Ýslam Kavramlarý M-Z
Pages: 1
Melik By: armi Date: 04 Mart 2010, 20:45:33

MELÝK




Allahu Teâlâ´nýn güzel isimlerinden biri. Hükümdar ve kral anlamýnda bir kelime.

Me-Le-Ke´ fiilinden gelir. Me- le-ke´, malik ve sahip olmak´ demektir. Kelime, hem bir þeye sahip olmayý, hem de kuvvetli olmayý çaðrýþtýrýr. Sahip ve malik anlamýnda ´melik, malik, melîk´ kelimeleri kullanýlýr. Masdarý olan mülk veya milk, üzerinde sahip ve tasarrufta bulunulan þeyi ifade ettiði gibi, tasarrufta bulunmayý da ifade eder. Bu tasarruf, hem insanlar, öncelikle insanlar, hem de mallar üzerinde tasarruftur. Nitekim, Allah Teâlâ için insanlarýn meliki denirken, O´nun insanlar üzerinde mutlak tasarruf sahibi olduðu anlatýlmak istenir. Fakat, yukarýda belirttiðimiz gibi, þirk koþan insanlar, Allah´ýn melikliðini, yeryüzünde ve dolayýsýyla insanlar üzerinde tasarruf sahibi olmak ve yeryüzündeki servetleri, yani mülkü diledikleri gibi kullanmak için gasbetmeðe çalýþtýlar. Ýblis de, Âdem´i önce bu noktada kandýrmýþtýr:

"Dedi: Ey Âdem! Seni sonsuzluk aðacýna ve tükenmez bir mülke götüreyim mi?" (Taha, 20/120).

Demek ki, insan Allah´ýn hakimiyeti altýnda deðil, arzularý doðrultusunda sýnýrsýzca yeryüzünün meliki olmak isteðindedir. Nitekim, tüm diðer Fir´avnlar gibi, Hz. Musa´nýn Allah´ý Rabb, ilâh ve melik olarak kabul etmeðe çaðýrdýðý Mýsýr Fir´avn´ý da Mýsýr mülkünün kendisine ait olduðu iddiasý içindeydi (ez-Zuhruf, 43/51). Melik ya da malik olma, malik olunan þey üzerinde isten ildiði biçimde tasarrufta bulunmayý gerektirir. Bu anlamda, mutlak melik ancak ve ancak Allah´týr; çünkü, Kur´an´da mülkün yalnýzca Allah´a ait olduðu defalarca tekrarlanmaktadýr. Bütün kâinat Allah´ýn mülküdür ve Allah mülkünde dilediði gibi tasarruf sahibidir. Ama, Allah adil, hakk ve tek ilâh olduðu için kâinatta dengesizlik ve haksýzlýk olmaz.

Ýnsan yeryüzünde halife olduðu, yani Allah adýna yeryüzünde tasarrufta bulunacaðý için, kendisine yeryüzü mülkü üzerinde izafî bir meliklik yetkisi tanýnmýþtýr. Bu yetki, hiç bir zaman mutlak anlamda olmadýðý ve insanýn keyfine býrakýlmadýðý gibi, Allah´ýn yeryüzündeki hayatýnýn gereði olarak çeþitli biçimlerde, renklerde, yeteneklerde ve mesleklere sahip olacak þekilde yarattýðý insanlar da, önce bütün olarak bu meliklik yetkisine sahiptirler. Dolayýsýyla, herkesin belli bir tasarruf sahasý vardýr. Fakat bu tasarruf, hiç bir zaman mutlak deðil, sýnýrlý ve Allah´ýn tanýdýðý alanda sadece bir emanettir. Öte yandan, tek tek insanlarýn nasýl mülk sahibi olacaklarýný ve mülklerinde nasýl tasarruf edeceklerini belirten kurallarý da Allah her insana ayrý ayrý deðil, insanlar arasýndan seçtiði elçiler vasýtasýyla bildirmiþ ve genel anlamda yeryüzündeki mülkiyetini bu elçiler aracýlýðýyla yürütmeði dilemiþtir. Bu durum Kur´an´da oldukça açýktýr:

"Göklerin ve yerin ve ikisi arasýndakilerin mülkü Allah içindir" (el-Maide, 5/18).

De ki: Allah´ým, mülkün sahibi; mülkü dilediðine verir, mülkü dilediðinden alýrsýn" (Âl-i Ýmran, 3/26).

