Ýslam Kavramlarý M-Z
Pages: 1
Meleklere iman By: armi Date: 03 Mart 2010, 17:39:08

MELEKLERE ÝMAN




Melek; erkeklik ve diþilik özelliði olmayan, yemeyen, içmeyen, evlenmeyen, doðmayan, doðurmayan, normal gözle görülmeyen, Allah´ýn emirlerine itaat eden yaratýklardýr.

Arap dili uzmanlarýna ve bazý Ýslâm âlimlerine göre "Melek", arapça bir kelime olup, "Elûk" veya "Elûke" kökünden gelir. Elûk, "götüren", elûke ise "haber götüren" manâsýnadýr. Çoðulu "melâike" gelir. Ancak "melek" kelimesinin, Arapça´da bazan, hem tekil, hem çoðul manasýnda cins ismi olarak kullanýldýðý da görülür. Bu kelimenin kökü sayýlan "elk", aslýnda, "risalet" yani "elçilik"; melekde, "elçi" demektir. Kelime önce, mef´al vezninde "melek" idi. Sonra hemze "lâm" harfinden sonraya alýnarak "melek" olmuþ; daha sonra hemze de kaldýrýlarak "melek" haline getirilmiþtir. Bu gibi deðiþikliklere Arapçada çokça rastlanýr.

Müfessir Ýbn Hayyâm ve dilcilerden Raðib el-Ýsfahânî, melek kelimesinin, "kuvvet ve iktidar sahibi" anlamýna gelen "melk" veya "mülk" kökünden türetildiði görüþündedirler. Dolayýsýyla melek kelimesi lügat bakýmýndan; haberci, elçi, kuvvet ve iktidar sahibi, tedbir ve tasarruf manalarýna gelmektedir. Ýslâm dininde ise; melek denince, akla önce, peygamberlere gönderilen ilâhî elçiler; sonra, insanlar ve kâinat üzerinde Allah (c.c.) namýna tasarrufta bulunan ve O´nun emirlerini ve verdiði vazifeleri aynen yerine getiren kudret sahibi manevî varlýklar gelmektedir.

Ýngiliz müsteþriklerinden D. B. Macdonald, melek kelimesinin Ýbranîceden Arapçaya geçmiþ olabileceði düþüncesine kapýlmýþ ise de, daha sonraki araþtýrmalarýnda Ýbranicenin çok eski kitabelerinde böyle "bir fiilin hiç bir izine rastlanmadýðýný itiraf etmiþtir (Macdonald Melek mad. ÝA., Fazla bilgi için bk. "Ýbni-Manzur Lisânül-Arap, XII, 386-387; Râðib el-Müfredât s. 49; M. Hamdi Yazýr Hak Dini Kur´an Dili, I, 301-303).

Meleklerin hakikatý, cinsleri, sýfat ve özellikleri hakkýnda bazý farklý görüþler varsa da; Ehl-i Sünnet âlimlerinin Kitap ve Sünnete dayanan ortak görüþleri icmalî olarak þöyledir: Melekler; Allah Teâlâ´ya ibadet ve taatle meþgul olan ruhanî, nuranî, lâtif varlýklardýr. Allah´ýn kendilerine verdiði her emri derhal ve aynen yerine getirirler ve asla itaatsizlik etmezler (et-Tahrîm, 66/6) Melekler, "emanet" sýfatýyla muttasýfdýrlar. Kur´ân-ý Kerim´in birçok ayetlerinde meleklerin, kâinattaki bütün varlýklar gibi baðýmsýz olarak yaratýlan, fakat insanlara ve diðer canlý ve maddî yaratýklara mahsus olan yeme, içme, uyuma ve evlenme gibi sýfatlardan; erkeklik ve diþilik gibi cinsiyetten ve her çeþit günah iþlemekten uzak, daima Allah´ý tenzih ve tesbih eden nuranî lâtif varlýklar olduðu bildirilmiþtir. Bu özellikleri sebebiyle, Cenab-ý Hak tarafýndan kendilerine verilen her türlü iþleri yapmaya, en kýsa zamanda en uzak yerlere süratle gitmeye, diledikleri þekil ve surette görülmeye muktedir olan, Hak Teâla´nýn mükerrem kullarý, þerefli ve kutsal yaratýklarýdýr. Nitekim Kur´ân-ý Kerim´de þöyle buyrulur:

