´ li Ahkâmil-Kur´an, III, 340; ez-Zebîdî, Tecrid-i Sarih tercemesi (Terc. Ahmet Naim), II, 540; Elmalýlý, M.Hamdi Yazýr, Hak Dini Kur´ân Dili, II, 940; "Âshâbü´s-Suffe" maddesi).

Öðütle, edeb ve te´dîbin yakýn ilgisi vardýr. Çünkü öðüt ve nasihatýn amacý kiþileri haram ve mekruhlardan uzaklaþtýrarak edeb sahibi kýlmak, Allah´ýn ve Rasûlünün emir ve tavsiyelerine uymayý saðlamaktýr. Edeb bir terim olarak þöyle tarif edilmiþtir: "Kiþiyi fazîlete götüren her bir güzel davranýþa edeb denir. Bu yüzden oturma ve kalkmaktaki güzel haller, güzel ahlâklar ve beðenilmiþ hasletlerin bir araya gelmiþ þekli edep sayýlýr" (Tehânevî, Kes,sâfu Ýstilâhâti´l-Fünûn, s. 61). Kâmus mütercimi; fakihlere göre, sünnete dayalý olan hareketlere edep dendiðini kaydettikten sonra, konuyu þöyle açýklar: "Özet olarak, edebin kapsamýnda Allah ve Rasûlünün açýkça razý olduðu bilinen ahlâktan baþka, þeriatýn uyulmasýný istediði ve aklýn güzel gördüðü davranýþ ve sözlerde yer alýr. Ýffet, zerâfet nâziklik, dürüst davranma, insaflý ve yumuþak muâmele yapma ve diðer ahlâkýn üstünlükleri ve güzel vasýflar bunlar arasýnda sayýlabilir" (Kâmûs Tercemesi, I, 72). Böylece mev´ize´nin kapsamýna Allah ve Rasûlünün emir ve yasaklarý girdiði gibi edeb ve ahlâk konularý da girer. Emr-i bil-ma´rûf ve nehy-i anil-münker (iyiliði emir ve kötülükten nehiy) iþi de sözlü olarak yapýldýðý sürece, mev´ize niteliðindedir.

Allah yolunda davette tedrîc metodu:

Kur´an-ý Kerîm´de Allah yoluna davette izlenecek metod; hikmet, güzel öðüt ve en güzel þekilde mücadele olarak belirlenmiþtir (en-Nahl, 16/125). Davette izlenecek bu üç unsurdan;

a) Hikmet; hakký açýklayan, þüpheleri gideren, aklî delilleri, Kur´an ve hadislerden ikna edici kýssa ve hükümleri kapsar. Bilimin verilerinden yararlanarak yapýlacak konuþmalar da bu niteliktedir. Bu çeþit davet daha çok aydýn kesime yönelik olur. Eðitim yoluyla aklî melekeleri geliþtiði için, onlarýn hikmetli söz ve vecîz konuþmalarla irþadý daha kolay olur.

b)
Güzel öðüt (el-mev´izetü´l hasene); ikna edici konuþmalar ve yararlý sözler bu niteliktedir. Bu çeþit öðüt, halk tabakasýna yararlý olur. Bunlar, toplumun çoðunluðunu teþkil eden avam olup, olgunluk sýnýrýna ulaþmamakla birlikte, aþaðý derecede bulunmayan, selim fýtratýný muhafaza edegelen insanlardýr.

c) En güzel mücadele; inatçý, itirazcý ve hasýmlaþmayý seven kimselere karþý uygulanacak metottur. Burada, mücadeleden maksat; münakaþa, münazara ve fikir tartýþmasýdýr. Bunun da; nâzîk, yumuþak ve edep ölçüleri içinde yapýlmasý, yani mücadelede en güzel yolun izlenmesi gerekir (er-Râzî, et-Tefsîru´l-Kebîr, Kahire, ts., XX, 139-140).

Kocasýna baþkaldýran, haklý ve meþru isteklerinde ona itaat etmeyen kadýnýn te´dîbinde de Kur´an en hafifinden aðýrýna doðru ayný yolu izler. "Fenalýk ve geçimsizliklerinden korktuðunuz kadýnlara gelince; 1) Önce kendilerine öðüt verin, 2) Sonra uslanmazlarsa kendilerini yataklarýnda yalnýz býrakýn, 3) Yine de dinlemezlerse (þiddetli olmamak üzere) dövün. Size itaat ettikleri takdirde, onlara fenalýk konusunda bahâne aramayýn" (en-Nisâ, 4/34).

