Melekut alemi By: armi Date: 03 Mart 2010, 17:40:15
MELEKÛT ÂLEMÝ
Ruhlarýn ve nefislerin makamý olan âlem. Ayný anlama gelmek üzere gayb âlemi, bâtýn âlemi, emir âlemi, lâhutî âlem tabirleri de kullanýlýr. Melekût; mülkiyet, kudret, hükümdarlýk, büyüklük anlamlarýnda gerçek tasarruf gücünü ifade eden, mübalaða sýðasýnda bir kelimedir. Kelimede bulunan "vav" ve "te" harfleri zait olup, mübalaðayý vurgulamak üzere kullanýlmýþlardýr. Melekût kelimesi Kur´an-ý Kerim´in çeþitli ayetlerinde geçmektedir: "De ki: Her þeyin melekûtu elinde olan kimdir?" (el-Müminun, 23/88); "Yerin ve göklerin melekûtuna bakmýyorlar mý?"(el-Araf, 7/185; ayrýca bk. el-En´âm, 6/75; Yasin, 36/83).
Melekût tabiri, yakýn anlamlara gelmek üzere hem mutasavvýflar hem de Ýslâm filozoflarý tarafýndan kullanýlmýþtýr. Fakat daha çok bir tasavvuf terimi olarak geçmektedir.
"Gerçek tasarruf" anlamýnda melekût, bir tasâvvuf ýstýlahý olarak sýfatlar, özellikle ilahî sýfatlar için kullanýlýr. Allah´ta, sýfatlarý vasýtasýyla tasarrufta bulunmak üzere bir melekût vardýr. Allah, kâinat üzerindeki tasarrufunu sýfatlarý aracýlýðýyla gerçekleþtirir. Bu nedenle, tasarrufun gerçekleþmesinde vasýta durumunda bulunan sýfatlara, bu anlamda, melekût demek mümkündür. Allah´ýn ezelî sýfatlarý için sözkonusu olan melekûta, en yüce melekût (el-melekutü´l a´la), bunlarýn dýþýnda kalanlarda sözkonusu olan melekûta ise el-melekûtü´l-ednâ denmiþtir (et-Tehânevî, Keþþâfu Istýlâhâti´l-Fünûn, Ýstanbul 1984, II/1339).
Melekût âlemine gelince; temelini Platoncu âlem tasavvurunda bulunan bu kavram, bünyesine Yeni-Platoncu bir yorumu da katarak, Ýslâm ve Hristiyan düþünürleri tarafýndan geliþtirilen âlem þemalarýnda da yerini almýþtýr. Platoncu âlem tasavvuru; gelip geçici olan, zaman ve mekanla kayýtlý, gerçek varlýðýn gölgesi durumunda bulunan duyular âlemi (âlem-i þehadet) ile; duyular üstü, zaman ve mekânla sýnýrlý olmayan, gerçek varlýklarýn bulunduðu ideler âlemi (âlem-i misal, âlem-i gayb) olmak üzere iki çeþit âlem varsaymaktadýr.
Ýlahî dinlerin âlem tasavvurlarýna da uyan bu görüþ, Yahudî, Hristiyan ve Ýslâm âlimlerince de, kendi âlem görüþlerine bir çerçeve olarak, kabul edilmiþtir. Kur´an-ý Kerim de, gayb âlemi ve þehadet âlemi olmak üzere, genel olarak, iki âlem kabul etmektedir. Bu durumda, insanýn duyularýna ve bir noktaya kadar tasarrufuna verilmiþ þehadet âlemi (görünürler âlemi)ne karþý; tamamen Allah´ýn tasarrufu ve bilgisi altýnda bulunan bir de gayb âlemi vardýr.
Mutasavvýflar var olan her þeyi zahir, bâtýn ve ceberut olmak üzere üçe ayýrmaktadýrlar. Bu üç kýsým da, üç çeþit âlemdir. Âlem-i þehadet, âlem-i melekût, âlem-i ceberut.
Âlem-i þehâdet, kevn ve fesata tabi olup, duyularýmýz tarafýndan idrak olunan, içinde yaþamakta olduðumuz þu âlemdir. Bir dereceye kadar insan tasarrufuna verilmiþ bulunan bu âlem, zaman ve mekânla sýnýrlý olup, kevn ve fesata tabidir. Bu âlem için, halk âlemi, his âlemi ve mülk âlemi tabirleri de kullanýlmýþtýr. Ýslâm filozoflarý bu âlem için daha çok, "ayaltý âlemi" tâbirini kullanmýþlardýr.
Âlem-i ceberût, þehadet âlemiyle taban tabana zýt vasýflara sahip olan bir varlýk mertebesini ifade etmektedir. Âlem-i þehadet ve âlem-i melekûttan tamamen münezzeh olan bu âlem, Allah´ýn ezelî varlýðýna delâlet eder (Tehânevî, a.g.e., II/1339, 1054; Seyyid Þerif Curcânî, et-Tarifât, s. 155).
Melekût âlemi, duyular âlemi ile ceberût âlemi arasýnda orta bir varlýk mertebesini ifade etmektedir. Allah´ýn cisimlerle ilgili sýfatlarý bu âlem ile ilgilidir. Þehadet âleminin aksine, bu âlemde zaman ve mekânla sýnýrlý olma, gelip geçicilik olma ve bozulma gibi menfi özellikler yoktur. Beþerî ve semavî nefislerin makamý olan bu âlem, þehadet âlemi ile ceberût âlemi arasýnda irtibatý saðlamaktadýr (Tehânevî, a.g.e., II, 1339, 1054).
Filozof el-Fârâbî, Kitabu´l-Fusûs adlý eserinde "ehadiyet âlemi", "emir âlemi" ve "halk âlemi" olmak üzere üç çeþit âlemden söz etmektedir. Ona göre, meleklerin yeraldýðý emir âlemi, Allah Teâlâ ile halk âlemi, yani yaratýklarýn bulunduðu âlem arasýnda orta bir noktada bulunmaktadýr. Emir âleminde bulunan melekler, Allah´tan almýþ olduklarý vahyi peygamberlere bildirirler. Fârâbî, diðer eserlerinde emir âlemi yerine, akýllar âlemini, özellikle de bu akýllarýn sonuncusu olan Faal aklý koymakta ve onun melekût derecesinde bulunduðunu ifade etmektedir. Öyle görünüyor ki, Fârâbî´ye göre, melekût mertebesi, meleklerin, baþka bir ifade ile akýllarýn bulunduðu bir mertebedir (el-Fârâbî, Kitabu´l-Fusüs, Haydarabad 1345, s. 6, es-Siyâsetü´l-Medeniyye, Haydarabad 1346, s. 3).
radyobeyan