"Belki onlar, Allah´ýn þerefli kullarýdýr. Onlar Allah´ýn sözünden önce söz söylemezler ve O´nun emrettiklerini (hemen) yaparlar" (el-Enbiya, 21/26-27); "Onlar, Allah´ýn emirlerine (isyan edip) karþý gelmezler ve emrolunduklarý þeyleri (aynen) yaparlar" (et-Tahrim 66/6); "Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O´nundur. O´nun katýndakiler O´na ibadet etmekte (asla) kibir göstermezler ve (asla) yorulmazlar. Gece ve gündüz durmadan (yorulmadan) O´nu tesbih (ve takdis) ederler" (el-Enbiyâ, 21/19-20).

Þu ayet-i kerîmelerde ise Allah (c.c.); "Gökleri ve yeri yoktan var eden, melekleri ikiþer, üçer ve dörder kanatlý elçiler yapan Allah´a hamdolsun. O, yaratmada dilediðine (dilediðini) artýrýr. Muhakkak ki Allah her þeye kadirdir." (el-Fâtýr 35/1); "Onlarla kendi arasýna bir perde çekmiþti. Biz de Ruhumuzu (Cebrail a.s) ona gönderdik. (O) ona düzgün bir insan þeklinde göründü " (Meryem, 19/17) buyurmaktadýr. Ayrýca Peygamber (s.a.s), Cibril (a.s)´i insanlardan biri (Ashab´dan Dihyetü´l-Kelbî) suretinde gördüðünü meþhur Cibril hadisinde beyan etmiþtir (Buhârî, Ýman, 1; Müslim, Ýman, 1).

Bu ayetlerden ve onlarý açýklayýp manaca destekleyen pek çok sahih hadislerden, her müslümanýn melekler hakkýnda, aþaðýda sýralanan özelliklerine inanmasý gerekmektedir:

1. Melekler, Allahu Teâlâ´nýn yarattýðý kullarýdýr. Öyle ise onlar, Hak Teâlâ´nýn haþa kýzlarý, çocuklarý olmadýklarý gibi, asla düþmanlarý da deðildir (Putperest Arap müþriklerin ve eski din mensuplarýnýn melekler hakkýndaki sapýk inançlarý hayalî olup batýldýr).

2.
Melekler, Allah´ýn emirlerine harfiyen baðlýdýrlar. O´na asla karþý gelmez ve isyan etmezler, herhangi bir yasaðýný çiðnemezler, günah iþlemezler. Çünkü "Ýsmet" ve "Emanet" sýfatlarýyla muttasýfdýrlar. Bütün meleklerin ortak özelliði; daima Allah´a hamd ve senada bulunmak, O´nu itaat ve ibadetle, tesbih etmektir (el-Enbiyâ, 21/26-27; el-Mümin, 40/7).

3. Meleklerin, nuranî mahiyetlerine uygun (yaptýklarý iþ ve vazifelerine göre) ikiþer, üçer, dörder kanatlarý vardýr. Bu husus, Allah kelâmý Kur´an ayetleriyle sabittir. Ancak; gâib (görülmeyen) âlemden olan, maddî kesafetten soyutlanmýþ, mahiyeti bilinmeyen melekleri kuþlar gibi kanatlý, maddî varlýlar olarak tasavvur etmek, yanlýþ bir anlayýþtýr. Çünkü onlar Allahu Teâlâ´nýn irade ve takdiri ile bizim gözlerimizle görülecek þekilde yaratýlmamýþ, Kuran´ý Kerimde bir konuda açýk bilgi verilmemiþtir. Sözü edilen kanat, meleðin yaratýlýþ gayesi ve nuranî mahiyeti ile baðdaþan, vazifelerini en süratli bir þekilde yerine getirmelerine delâlet eden manevî bir kanat, bir kuvvet ve iktidar sembolüdür. Bu söz, temsilî ve mecazî bir ifade tarzýdýr. Nitekim, din ve dünya ilimlerine sahip olan bir kimseye, mecazen "zül-cenaheyn" iki kanat sahibi dendiði gibi; analarýn çocuklarý için "þefkat ve merhamet kanatlarý"ndan bahsedilir. Hristiyanlar ise melekleri, bir kuþ gibi kanatlý olarak düþünür ve tasvir ederler. Onlarýn Ýslâm itikadýndan ayrýldýklarý bir husus da budur.