Allah, gerek meliklik, gerekse mâliklik olarak mülkü dilediðine verir, dilediðinden alýr. O, yeryüzünde insanlar üzerindeki tasarrufu, yani meliklik, yöneticilik olarak mülkü, yukarýda da söylendiði gibi, elçilerine vermiþtir. Ayný zamanda, mülk ile bilgi ve hikmet bir arada bulunmak durumundadýr. Bunlarda en fazla Allah´ýn elçilerinde mevcuttur; öyleyse ilim ve hikmet, melikliðin þartlarýndandýr.

"(Yusuf dedi:) Rabbim, bana gerçekten mülkten verdin ve bana olaylarýn" te´vilini (yorumunu) öðrettin" (Yusuf, 12/101).

`"Allah ona (Davud´a) mülk ve hikmet verdi ve ona dilediðini öðretti" (el-Bakara, 2/251).

Allah, bazen elçilerini hem Resul, hem melik kýlar; Hz. Davud´un ve Hz. Muhammed´in durumlarýnda olduðu gibi... Bazen de, peygamberin yanýsýra, baþka meliklerde var eder. Nitekim, Ýsrailoðullarý için ayný anda birden fazla ve birbiri peþi sýra nebiler geldiði gibi, bu nebilerin yanýsýra, onlarýn emrinde melikler de bulunabiliyordu:

"Musa kavmine demiþti ki: Ey kavmim! Allahýn üzerinizdeki nimetini hatýrlayýn; O içinizde nebiler varetti, sizi melikler yaptý.." (el-Maide, 5/20).

Bu ayette, Ýsrâiloðullarý´nýn hizmetçi, binek ve kadýn sahibi olmakla "melik" diye adlandýrýldýklarý belirtilmiþse de, Ýsrâiloðullarý içinde nebilerin yanýsýra, meliklerin bulunduðu da açýktýr.

"Nebilerine, "bize bir melik gönder" dediler... Nebileri onlara, Allah Talut´u size melik gönderdi" dedi. "O bizim üzerimizde nasýl melik olabilir? Biz melikliðe ondan daha lâyýðýz, ona geniþ mal da verilmemiþtir" dediler: (Nebileri de), Allah onu sizin üzerinize seçti, onun bilgisini ve gücünü artýrdý" dedi" (el-Bakara, 2/246-7).

Buraya kadar açýkladýðýmýz melik kelimesi, öncelikle yönetici ve tabii olarak, Allah adýna gerek insanlar üzerinde, gerekse yeryüzünde Allah´ýn varettiði servet üzerinde tasarrufu elinde bulunduran kiþi anlamýnda kullanýlmýþtýr. Kur´an´da, dikkatimizi çeken bir diðer nokta, insanlarýn mülkü olarak hemen yalnýzca cariyelerin zikredilmiþ olmasýdýr. Yani, yalnýzca cariyelere malik olunur, bunlar insanlarýn mülküdür; baþkalarýyla paylaþýlmaz, belli ölçülerde dilenildiði biçimde kendileri üzerinde tasarrufta bulunulur. Ayrýca kölelere de memlûk´ denilir. Kur´an, dünya hayatýnýn geçimliði´ dediði servet için "mülk" deyimini kullanmaz. Yenilen, içilen, sahip olunulan, kýsaca kendileriyle dünya hayatý sürdürülen þeylere çoðunlukla "mal" veya "meta" tabirini kullanýr.

Yukarýda belirttiðimiz gibi, Allah yeryüzündeki melikliðini, kendi seçtiði ve kendilerine ilim ve hikmet verip, te´vil öðrettiði kiþiler aracýlýðýyla yerine getirir. Bunun dýþýnda, bu melikliði gasbetmeye çalýþanlara ve diledikleri biçimde insanlar ve yeryüzünün servetleri üzerinde tasarrufta bulunanlara da melik denilir. Kur´an, bunlara da mülkün Allah tarafýndan verildiðini vurgular. Ama, bu Allah´ýn kendi melikliði için seçtiði insanlara verdiði bir mülk veriþi deðil; insanlar hak ettiði için gerekli gördüðü bir mülk veriþtir. Ýnsana belli bir irade verildiðinden ve insan yaptýklarýndan sorumlu olduðundan eylemlerinin sonucunu mutlaka görür. Temelde Allah´ýn iradesi, yeryüzünde kendi mülkünün, yani kendi melikliðinin hâkim olmasý þeklindedir ve bunun için dilediði insanlarý seçerek, onlar aracýlýðýyla melikliðini gerçekleþtirmek ister. Seçimini de hiç bir zaman insanlarýn keyfine býrakmaz. Çünkü, O mülkünde dilediði gibi tasarruf eder. Ama, insanlar Allah´ýn iradesi doðrultusunda deðil de, kendi keyfi iradeleri doðrultusunda gider ve Allah´ýn seçtiklerinin melikliðini kabul etmezlerse, bu kez Allah baþlarýna hak ettikleri meliði getirir. Nitekim, bu anlamda Fir´avnda, Ýbrahim´le Allah hakkýnda çekiþen ve kaynaklarda Nemrut diye geçen kiþi de meliktir.

