Hicret By: derya Date: 04 Mart 2010, 20:16:26
Hicret
O sýrada Peygamber (s.a.v.), Ebu Bekir (r.a)´e gitti ve vakit kaybetmeden evin arka penceresinden eðerli halde bekleyen iki devenin yanýna çýktýlar. Peygamber (s.a.v.) birine bindi, diðerine de Ebu Bekir bindi. Oðlu Abdullah´ý ise arkasýna bindirdi. Daha önceden plânladýklarý þekilde, Yemen´e giden yol üzerinde ve güneyde olan Sevr daðýndaki bir maðaraya doðru yöneldiler. Çünkü Mekke´de Peygamber (s.a.v) ´Ýn yokluðu anlaþýlýr anlaþýlmaz, tüm kuzey yollarýna gözcüler ve takipçiler gönderileceðini biliyorlardý. Mekke´nin biraz dýþýna çýkýnca Peygamber (s.a.v.) devesini durdurdu ve arkasýna bakarak: «Allah´ýn yeryüzünde, sen, bana ve Allah´a en sevgili yersin ve halkým beni senden çýkarmasaydý senden ayrýlmazdým» dedi.
Ebu Bekir (r.a)´in köle olarak aldýðý, sonradan azad ettiði çoban Amir îbn Fuheyre sürüsüyle onlarýn izlerini kapatmak için arkalarýndan geliyordu. Maðaraya vardýklarýnda Ebu Bekir, oðlunu develerle birlikte eve geri gönderdi ve ona ertesi gün Peygamberin yokluðu farkedilince neler konuþulduðunu dinlemesini ve ertesi gece haber getirmesini söyledi. Amir, koyunlarýný gündüz her zamanki gibi diðer çobanlarla otlatacak, akþam olduðunda ise Mekke ile Sevr arasýnda Abdullah´ýn izlerini kapatmak için dolaþtýracaktý.
Ertesi gece Abdullah ve kardeþi Esma maðaraya, onlara yemek getirdiler. Verdikleri haber þuydu Muhammed (s.a.v.)´ý yakalayýp getirene yuz deve ödül verilecekti. Atlýlar Mekke´den Yesrib´e giden tûîn yollan, ikisini de birlikte yakalamak için araþtýrýyorlardý. Ebu Bekir de yok olduðu için ikisinin beraber gittiðini tahmin ediyorlardý.
Fakat Abdullah´ýn belki de bilmediði baþka bir grup, onun Mekke dýþýndaki maðaralardan birinde olabileceðim düþünüyordu. Yanýsýra, cöl Araplarý iyi iz sürerlerdi: sýradan bir bedevi arkasýndan bir koyun sürüsü takip etse bile, küçük izler arasýndaki büyük izleri farkederek oradan iki veya üç deve geçtiðini bile anlayabilirdi. Kaçanlarýn güneyde bir yerde olmalarý muhtemel deðildi, fakat bu kadar büyük bir ödül için her yol denenebilirdi, ve Sevr´e giden yolda koyun izleri arasýndaki deve izleri de anlaþýlabilirdi.
Üçüncü gün daðýn sessizliðini, kaya güvercini olduklarýný tahmin ettikleri, iki kuþun kanat çýrpýþlarýndan ve ötmelerinden çýkan sesler bozdu. Kýsa bir sure sonra derinden gelen, fakat sanki daða týrmanan birileri varmýþ gibi gittikçe yükselen insan sesleri duydular. Fakat hava kararmcaya kadar Abdullah´ý beklemiyorlardý ve güneþin batmasýna daha be´li bir vakit vardý. Buna raðmen maða ra normalden daha az ýþýktý. Artýk sesler uzaktan gelmiyordu, en azýndan beþ veya altý adam gittikçe yaklaþýyordu. Peygamber (s.a.v.) Ebu Bekir´e baktý ve : «Hüzne kapýlma, elbette Allah bizimle beraberdir» dedi. (Tevbe: 40).
Daha sonra þunu ekledi «Üçüncüleri Allah olan iki kýþi« Artýk yaklaþan ve duran ayak seslerini duyabiliyorlardý: adamlar maðaranýn dýþýndaydilar Hep si de kararlý bir þekilde maðaraya girmeye gerek olmadý ðýný, çünkü orada kimsenin bulunamayacaðým söylediler Daha sonra geldikleri yoldan geri döndüler.