4. Kur´ân´a ve Sünnete göre melekler, gözle görülmeyen, nurdan (ýþýktan) yaratýlmýþ olmalarýna raðmen, Cenab-ý Hak onlara, gerektiðinde diledikleri kesif cisimler ve insan þekline girerek görünme gücünü baðýþlamýþtýr (M. Said Ramazan el-Butî, Kübrâl-Yakîniyyât el-Kevniyye, s. 271-278; A. A. Aydýn Ýslâm Ýnançlarý, I, 402-403).

Melekler Neden Görünmezler?

Melekler, nurdan yaratýlan, ruhanî ve lâtif varlýklar olduklarý için, kendilerine mahsus olan bu mahiyet ve hakikatlarý onlarýn insan gözüne görünmesine engel teþkil eder. Çünkü, maddî olan insan gözü, melekler gibi nuranî, lâtif ve soyut varlýklarý görebilecek þekil ve vasýfda yaratýlmamýþtýr. Ancak Cenabý Hak, hidayet rehberi olarak gönderdiði üstün vasýflý insanlar olan peygamberlerine bu kuvveti verdiðinden, yalnýz onlar melekleri hakikî hüviyetleri veya Allah´ýn dilediði surette görebilirler.

Kur´an-ý Kerim´de insanlarýn topraktan; cinlerin ve þeytanýn yalýn ateþten yaratýldýklarý, "Cin´i de, yalýn ateþten yarattýk" (er-Rahman, 55/15) âyetiyle beyan olunmakta ise de; (iblis) Ben ondan (Âdem´den) daha üstünüm. Beni ateþten yarattýn, onu çamurdan yarattýn´ dedi" (es-Sâd 38/76) ayetinde görüleceði gibi; meleklerin hangi maddeden yaratýldýðý bildirilmemiþtir. Ancak Sahih-i Müslim´de Hz. Aiþe (R.anha) dan nakledilen sahih bir hadiste Peygamber Efendimiz (s.a.s), "Melekler nurdan, cinler yalýn bir ateþten yaratýldý" (Sahih-i Müslim 7/226 (1333 H.)) buyurmuþtur. Bu hadis, meleklerin maddî olmayan nuranî, lâtif varlýklar olduðuna, meleklerle cinlerin iki ayný asýldan gelen iki ayrý varlýklar olduðuna delâlet etmektedir.

Meleklere Ýman, Her Müslümana Farzdýr:


Meleklerin mana ve hakikatý, cinsleri, sýfat ve özellikleri hakkýnda Ehli Sünnet alimlerinin Kur´ân-ý Kerim ve Peygamberimiz (s.a.s)´in sahih hadislerine dayanan (ve yukarda açýklanan) ortak görüþleri, her müslümanýn inanmasý gereken melek anlayýþýný ortaya koymaktadýr. Vasýflarý ve görevleri Kur´ân-ý Kerim´in pek çok âyetlerinde tafsilî olarak anlatýlan meleklere iman etmek, Ýslâm´da iman esaslarýndan biridir. Bu inanç, Ýslâm dininin inanç sistemi arasýnda çok önemli bir yer iþgal eder. Çünkü melekler; Rab Teâla´nýn insanlara bir lütfu ve keremi sayýlan "peygamberlik müessesesi"nin temeli olan Allah´ýn "ilâhî vahyini", görülmeyen gayb âleminden, insanlara, onlar arasýndan seçilen peygamberlere indiren "Allah´ýn ilâhî elçileri"dir. Melekler, yaratýlan bu âlemin, göklerde ve yeryüzünde nizam ve intizamýný saðlayan Allah´ýn ruhanî yaratýklarý, insanlarý koruyan, onlara hayrý ve iyiliði ilham eden, yaptýklarý iþleri yazan þerefli kâtipler, nuranî yüce varlýklardýr.