Buna göre, Ýslâmî terbiye ve irþatta önce yumuþaklýk, rýfk ve tatlýlýk yolu denenecektir. Hz. Peygamber´in irþadýnda, daima gönüle hitab ettiði, yumuþak davrandýðý, sevgi ve muhabbet yolunu tercih ettiði görülür. Kur´an-ý Kerîm´de, Allah elçisinin bu davranýþý þöyle açýklanýr: "Sen, Allah´tan bir esirgeme sayesinde, onlara karþý yumuþak davrandýn. Eðer kaba, katý yürekli olsaydýn, onlar senin çevrenden daðýlýp giderlerdi" (Âlû Ýmrân, 3/159). Hz. Peygamber bir hadisinde þöyle buyurmuþtur: "Ya Rabbî, bir kimse ümmetimin herhangi bir iþini üzerine alýp da, zorluk çýkarýrsa, sen de ona zorluk çýkar, kim ümmetimin herhangi bir iþini üzerine alýp da; onlara rýfk ve yumuþaklýkla davranýrsa, sen de ona rýfk ve mülâyemetle muâmele et" (Müslim, Ýmâre, 19; Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 93). Rýfk´la muâmele Allah´ýn sevdiði bir vasýftýr. "Allah rýfk sahibidir, bütün iþlerde mülâyim olmayý sever" (Ýbn Mâce, Edeb, 9) hadisi bunu ifade eder.

Þu olayda da Allah Rasûlünün üstün irþad ve ikna gücünü görmek mümkündür. Ebû Ümâme (r.a)´nin rivayet ettiðine göre, bir genç Hz. Peygamber´e gelerek; "Ey Allah´ýn elçisi bize zina yapmak için izin ver" dedi. Orada bulunanlar gencin üzerine yürüyerek dayak atmak istediler. Hz. Peygamber: "Onu bana getirin" der. Genç gelince; "bu fiili annen için kabul eder misin?" diye sorar, "Vallahi hayýr" cevabý üzerine: "Baþkalarý da anneleri için buna razý olmazlar" der ve ayný þekilde: "Kýzýn için... halan için... teyzen için zinayý kabul eder misin?" diye sorularý çoðaltýr. Her seferinde gençten aldýðý cevap; "Hayýr" olur. Allah´ýn elçisi; "Baþkalarý da buna razý olmazlar" buyurur. Sonunda elini gencin üzerine koyarak; "Ey Rabbim, bu gencin günahlarýný affet, kalbini temizle, cinsiyet uzvunu haramdan koru" diye dua eder. Genç bundan sonra, harama karþý meyil göstermez (Ahmet b. Hanbel, V, 257).

Ýrþatta, muhatabýn yeteneklerini de tanýyýp ona göre davranmak gerekir. Hz. Peygamber: "Herkese derecesine göre davranýn" (Ebû Dâvud, Edeb, 22) buyurmuþ, te´dîbin de, muhatabýn akýl seviyesine göre yapýlmasýný bildirmiþtir. "Kölelerinize, akýllarýna göre ceza uygulayýnýz" hadisi bunu ifade eder. Münâvî, bu hadisi: "Kendi aklýnýza deðil, onlarýn aklýna uygun düþecek olan ceza ile cezalandýrýn" þeklinde açýklamýþtýr (Münâvî, Feyzü´l Kadîr Þerhu´l-Câmîi´s-Saðîr, Beyrut 1972, IV, 299, V, 257).

Vâizin, iþlenen bir hatayý dinleyicilerin yüzüne vurmamasý, kiþileri isim olarak teþhir etmemesi gerekir. Uyarýnýn dolaylý yoldan yapýlmasý daha etkili sonuç verir. Hz. Enes ve Hz. Âiþe´den nakledildiðine göre, Rasûlüllah (s.a.s), bir kimsenin olumsuz bir davranýþýný görse veya kendisine böyle bir davranýþ haber verilse, bu davranýþý, fâili çaðýrýp yüzüne vurmadýðý gibi, o kimseyi isim vererek teþhir etmez ve genel bir ifadeyle; "insanlara ne oluyor da þöyle þöyle söylerler veya yaparlar" diye ortadan konuþurlardý (bk. Ebû Dâvud, Edeb, 6; Ýbrahim Canan, Hz. Peygamber´in Sünnetinde Terbiye, Ankara 1980, s. 276, 277).