Uzaklaþan ayak sesleri duyulmaya baþlayýnca, Peygan ber ve Ebu Bekir (r.a) maðaranýn aðzýna geldiler. Önünde sabahleyin görmedikleri, hemen hemen giriþin tümünü kapatan insan boyunda bir akasya aðacý vardý Açýk kalar. yeri de bir örümcek, akasya ile maðaranýn duvarý arasýnda að Örere!, kapatmýþtý. Aðýn içinden baktýlar, maðaraya girerken adamýn ayaðýný basacaðý yere, kayanýn çukuruna, bir kaya güvercini yuva yapmýþtý ve altýnda yumurta varmýþ gibi oturuyordu. Erkek güvercin ise biraz yüksekteki kayaya tünemiþti.
Abdullah ve kardeþinin seisini bekledikleri saatte duyunca, kendilerini koruyan aðý kibarca kaldýrdýlar ve güvercini ürkütmemeye çalýþarak onlarý karþýlamaya gittiler. Amir de onlarla birlikteydi, fakat bu kez sürüsü yoktu. Amir, Ebu Bekir´in yolculuk için seçtiði develeri emanet ettiði bedeviyi getirmiþti. Bedevi henüz müslüman olmamýþtý, fakat sýrlarýný gizleyeceðine güvenilebilirdi. Bu adam onlarý Yesrib´e sadece gerçek bir çöl adamýnýn bilebileceði yollardan götürecekti. Bedevi onlarý iki dað arasýndaki vadide, yanýnda Ebu Bekir´in iki devesi ve kendi için aldýðý bir deve ile birlikte bekliyordu. Ebu Bekir, ihtiyaçlarýna yardým etmek üzere Amir´i arkasýna bindirecekti. Maðaradan çýktýlar ve düzlüðe indiler. Esma bir çanta dolusu yiyecek getirmiþti, fakat ip getirmeyi unutmuþtu Bu yüzden kuþaðýný çýkardý, ikiye yýrttý ve birini babasýnýn semerine çantayý baðlamakta kullandý, diðerini de kendine ayýrdý. Bu olaydan sonra ona «iki kuþaklý» adý verildi.
Ebu Bekir (r.a), Peygamber (s.a.v.)´e develerin en iyisine binmesi için verdiðinde, O: «Ben benim olmayan deveyle gitmem» dedi. Ebu Bekir: «Fakat o senin, ey Allah´ýn Rasulü» dedi. "Hayýr» dedi Peygamber (s.a.v.), «Onun için kaç para ödertin?» Ebu Bekir söyledi, Peygamber (s.a.v.) «Deveyi o fiyattan alýyorum» dedi. Peygamber (s.a.v.) daha önce birçok kez ondan hediye kabul ettiði halde, bu özel bir durum olduðu için Ebu Bekir (r.a) hediye etmekte ýsrar etmedi. Bu durum Rasulün hicretiydi, Allah rýzasý için yurdundan tüm baðlarýný koparmasýydý. Bu nedenle hicret, yani yaptýðý fedakârlýk, sadece kendinin olmalý ve baþkalarýyla paylaþýlmamalýydý. Bu olayýn bir parçasý olduðu için binek de kendinin olmalýydý. Hicret ettiði sýrada aldýðý devenin adý Kesva´ idi ve o günden sonra en sevdiði devesi olarak kaldý.
Rehberleri onlan Mekke´den biraz doðuya, biraz güneye doðru götürdü, sonunda Kýzýl Deniz´e ulaþtýlar. Yesrib, Mekke´nin kuzeyindeydi, fakat sadece o noktadan kuzeye yönelebilirlerdi. Sahil yolu kuzey batýya gidiyordu. Birkaç gün bu yolu takip ettiler. îlk akþamlarýndan birinde, Nabi çölünde su ararken Rabiul-Evvel ay´ýnýn hilalini gördüler. Peygamber (s.a.v.) yem Ay´ý görünce: «Ey iyilik ve rehberlik hilâli, imaným seni Yaratana´dýr»[1].
Bir sabah, karþý taraftan küçük bir kervanýn geldiðini görerek þaþýrdýlar ve korktular. Fakat onun, devesine yüklediði elbise ve diðer ticari eþyalarla Suriye´den dönen, Ebu Bekir´in kuzeni Talha olduðunu görünce, þaþkýnlýklarý sevince dönüþtü. Talha, gelirken Yesrib´e uðramýþtý, mallarýný Mekke´de satar-satmaz hemen geri dönmeyi düþünüyordu. Yesrib´de Peygamber (s.a.v.)´in geliþinin büyük bir merakla beklendiðini haber verdi ve veda etmeden önce onlara, zengin Kureyþlilere satmayý planladýðý beyaz Suriye elbiseleri hediye etti.