Mülkle ilgili olarak Kur´an´da geçen bir diðer önemli kelime "melekût"tur. Aslýnda bütün varlýklar Allah´ýn "ol" emriyle meydana gelmiþlerdir. Acaba Allah´ýn "ol" dediði þey nedir? Allah neye "ol" demektedir? Demek ki, varlýklarýn gerek salt nuranî, gerekse cismî ve gerekse þeytan veya cinler gibi ateþten varlýklar olarak ortaya çýkmadan önce bir asýllarý, bir kökleri vardýr. Bu asýllar da nurdur, ýþýktýr. Bu nur veya ýþýk Allah´ýn nurundandýr.

Allah ise göklerin ve yerin nurudur. Þu halde, eþyanýn hakikatý denilen ve Hakk´tan kaynaklanan, Allah´ýn nuruyla varlýk kazanan ve ilm-i Ýlâhide ezelde var olan asýllara, varlýk köklerine Allah "ol" deyince varlýklar ya maddesiz nuranî varlýklar, ya güneþ gibi maddi-nuranî, ya da maddi varlýklar haline gelmektedirler. Ýþte, varlýklarýn biçim giymeden ayan-ý sabite (arketipler) olarak bulunduklarý durum bir âlem olarak tasavvur edilip, adýna "melekût âlemi" denilmiþtir. Bu âleme Allah´ýn dilediði kullarý bakabilir ve ilmel-yakîn halindeki imanlarýný ayn´el-yakîn haline getirebilirler; gaybý þehadete çevirebilirler. Nitekim, Kur´an´ý Kerim´de, "iþte böyle, Ýbrahim´e göklerin ve yerin melekût´unu gösteriyoruz" buyurulmakta (el-En´am, 6/75); müþriklerin bu âleme bakmalarý ve ibret almalarý, Allah´ýn birliðini görmeleri çaðrýsýnda bulunulmakta ve her þeyin melekût´unun Allah´ýn elinde olduðu vurgulanmaktadýr.

te yandan "melik" kelimesinin hükümdar, yani devlet baþkaný anlamýnda kullanýlmasý da söz konusudur. Ýslâm devletlerinin hükümdarlarý genellikle "melik" ünvanýný taþýmazlardý. Kur´an-ý Kerim´de bu kelime Allah için kullanýlmadýðý zamanlarda, yabancý ülkelerin hükümdarlarýný ifade etmekteydi. Melik kelimesi, Ýslâm tarihinde ilk olarak Emevî devletinin kurucusu Muaviye tarafýndan kullanýlmýþtýr. Ancak bu kelime, Asr-ý saadetten Hulefa-i râþidin döneminin sonuna kadar icrâ edilen þeklin dýþýnda, Ýslâm´a aykýrý bir idareyi zihinlere getirdiði için Muâviye´nin bu "melik" ünvanýný almasý iyi karþýlanmamýþ ve hatta bazý âlimler tarafýndan þiddetle kýnanmýþtýr.

Ýslâmiyetin ve dolayýsýyla Arap dilinin Asya´da yayýlmaya baþlamasýyla "melik", Farsça´daki "þah" manasýnda kullanýlýr oldu ve bir hükümdar ünvaný olarak, özellikle Türk menþeli hükümdar sülâleleri tarafýndan kullanýldý. "Melik" kelimesi, Sâsânî hükümdarlarý tarafýndan da benimsenmiþti. Daha sonra Büveyhî hükümdarý Bahâü´d-devle, kendine Farsça´daki "þahinþah" manasýnda melikül-mülûk" ünvanýný verdi. "Melik" kelimesi Selçuklularda, Atabeyliklerde ve Artukoðullarýnda da uzun süre kullanýlmýþtýr. Osmanlýlarda hükümdar için "melik" ünvanýnýn kullanýldýðýný gösteren kayýtlara rastlanmamýþtýr.

Þamil ÝA



radyobeyan