Mev´izede kötü sözler kullanmaktan sakýnýlmalýdýr. Ýsim vererek tenkid, tahkir, takbih, lânet, beddua, azar, sövme ve benzeri sözler "kötü söz" niteliðindedir. Hz. Peygamber þöyle buyurmuþtur: "Mü´min, ta´n edici, lânet okuyucu, müstehcen sözler sarfedici, çirkin lâflar edici olmaz" (Tirmizî, Birr, 48). "Mü´mine lânet, onu katletmek gibidir" (Buharî, Edeb, 44; Tirmizî, Ýman, 16). "Müslümana sövmek (sebb) fýsktýr" (Buhârî, Edeb, 44; Tirmizî, Ýman, 15, Birr, 52). Bu hadislere göre, mü´mine karþý, kötü söz konuþmak yasaklanmýþtýr.

Hz. Peygamber, bazý müþrik kabilelere lânet etmesi için baþvuranlara, isteklerini kabul etmeyerek þöyle cevap verirdi: "Ben lânet edici olarak gönderilmedim, rahmet olarak gönderildim" (Müslim, Birr, 87). Sünnet, sadece insana deðil, hayvana, rüzgâr gibi bazý tabiat olaylarýna da sövmeyi ve lânet okumayý yasaklamýþtýr (Müslim, Zühd, 74).

Ýyiliði emretme ve kötülükten sakýndýrma kabilinden olan teblið ve irþad bütün Ýslâm toplumuna yükletilen bir kifâî farzdýr. Ancak bunu onlarýn içinden bir topluluk yaparsa, diðerleri de sorumluluktan kurtulabilir. Kur´an-Kerîm´de þöyle buyurulur: "Sizden hayra çaðýran, iyiliði emreden, kötülükten alýkoymaya çalýþan bir topluluk bulunsun. Ýþte onlar kurtuluþa erenlerdir" (Âlu Ýmrân, 3/104). Toplumda kimsenin bu görevi yapmamasý hâlinde bütün toplum sorumlu olur. Allah elçisi þöyle buyurmuþtur: "Siz ya iyiliði emreder, kötülükten alýkoyarsýnýz, ya da Allah kendi katýndan sizin üzerinize bir azap gönderir. O zaman dua edersiniz, fakat duanýz kabul edilmez" (Ebû Dâvud, Melâhim, 16; Tirmizî, Fiten, 9; Ýbn Hanbel, V, 388).

Böylece Ýslâm´ý teblið edecek olan mürþid, vâiz veya tebliðcinin iyi yetiþmiþ, Ýslâmî bilgilerle mücehhez, günün pozitif bilimlerinden haberdar olmasý, belli konularda konuþma yapacaksa, konu ile ilgili saðlam bilgileri kaynaklardan toplamasý gerekir. Nasihatýn etkili olmasý için, önce mübelliðin söylediði þeyleri kendisinin yaþamasý ve bunlarý günlük hayatýnda uygulamasý, baþka bir deyimle "ilmiyle âmil" olmasý gereklidir. Aksi halde tebliðci; "Ey iman edenler, yapmadýðýnýz þeyleri, niçin söyler durursunuz?" (es-Saff, 61/2). "Kitabý okuyup durduðunuz halde kendinizi unutur da, baþkalarýna mý iyiliði emredersiniz? Düþünmez misiniz?" (el-Bakara, 2l44) âyetlerinin muhatabý olur.

Lokman aleyhisselâm oðluna öðütle ilgili þu evrensel öðüdü verir: "Ey oðulcaðýzým, namazý gereði gibi kýl; iyiliði emret ve kötülükten alýkoy. Bu konuda sana isabet edecek sýkýntýya katlan. Çünkü bunlar kesin olarak farz kýlýnan iþlerdir" (Lokman, 31/17).


radyobeyan