Bu esasa göre, vahye ve peygamberliðe, hatta ahirete ve gaybiyyât denilen "ahiret ahvali"ne, Cennet ve Cehenneme inanmak ancak meleklere iman etmekle mümkün olur. O halde peygamberlere ve onlara indirilen semavî kitaplara inanmadan önce, onlara peygamberliði getiren, vahyi ve kitaplarý indiren "meleklerin varlýðýna" kesin olarak inanmak lâzýmdýr. Bu bakýmdan, "meleklere iman", "peygamberlere iman" demektir. Melekleri inkâr ise, peygamberliði de inkâr sayýlýr. Ýþte bu sebepledir ki, meleklere iman; "iman esaslarý" arasýnda "Allah (c.c)´a iman"dan sonra yer almýþtýr. Nitekim Kur´ân-ý Kerim´de; Allah´a imandan sonra meleklerine, daha sonra kitaplarýna ve peygamberlerine iman etmek emredilmiþtir: Bakara sûresinde, Peygamber, Rabbinden kendisine indirilene (Kur´an´a) inandý, mü´minler de inandýlar. Her biri Allah´a, meleklerine, kitaplarýna ve peygamberlerine inandý..." (2/285) buyurulur. Esasen diðer iman esaslarýna (ahirete, kaza ve kadere) iman etmek de, herþeyden önce Allah Teâlâ´ya, sonra O´nun meleklerine inanmakla mümkün olur. Bu bakýmdan meleklere iman, Kur´an da, Allah´a imandan hemen sonra zikrolunmuþtur. Bu konuda Resulullah (s.a.s)´den Hz, Ömer (r.a)´ýn rivayet ettiði meþhur hadiste, peygamberimiz (s.a.s), vahiy meleði Cibril (a.s) ile konuþmuþ, kendisine "iman nedir" diye sorduðunda Resulullah (s.a.s), þöyle cevap vermiþtir: "Ýman; Allah´a, meleklerine, kitaplarýna, peygamberlerine, ahiret gününe, hayriyle þerriyle kadere inanmaktýr" (Müslim, Ýman 1; ayrýca Buharî, Ebu Davud, Tirmizî ve Nesaî de benzerlerini rivayet etmiþlerdir). Bu ve benzeri kesin nasslarla sabit olan meleklerin varlýðýný inkâr eden; Kur´an, Sünnet ve Ýcma-ý Ümmet ile, kâfir olur. Çünkü Hak Teâlâ, Kim Allahý, meleklerini, kitaplarýný, peygamberlerini ve ahiret gününü inkâr ederse; o uzak bir sapýklýða düþmüþtür" (en-Nahl 16/2) buyurmuþtur. Dolayýsýyla, melekleri inkâr etmek, hem Kur´an´ý, hem de peygamberliði inkâr sayýlýr.