Talha´yla karþýlaþtýktan kýsa bir süre sonra kuzeye doðru yöneldiler, sahilin biraz içinden ilerleyerek kuzey doðuya döndüler; artýk yönleri direkt olarak Yesrib´e dönüktü. Yolculuðun belli bir zamanýnda Peygamber vahiy geldi.
«Hiç þüphesiz, sana Kuraný farz kýlan, seni dönülecek yere elbette döndürecektir» (Kasas: 85)
Maðaradan ayrýlýþlarýnýn onikinci günü, þafakta Akik ovasýna vardýlar ve diðer taraftaki tepeye týrmandýlar. Tepenin en yüksek yerine ulaþmadan önce güneþ yükseldi ve sýcak artmaya baþladý. Diðer günlerde sýcaðýn en yüksek dereceye ulaþtýðý zamanlarda dinleniyor, yolculuk etmiyorlardý. Fakat bu son tepeyi, durmadan aþmaya karar verdiler. Tepeye ulaþýp vadiyi gördüklerinde ise durmak istemediler. Peygamber (s.a.v.)´in rüyasýnda gördüðü «Ýki grup kara kaya yýðýný arasýndaki suyu bol yer» önlerinde uzanýyordu. Koyu yeþil hurma bahçeleri ve açýk yeþil bostanlar, bulunduklarý noktadan yürüyerek üç mil aþaðýda gözler önüne serilmiþti. ,
Yeþilliðin en yakýn noktasý, hicret edenlerin ilk duraðý olan ve bazýlarýnýn hâlâ orada bulunduðu Küba idi. Peygamber (s.a.v.) rehbere: «Bizi Kuba´daki Beni Amr´a götür, þehre götürme» dedi. Vadinin en kalabalýk yerleþim merkezi bu adla (þehir) tanýnýrdý. O zamandan sonra bu þehir tüm Arabistan´da ve her yerde el-Medina, Medine olarak anýlmaya baþlandý.
Günlerce önce, Mekke´de Peygamber (s.a.v.)´in kaybolduðu ve onu bulana verilecek ödülün haberi vahaya ulaþmýþtý. Kübalýlar, onun gelme vakti geciktiði için her gün bekliyorlardý. Bu yüzden her sabah, namazdan sonra Beni Amir´den birkaç adam, baþka kabilelerden adamlarla ve Mekke´den hicret eden fakat henüz Medine´ye girmemiþ olan muhacirlerden bir kýsmýyla yola çýkýyor ve onu arýyorlardý. Tarlalarý, hurma bahçelerini geçip kayalýk bölgeye varýyorlar ve sýcak bastýrana dek yolu gözlüyorlar, daha sonra tekrar evlerine dönüyorlardý. O sabah da gitmiþler, fakat dört yolcu kayalýklardan inmeye baþladýðýnda geri dönmüþlerdi. Artýk gözler bekleyiþle o yöne bakmýyordu; fakat Peygamber (s.a.v.) ve Ebu Bekir (r.)´in yeni, beyaz elbiseleri, arkadaki mavimsi kaya zemininde daha da belirginleþerek, güneþten parlýyordu. O sýrada evinin çatýsýnda olan bir yahudi onlarý gördü. Onlarýn kim olduðunu hemen anladý, çünkü Kuba´lý yahudiler, komþularýnýn neden her sabah þehrin dýþýna çýkýp birþeyler araþtýrdýðým sormuþlar ve nedenini öðrenmiþlerdi. Bu yüzden yüksek sesle baðýrdý: «Kayle´nin oðullarý, o geldi, o geldi!» Çaðrýyý duyan çocuk, kadýn ve adamlar evlerinden fýrladýlar. Bir kez daha yeþillikten geçip kayalýða doðru gitti ler. Fakat fazla ilerlemelerine gerek yoktu. Çünkü o zamana kadar yolcular ilk hurma bahçesinin yanýna ulaþ . O, her yönüyle coþku dolu bir öðlendi. Peygamber (s.a.v.) onlara þöyle hitap etti «Ey insanlar, birbirinizi ba nþla selamlayýn, açlarý doyurun; akrabalýk baðlarýna saygý gösterin, herkes uyurken namaz kýlýn. Böylece selam içinde Cennet´e gireceksiniz»[2]
Peygamber (s.a.v.) in daha önce Hamza (r.a) ve Zeyd (r.a)´i de misafir eden yaþlý bir Küba´iý olan Gülsüm´ün evinde kalmasýna karar verildi. Gülsüm´ün kabilesi olan Beni Aznr, Evs´üî bir koluna mensubtu. Bu yüzden, iki Yesrib´li kabilenin de misafirperverliði paylaþmasý için Ebu Bekir, Medine´ye biraz daha yakýn olan Sunh köyündeki bir Haz-reçli de kaldý. Bir veya iki gün sonra Mekke´den geldi ve Peygamber (s.a.v.)´in kaldýðý evde misafir oldu Emanet edilen mallan sahiplerine geri vermesi üç gününü almýþtý.