O halde gerçek þudur ki; meleklerin varlýðý naklen sabit, aklen caizdir. Çünkü, bütün peygamberler meleklerin var olduklarýný bildirmiþler. Hz. Peygamber (s.a.s)´de onlarý bizzat görmüþ ve var olduklarýný haber vermiþtir. Kur´ân-ý Kerim de meleklerden, onlarýn vasýflarýndan yaptýklarý çeþitli vazifelerden, Allah katýndaki yüksek derecelerinden söz eden pekçok âyet vardýr. Allah kelâmý olan Kur´an´ýn her verdiði haber haktýr ve gerçeðin kesin ifadesidir. Peygamberler ise, masumdurlar. Ýsmet, sýdk, teblið ve emanet sýfatlarý ile muttasýf olduklarýndan, asla yalan söylemezler. O halde müslümanlar, Kur´ân ayetleri ve sahih hadislerle kesin olarak sâbit olan, bütün geçmiþ peygamberlerin ve semavî dinlerin varlýklarýnda ittifak ettikleri meleklere iman etmekle mükelleftirler. Bu sebeble, þer´an (Kitap ve Sünnet ile) sabit olan melekleri inkâr etmek, küfrü gerektirir. Ýnkâr edeni iman ve Ýslâm dairesinden çýkarýr. Bu konuda varid olan muhkem ayetleri ve þer´î delilleri te´vile kalkýþmak asla caiz deðildir. , Melekler, "gaybiyyât" denilen görülmeyen âlemde mevcut nuranî lâtif varlýklar olduklarýndan; biz onlarý göremezsek de, var olduklarý, dinî naklî delillerle sabit olduðundan, insan aklý da onlarýn varlýðýný inkâr edemez. Gerçi akýl, melâikenin ne varlýðýný, ne de yokluðunu kesin delillerle isbat edemez. Fakat, aklý selîm, gözle görülmeyen bu gibi lâtif varlýklarýn varlýðýnýn imkansýz olmadýðýna, aksine onlarýn da, "vücudu caiz" olan þeylerden olduðuna delâlet eder. Çünkü; meleklerin varlýðýný inkâr edebilmek için, aklî, felsefî veya ilmî verilere dayanan hiç bir delil ortaya konulamaz. Aksi halde; gözümüzle göremediðimiz ve bu gün ilmin ve felsefenin mahiyet ve hakikatini tesbit edemediði "hayat cevheri"nin, "insan ruhu"nun ve aklýmýzýn da varlýðýný inkâr etmemiz gerekir. Fakat göremiyoruz veya mahiyetini bilemiyoruz diye; ne ruhu, ne aklý, ne hayat gerçeðini ve ne de görünmeyen, fakat varlýðý ilmen bilinen kuvvet ve enerji gibi gerçekleri inkâr edemeyiz. O halde, ruh ve akýl gibi maddî olmayan ve "mücerredât" denilen maddeden soyutlanmýþ manevî, gaybî varlýklara da inanmaya mecburuz. Bu gibi soyut varlýklar, müþahede (gözlem) ve tecrübeye dayanan müsbet ilmin sýnýrlarý dýþýnda kalan fizik ötesi, gaybî, manevî yaratýklardýr. Nitekim, özellikle Sokrat ve Eflatun gibi Ýlâhîyat Felsefesiyle uðraþan ve bir çok eski filozoflar, fizik ötesi ruhanî varlýklarýn var olduðuna inanmak zorunda kalmýþlar ve onlara "misaller âlemi", "ervâhý ulviyye" ve "nüfûz-ý mücerrede" gibi felsefî isimler vermiþlerdir. Bu günkü müsbet ilimlerle uðraþan meþhur bilginlerin büyük çoðunluðu, fizik ötesi bir takým kuvvet ve varlýklarýn bu maddî-kevnî âlemde görülen bazý olaylarýn meydana gelmesine sebeb olduðunu kabul ve itiraf etmektedirler. Bütün bu gerçekler ve ilmî veriler, meleklerin varlýðýnýn aklen caiz ve mümkün görüldüðüne kesin olarak delâlet etmektedir. Özet olarak diyebiliriz ki, melekler de, aklýmýz ve ruhumuz gibi vardýr.

Gerçi biz onlarý göremiyoruz ama, peygamberler görmüþler ve büyük bir melek olan Cebrail (a.s) elçiliði ile Allahu Teâlâ´nýn vahyine mazhar olmuþlardýr. Onlar, vahiy meleði aracýlýðý ile Allah´ýn emir ve yasaklarýný alýp, öðrenmiþler ve insanlýðý hidayete ve saadete yöneltmiþlerdir. Nitekim Kur´ân-ý Kerimde, Peygamberimiz (s.a.s)´e ayný þekilde indirilmiþ ve bize meleklerin varlýðýný haber vermiþtir. Onun içindir ki bütün müslümanlar, Kur´ân-ý Kerim´in ve Peygamber (s.a.s) Efendimizin haber verdiði ve aklýn da varlýðýný inkâr etmediði meleklere inanýrlar. Çünkü melekleri inkâr, mukaddes kitaplarý ve peygamberleri de inkâr etmeyi gerektirir.

Kur´ân-ý Kerim´de geçen pek çok ayetlerde meleklerin çeþitli görevleri belirtilmiþ, yaptýklarý iþlerin önemine ve özelliðine göre aldýklarý özel isimler beyan olunmuþtur. Yerlerde ve göklerde, Kürsî´de ve Arþ etrafýnda, Beytu´l Ma´mur ve Sidre-i Münteha´da, Cennet ve Cehennem´de sayýsýz melekler vardýr. Bütün meleklerin çok çeþitli olan görevlerine ve yaptýklarý iþlerin mahiyetine göre tanzim edip bunlarý yöneten dört büyük melek, meleklerin baþlarý ve amirleridir. Bu görevlerin en baþta geleni ve en önemlisi; peygamberlere Allah (c.c.)´ýn ilâhî vahyini ulaþtýrmak, yani Allah´ýn emirlerini teblið etmektir. Bu bakýmdan, melek denilince akla her þeyden önce, "Cebrail" adýyla tanýnan vahiy meleði gelir. Sonra diðer görev gruplarýnýn baþlarý olan Azrâil, Mikâil ve Ýsrâfil gelir. Bu dört melek meleklerin "Resulleri"dir.

Kur´ân-ý Kerim´in beyanýna göre melekleri, þu üç büyük grupda toplamak mümkündür:

A)
"Ýlliyyûn, Mukarrebûn" diye anýlan melekler. Bunlar, daima Allahu Teâlâ´yý tenzih ve tehlil ile, O´na ibadet ve taatla meþguldürler. Muhabbetullah (Allah sevgisi) ile istiðrak halindedirler.

B) "Müdebbirât" diye bilinen melekler olup, bu kâinatýn nizam ve intizamýný temin etmekle görevlidirler. Allah´u Teâlâ´nýn yerlerde ve göklerde irade ve kudretinin tecellisine aracýlýk ederler.

C
) Her þeyden önce, Peygamberlere vahyi ilâhîyi ulaþtýrmakla görevli olan ilahî elçilerdir. Bunlar genellikle bütün insanlarýn ruhî halleri ve tekâmülleri ile meþguldürler. Ýnsanlarla ilgili çeþitli görevleri vardýr.

Gerçek þudur ki; bütün meleklerin ne gibi görevleri olduðunu tafsilâtýyla bilmemize imkân yoktur. Ancak Kur´ân-ý Kerim, meleklerin bazý görevlerini ve her göreve göre onlara verilen melek ismini haber vermiþtir. Onlara, bildirildiði isim ve vasýflarýyla inanmak gereklidir. Çünkü bu görev ve ve isimler kesinlik ifade eden dinî nasslarla sabit olmuþtur. Genellikle insanlarýn ruhî tekâmülleri, dünya ve ahiret hayatlarý ile ilgili olan meleklerin, Kur´an ayetleri ve Peygamberimizin sahih hadisleri ile beyan olunan görevleri ve her birinin isimleri ana hatlarýyla þöylece özetlenebilir:

1- Melekler, Allah´tan vahiy getiren ilâhî, elçilerdir. Meleklerin insanlarla ilgili en büyük ve en önemli görevleri; onlarý hidayete sevkeden, iki cihanda saadet ve selâmete ulaþtýran ilâhî vahyi peygamberlere teblið etmek, Allah´ýn kelâmýný, emir ve hükümlerini, mümtaz kullarý olan peygamberlerine ulaþtýrmaktýr. Meleklerin baþta gelen bu görevleri, bir çok Kur´an ayetleri ile sabittir. Allah (c.c) þöyle buyuruyor: "Gökleri ve yeri yaratan, melekleri ikiþer, üçer, dörder kanatlý "elçiler" yapan Allah´a hamdolsun. Allah dilediðine dilediðini (peygamberlikle) arttýrýr. Þüphesiz Allah herþeye kadirdir" (el-Fatýr, 35/1). Bu ayette Allah (c.c), yüce zatý ile peygamberleri arasýnda risaletini ve ilâhî vahyi onlara teblið eden "melekler" yarattýðýný bildiriyor. Kanat tabiri; ruhlar âleminde, meleklerin kudretini ve Allah´ýn ilâhî emirlerini süratle yerine getirdiklerini beyan eden mecazî bir ifadedir. Baþka bir ayette de þöyle buyurur.