Peygamber (s.a.v.)´i selamlamaya pek çok kiþi geliyordu. Bunlarýn arasýnda iyi niyetten deðil meraktan geler Medine´li yahudüer de vardý. Fakat üçüncü veya ikinci akþam, görünüþü diðerlerinden, farklý olan ve ne araba ne de yahudiye benzemeyen bir adam geldi. Adý Selman olan bu adam, Ýsfahan´a yakýn Ceyy köyünden, Iran´h ateþe tapan bir ailenin çocuðuydu, fakat çok gençken hýristiyan olmuþ ve Suriye´ye gitmiþti. Orada bir aziz rahibe baðlanmýþtý: bu rahip ölüm döþeðinde ona kendisi gibi yaþlý fakat çok iyi bir adam olan Musul rahibine gitmesini söylemiþti. Selman Irak´ýn kuzeyine doðru yola koyulmuþtu. Bu onun için bir dizi yaþlý hýristiyan rahibe baðlanmanýn baþlangýcýný oluþturuyordu. Bu rahiplerin sonuncusu, yine ölüm döþeðinde ona bir peygamberin gelmek üzere olduðunü söylemiþti; O, Ýbrahim´in dini ile gönderilecek ve Arabistan´da ortaya çýkacak, kendi yurdundan hicret edip iki kaya yýðýný arasýndaki hurma aðaçlarýyla dolu ülkeye gidecek. Onun belirtileri þunlardýr: Hediye kabul edece!; fakat sadaka olarak verileni almayacak; ve iki kürek kemiði arasýnda Peygamberlik mührü olacaktýr». Selman. peygamber (s.a.v.) ´in memleketine gitmeye karar vermiþ ve Kalk kabilesinden tüccarlara, kendisini Arabistan´a götürmeleri için ödemede bulunmuþtu. Fakat Kýzýl Deniz´in kuzeyindeki Akabe Körfezi´nin yakýnýnda yer alan Vadi´l-Ku-ra´ya geldiklerinde tüccarlar onu bir yahudiye köle olarak satmýþlardý. O, Vadi´l-Kura´daki hurma aðaçlarýný görünce beklediði yerin burasý olduðunu zannetmiþti, fakat yine de þüphe içindeydi. Kýsa bir süre sonra yahudi onu, Medine´deki Beni Kurayza kabilesinden olan kuzenine satmýþtý. Selman, Medine´yi görür görmez, Peygamber (s.a.v.) ´in hicret edeceði yerin burasý olduðunu anlamýþtý.
Selman´ýn yeni sahibinin Küba´da da bir kuzeni vardý; ve Peygamber (s.a.v.)´in vardýðý haberini bu yahudi Medine´ye getirmiþti. Yahudi kuzenini bir hurma aðacýnýn altýnda oturur buldu, aðacýn üstünde çalýþan Selman adamýn þöyle dediðini duydv : «Allah Kayle oðullarýnýn belâsýný versin! Onlar þimcýi de Küba´da Mekke´den gelen bir adamýn etrafýnda toplandýlar. Onun bir Peygamber olduðuna inanýyorlar». Bu son sözler, Selman´ýn ümitlerinin gerçekleþtiðini gösteriyordu. Selman o kadar heyecanlanmýþtý ki bütün vücudu titriyordu. Aðaçtan düþeceðinden korktu ve aþaðý indi; yahudiye peygamberle ilgili sorular sormaya baþladý. Fakat sahibi ona kýzdý ve aðaca çýkýp çalýþmasýný emretti. Selman o akþam yanma biriktirdiði bir parça yiyeceði alarak kaçtý ve Küba´ya gitti. Peygamber (s.a.v.) eski ve yeni sahabeleriyle oturuyordu. Selman, onun Peygamber (s.a.v.) olduðundan emindi, fakat bununla birlikte yaklaþtý ve elindeki yiyeceði bir sadaka olarak verdiðini söyleyerek onlara uzattý. Peygamber (s.a.v.) arkadaþlarýna yemelerim söyledi, fakat kendisi yemedi. Selman bir gün Peygamberlik mührünü görmeyi ümit ediyordu, fakat þimdilik Peygamber (s.a.v.) ´i görmek ve söylediklerini duymak yeterliydi. Medine´ye sevinç ve þükür içinde döndü.
[1] A. H. V, 320. 174
[2] I. S. I/l, 159.
radyobeyan