"Allah, kullarýndan dilediðine kendi emrinden bir ruh (vahiy) ile "melekleri" indirerek þöyle der: (insanlarý) uyarýn ki; benden baþka (tapýlacak) ilâh yoktur. Benden korkun" (en-Nahl, 16/2). Ayetten anlaþýldýðýna göre Allahu Teâlâ, ilâhî vahyini vahiy melekleri vasýtasýyla, dilediði seçkin kullarý olan peygamberlerine indirir. Onlar insanlara, Allah´ýn birliðini, ibadete ve korkulmaya lâyýk tek mabud olduðunu bildirirler. Ayette vahiy, ruha benzetilmiþtir. Çünkü ruh, nasýl cesedin dirilmesine sebeb olursa; vahiy de insanlarý ve milletleri dirilten bir ruh gibidir. Bu iki ayette vahiy meleklerinden bahsedilmekte ise de, Kur´ân-ý Kerime göre Hz. Muhammed (s.a.s)´e vahyi getiren meleðin ismi Cebrail´dir. Bu kelime bazý âlimlerin görüþlerine göre, "Allah´a hizmet eden", manasýna olup, Arapçasý "Cibril"dir. Allah (c.c) þöyle buyuruyor: "Deki: Kim Cibrile düþmansa, bilsin ki, o, Kuraný Allah´ýn izniyle-kendinden öncekileri tasdik edici ve müminlere yol gösterici ve müjdeci olarak-senin kalbine indirmiþtir" (el-Bakara, 2/97). Cibril Kur´an´da "Ruhu´l-Emin" ve "Ruhul-Kudüs" olarak da geçer: "Þüphesiz ki Kur´an, âlemlerin Rabbinin indirdiði (bir kitap) týr. Onu "Ruhu´l-Emin" (Cebrail) senin kalbine, uyaranlardan olman için indirmiþtir" (eþ-Þuarâ, 26/192-193), "De ki onu "Ruhu´l Kudüs" (mukaddes, temiz ruh) Rabbinden hak olarak indirdi" (en-Nahl 16/102). Hz. Muhammed (s.a.s)´den önceki peygamberlere de vahyin ayný yolla indirildiði bildirilmiþtir (en-Nisâ, 4/163). Cebrail (a.s)´a "Vahiy meleði" ve "Namusu Ekber" de denir. Dört büyük melekten biri olarak, "Rasul" diye de anýlýr. O, Vahiy meleklerinin baþý ve resuludur. En büyük ve en þerefli melektir (ayrýca bk. Cebrail, maddesi),

2- Meleklerin önemli vazifelerinden biri de; Allah´ýn sevgili kullarý olan peygamberlerini destekleyerek onlara kuvvet vermek, karþýlaþtýklarý güçlükleri kolaylaþtýrmak ve üzüntülü anlarýnda onlarý teselli etmektir. Bu yardým ve manevî destek, hemen her peygamber için daima görülmüþtür. Bunun örnekleri çok olup, pekçok Kur´an ayetleriyle sabittir. Bu konuda, diðer peygamberler arasýnda Hz. Ýsâ (a.s)´nýn ismi çok geçer. Çünkü Ýsâ peygamber ve annesi Hz. Meryem, Yahudilerin ciddi hücumlarýna ve çirkin iftiralarýna maruz kalmýþtýr. Kur´ân-ý Kerim´de üç yerde (el-Bakara, 2/87, 253 ve en-Nisâ 4/110), Hz. Ýsa´ya; Ruhu´l-Kudüs, yani Cebrail (a.s) tarafýndan kuvvet verildiði bildirilmiþtir. Bir ayette þöyle buyurulur: "..Meryem oðlu Ýsa´ya apaçýk deliller verdik, onu Ruhu´l-Kudüs ile destekledik" (el-Bakara 2/87 ve 253). Melekler, Peygamber (s.a.s) Efendimiz için, daima salâvat getirirler (el-Ahzab, 33/56).

3- Melekler, peygamberlerle beraber olan, onlarýn yolunda yürüyen imanlarý kuvvetli gerçek müminlere ve salih kullara da kuvvet vererek destek olurlar. Müminlere darlýk zamanlarýnda (özellikle, Allah yolunda savaþýrken saf tutarak) yardým ederler ve müjdeler verirler. Kur´ân-ý Kerim´de: "Rabbimiz Allah´týr deyip dosdoðru yolda yürüyenlerin üzerlerine (müjdeci) melekler iner. Onlara: Korkmayýn, mahzun da olmayýn, size vadedilen Cennetle sevinin. Sizin dünya hayatýnda da, ahirette de dostlarýnýz Biziz" (el-Fussilet, 24/30-31) buyrulur. Meleklerin, müminlere iniþi, onlarýn dünyada hayrý ve doðru olaný kalplerine ilham etmeleri þeklinde olabileceði gibi; onlarý huzurlu kýlmak, Allah´ýn kendilerine vadettiði Cennetle müjdelemek þeklinde de olabilir. Bu gruptaki yardýmcý melekler, müminlere dünya ve ahirette dost ve arkadaþ olduklarýný söyleyerek, sýkýntýlý hallerinde onlarý teselli ederler. Nitekim Hak Teâlâ, Peygamber (s.a.s)´e ve beraberindeki Ashâb-ý Kirama, kâfirlerle Allah yolunda savaþýrken onlara yardým eden ve müminleri düþmanlarýna muzaffer kýlan melekler gönderdiðini bildirir. Bu konuda Cenab-ý Hak þöyle buyuruyor: "Hani siz Rabbinizden imdat (yardým) istemiþtiniz. O da; "Ben size birbiri ardýndan gelen bin melekle imdat ediyorum" diye duanýzý kabul etmiþti" (el-Enfâl, 8/9-10). Diðer bir ayette; "Rabbinizin, indirdiði üçbin melekle yardým etmesi yetmez mi?" (Âl-i Ýmran, 3/123); Baþka bir ayette beþbin melek indirildiði (3/124); bir diðerinde, "kuvvetli rüzgâr ve göremediðiniz askerler gönderdik" (el-Ahzâb 33/9) buyurulur. Nitekim müslümanlarýn, kâfirlerle yaptýklarý üç savaþý da Allah´ýn izni ve meleklerin yardýmý ile kazandýklarý tarihen sabittir.

4- Meleklerin bir vazifesi de; insanlarýn ruhen yükselmelerine yardým etmek ve onlarý, iyi, güzel ve hayýrlý iþlere yöneltmektir. Ýnsanlar ancak meleklerin indirdiði ilâhî vahiy ve telkin ettikleri ilâhî ilham ile ruhî hayatýn ne olduðunu arýlayabilir ve ruhî melekelerini geliþtirerek ruhen yükselebilirler. Melekler, müminlere manevî kuvvet vererek ruhen yükselme düþüncesinin dünyada yerleþmesini saðlarlar. Meleklerin müminler, hatta kâfirler için dua etmeleri, bütün insanlarý ruhen yükselme yoluna sokmak içindir. Müminleri Allah´ýn izniyle hidayete sevkederek onlarý aydýnlýða çýkarmalarý, hep bu ruhî yükselmeyi saðlamak içindir. Meleklerin insanlarla ilgili olan bu görevleri; onlarýn ruhen yükselmelerine yardým etmek, böylece onlarý ruhî olgunluða eriþtirmek gayesi taþýr. Genel olarak her türlü iyi, güzel ve hayýrlý iþler, bu ilham meleklerinin iyi telkinleri ve bizi o iþlere yönlendirmelerinin sonucudur.

5- Bu gruptaki meleklerin diðer bir görevi de; bütün insanlarýn hidayetleri ve doðru yolu bulmalarý için duada ve þefaatta bulunmalarýdýr. Þefaat, hüküm gününde günahkârlar hesabýna Allah´a yalvarmaktýr. Bu dua ve þefat; "Rahmeti her þeyi kuþatan Allahu Teâlâ´nýn iradesiyle bütün insanlar için ise de; meleklerin yalnýz müminlere mahsus olan dualarý daha kuvvetlidir. Nitekim Hak Teâlâ; "Arþý yüklenen ve çevresinde bulunanlar, Rablerini överek O´nu tesbih ederler, O´na inanmýþlar. Müminler için: "Rabbimiz, rahmetin ve ilmin herþeyi (kavramýþ ve) kuþatmýþtýr. Tevbe edip Senin yoluna uyanlarý baðýþla, onlarý Cehennem azabýndan koru"diye (dua eder ve) baðýþlanma dilerler... " (el-Mümin, 40/7-9) buyurmuþtur. Peygamberler ve Peygamberimiz (s.a.s) için meleklerin duasý ise, onlarý övmek ve salâtü selâm getirmekti (el-Ahzâb, 33/56). Meleklerin þefaatýndan þöyle söz edilir: "Göklerde nice melekler vardýr ki, þefaatlarý hiç bir fayda vermez. Ancak, Allah´ýn dilediði ve razý (hoþnut) olduðu kimseler hakkýnda O´nun izniyle (meleklerin þefaati) fayda verir" (en-Necm, 53/26).


radyobeyan